Rüzgar esiyor, yağmurla karışık
Kuzguni bulutlar çevremizi sarıyor
Bulutların ardında kalan güneş
Gidiyor
Başka ülkelerin
Başka insanların üstüne doğmak için
Bulutların o ölümcül fırtınası
Vuruyor evlerimize
Evlerimiz, gecekondularımız
Çatır çatır çatırdıyor
Üşüyorum
Sokakta akşamüstü
Satıcılar kol geziyor peş peşe
Ekmek parası için
Çan çalıyor Koz helvacı şekerci
Bağırıyor son sesiyle üzümcü
Alan yok, aldıran yok
Elleri, yüzleri kirden görünmez
Bizim sokağın çocukları
Büyüyorlar
Cıvıl cıvıl sahte neşeyle
Sokakta akşamüstü
Ellerimi koyacak yer bulamıyorum
Gözlerim sokakların ortasını geziyor
Yağmur, karanlığın içine sinip geldi
Ansızın, beynime düşüyor gurbet kavramı
Turnaların sesine kavuşmam gerek
Umut neredesin umut
Gönlümüz seni arıyor
Sokakta akşamüstü
Umut
Bir lale soğanı diktim toprağa
Dağlara saldım gönlümü
Bir içimlik sigarayla yetindim
Bölüştüm tüm sözcükleri dostlarla
Ezgileri çocuklarla
Bölüştüm özgürce
Sustum
Sokakta akşamüstü
Kadın elinde filesiyle geçiyor
Evlendim diyor kumral saçlı kız
Naciye’nin sekizinci kocası
Caso dün gittiği kadını düşünüyor
Çocuklar köşede sigara içiyorlar
Efkar dağıtmak için
Binali tedirgin
Sekiz köşeli kasketini çıkarıp
Kafasını ağır ağır kaşıyor
Radyo akşam haberlerini veriyor
Annem akşam yemeğini
Kahveci hep aynı plağı çalıyor
Sofrada ürperiyorum
Sokakta akşamüstü
Yol kenarına oturmuş Senem Kadın
Oğlunun mektubunu okutuyor
Sokak lambasının altında
Oğlu askerde Senem Kadın’ın
Asker yönetimde
Hapishaneler tıka basa doldurulmuş
Yığınlar meydanlarda dağıtılmış
Sokaklar susturulmuş
Evler külbastı duman
Beynimin içinde çanlar çalıyor
Zorlanıyorum
Sokakta akşamüstü
Vardım masal diyarına
Çözüldü sihirli lambanın hüneri
Dost köyüne giden yollar gibiyim
Gecelerin dem aldığı bir noktada
Yol göründü anacan
Yol göründü benim garip gönlüme
Azık doldur çantama
Fanila koy kitap koy şiirleri unutma
Türküleri de
Sokakta akşamüstü
Yumruklarımı sıkmadan
Kinimi, nefretimi duvarlara vurmadan
Sevecen olmalıyım, barışcan kalmalıyım
Yitirmeden insanlık duygularımı
Bütün zamanlarımı şiirlere koymalıyım
Ki, bu şiirler
Kuşaktan kuşağa armağan olsun
Sokakta akşamüstü
Gitti gideceği yere güneş
Gitsin gidebildiği yere
Zaman üstümüze
Gecelerin karanlığını getiriyor
Gecelerin zulmünü
Bense, var olanı bölüşmek istiyorum
Durmadan dinlenmeden çalışarak
Şiir nasibin bol olsun
Yazıldığın zamanlar
Sokakta akşamüstü
Dönüşü olmayan yollara girdim
Beklesin lale soğanı
Beklesin bizim sokak
Her gidişin bir dönüşü var
Mutlaka
Sokakta akşamüstü
Babam grevler bitti diyor
15–16 Haziranlar tarihe gömüldü
Ben, lale soğanını düşünüyorum
Kahveci hep aynı plağı çalıyor
Sokaklar Demir Ökçe altında
İşçiler, öğrenciler, emekçiler
Ulu orta sahipsiz
Doğacak güneşin umudunu taşıyorlar
En azından ben öyle düşünüyorum
İçeri giriyoruz
Şehir operasyonları başlıyor
Babam bana bakıyor, ben babama
Yolculuk başlıyor bir akşamüstü
Sırtıma çantamı vuruyorum
Yürüyorum
Sokakta akşamüstü
Emin ol benim emekçi babam
Emin ol
Sözümüzle geçeceğiz tarihe
Gün gelir, zaman ufkuna durur
Sözümüz türkü olur saçılır meydanlara
Arkamızda kalacak bu acılı yaşam
Bu hüzün, bu çöküntü
Bitecek yağmur
Gelecek güneş
Biliyorum
Orhan Bahçıvan
»Acılar Da Üşür 2002« Kitabımdan.
Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş« Şair - Yazar - Araştırmacı. Orhan Bahçıvan'ın »Şiiristan Merhaba« (1989), »Acılar da Üşür« (2002), adlı şiir kitapları ve Bekir Karadeniz'le birlikte hazırladığı »Doğulu Halk Şairleri« (2010), adlı araştırma kitabı ve Gökhan Temur, Selçuk Murat Kızılateş ile birlikte Ardahan Türküleri (2016) adlı türkü derlemeleri yayınlandı.
12 Eylül 2020 Cumartesi
Sokakta Akşamüstü!
7 Temmuz 2020 Salı
Çıldırlı Ozan Bağdat Hanım.
Karış karış kesip biçifler seni
Parzalanıf parça kalan bu dünya
Ocak kurup menim deyi tutuplar
Kimseye mal olmaz yalan bu dünya
Halk yazını denilince aklımıza sadece
erkek egemenliği altında ezilen bir düşünce geliyor. Hele de geçmişe şöyle bir göz
atıldığında görülen en önemli şey erkek egemenliğidir. Böyle bir düşünceyi
neden öne sürüyorum onu da söylemeliyim. Bizim halk yazını bin yıllardır sadece
tarikat düşüncesiyle yoğrulmuş, daha sonra tarikat düşüncesine adapte edilmiş ve öylece beynimize işlenmiş, Tekke edebiyatının en basit, en ilkel, en uyduruk
yanını ulusal edebiyat sanıp kabul etmişiz. Ne yazık ki böyle. Bu sistemi
ötelemenin bir olanağı var mıdır bilemiyorum.
Bildiğim bazı şeyler var onlardan da söz
etmeliyim. Bizim halk yazınında kadın ozanlar vardır. Bu kadın ozanların
varlığı çok önemlidir. Tek tük olmasına rağmen geçmişin bir kalıntısı olarak
günümüze gelebilmişler. Bu kadın ozanların bazıları tekke ve tarikat müridi
olarak, bazıları ise özgür bir ses olarak günümüze gelebilmişlerdir. Ancak bu
ozanlar bir elin beş parmağını dolduramayacak kadar azlar. Yani erkek ozanlara
göre çok çok az olduklarını söylemeliyim.
Bir başka konu var anonim halk yazınında,
yani halk yazını içinde var olan sesler. Genelde bildiğimiz bir olaydır. Destansı
anlatılarda erkek ozanın sevgilisi olan ve en az erkek ozan kadar güçlü söz
söyleme yeteneğine sahip olan kadın ozanlar. İsim verirsek, Kerem İle Aslı,
Mecnun ile Leyla, Ferhat ile Şirin, Bağdat Hanım İle Hafız, Sürmeli Bey İle
Telli Senem, Dildar ile Tahir’in Hikayesi, Merdinikli Karaçi-Oğlan ile Mehriban
Sultan Destanı gibi onlarca isim sayabiliriz. Bu isimlerin nasıl ozan
olduklarını söylemek o kadar da zor değil. İşin özü bu isimler ve destan içinde
geçen diğer tüm isimlerin şiirlerini ve sözlerini destanı tasnif eden yani
oluşturan ozana aittir.
Destanların halk içinde yayılması ve
giderek anonimleşmesi göz önünde bulundurulursa görülen olay şu; Zamanla destan
içindeki ozanlar bağımsız bir nitelik kazanmışlardır. Bu kazanım ise bu mahlası
bir başkası tarafından alınıp kendisine mal etmesiyle başlamıştır demeliyim.
Dolayısıyla bu sahiplenme ister istemez söz konusu mahlası destan dışına alarak
var olan mahlası özgürleştirmiştir. Bu özgürleşen sesler dediğim gibi anonim
bir yapı oluşturuyorlar. İşte bu anonim sesleri en çok kadınlar oluşturuyor
demeliyim. Ancak bilinen tek şey bu seslerin sahipleri hep destandaki mahlasın
gölgesine gizlenme gereği duymuşlardır.
Birde gizlenmeyen ve açık açık yazın
dünyasında var olduklarını bildiğimiz ve eserlerini okuduğumuz ozanlar vardır.
Bu ozanlardan biri de Çıldırlı Ozan Bağdat Hanım denilen kadın ozandır. Yöremizde
onlarca hatta yüzlerce erkek ozandan söz edilirken kadın ozanlar tek tek
geliyor gündeme. Bu kadın ozanlarda belli ölçüde devrine göre öne çıkan
kişilerin ya kadınları ya da kızları oluyor. Bu anlamda bu kadınlarda belli
ölçüde eğitimli olduklarını da söylemeliyim.
Eserlerini yazının sonuna eklediğim kadın
ozan, Ardahan ili, Çıldır ilçesi Kalaça (Pekreşen) köyünde yaşadığı, dahası, okuryazar
ve kültürlü biri olduğunu şiirlerinden anlıyoruz.
Çıldırlı Ozan Bağdat Hanım hakkında
verilen bilgilere göre, bu ozanın 16. yüz yılın ortalarında yaşadığı tahmin
ediliyor. O dönem, yani 16. Yüz yıl dediğimiz dönem, bu yörede yaşayan halkın
özünde yerli bir halk olduğunu söylemekte yarar var.
Çıldırlı Ozan Bağdat Hanım’ın doğumu, ölümü
ve yaşantısı hakkında elimizde belli bir bilgi olmadığı gibi eserleri de
günümüze ulaşamamış. Bu yazıya aldığım eserlerin tamamı sözlü olarak halk
içinde derleme sistemiyle yazılmıştır.
Çıldırlı Ozan Bağdat Hanım’ı anlatırken, bizim
yöremize özgü halk yazınında en büyük emeği olan yazar Prof. Dr. M. Fahrettin
Kırzıoğlu adından söz etmeliyim. Belli başlı bilgileri biz bu araştırmacının
kitaplarından okuyoruz.
Yukarıda da değinmiştim yine tekrar
etmeliyim. Evet, Prof. Dr. M. Fahrettin Kirzioğlu’nun verdiği bilgilere göre Çıldırlı
Ozan Bağdat Hanım Ardahan ili, Çıldır ilçesi, Kalaça (Pekreşen) köyünde yaşamış,
okuryazar ve kültürlü biri olduğu şiirlerinden anlaşılıyor.
Bu bilgilerin şimdilik bu kadar olduğunu
biliyorum. Umarım ileri bir tarihte daha geniş bilgilere ulaşırız.
Eyleme
Doğruluktan cüda salıp dara muhtaç eyleme
Hem garibem hem zenneyem he mi dahi naçaram
Meni bir bülbül eyleyip hara muhtaç eyleme
Bir gün olur faniden götürürler zarınan
Münkir nekir sorgusundan kim kurtulup varınan
Affeyle cümle günahım meni yakma narınan
Sen ki adil hükümdarsın nara muhtaç eyleme
Bilen var mı son gününde ne olur halı Bağdat’ın
Dağılıp tar-u mar olup fikri hayali Bağdat’ın
Gözünü çen bürüyüp şaşıptı yolu Bağdat’ın
Bağdat diyer naçar salıp zora muhtaç eyleme
Çıldır Eline
Gökten geçen bölük bölük turnalar
Menden haber götür Çıldır eline
Yeşil libas sarı tüllü sonalar
Menden haber götür Çıldır eline
Derdim apardılar dertler üstüne
Fitne yük koydular gönlüm üstüne
Name yazam dedim kağıt üstüne
Menden haber olsun Çıldır eline
Bağdat Hanım herdem yanar özünden
Ağladıkça kan tökülür gözünden
Ana baba kohum kardaş sözünden
Menden selam edin Çıldır eline
Gelmedin
Könül dostu sen könlümü bilmedin
Kaç yıl oldu bulağ üste gelmedin
Menim sesim her dem geri dönmedi
Sen sesinle gulağ üste gelmedin
Men seni dilerem kalasın eziz
Dilerem könlümde olasın eziz
Har üste gül kimi solasan eziz
Dolandın da yaylağ üste gelmedin
Bağdat Hanım gezir dağlar ötesi
Sayruya ganmıram sağlar ötesi
Bülbülü dolanır bağlar ötesi
Bağda güle konmağ üste gelmedin
Kimi
Oğlan ne gezersin hallı havalı
Süleyman mülkünün neferi kimi
Taladın ömrümü yaktın könlümü
Büyük İskender’in seferi kimi
Gel güvenme devletine varına
Hışım vursun gayretine arına
Men düşmüşüm ol sevdanın narına
Yanarım ulduzun keferi kimi
Ağladım ömrümce gülmedim haşa
Ah çekersem dağlar düşer ataşa
Bağdat deyir çıkamadım men başa
Sende yan Novrun küferi kimi
Dünya
Karış karış kesip biçifler seni
Parzalanıf parça kalan bu dünya
Ocak kurup menim deyi tutuplar
Kimseye mal olmaz yalan bu dünya
Aylarım bed geldi nişan kesildi
Ömür gün gün olup hurca basıldı
Hak nefesi kapımıza asıldı
Hayıf olar günü dolan bu dünya
Gan tökülüf sana olufsan bahtsız
Hükümdür mülkünün hamısı tahtsız
Zennesi zerdesi çığırır vahtsız
Bağdad’ı odlara salan bu dünya
Orhan Bahçıvan
21 Haziran 2020 Pazar
Kızıl Ateş Şiirleri!...
Bu yaşantım bir tarihi olaydır
Kitap sayfalarında
Yangını ellerimin içinde
Alev alev savruluyor yüreğimin üstüne
Kızıl ateş sessizce
Demlendi
Zaman ikiyüzlüdür gece ihanet
Tenhalarda bir yıldız
Durgun suların üstünde
Kendini seyrediyor
Öylece…
Sırtımda
Ütüsüz kırışık bir gömlek
Kesilmemiş kirli sakal
Ter kokuyorum
Pas kokuyorum
Bu kokular
Emek kokusu
Sevda kokusu
Nedense
Ellerimi saklayan ceplerim
Sesini taşıyan mektuplar
Yaşamın tanıklarıdır
Yaşamın anıları
An be an tarih düşüyorum
Tanıklar gölgesinde
Sensiz geçen bu zamanlar
Ölçüsüz bir kum saatidir
Yanar yüreğim
Yansır geceye
Kırık dökük arta kalanlar
Çırılçıplak arzuların yalnızlığındayım
Uyku sersemi gözlerin yorgunluğunda
Bencil düşlerin arifesinde
Zeytin kokulu suları geçiyorum
Nefesimde pas tutmuş bir özlem
Soluklanıyorum
Kızılateş
Dokundukça geceye
Gece ıslık çalıyordu ovaya
Siyah perde mavi gök
İyice sarılsam da faydasız
Şehirlerin ortasında
Rengimi kaybediyorum
Sesimdeki gül kokusunu
Maviye çalan bir kızıl ateş
Gönlüm akşamlıyor
Sabahlara yetişen bir emekçiyim
Bir sevda emekçisi
Bir kızıl ateş
Desturu olmayan binlerce geçit
Birinden ötekine sesle varayım
Hangisi
Hangisi
Bilmem ki hangisi
Güneşin koynundan çıkıp gelmiş
Ürkek
Dalgın
Ana memesine uzanan aç küçümen
Dört bir yanda devler ordusu
Derin
Issız ılgınsız
Çağılsız derya
Sınırların bittiği yerde
Delip geçmek var
Desem de
Salıngaçlı bahtıma haber diyorum
Kızılateş
Bu rengi iyi bilirim
Çolaklu Oymağı Alagöz Dağı
Çolak buradan gelmedir
Soy soylamış
Boy boylamış
Toy toylamış
Neden sonra
Çomaklardan çolaklara ulaşmış
Sonsuzluk
Yüreğimin sesi
Ne kadar dinlersem faydasız
Desturu olmayan yolun geçişi
Önümde devler ülkesi
Arkamda cüceler şehri
Derin bir nefes
Bir ses
Hangisi
Evet hangisi
Bilmem ki hangisi benim ülkem
Kızılateş mi
Orhan Bahçıvan
Kızıl Ateş Şiirleri Adlı Şiir Kitabımdan.
23 Mayıs 2020 Cumartesi
Kazım Birlik, Ankara Efesi, Seymenlerin Sesi.
- Devletin ruhani sisteminde Arapların üstünlüğü kabul ediliyordu.
- Devletin bürokrasi sisteminde Farslar ve Fars dili yer alıyordu.
- Devletin askeri kadroları, yani savaşan orduları, Türklerden oluşuyordu. »Her Türk Asker Doğar« sözü bu dönemin getirisi olarak benimsetilmiştir diye düşünüyorum.
Birçok TRT sanatçısına Avrupa turnelerinde sazıyla eşlik etmiştir. Gülşen Kutlu, Emel Taşçıoğlu, Bedia Akartürk, Nazlı Öksüz ve daha nicelerinin adını sayabilirim. Kubat isimli sanatçının çıkış bestesini, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, isimli sanatçılara da Arabesk türünde şarkılar yazdığını ve bestelediğini söylemeliyim. 1974 yılından bu yana çeşitli formatlarda besteler yapmıştır. Sorduğumda sayısını bilmediğini söylüyor. Bu besteler günümüzün en ünlü sanatçıları tarafından yorumlanmıştır. Gazetelerde yayınlanan bir söyleşide ise »Ünlü Bestelerin Ünsüz Bestecisi« diye söz edilmiştir kendisinden ki bu tespit dörtdörtlük doğru bir olaydır.
- Sırılsıklam Aşığım Gala Müzik Center Kasetçilik, 1988
- Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan, Pir Sultan Deyişleri 1 Star, 1996
- Bizim Eller Akbaş, 1999
- Bir Demet Türkü, AWO, 2007
- Artvinli Türküler, AAKED, 2010
- Zar-ı Bülbül, Star, 2011
- Kına Türküleri Kazım Birlik & Gonca Aslan, , »Yakında«
- Bir de çocuk şarkıları adlı albüm hazırlığı vardır benden söylemesi.
- TAG (Türkçe Anadil Girişimi) adı altında yurtdışında yaşayan çocukları Türkçe öğrenmeye özendirmek amaçlı ve anadil derslerinin geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla çeşitli çocuk şarkıları bestelemiştir. Bu konuda videolar çekerek sosyal medya üzerinden yayınlar yapmıştır. Bu konuyu da böylece anlattıktan sonra sözümüze devam edelim.
Yedinci olarak son çalışmalarından söz etmeliyim. Bu besteler Anadolu tarihinde yer alan ve Sarıkamış adıyla bilinen o büyük savaştan söz eden bestelerdir.
Bu büyük savaş, Osmanlı Devleti’nin yıkılış döneminin savaşlarından biri olarak bilinir. Köprüköy savaşından sonra, Livana bölgesi adıyla bilinen Kars, Ardahan, Ahıska, Batum bölgesini Ruslardan alabilmek için başlatılan ve Sarıkamış dağlarında zemheri ayında bir gecede, 90 bin askerin donması olayını konu edinen ağıtlardır.
Bu ağıtların sayısı şimdilik yedi tanedir. Bunların altı tanesi Dildar Ana isimli kadın bir ozana aittir. Yedincisi ise Sinan Çavuş isimli bir ozana aittir.
Kısaca Sinan çavuş ile Dildar Ana isimlerinden söz etmeliyim. Bu sözümle bestelere konu olan ağıtların ozanları olan bu iki isim hakkında fazlaca bilgimin olmadığını yazmalıyım.
Dildar ana üç kızıyla oğlunu aramaya giden ve bu arama olayını anlatan ağıtları söyleyen anadır. Büyük ihtimal bu olayı anlatan bir aşık anlatımın içinde geçen ağıt sözleridir.
İkincisi Sinan Çavuş Sarıkamış savaşına katılan ve bu savaşı anlatan askerlerden birisidir. Yaşamı hakkında pek bilgimiz yoktur. Ancak söylediği ağıtlardan bazıları elimizdedir.
Ağıt sözlerini ben özel arşivimden çıkarıp Kazım Birlik'in kendisine verdim. Dildar Ana ile Sinan Çavuş isimli ozanlara ait olan bu sözlerin isimlerini sırasıyla yazarsam şunları yazabilirim.
- O Deftere Beni de Yaz.
- Yandı Yürek Bucak Bucak
- Ağamı Yolladım Kars’ın Eline
- Bardız Deresi
- Murat Suyu Taştı Derler
- Murat Suyu Akar Gider
- Sinan Çavuş Destanı.
- Eledim Eledim Höllük Eledim.
Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş«
10 Mayıs 2020 Pazar
Beyaz Ordu
Sen Kal Burda Ayrılık!
Sen Kal Burda Ayrılık! Düşünce denen bir şey vardır Beynimizin o ilkel noktasında Ya fabrikadayız ya da tarlada Ya demiri un ediyoruz Ya...

-
Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar »Kızılateş Sülalesi« Araz Çayı'nın totem adı Alagöz’dür, Çolak Alagöz neslinden çıkmıştır, Bu...
-
Merdinikli Türkmen KaracaOğlan! Bir yiğit gurbete gitse/Gör başına neler gelir. Merdin-sılayı andıkça/Yaş gözüne dolar gelir. ...
-
Ganime Kızılateş Sesiyle Ardahan Türküleri. Turnamın kanadı düz / Boynunda ayla yıldız. Boynunda ayla yıldız / Rengini nerden aldız. ...