Kazım Birlik, Ankara Efesi, Seymenlerin Sesi!
Hoyrat vurmuş bağlarında / Gül kurumuş dallarında
Kargun vurmuş dağlarında / Zar etme bülbül
Kazım Birlik
Gençlik yıllarımın şehri olan Ankara’yı anlatmak istiyorum.
Ancak benim amacım Ankara’yı yerel kültür dediğim yönüyle anlatmak. Aslında ben
Ankaralı bir sanatçıyı anlatacağım. Bu sanatçı benim kırk yıllık Arkadaşım,
kapı komşum aynı sokağın havasını birlikte soluduğum bir insan bu insan da
benim gibi gurbet beşiğinde sallanan birisidir. »Ünlü Bestelerin Ünsüz
Bestecisi« diyorlar bu sanatçıya, ben hep Kazım Birlik demişimdir.
Önce Ankara topraklarıyla tanıştığım günlere dönmem
gerekiyor. Söze oradan başlamalıyım. Kazım Birlik benden bir yaş küçük olmasından
dolayı şöyle demeliyim. Ankara sokaklarını ve Ankara kültürünü aynı zamanda
birlikte yaşamışız. O halde ben önce kendimden söz etmeliyim. Sonra Ankara’yı
kısa bir tarihi anlatım ile Ankara adından söz ederek kültürel anlatımla
bitirmeliyim.
Ben çocukluk günlerimi Göle’nin Hoşdülbent köyünde bırakıp,
12 yaşına girdiğim zaman, elimde ilkokul diplomamla birlikte, işçi babamın
öncülüğünde gelip yerleştiğim ve sokaklarında koşup top oynadığım bir yerleşim
yeridir Ankara şehri. Doğduğum toprakların kültürüyle eş orantılı bir kültür
hazinesidir bu şehir. Karış karış bilirim her sokağını her köşesini. Çünkü
benim gençlik yıllarımı geçirdiğim, okullarında okuduğum, kültürüyle büyüdüğüm,
töresiyle, gelenekleriyle yükümü tutup yol aldığım bir kültür şehridir Ankara.
Babam, anam, amcam ve daha onlarca can parçamın yattığı
topraklardır Ankara. Soy olarak sığınmışız Seymen çınarının gölgesine. Benim
yaşantımda yer alan üç önemli şehirden birisidir demeliyim. Bu konuyu »Essen
Şiirleri« başlığı altında destansı bir anlatım olarak, nehir şiir türüyle
işlemişim. Bu nedenle Ankara kültürü önemli bir çimentodur benim
kültür hazinemde.
Bende Seymen sayılırım, çünkü benim soyumun, Küçük Asya ırkı
olan Alagöz neslinden geldiğini yıllar önce yazmıştım. Şöyle demiştim.
Herodot’a göre Alagöz nesli, Küçük Asya ırkıdır. Çolak Alagöz neslinden
çıkmıştır. Yani biz Küçük Asyalıyız. Küçük Asya Anadolu’dur, Anadolu ise Seymen
demektir bunu biliyoruz.
Günümüzde Ankara, Türkiye'nin başkenti ve en kalabalık olan ikinci ili sayılır. Nüfusu 2019 itibarıyla 5.639.076 kişidir. Bu nüfus; 25 ilçe ve bu ilçelere bağlı 1425 mahallede yaşamaktadır.
Diyor bütün yazılı kaynaklar.
Şimdi bir başka bilgiyi de vermem gerekiyor. Ankara
toprakları yazılı kaynaklarda geniş bir anlatım olarak şöyle veriliyor: Bir
başka yazımda değinmiştim. Şartamhari Metinleri M.Ö 3 binli yıllarda yazılmış
ve o tarihlerde Türklerin Anadolu da bulunduğuna dair bir kanıt niteliğindedir.
Buradan anlayacağımız üzere, Türkler Anadolu’ya Malazgirt Zaferinden hemen sonra
gelmemiş neredeyse Malazgirt Savaşından 4 bin, hatta 5 bin yıl önce de
Anadolu’da varlar.
Herodot’un yazdığına göre Alagöz nesli, yani Seymenler Küçük
Asya ırkıdır. Herodot tarihinde Bun Türkler, yani »yerli Türkler« diye
anlatıyor. Demek oluyor ki Anadolu’nun yerli halkıdır Türkler. Kısacası şu,
Herodot tarihinde Bun Türkler diye tanımlayıp Alagözler diye aktardığı
insanlardır şu benim anlatmaya çalıştığım Seymenler.
Sözün bu noktasında özelde Ankara, genelde Anadolu’da var
olan yerleşim yerlerinin adlarını yazarsam, öncelikle şunu söylemeliyim. İslami
kaynaklara göre Abbasiler döneminde, devlet oluşumunda üçlü sistem geleneği
benimsenmişti. Bu geleneğe göre kurulan İslam devletleri şöyle
yapılandırılıyordu.
- Devletin ruhani sisteminde Arapların üstünlüğü kabul
ediliyordu.
- Devletin bürokrasi sisteminde Farslar ve Fars dili yer
alıyordu.
- Devletin askeri kadroları, yani savaşan orduları, Türklerden
oluşuyordu. »Her Türk Asker Doğar« sözü bu dönemin getirisi olarak
benimsetilmiştir diye düşünüyorum.
Türklerin savaşçı bir halk olduğunu anlatmak için, bu sahada
varlığı bilinmeyen onlarca savaşçı yani destan kahramanı var edilmiştir. Bu
savaşçı kahramanları sırayla anlatabilirim ama bu yazının konusu bu olmadığını
biliyorum. Ancak bu olayı Engür adını açıklamak amacıyla yazdım. Yani Ankara
kültürü içinde yer alan Ankaralı Kazım Birlik yazısında olursa anlam kazanır
diye düşündüm.
Bu düzenlemeye göre, bürokrasi Farsların eline geçince yazın
dünyası dahil tüm sistemi Farslaştırmışlar. Yer ve yerleşim adları da Farsça
olmuştur. Bu yörelerin yer ve yerleşim birimlerinin adları Fars dilli kaynaklı
olması edebiyat olayının dil bakımından da Fars dilinin baskısı altında kalması
buradan kaynaklanıyordu. Yazın dünyasında divan edebiyatı dediğimiz, halk
yazınında bile baskın olarak kendisini hissettiren bu ağır ve ağdalı dilin
doğuşunun kaynağı bu sistemin getirisidir. Bugün bile konuştuğumuz Türkçenin içindeki
sözcüklerin bu üçlü sistemin getirisi olarak görülüyor. Yani Arapça, Farsça,
Türkçe karışımı ağdalı bir dil yapısı oluşmuştur.
Anadolu Müslümanları olarak dilimizdeki İslami isimlerin, Farsça
olması buradan kaynaklanıyor. Dahası Hukuk, ekonomi, edebiyat, tıp ve benzeri
sahada olduğu gibi günlük ihtiyaçlarımızın adları da Farsçadır. Ya da
Arapçadır. Kısaca şunu da demeliyim. Haftanın
günlerinin adları da Fars dilinden geldiğini biliyoruz. Farsça Şem gün
demektir. Haftanın günlerini Farsça sayarak bir iki örnek verelim. Çar Farsça
dört demek, benç beş demek. Çarşemi, bençşemi, gün adları bizde aynen alıp
kabul etmişiz. Yani dördüncü gün, beşinci gün demek. Böylece bir iki örnekle bu
konuyu da aktardıktan sonra sözümüze devam edelim.
Bu yazıda sözü edilen isim Engür ismidir. Bu isim bugünkü
Ankara şehrinden önce, bu topraklara yani bu yerleşim sahasına verilen bir
addır. Farslar bu sahada yetişen üzümü tanıyınca, bu topraklara üzüm bağları
adını verdiklerini söylemeliyim, yani Farsça »Engür bağları« demişler
Ankara adı da buradan geliyor. Ankara üzümü eskiden beri bilinen adıyla, Misket
Üzümü olarak anılıyor. Misket adlı oyun havası, ezgi olarak üzüm bağlarında
hasat zamanı yapılan şenliklerde, bu yöreye özgü olan en belirgin tören
ezgisidir. Bu var olan ezgiye uygun sözler sonradan eklenmiştir. Misket ezgisi
tektir ancak sözleri yer ve saha değiştikçe değişiyor demeliyim.
Bu bilgileri kısaca verdikten sonra ben sözümü yukarıda da
değindiğim gibi Seymenlik olayına getirmeliyim. Kısaca Seymen nedir? Kime Seymen
deniliyor. Bu konuyu açıklayan onlarca anlatı bulmak mümkün. Bu yazının konusu
olarak anlatırsak, şunu demek gerekiyor. Yazım olarak Seğmen, söylev olarak Seymen
sesiyle bilinir. Ege topraklarında Efe neyse Ankara topraklarında da Seymen
odur. Aslında Seymenliğin tanımını yazılı kaynaklardan alalım.
»Seymen efe, yiğit ruhlu ve atlı anlamına gelmektedir.
Kendilerine özgü kıyafetleri ve giyiniş biçimleri vardır. Osmaniye işçiliği
(gömlek), camadanlar, altın veya gümüş sim işlemeli kanatlı cepkenler, sırmalı
yelekler, diz bağları, tiftik çoraplar, yarım dizlikler, zıvgalar, önü harçlı
yelekler, kadife veya çuha yelekler, İzmir yelekleri, sekiz gözlü hasır örgülü
silahlıklar ve Efe kuşaklarından oluşmaktadır. Yemeni adı verilen ayakkabıları,
Kep adı verilen başlıkları ve Kefiye adı verilen ve başa özel bir şekilde
sarılan ipek poşular, kıyafeti tamamlayan diğer unsurlardır. Seymenlik bir tür
yaşam biçimi, sosyal dayanışma ve paylaşımı da içeren bir yapılanmadır. Seymenlerin
kendi aralarında düzenledikleri “Ferfene Toplantıları” bu ilişkilerin
yerleştiği, hayata ve sosyal yaşama dair öğretilerin aktarıldığı
toplantılardır. Hem farklı nesilleri bir araya getirmekte hem de nesiller
arasında diyaloğu sağlayarak Seymenlik geleneğini gelecek nesillere
aktarmaktadır. Bir nevi Seymenler Divanı olan bu toplantılara Ankara’nın
çeşitli yörelerinde yer yer muhabbet veya oturak gibi isimler de verilir.
Geleneksel Ankara’nın tarihinden süzülüp gelen “
Seymenlik Geleneği”
yüzyıllarca Ankara’da yaşatılmıştır. Müziğinin teknoloji ve küreselleşme ile
birlikte ortaya çıkan kitle kültürünü yıpratıcı etkisinden korumaya çalışmışlar
ve aralarında yetiştirdikleri gençlere de bunu aktarmışlardır. Bugün Ankara ve
Ankaralıların en köklü sivil temsilcisi olan Ankara Kulübü çatısı altında güç koşullar
altında yaşatılmaya çalışılmaktadır.
[i]
Bu bilgilerden sonra konumuza dönelim. Gelenek olarak Ferfane
toplantılarında olgunlaşıp yetişen genç sanatçıları sahnelerde görmek en güzel
bir olgudur. Bu yazıda anlatmaya çalıştığım Kazım Birlik bu kültürün içinden
süzülüp gelen birisidir benim görüşüme göre. Benim gençlik yıllarımda, Ankara
sokaklarında gezinmek yeterliydi. Her pencerede bir Gramafon sesi, dahası, çevirmeli avlularda, dut ağaçlarının
gölgesinde, cızırtılı taş plak seslerini duyup dinlemek mümkündü. Yani
sokaklarda kültür vardı.
Ben bu kültürü nasıl tanıdım ve nasıl bu kültürün içinde
kendimi buldum onu da anlatmalıyım. Ankara Yenidoğan mahallesinde yaşadığım
bahçesi çevirmeli bir evin getirisi olarak, kulaklarımda kalan ses, Ankara sazı
denilen bizim de, divan sazı dediğimiz ağır tonlu Seymen sazının sesi idi. Benim
Ankara sokaklarıyla birlikte ilk tanıştığım sestir. Bu sazın sesiyle birlikte
ilk tanış olduğum ses Ankara Elmadağlı Bayram Aracı sesiydi. Bu ses her gün
kesme taş döşeli sokakların üstüne dökülen su damlacıkları gibi sade bir sestir
benim için.
İşte bu günlerde ben Elmadağlı Bayram Aracı dedikleri sesi
ve sanatçıyı tanıdım. Bu sanatçının sazını ve türkülerini öğrendim. Bana ev
sahibemiz olan ablanın söylediği ve benim ilk kez öğrendiğim isim ile anılırdı.
»Çocuk bu Seymen ezgisidir. Çocuk bu Seymen sesidir« diyordu. Seymen
sesini burada öğrendim. Bu çevirmenin içinde Ev sahibemizin sesiyle tüm Seymen
türkülerine tanık oldum.
Benim amacım, Seymen sesini tanıdıktan sonra ilk kulağıma
dökülen sazın ve sesin tınısıyla. Yıllar sonra Almanya topraklarında duyduğum Seymen
sesine gelmek. Aslında benim anlatmak istediğim Almanya topraklarında tanıdığım
Seymen sesi. Ben bu sesi 40 yıldır dinliyorum ve kırk yıldır bu sesle arkadaşlık
ediyorum. Bu sesin adı Kazım Birlik’tir. Bu sanatçı benim düşünceme göre
Anadolu türkülerinin önemli bir ismidir.
Ben bu sesle yola çıkıp, bu ekol üstünde gezinerek, bu yolda
kendi gücüyle ses veren sanatçılardan birkaç isim yazabilirim. Bu sanatçıların
en önemlisi, Bayram Aracı adıyla bilinen sanatçıdır. Daha sonra Bayram Aracı
ekolünü takip edenler diye sıralarsam iki önemli isim yazabilirim. Birincisi Neşet
Ertaş bu çizgi üstünde önemli bir sestir. Bunun yanında Kazım Birlik sesi daha
da önemlidir. Çünkü günümüzde çok önemli bir bestecidir aynı zamanda mahlas
kullanmayan bir ozandır. Ben hep kendisine ozan olduğunu söylerim.
Bu yazıda anlatacağım ses Kazım Birlik sesidir. Özünde bir saz ve ses sanatçısı olan Kazım
Birlik daha sonra kendi sahasında besteci ve ozan olarak yerini almıştır. Bu
özellikleri bütünüyle yüreğinde barındıran bir Seymen sesidir Kazım Birlik.
Gerçi kendisi, Çaykara Çepni kökenli olduğunu söylüyor, ama o bir Ankara
çocuğu. O Ankara sokaklarında doğup büyümedir. O sazıyla sözüyle bir Seymen
sesidir. Bana sorursanız Ankara topraklarında var olan yerli halkın sesidir
Kazım Birlik.
Kazım Birlik 3 Eylül 1953 yılında Ankara’da doğdu. Dokuz
kardeşten 4 tanesi ölmüş. Kalan 5 kardeşin iki numaralı çocuğu olarak ailede
yerini alan Kazım Birlik’in Baba adı Asım Lütfü, Ana adı Remziye, bu bilgileri
verdikten sonra, öğrenim durumunu yazmalıyım. İlk ve orta okulu Balgat Ömer
Seyfettin Ortaokulunda okuduğunu, Ankara Bahçelievler Cumhuriyet Lisesi,
birinci sınıfı okurken ekonomik olarak sıkıntılı yıllar başlayınca kendi
isteğiyle tasdikname alarak okuldan ayrıldığını, bu ayrılışın hemen ardından,
1967 yılında Ankara sahnelerinde müzisyen olarak çalışmaya başladığını
yazmalıyım. Amaç eve ekmek parası götürmek. Bunu buraya böylece not ediyorum.
Küçük yaşlardan beri müzikle ilgilenmesine karşın bağlama
çalmaya yaklaşık 18 yaşında başladı. İlk nota ve müziğe ilişkin teoriyi Erdal
Kızılçay’dan öğrendi. Kısa sürede bu dalda da kendini geliştirerek ustalaştı.
Dinlediği ve zaman zaman izlediği bazı bağlama ustalarının yöntemlerini kendine
göre yorumlayarak bağlama çalmayı kendi kendine öğrendi. Kimseden ders
almamasına karşın 2 yıl gibi kısa bir süreden sonra dönemin ünlü sanatçılarına eşlik
etti.
Bir zaman Ankara sahnelerinde saz sanatçısı olarak çalışan
Kazım Birlik, daha sonra İstanbul’a giderek, İstanbul sahnelerinde müzik
yaşamını devam ettirmiştir. Bu dönemde üç ayrı büyük Anadolu konser turnelerine
çıkmıştır. Mehmet Bozdoğan, Şükran Ay, Kuzey Vargın gibi ünlü sanatçılarla
birlikte Anadolu’yu dolaşan Kazım Birlik, daha sonra bir başka konserde ise
Grup Kardaşlar dahası Değerli sanatçı Selda Bağcan ile birlikte dolaşmıştır.
Bu gezilerden sonra, 1974 yılında askere gidiyor. 18 ay askerlik
görevini tamamladıktan sonra tekrar sahnelere dönüyor. Yine sahnelerde saz
sanatçısı olarak yaşamını devam ettiriyor. Sonrası gurbet yolu açılıyor. Yani
bir yurtdışı turnesi olayı gündeme geliyor. Yıl 1976 Avrupa turnesi başlığıyla
afişlere yazılıyor. İşte bu Avrupa turnesinde ülkeye dönmeyerek Almanya’da
yaşamına devam ediyor. Avrupa turnesinde yer alan önemli sanatçılar ise Leyla
Ertaş, Şükran Ay, Erkan Ocaklı.
Almanya’nın Essen şehrinde fabrikalarda işçilik yaptığı,
Almanya sahnelerinde türkülerini söylediği günlerde, 1978 yılında Petra Gabriel
Birlik ile evlenerek, bu evlilikten 1979 doğumlu, Deniz Birlik adında bir de
oğlunun olduğunu yazmalıyım.
Almanya’da normal işçilik yapmaya başladı ve bunun yanı sıra
yine Almanya sahnelerinde ve değişik ülke sahnelerinde müzik yaşantısını devam
ettirdi. Bu arada Neşet Ertaş’ın Yolcu adlı kasetine Özer Şenay ile birlikte
yönetmenlik yaptığını, dahası Neşet Ertaş’ın Oyun Havaları kasetinin
yönetmenliğini üslendiğini yazmalıyım.
Kazım Birlik bestelerini Türkiye’nin bilinen hemen tüm
sanatçıları yorumladı. Bazı besteleri film müziğine dönüştürüldü. Besteleri
konservatuarlarda ders konusu olarak işlendi. Ayrıca halk müziği formundaki
besteleri en çok yorumlanan sanatçı olma özelliğini taşımaktadır.
Birçok TRT sanatçısına Avrupa turnelerinde sazıyla eşlik
etmiştir. Gülşen Kutlu, Emel Taşçıoğlu, Bedia Akartürk, Nazlı Öksüz ve daha nicelerinin adını
sayabilirim. Kubat isimli sanatçının çıkış bestesini, Müslüm Gürses, Ferdi
Tayfur, isimli sanatçılara da Arabesk türünde şarkılar yazdığını ve
bestelediğini söylemeliyim. 1974 yılından bu yana çeşitli formatlarda besteler
yapmıştır. Sorduğumda sayısını bilmediğini söylüyor. Bu besteler günümüzün en
ünlü sanatçıları tarafından yorumlanmıştır. Gazetelerde yayınlanan bir
söyleşide ise »Ünlü Bestelerin Ünsüz Bestecisi« diye söz edilmiştir kendisinden
ki bu tespit dörtdörtlük doğru bir olaydır.
Almanya’da oluşturduğu ve birlikte çalıştığı grupların
adlarını yazarsam, şu üç isimden söz edebilirim. Sırasıyla Grup Maşallah 1980,
Doğu Artı Batı 1990 Köln, Gurup Birlik 2000 ile birlikte Avrupa sahnelerinde yaklaşık
olarak üç binden fazla ailenin düğünlerini şenlendirdiğini söylüyor. Sokak
konserleri, ulusal ve uluslararası onlarca şenliklerde sahne aldığını da yine
kendisinden öğreniyorum.
THM formatında TV kanallarında programlar sunmuştur. Değişik
TV kanallarında birçok programa katılmıştır. Halen TV programlarına katıldığını
yine kendisi söylüyor, bende evimde oturup onu göründüğü kanallardan zevkle
izliyorum.
2013 yılında yurtdışında yaşayan sanatçılarla bir araya
gelerek, Ruhr Veliler Birliği bünyesinde, Ruhr Türk Halk Müziği »Birlik Korosu«
adıyla bir koro kurmuştur. Bugüne kadar on büyük konser gerçekleştirmiştir. Her
konsere Türkiye-den bilinen ünlü bir sanatçıyı da konuk eylemiştir. Bu
sanatçılar kimlerdir derseniz, Emel Taşçıoğlu, Bedia Akartürk, Sümer Ezgü gibi birkaç
isimden söz edebilirim. Birlik Korosu halen 70 kişilik kadrosuyla Avrupa
sahnelerinde konserler vermeye devam ediyor. Beni de çağırırlarsa izleme
şansını yakalıyorum.
Birlik Korosu.
Birlik Korosu kendi sahasında düzenlenen bir yarışmada en
iyi ikincilik derecesiyle ödüllendirilmiştir. 10 uncu ülkelerarası Kuzey Ren
Westfaliya Koro Yarışması, Birlik Korosu / Kazım Birlik yönetimi altında /
Kuzey Ren Westfalyanın 10.uncu devlet korosu L.1 kategorisinde (Kültürlerarası Koro-Halk
Müziği) yarışmasında çok iyi bir başarıya ulaşmıştır. Sonuç 22,3 Puanlık bir
başarıyı elde etmiştir. Dortmund 30.09.2017
Bu anlatılardan sonra gelelim kendisi için neler yapmıştır
onu yazalım. Müzik yaşamı boyunca birçok çalışması olmuştur. Kendi besteleriyle
oluşturduğu albüm çalışmalarından söz edelim. Güzelleme türü olarak anlattığı
Albümlerinin tek tek isimlerini yazarsam şunları yazmalıyım.
- Sırılsıklam Aşığım Gala Müzik Center Kasetçilik, 1988
- Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan, Pir Sultan Deyişleri 1
Star, 1996
- Bizim Eller Akbaş, 1999
- Bir Demet Türkü, AWO, 2007
- Artvinli Türküler, AAKED, 2010
- Zar-ı Bülbül, Star, 2011
- Kına Türküleri Kazım Birlik & Gonca Aslan, , »Yakında«
- Bir de çocuk şarkıları adlı albüm hazırlığı vardır benden
söylemesi.
- TAG (Türkçe Anadil Girişimi) adı altında yurtdışında yaşayan
çocukları Türkçe öğrenmeye özendirmek amaçlı ve anadil derslerinin
geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla çeşitli çocuk şarkıları bestelemiştir.
Bu konuda videolar çekerek sosyal medya üzerinden yayınlar yapmıştır. Bu konuyu
da böylece anlattıktan sonra sözümüze devam edelim.
Kazım Birlik halen Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletine
bağlı Essen şehrinde emekli bir işçi olarak yaşamaktadır. Kendisinden önce
yürüyen ve usta bildiği üstatların ayak izlerine basarak yürümeyi sürdürüyor.
Bestecilik üzerine bir iki söz söylemeliyim, öz olarak
Türkiye’de başladığı ve ilk yaptığı bestesini bir arkadaşının plağa okuduğunu
öğreniyoruz. Daha sonra Almanya’da yerli ve yabancı gruplarla birlikte
çalışınca, zamanla saz çalmanın ötesinde ezgileri söylemeye başlıyor.
Yerli ve yabancı gruplarla birlik yürüyen müzik yaşamına,
Saz ve söz sanatçısı olarak, tekil sahne sanatçılığı öne taşınıyor. Zamanla
bestecilik yeniden gündeme geliyor. Çok iyi düzeyde nota bilmesi önemli ölçüde
etken olmuştur. En belirgin olay gurbet olayı, Profesyonel anlamda yayınladığı,
Gurbetçiler isimli ilk bestesini Ferdi Tayfur seslendiriyor. Yaşantısının en
önemli olgusu gurbet olayıdır. Bu gurbet ve özlem olayı tüm eserlerine ister
istemez yansıdığını görüyoruz.
Zamanla Türk Halk müziğini, ozanlarını, anonim eserlerini
değişik boyutlarıyla araştırıp incelemeye başlıyor. Bu inceleme sürecinde
Karacaoğlan, Pir Sultan gibi önemli isimlerin eserlerine besteler yaptığını
görüyoruz. Kendi deyimiyle "Türkü yakma" olayı başlamış oluyor.
İlk olarak Kazım Birlik’in kendisine özgü olan bestelerini
isim isim yazalım: Affet Beni, Allah Allah, Amman Angaralı, Ana Gı Şu Gızı Bana
Alıver, Arab Atı, Atalım mı Yar, Arıydım Gül Gezmedim, Bayramdan Bayrama, Bir
Sen misin, Borçlusun, Can Ana, Cananım Gel Yanıma, Çal Kemancı, Dama Bulgur
Sererler, Daşlı tarla Sürülmez, Dost Meclisi, Düştüm Yollara, Düşüyorum Usta,
Etme Güzel Etme, Gabak, Gar Yağıyor İncecik, Garson Beyim, Gayfe yaptım
Gaynadı, Görmedim, Gurbetçiler, Gururuma Sor, Gül Diyorum, Harman Yeri,
Hayriye, Hiç Üzülme, İğdeler Göverdi mi, İnce İnce, İşte Böyle, Kar Kınayı,
Karadeniz Uşağı, Karanfilim Kırmızı, Kim Kime Dum Duma, Komalardayım, Leylek
Yuva Yapıyor, Mecnun’unum Yar, Medet Ya Muhammed Ali, Mehmetçik Ağıdı, Ne
Yüzle, Neşeli Ol, O Sabah, Sen Yaktın Beni, Su Kuyusu »I-Ih Dedi Vermedi«,
Tiren, Trabzon Limanı, Üzgünüm, Yar Gurbete Giderken, Zar Etme Bülbül, Zım Zım,
Zor, Zor Canım zor.
İkinci olarak Karaca-oğlan Besteleri: Akdağ’ın Eteği »Benli
Dilber«, Benim »Katar Katar Olmuş«, Beter Olsun, Bir Gün, Dağlar »Sarı Çiçek«,
Demedim mi, Elif Elif Diye, Sıla, Sılanın, Şimdi, Turnalar, Yazın Geldiceğin,
Yeşil Başlı Gövel Ördek, Yol Ver Dağlar, Yüce Dağlar gibi isimleri sayabilirim.
Üçüncü olarak Pir Sultan Besteleri: Ağlarım »Sarı Tamburam«,
Beni, Beni Görüp Yüzün Öte Döndürme, Bize Yol Vermiyor Aşmaya Dağlar, Bulunmaz,
Değil misin, Deli Gönül Hasret, Derdin Nerede, Destur Olursa, Divane Gönül
»Sultan Suyu«, Dönen Dönsün, Emanet Ademde, Gel Beri, Gel Gel, Geldik, Gönül
»Yine Dosttan«, Gönül Hoş Değil, Hak Bizi Yoktan Var Etti, Kalmadı, Neyleyim,
Nice Olur, O Yana »Sabahtan Uğradım«, Sal Sılama Varayım gibi isimleri
sayabilirim.
Dördüncü olarak Ferman Baba Bestelerini yazmalıyım. Dedim
Dilber, Gurbet Benim Meskenimdir, Gülü Nidem, Maralı Gelmiş, Merhaba
»Selamlama«, Nidem, Oy Erzincan Erzincan, Ölme Eşeğim, Selam Söyle, Sende Gel,
Sinem, Turnam gibi koşmaları sayabilirim.
Beşinci olarak Nazım Hikmet Besteleri: Dört Kişi Dört Şişe,
Memleketimsin, Yol Türküsü adlarını yazabilirim. Ayrıca Sabahattin Ali Gurbet
Hapishanesi, Niçin Benden Uzaktasın, bir başka isim yazarsam, Adnan Özer, Nar
Çiçeğim, Gülten Akın’dan Atın Türküsü isimli bestesini dinlemiştim. Faruk Nafiz
Çamlıbel, Allahaısmarladık, sözlerini Halis Kızılateş »Orhan Bahçıvan« yazdığı Besteleri,
Ana Hanım, Cemile, Kara Kız, Tayyare isimlerini yazabilirim.
Altıncı Olarak Şahin Kars Besteleri. Bizim Eller »Bizim Ele
Bahar geldi«, Efendim, Gelmiyorum Deme, Üzer Beni, Ayrıldım, Gül Yüzlü
Sevdiğim, Bahar Gelip »Bende«, Yanıyorum İçin İçin, O Güzel Gerdanda Beni Var,
Sevdim, Cem Oldu Bugün, Kör Döğüşü, Sen Nöğrüyon Orda gibi isimleri yazabilirim.
Yedinci olarak son çalışmalarından söz etmeliyim. Bu besteler
Anadolu tarihinde yer alan ve Sarıkamış adıyla bilinen o büyük savaştan söz
eden bestelerdir.
Bu büyük savaş, Osmanlı Devleti’nin yıkılış döneminin savaşlarından
biri olarak bilinir. Köprüköy savaşından sonra, Livana bölgesi adıyla bilinen
Kars, Ardahan, Ahıska, Batum bölgesini Ruslardan alabilmek için başlatılan ve Sarıkamış
dağlarında zemheri ayında bir gecede, 90 bin askerin donması olayını konu
edinen ağıtlardır.
Bu ağıtların sayısı şimdilik yedi tanedir. Bunların altı
tanesi Dildar Ana isimli kadın bir ozana aittir. Yedincisi ise Sinan Çavuş
isimli bir ozana aittir.
Kısaca Sinan çavuş ile Dildar Ana isimlerinden söz
etmeliyim. Bu sözümle bestelere konu olan ağıtların ozanları olan bu iki isim
hakkında fazlaca bilgimin olmadığını yazmalıyım.
Dildar ana üç kızıyla oğlunu aramaya giden ve bu arama
olayını anlatan ağıtları söyleyen anadır. Büyük ihtimal bu olayı anlatan bir
aşık anlatımın içinde geçen ağıt sözleridir.
İkincisi Sinan Çavuş Sarıkamış savaşına katılan ve bu savaşı
anlatan askerlerden birisidir. Yaşamı hakkında pek bilgimiz yoktur. Ancak söylediği
ağıtlardan bazıları elimizdedir.
Ağıt sözlerini ben özel arşivimden çıkarıp Kazım Birlik'in kendisine verdim. Dildar
Ana ile Sinan Çavuş isimli ozanlara ait olan bu sözlerin isimlerini sırasıyla
yazarsam şunları yazabilirim.
- Deftere Beni de Yaz.
- Yandı Yürek Bucak Bucak
- Ağamı Yolladım Kars’ın Eline
- Bardız Deresi
- Murat Suyu Taştı Derler
- Murat Suyu Akar Gider
- Sinan Çavuş Destanı.
- Eledim Eledim Höllük Eledim.
Bu anlatımdan sonra, Kazım Birlik'in kendi beğenisi olarak, değişik
ozanlardan bestelerde yapmıştır. Şimdi bunlardan bazılarını yazmalıyım.
Bahattin Gemici: Yaralı Serçe, Memleket, Ağlayı Ağlayı (Artvin Divanı) Söz:
Bekir Karadeniz, Bazı Bazı / Söz: Seyfettin Ermişoğlu, Bir Yanda / Söz: Aşık
Şahani, Dağlar / Söz: Aşık Hasan, Esirger / Söz: Erkinisli Azmi, Eyvah Söz:
Bayburtlu Hicrani, Felek / Söz: Aşık Perişan, Gönül / Söz: Aşık Kaynari, Karanfilin
Baharı / Söz: Geleneksel, Kaşların / Söz: Aşık Huzuri, Mavi Boncuk / Söz:
Mustafa Ok, Nazlanı Nazlanı Söz: Aşık Efkari, Olmadı / Söz: Cemal Durmuş, Senin
Yüzünden / Söz: Bekir Karadeniz, Turnalar / Söz: Aşık Gülhani, Kars'ın Aynalı
Köyünde / Söz: Aşık Bulali, Yar Yar / Söz: Hodlu Şamili, Yarasıdır / Söz:
Kuçenli Rahmani gibi isimlerden söz edebilirim.
Kazım Birlik Bestelerini Yorumlayan Sanatçılar: Ahmet
Tekkuş, Ali Asker Arduç, Ali Seven, Altan Tozkoparan, Ankaralı Yasemin, Armağan Elçi,
Arzu Arıkan, Arzu Görücü, Aysel Şeker, Ayşe Dinçer, Ayşen, Azer Bülbül, Bahar
Önder, Bedia Akartürk, Belkıs Akkale, Burhan Çaçan, Celal Özsarı, Coşkun
Gönültaş, Demet, Denizhan Burhan, Emel Taşçıoğlu, Erkan Su, Ergün Aktaş, Erol
Parlak, Ertuğrul Çakır, Eyüp Han, Fahrettin Güneş, Fatoş Çal, Ferdi Tayfur, Ferhat
Durmuş, Grup Anadolu, Gül Sorgun, Güler Güneş, Güler Işık, Gülşen Kutlu, Gülten
Gül, Hakan Kırçıl, Halit Araboğlu, Handan Aydın, Hediye Ağaoğlu, Hilal Özdemir,
Hülya Hancı, Hülya Süer, Hülya Yazar, Hüsamettin Subaşı, Hüseyin Öksüz,
İkizler, İsmet Uysal, İzzet Yıldızhan, Kadir Şahin, Kibariye, Kubat, Mahsun
Kırmızıgül, Mazlum, Mehmet Aktaş, Mehmet
Demirtaş, Murat Aslan, Murat Kekilli, Murat Yıldız, Mustafa Bulduk, Müslüm
Gürses, Müzeyyen, Nazlı Öksüz, Neşe Yılmaz, Nevzat Altındağ, Nilüfer Göl, Nimet
Işıl, Nur Ertürk, Nuray Hafiftaş, Nurettin Rençper, Oğuz Yılmaz, Olcay Günendi,
Onur Şan, Orhan Çağlayan, Orhan Hakalmaz, Osman Yanardağ, Pekyürek, Pınar
Altınok, Pınar Cansel, Pozantılı Cumali, Rahmi Aydın, Selahattin Alpay, Selda
Bağcan, Selma Geçer, Semih Çiğdem, Sercan Direk, Serdar Dalbudak, Serhad Raşa,
Serhat Özbakır, Sezai Çağdaş, Sibel Pamuk, Sincanlı Filiz, Sinem İnce, Songül
Karlı, Süleyman Aslan, Süleyman Keleş, Şemsihan Şener, Şentürk Dündar, Talip
Özcan, Tunahan, Uğur Varol, Umut Çakır, Ümmiye, Vahit Baltacı, Yasemin Göksu,
Yavuz Bingöl, Yıldırım Caner, Yıldız Çam, Yüksel Özkasap, Zara, Ziya İlgün gibi
isimleri sayabilirim…
Bunca türkü adı, bunca ozan, şair, sanatçı adı yazdıktan
sonra dönelim Kazım Birlik olayına. O bir işçi emeklisidir. Gönül isterdi ki
sanatçı olarak emekli olsun. Sanatın getirisiyle geçimini sağlasın. Ama bu
ülkemizde pek geçerli değildir.
Peki ülkemizde geçerli olan nedir? Günübirlik süren yaşam.
Ya da Devlet kurumu olan TRT elemanı olarak çalışıp emekli olmak. Bu konuda yasal
düzenlemeler var mı bilmiyorum. Bildiğim bir olay var Kazım Birlik arkadaşımın
şu an işçi emeklisi olması.
Türkülerinden tek tek söz etmek isterdim. Ancak bu
bestelerin sayısını eminim kendisi de bilmiyor. Bir söyleşide şöyle anlatıyor
kendisini: » Ne yazık ki, hayır, telif haklarımız yeterince korunmuyor,
yasalarımız yetersiz. Meslek kuruluşumuz Mesam, müzik sektörünün sorularını
çözmek için hükümetle görüşmeler yapıyor, ancak şimdiye kadar bir sonuç
alınamadı. Türkiye’de tam bir eser yağması yapılıyor. Ben 30 yıldır beste
yapıyorum, tespit edebildiğim kadarıyla benim bestelerimi 350’nin üzerinde
sanatçı söyledi. Bu durumda benim bestelerimden çok rahatlıkla geçinebilmem
gerek ama öyle değil.
Ben, Türk Halk Müziğimizi koruma, tanıtma ve yayma prensibiyle
çalışan bir müzisyenim. Halk Müziğimizin melodi yapısından dolayı çok sesli
icra edilmesine her zaman karşı geliyorum. Halk müziğinde bazı varyasyonlar,
çok sesli yorumlarda icra zorluğu çıkarıyor. Onun dışında, var olan bir kültürü
değişikliğe uğratmak gibi geliyor bana. Bir özenti, o eseri tahrip etme olarak
görüyorum. Halk Müziğinde çok seslilik girişimleri, Cumhuriyet’in kurulmasının
ardından başladı. Adnan Saygun ve başka müzisyenler, halk müziği eserlerini çok
sesli yorumladılar. Ne var ki, şimdiye kadar bunlardan hafızamıza yerleşip
günümüze kadar gelen bir türkü yok, o kadar uğraşılmasına, üzerinde o kadar
kafa patlatılmasına rağmen. Demek ki, çok seslilik halkımız tarafından
benimsenmiyor, halkın kulağına ağır geliyor.«
[ii]
Bu sözlerden sonra Türk Halk Ezgileri bünyesinde, söz ve
besteleriyle bilinen bir sanatkar olarak kalacaktır. Bir de söz yazarı kendisine
özgü olan eserleri vardır ki ben bu eserleriyle komşum Kazım Birlik adını
mahlası olmayan ozanlar hanesine yazıyorum. Bu nedenle günün birinde kendisine
mahlas alırsa çok çok güzel olacaktır. Özgün sözlerin yazarı bu arkadaş ozanlık
konumunu çoktan hak etmiştir.
Son sözleri yine söz konusu olan söyleşiden ve Kazım Birlik
adına alalım ve sözümüzü bitirelim.
»Bu kadar çalışmadan sonra aslında genç arkadaşlarımıza
bayrak devretme zamanındayız. Tabii ki, o genç arkadaşlarımızı bulursak bu
bayrağı vereceğiz ellerine, bulamazsak o bayrak yine elimizde. Gurbete
çıktığımızdan beri halk kültürümüzü devam ettirmek, unutturmamak, yaymak, sevdirmek
adına çaba harcıyorum.«
[iii]
Not:
Bu yazıyı oluştururken yararlandığım birçok kaynak vardır.
Bu kaynaklardan dipnot olarak bir ikisini verdim. Ancak şunları da yazmalıyım.
Kazım Birlik fotoğrafı, Kazım Birlik özel web sayfasından alınmıştır Sayfayı
hazırlayan Bekir Karadeniz Kazım Birlik fotoğrafını çeken ise, Martin Urner.
Bu web sayfasında var olan tüm bilgilerden yararlandım. Bir de Arkadaşım olan
Kazım Birlik arşivinden yararlandım diğer fotoğraflar da yine Kazım Birlik
Arşivinden alıntıdır. Kaynakları oluşturan herkese çok çok teşekkürlerimi
gönderiyorum.
Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş«
***
[i] Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü« Türkiye Kültür
Portali Halk Bilim Web sayfasından yaptığım bir alıntıdır bu bilgi.
[ii] Fatih Çimen adlı yazarın, İz Bırakanlar Kitabında, Çok
ünlü bestelerin ünsüz bestecisi. Hürriyet.com.tr adresinden alıntıdır.
[iii]
Fatih Çimen adlı yazarın, İz Bırakanlar Kitabında, Çok ünlü bestelerin ünsüz
bestecisi. Hürriyet.com.tr adresinden alıntıdır.
Benim hocam Orhan Bahçıvan ilmek ilmek işlemiş satırlarını.Koro şefimiz ve yine hocamız Kazım Birliği anlatırken.Evet değerli kazım abimiz tam bir seymen sesidir.Türkülere olduğu gibi değer veren, yörelerine saygı duyan hiç bir ırk ayırmaksızın yaşatan ,yaşayan efsanedir Kazım Birlik.
YanıtlaSilÇok manidar ve emektar bir yazı olmuş Orhan abim düşüncelerine duyguna kalemine gözlerine sağlık.Allah sana ve Kazım abiye sağlıklı uzun bir ömür nasip etsin ki kültürümüz olması gerektiği gibi yaşasın.İyi ki varsınız ikiniz de gönül dolusu sevgilerimle Ozan İnci...
Çok teşekkürler Sayın Ozan İnci. yorumunuz benim için çok önemlidir. selamlar gönderiyorum...
SilCan hocam canım abim asıl varlığìn benim için en manidar olanı beni de onure ettin sağ ol var ol
YanıtlaSilMerhaba Hocam yüreğine sağlık kalemine kuvet Tarihin sesi Tarihin aynası toprağı işlenmiş saygılar sunuyorum Hocam
YanıtlaSilSayın Adsız Geç kalmış bir yanıt için kusura bakmayınız. Çok Çok Teşekkürlerimi gönderiyorum. Sayfama gelip yazımı okuyup yorum yazdığınız için... Selamlar...
SilDeğerli Orhan Bayçıvan
YanıtlaSilAnadolu'muzun dilini, tarih ve coğrasını, kültürel, ekinsel , ananevi yapısının analizini dolu dolu ne zarif resmetmişsiniz. Tebrikler. Selam ve saygılarımla
Emine Pişiren
Sayın Emine Pişiren Çok Çok Teşekkürlerimi Gönderiyorum. Selamlarımla...
Sil