Düşünce denen bir
şey vardır
Beynimizin o ilkel
noktasında
Ya fabrikadayız ya
da tarlada
Ya demiri un
ediyoruz
Ya da burçak
yoluyoruz ellerimizle
Biz, emekçi
insanlar
Ya sırtımızda
küfelerle hamalız
Ya da bezirgân
pazarında
Üç kuruşa satılan
bir malız
Hepsi bu
Bir Spartaküs adı
duyulur
Sanki başkası
yokmuş gibi
Ama ben diyorum ki,
Kawa’nın tarihini
yakanlar utansınlar
Asya’nın
bozkırında
Bibi Sultan Oğlunu
bilmeyene aşkolsun
Gılgamış’ın
yenilmeyen gücüyle
Usul usul ağlayan
gökyüzü
Yeni bir fırtınanın
habercisidir
Fırtına kaçınılmaz
Yaşanmalıdır.
Gönlümüz enginler
de esenlik dolu
Şişirilmiş pupa
yelken
Geçilir ırmaklar
Denize varılmalıdır
kardeş, denize
Deniz, görkemli bir
dalgaysa
Dalgalar aşılmalı
Ufuklar daralmadan
diyorum
Umuda varılmalı
Volkanların
tutuşmasıyla
Berraklaşırsa
gönül denen o sevda
Acılar
Kilim gibi,
Ayaklar altına
serilecek
Kendiliğinden
Emeğin çilesini
eksik yazmışlar
Eşkıya romanlarını
tam
Yangınlar ve
yanlışlar çözülsün
Gönlümüzün
Bu fırtınalı
sevdasıyla
Emeğin ve
özgürlüğün çilesi
Tam yazılsın
Geldik yol ayrımına
Artık
Bildiklerimiz
yazılmalı
Elveda deyip eşkıya
romanlarına
Emeğin çilesini
yazmaya devam
Görkemli, yeşil
Kıyıların
başlamasıyla birlikte
Ayrılıp gidenler
olacaktır
Kendiliğinden
Ufkun rengini
gözeterek
Kavim,
Kabile gözetmeden
Sen kal burada
ayrılık
Öz gönlümde sevda
filizlendi
Deniz tanığımdır
Kavuşmaya gidiyoruz
Sen kal burada
ayrılık
Çocukların umudunu
onursuz bırakmadan
Öfke denen
volkanların bağrında.
Orhan
Bahçıvan, »Halis Kızılateş«
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder