Külazık Şiirleri. »Nehir Şiir Çağlayışı.«

Külazık Şiirleri. 

Nehir Şiir Çağlayışı. 

01.
Yol
Devri devran bir seherde gidilir
Bereketli hasretlerin içinde
Hasat yüklü tarlaların göverdiği
Karakılçık deminde
Yağmurlarla ıslanmak ne güzel
Harman zamanı 

İlk insan
İlk nefes
İlk toprak
İlk denilen ne varsa
Hepsi benim sol hanemde kayıtlı
Konuğumdur baş tacımdır
Bilirim 

Karınca su taşır
Kaplumbağa yurduna
Kelebek sefer olmuş göresin
Devri devran ülkesine
Beni anlatıyor
Bir tek sözcükle milyonlara

Umman
Benim gözyaşımdır
Çağrı yazdığım tüm şiirlerim
Heder olmak değil benim amacım
Heder etmek hiç değil
Bölünmüş ekmeğin son lokmasında
Çok şükür demek
Kömür işçisi bir ozan babanın
Dilindeki temennidir 

02.
İmece
Parıldayan gözlerin müjdesi
Yaşayan canın tütsülenmiş bedeni
Yeter ki tebelleş olmasın hasret yüreğe
Zulüm gelip hanemizde oturmasın
Ötesi gam değil
Dert değil 

Çağlayıp akan su
Damladan patlamış derler
Tatlısı tuzlusu acısı ekşisi mayhoşu
Damak tadı kana kana içilse de
Her nefeste
Özgürlüktür duruluğu
Süzülür göz içine 

Dalda yaprak
»Havada kuş
Suda balık«[i] 
Karada insan
Kavrulur mekan içre bir yerde
Soluk soluğa
Can havliyle 

Bir dağ
Bir yanıyla yüce
Bir yanıyla özlemlerin yoludur
Savrulur ezgilerle savrulur gider
Dil yordamı usulca
Yürek sesiyle 

03.
Yeşil çimen
Ense çayır mormenekşe zamanı
Beni kucağında besliyor ezgilerin anası
Telli Sinem 

Çıkışı Meram çayı
Bir damlası Kür suyu
Bir damlası Çoruh
Bolca Aras
Gözeler çağıl çağıl
Hazar aşkına
Kavimler kapısı açılınca
İpek yolu görünür
Kervan iner Kafkaslardan
İki renk arasında
Üstü çivit mavi altı Zümrüd-ü yeşil
Çıngıraklı yol
Yolcu 

Bir tutam çivit mavi
Bir tutam zümrüdü yeşil
Mor dağların eteğine tutunmuş
Celep yorgun sürü sürgün
Çoban aç
Yorulduk toprağa ayak basınca
Konakladık

Bir kere dol gözlerime
Haziran aşkına
Var olmak.

04.
Süt kokusu diş kiri
Dudak ucu emzikleme zamanı
Dolu gözlerim
Lütufkar
Meltemlerin salındığı bir zaman
Simurg misali gidişim
Bilinmezler yurduna
Heybemde Külazık[ii] 
Peksimet
Pestil
Matarada su. 

Kafdağı Sırça Köşk
Yecüc Mecüc devler ülkesi
Demir duvar Derbent Kalesi
Dara'nın oğlu Zü'l-Karneyn
Babil'in çöküşü tufan
Tayy ı mekan kavramıyla
Tayf ı menzil içinde sersefil 

Varlığı keşfedilmiş yerçekimi
Ölüm tuzağı
Düşmez kalkmaz tek diyorlar
Sabır taşı işlemeli
Göz ucuna tutunmuş
Damla yaş 

Bir soluğun tükenişidir
Hep yeniden diriliş
Zümrüd-ü Anka. 

05.
Sen zulüm
Sen daha gelmemiştin
Sesinde yoktu nefesinde
Bu eller kargış yuvası olmamıştı
Ne kılıçla hançer barı
Ne de
Ucu sivri bıçaklarla Şeyh Şamil
Oynanmamıştı
Bu dağlar bir bütündü
Çizgi çizgi bölünmemişti
Güzeldi yerlice. 

Suların üstünde çivit mavisi
Çimen zümrüdü yeşil
Bağlar bülbül yerine Anka Kuşu besliyor
Huş horozu dağalası mor menekşe
Meri keklik alageyik
Bizim dağlarda sessizce. 

Derlenmek
Meneviş duldasında dinlenmek
Kim bilir kimin adına
Gözlerim sabahlıyor ansızın
Dolunay gökyüzünü kucaklıyor
Narince 

06.
Her ezgiyi söylerdim de
Bir tek acı ezgisi yoktu sesimde
Onu da şimdi öğrendim
Ses gibi
Nefes gibi sardı bütün dünyamı
Gözlerimde Çoruh oldu
Kür oldu
Aras oldu
Çözüldü Livana toprağına
Kaynağı ben durağı sen
Sulağı Hazar 

Öptüm yeşili dudaklarından
Zümrütleşti dünyası
Öptüm gökyüzünü yanaklarından
Çivitleşti mavisi
Ben var oldum onlarla
Boğazımda dağalası
Dilimde sarol tadı[iii] 
Acemi
Doyumsuz
Sonra
Sonrası zümrüt yeşili sevda
Mavi gökyüzü
Sarı yıldız. 

07.
Bilir misin
Uçsuz bucaksız dağlarda
Mavileşen gökyüzü serinliğinde
Umutların çözülmesi ecel tüccarıdır
Ey kuşların bilgesi
Benimle ol 

Benim
Bir yanım Avşar’dır
Bir yanım Yörük
Alagöz Dağı benim yaylağımdı
Çolaklu neslinden gelme
Ataşoğlu'yum
Kamberoğlu destanında
Mir i Sultan sesiyim
Küroğlu Nayer Hanım aşkına
Celali dediler bana
Saldılar kılıcı bu tatlı cana
Saltanat ı İstanbul adına
Zülfikar 

Sahi
Vaka-i Hayriye ne demek
Gülhane Hatt-ı Hümayunu denilen şey
Başlangıcın bitişi mi
Yoksa
Bitişin başlangıcı mı
Aklım ermiyor
Yani. 

08.
Sabrın çatladığı yerde
Sohbetin adı olur mu
Gülistan ülkesinde seyr ü sefer
Bütün gidişlerimi
Çolakoğlu denen o dedeye söyleyin
Boşuna mı bunca telaş 

Ben Kaçkar'ın dumanıyım
Karagöl'ün dalgası
Çoruh'un sesiyim
Bayburt beyinin çobanı
Gülşen bağlarının bağbanıyım ben
Şemsinur aşkıyla yanmışım
Kamberoğlu derler bana
Mir i Sultan aşkına. 

Ufuk mor ötesi bir çizgi
Diyar i gurbet denilen ülkede
Garip olmuşum Telli Senem adına 

Hasret
Sürgün yatağında acı
Elimde değil
Can telaşı özgürlük
Çağırıyor beni aşka
Neredesin gülüm
Ses ver. 

09.
Şimdi ben
Bitmeyen makamların içinde geziyorum
Yanık Kerem derbederin ötesi
Deli Ceyran
Lezginka
Terlan kuşu sert kayalar
Kehribar gözlü sevgili
Senin hasretinle yanar dururum
Gülşen bağları ezelden beri
Yedi düvel
Yedi kardeş
Tanığımdır bilesin 

Ey sevgili
Şemsinur'u Köroğlu kurtardı
İsfahan da haramiler elinde
Seni kim kurtaracak
Arnavut Paşanın zindanlarında
Bir makam ezgilenir
Sesimde yavaşça
Şemsinur aşkına Kamberoğlu diliyle
Çoruh kenarında Gülşen bağında
Kara sazın tınısıyla
Var olmak

»Bayburt dağlarında kunduram kaldı
Şen ol Bayburt şen ol sende nem kaldı«[iv] 

10.
Mecnun
Leyla adına dolanır
Sahra denen çöl kumunu
Söz ile 

Yol üstüne ayak basan ben
Benim evet ben Fizan sürgünü
Sibirya yorgunu
Aç göğsünü
Albeni kollarına sevgili
Bir nefeslik yaşam için
Ben geldim 

Toprağın yeşil yüzü
Topyekûn yarpuz kokusu 

Görüşmeler ansızın başlar
Şifremizi öğrendiler
Baskın yedi cennetimiz
Adem ile birlik olduk
Kovulduk o diyardan
Havva Ana’dan ayrıldık
Formül bozuldu
Sürgünlük oradan başladı derler
Ağır aksak yürüyüşler
Çözümsüz bir bilmece
Yerli divanisidir dizilir bağlamaya. 

11.
İzlerim
Dökme lokum gibidir
Kara toprak üstünde
Şafaktayım
Asya toprağına güneş doğuyor
Neredesiniz
Deniz yüzlü insanlar
Yağmur izlerimi siliyor
Tez olun. 

Bir an önce
Bir an önce varmalıyız
Şafak denen ol hedefin üstüne
Kızlar kızı emanet
Adı Cennet
Kurt kuş yılan çıyan görmeden
Tenhalarda görüşelim
Eyyy güzel. 

Yağmur oldum yel içinde
Çiğ damlası dönüşüm
Sel oldum toprak üstünde
Şerha şerha gülüşüm
Dolandım bucak bucak
Tek başıma
Sana geldim aç koynunu
Sevgili. 

12.
Yaşamın bu deminde
Beklenmeyen bir anda
Olanca hışmıyla geldi zulüm
Abartılmış değil ki
Toprağın üstünde kervan yolu
Kaçışın görüntüsü
Sonra esinti
Bir ses
Ezgilerin yarısı ağıt
Yarısı ilenç
Her ne duyduysam
Seher vakti
Dua sesiyle çınlıyordu
Kulaklarım sadece.
O ses, Sinem ana sesiydi 

Gidenler kefensiz gittiler
Yaşam sadece göz rengi ses
İster dağ olsun
İster ova
»Bir kenarı yol olur«
Bütün kaçışlar emanet kadar kutsal
İnançlar kadar saygılı
Dayan yüreğim dayan
İş kazası ölüleri
Gözyaşıyla yıkayalım
Gözbebeklerimize gömelim
Yürüyelim. 

Şimdi
Maden çukurunda babam
Elinde kazma kürek
Alın teri döküyor ekmeğin buğusuna 

13.
Keşkem
Sözcükler düğümlenmese
Boğazıma bu gece
Ağlamasam 

Ağıtlar yakılmazsa derim
Ölümlerin arkasından
Hani nasıl derler
Bülbülün vatanı altın kafes olmaz ya
Onun gibi bir şey. 

Ağlayan yürek
Dinmeyen gözyaşıdır ne yazık
Yaşamın tek adı
Dudaklara dokunan tuz getirisi 

Çöl çekirgesi yeşili bilmez
Bülbülse kum fırtınasını
Gizli umutların patlamasına
Ah diyen dil
Dokunur tuzlu suya

Ey gecemin yıldızları
Alın beni koynunuza
Dinsin bu acılarım
Bitsin artık sancılarım
Bitsin diyorum
Gecenin bu deminde sessizce. 

Yediveren gül bahçesi bir mekan
Senin için düzenlenmiş
Şairim 

14.
Elleri kınalım
Gözleri sürmelim
Durma öyle
Bir çay doldur semaverden
Efkarlandım
Efkarlandım bu gece 

Söyle be gülüm
Kimin için yazılmıştı
»Kurtla Kuzu Masalı«
Kim aldı
Kim okudu söylesene. 

Aşağı Şehir
Yukarı Şehir
Büyük Kale
Yazılıkaya
Sadece masal
Şimdi nerde biliyor musun
Gramofon avrat
Otuzlu yılların Konya’sında
Oturak alemlerinin ünlü dansçısı
Cemile
Faytoncu Murat
Sabahattin Ali
Bedelini ağır ödedi Konya şehrine
Desem olur mu? 

Olur de yeter
Yeter de artar bile. 

15.
Ağlıyorum
Gözyaşım duman duman
Savrulurken gökyüzüne
Bahar sayar toprak benim sesimi
Hani diyorum hani
Keşkemler olmasaydı yaşamda
Sonradan anlıyorum ki
Keşkemler bir öz eleştir imiş
Vaktinde keşkem diyebilseydim 

İnsanın öz benliğinde
Kim bilir belki bir gün
Belki de bir şafak vakti
İki ses iki nefes aynı anda
Bir noktaya ulaşır
Biri keşkem
Biri kim bilir
Hey yorulmuş yürek
İkisi de aynı sesi veriyor
Aynı eleştiriyi
Şimdiden duyuyorum 

Duyumsamak
Başlı başına var olmaktır
Şafaklarda
Bilirim. 

16.
Dua
Davul
Şaman oyunu
Dön dön dönelim usulca 

Ufkumuza güneş doğsun
Gecenin sabahı gelsin
Yaşamın kahrını çekmek
Masal gibi bir şey
Dilimin ezgisi
Aşkınla
Deli divaneyim
Hele bir elverin bana 

Elverin be
Elverin
Düştüğüm yerden
Sadece kendi bedenimi kaldırayım
Mavi gökyüzünde olayım
Kanat kanat uçmanın yüceliğinde
Özgürlüğü sindirmeliyim
Gözlerimin bebeğine
Kuşların kanat izi var
Ah ayrılık
Hınç doluyor yüreğime
Adı özlem. 

17.
Yol üstü
Bıçkılanmış bir fidanın
Gölgesinde gelip geçen korsanlar
Kesmeyin önümüzü 

Gönülde mi saklı desem
Yürekte mi bunca umut
Ter içinde emek
El yordamı
Dokunuyorum öylece
Diri olan şeylere
Sancılı
Bir gün çalgını
Kayda değer yalnızlık
Zıpkın gibi
Yıkar gider umutları
Şimdi
Çölde bir çekirge olsam 

18.
Şimdi ben
Neyi nasıl anlatsam
Bilemiyorum
Kimi nerede bulsam
Aranıyorum
Malını terk edenleri
Soramıyorum
Can derdine düştüler
Diyemiyorum
Kadın erkek çoluk çocuk
Yol üstünde seferi
Teslim olmuş
Bu alemin
Börtüsüne böceğine
Kurduna kuşuna
Lime lime et veriyor
Pusulasız yolcunun
Etinden 

19.
Kırılmış testilerin sahibi benim
Dağılmış emeklerin sahibi ben
Gözlerim izlemeyi hüner kabul ediyor
Yaşam ağacının son yaprağı
Dalından kopup düşeceği zaman
Duyulan ses ömürdür 

Bir masalın ortasında
Soytarılar padişahı güldürür
Sultan haremden çıkar
Pireler tellal olur
Develer berber
Ben babamın beşiğini sallarken
Anam oklavayla hamur açıyor
Kokusu olmayan ekmek
Arpa danesi
Ölçülür masal yolları onunla
Kızıl kaya dibinde kızlar oynaş oynarken
Bir umut olur bana masalın bu noktası
Çözülür sevda büyüsü
Aşk olur. 

20.
Dört mevsim
Yön sistemi rüzgar
Ağıtlar ilkel çağın sesi mi dersin
Mağarada yatak odası var mıydı
Yağmur yağarken
Şemsiye altına girdiler mi
O insanlar
İlkel çağların içinden geçerken
Nasıl sevişirdiler
Bir bilebilsem 

Yıldız mavi
Kız sarı
İçine düştüğü olgu
Çöl kasırgası
Duman
Nerdesin gönül sevdası
Uzaklardan bir selam getir
Dindirsin gönlümü bu seferi aşk
Umarsız kaldığım zaman 

21.
Söz
Kendi içinde tarih
Tarih kendi içinde felsefe. 

Üretim
İmece sistemiyle varlığını duyurur
Sürü mantığı
Sürüm sürüm sürünüyor sürüyle
Neyleyim 

Süte doymamış insan
Koyun ne zaman sağılmaya başlandı
İşte o zaman sağma sistemi öğrenildi
Sömürüye böylece geçilmiş oldu desem
Kahraman yaratmaya başladı sömürü savaşları
Önce hayvanı sonra insanı
Sömürdükçe semirdi
Semirdikçe sömürdü
Felsefe... 

Birleştiriyoruz sözcükleri
Tek tek
Çerilerden gizlice
Çerçiciler adına 

22.
Sokak
Çarşı
Yol
Dönemeç
Kundaklanmış bir yaşamın
Çerçeveye sığınması
Dönence 

Bilimin anahtarı
Yalan denilen kuyuya atıldı
Bilim adamları zindana
Mekan
Çözülmeyen ilişki
Kim kimi pazarlıyor bilsem
Para pul baba hayrına
Dilberdudağı
Kadınbudu köfte
Vezirparmağı
Geçmişin günümüze tek kalıntısı
Fars dili Acem ağzı edebiyatı
Kim çözebilir
Kim
Çılgınca yazılan hikayeleri 

23.
Bütün insanların soluğu benim
Ne denli korkulu rüya olduğumuzu
Gerçekler teknesinde
Özümüzün yoğrulduğunu
Biliriz
Onlar da biliyorlar
Ondandır
Fizan yolcuları bizim adımız 

Merdivenli
Merdivensiz çıkışlar
Işık zaman hız
Kaldıraç gücüyle tutunuyorum
Bir sinek bile yenebilir beni
Aklımı kullanmazsam
Üstünlük takvada
Değildir canda
Değildir kanda
Ayak benim
Potin benim
Yol benim
Göçüşüm bu aleme miras kalmalı. 

24.
Şiirler yazılıyor
Destanlar diziliyor niye
Yasak zincirini kırmak adına
Bir kez daha bağırmak
Karanlığın ortasına
Ses yetmezse
Söz yetmezse
Beynimizle yırtacağız karanlığı
Çünkü biz
Üreten bilince sahibiz 

Ovada mantar
Bağlarda ebegümeci
İçimde yol
Kenger sakızı gibi
Ezilip büzülüyor
Hey felek hey
Ölümden öte köy var mı? 

Usulca
Yok derim
Zalimin karşısında. 

25.
Ah bir anlasanız beni
Bir dinleseniz
Dizelerin hünerini çözerken
Yutkunurum sadece
Çıkmazların içindeyim
Nedendir... 

Tarih denen
O zamanın behrinde
Babil kulesini sular basanda
Kapandı tanrıların kapısı
Babel ya da Bavel
Tufanın yok ettiği tek saltanat
Bana çekirgeler haber verdi
Kulenin tepesinde çocuğuyla duran
Kadingirra ana tanrıça
Yani Semiramis
Güvercin olup uçmadı bilir misin?
Sellere kapılıp gitti
Eyvah eyyy! 

Seç seç seçmece bunlar
Hayır
Kes kes kesmece bunlar
Yağmur yağdı
Sel götürdü saltanatı ansızın
Bitti fırtına. 

Orhan Bahçıvan. 

Külazık Şiirleri Kitabımın içinde yer alan 92 Bölümden alınmış ilk 25 bölüm… 



[i] »Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar, çokturlar. Korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden, yaratan ki onlardır, destanımızda yalnız onların maceraları vardır.« Nazım Hikmet.
[ii] Külazık: Uzun süre saklanabilen yemek. Külazık'ın temeli sığır, kuzu ve geyik etinden yapılır. Kesilen hayvanın eti pişirilir ve ince ince doğranır, sonra kurutulur, soku yardımıyla incelenir ve cırgılçaka gönderilir. Hazırlanan et yağda kavrularak “yağ gibi sızgı” alınır ve o saf yağa koyulur, ondan sonra yağa un eklenerek kızarıncaya kadar kavrulur. Külazık önceleri uzun yolculuğa, avcılığa ve yürüyüşe gitmeden önce hazırlanıp yanında taşınan bir yemektir.
[iii] Sarol (yaban can eriği): Meyveleri sarı, kırmızı ve mor renkte olanları vardır. Mide dostu ve idrar söktürücüdür.
[iv] Güllü Nenemin türküsü.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları