Bir Ezgi Bin Masal
Gel Beni Dinle
Günümüzde tartışılmayan ezgi kalmadı. Binlerce yıldır iç içe
yaşayan toplumların bir anda ayrışmaya girişmesi, bu ayrışmanın sessiz sedasız
kendisini gündeme taşıması çok ilginç olmuştur benim açımdan.
Ben yaşayan her insan gibi bu ayrışmaya tanıklık ederken
bazı konularda yazı yazmanın gereğini duymuşumdur. Bazı konular diye
nitelediğim ve gündemde var olanların, içinden seçip seçip ele aldığım türküler,
marşlar, şiirler bana göre herkesin ele alıp yazması gereken konulardır.
Ayrışmak tarihi bir zorunluluk ise, bu sadece insan ve dil
bazında kendisini ayrıştırır. Kültür bazında ayrışmak mümkün değildir. Çünkü
kültür evrenseldir. Evrensel yapıya bürünmüş bir kültürün yerel boyutta
indirilip ayrıştırılması mümkün değildir.
Aslında şöyle demek en doğrusu, halkların kendi konuştukları
dil üstünden oluşturdukları kültürleri vardır. Bu kültürün içinde yaşayanlardan
biriyim. Ön planda dil üzerinden oluşturulan kültür arka boyutta değişmiyor.
Hep aynıdır ve aynı kalıyor. Sadece iletişim ağı içinde yürüdüğü yol ve bindiği
araç farklılık gösteriyor.
Günümüzde tartışma dışında kalan tek bir eser yoktur. Hemen
hemen her eser belli bir boyutuyla tartışma konusu haline getiriliyor. Maksat o
esere yerel boyutta sahiplenmek ve bu amaçla kültür oluşumuna destek vermek.
Yani var olmayı kanıtlamak. Kendi varlığını ispatlamak. Bunun için özellikle
başkasının sahasında kendi varlığını görüntülemektir işin aslı.
Bana göre bu tür çabaların temelinde öz kültür varlığını
kaybetmiş topluluklar görülür. Benliğini yitirmiş ve ara bir benlik içinde
savrulan toplulukların kendilerini tanımlama yöntemidir. Bu yol tarihler
boyunca hep işlenmiştir. Genelde zararlı bir sistem değildir. Kendi doğal
varlıklarından, kendi öz kültürlerini unutanların geri dönüşü ve kendilerini
yeniden tanımlamaları açısından ele alırsak en güzel yöntem olduğunu söylemekte
yarar vardır.
Toplumlar bu yöntemle yola çıktıkları zaman, ilk önce
tutunabildikleri her şeye tutunurlar. İki ayaküstüne basınca da artık kendi
varlıkların kanıtlama gereği duymadan yürürler. Bu yürüyüş serüveninde yol
alırken, kendi öz kültürlerine kavuşabilirler. Ancak eski yapısıyla değil yeni
bir varoluş sistemiyle.
İnsanlık tarihinde hep böyle olmuştur ve böyle olacaktır. Bu
sahiplenme çabasını ve tartışmasını yadırgamamak gerekiyor. Bu yöntem toplumları
ileriye taşıyan bir yöntemdir. Eğer bir toplum böylesi bir sistem içinde
kendisini görüyorsa bilin ki o toplum ileri toplumlar düzeyine taşınmaya
başlamıştır. Bu toplumları dışlamak yerine, bu çabalarını hoş görmek
gerekiyor.
Günümüzde onlarca türkü, şiir, roman, öykü, mimari yapı yani
kısacası kültür adına ne varsa tartışma konusu içine alınmıştır. Bu olay
coğrafi olarak ele alınırsa, insanlık tarihinde geri kalmışlık içinde olduğunu
hisseden toplumların ileri düzeye çıkma çabasıdır diyebilirim. Bırakın günümüzde
var olan tüm kültürel oluşumları tartışsınlar ve herkes kendi benliğine uyan
kültürü sahiplensin. Bu kötü bir şey değildir. Toplumların ileriye çıkma çabasıdır.
Bu kültür sahiplenmesi çıkış için birer basamaktır. Bu basamak mutlaka çıkılmalı
ve mutlaka geçilmelidir.
Tarihi süreç içinde, uzun bir zaman diliminde birlikte
yaşayan kardeş toplumlar ayrışmaya başlayınca kültürel bölüşüm mutlaka
olmalıdır. Bu kavgayla değil barışla dostlukla güzellikle olmalıdır. Bir ezgiyi
paylaşmak demek, o ezginin sadece kendi malı olduğunu söylemek ve bu anlamda
savaş ilan etmek değildir. En güzel amaç, o ezgiyi her toplum kendi diliyle
sahiplenip, kendi bilgisiyle yorumlamasıdır. Güzel olanı da budur. Zaten
tarihler bu sistemle var olmuştur.
Gelelim günümüze, günümüzde yine büyük bir tartışma konusu olan ve sen
benden, ben senden çaldım öyküsüne. Bu öykü günümüzde yeni başladı ve uzun bir
zaman diliminde var olmayı amaçlayan bir tartışma konusudur. Ağır ağır
tartışıldığı için pek göze batmayan. Öfkeyle itilen ve bastırılan bir konu
olmasına rağmen, gündeme mutlaka gelecek ve tüm sosyal medya alanında
tartışılacaktır. Bu ister istemez tartışılması gereken bir olgudur.
Günümüzde »Ankara’nın
Taşına Bak« marşının ezgisi ve sözleri tartışılıyor. Yukarıda sözünü
ettiğimiz türden bir tartışma. Tartışmanın ya da tartışmadan öte çekişmenin
kimler ya da hangi toplumlar arasında olduğunu incelersek, şunu görürüz. Aynı
sahada aynı düzen içinde var olan toplumlar diyebilirim.
Bin yıllardır birlikte, iç içe yaşayan toplumlardan ön saflara
taşınan toplumlardır. Yani çekişmede Ermeniler, Kürtler, Aleviler (Nusayriler) ve Türkler
görülüyor. Bu sahada başkaları var mıdır, yok mudur henüz net görünmüyor. Günün
birinde onlarda var olurlar mutlaka.
Ankara’nın Taşına Bak türküsünü ya da marşını inceleme sahasında
ele almak gerekiyorsa bizde üstümüze düşeni söylemeliyiz. Bizim açımızdan bu
tür konular koyu bir karanlık içinde değildir. Koskoca bir Osmanlı devletini,
dahası Selçuklu devletini sayarsak, bu topraklar üstünde var olan öteki
devletleri ve halkları inkâr etmek demek değildir. Hititlerden Babil’e, Bizans’tan
Doğu Roma’ya kadar büyük bir şecere çizmemiz gerekiyor. Bu kültürel oluşum
yeryüzünün en büyük ve en güçlü oluşumudur. Bu oluşumu tek bir toplumun
sahiplenmesi bence doğru değildir. Bu sahada var olan kültür, ortak coğrafi
kültürdür. Hepimizin ortak malıdır. Bölüşüm demek doğru olmaz kanımca. Yaşaya
bilmek için, var olabilmek için her toplum kendi diliyle bu kültürü
yaşamalıdır. Bunun ötesi pek doğru bir yöntem değildir. Yani, »Ankara’nın Taşına Bak« sözlerinin
arkasındaki ezginin herhangi bir toplumun malı olmadığını söylemek gerekiyor.
Bu ezgi hatasıyla sevabıyla bu coğrafyanın malıdır. İsteyen istediği gibi alıp
kullanabilir. Bu benimdir babo vermiyorum demeye hiçbir zaman, hiçbir toplumun
ya da kişinin hakkı yoktur. Ortak mülkiyet demeliyiz…
Konu »Ankara’nın
Taşına Bak« olunca bende bu yazıda Ankara’nın taşına bakarken Müzik, yani
ezginin içsel yapısına bakıyorum. Bunu irdeleyerek konuyu anlatıyorum. Bu eseri
bütün hatlarıyla inceliyorum.
Bu eseri incelerken, sistemin ne olduğunu görmemiz
gerekiyor. Sözlerden önce ezginin yapısını incelemeliyiz. Ezgi bu toprakların
ezgisidir. Sistem olarak bu konuda ilk söz söyleyen kişilerin Notist dedikleri
kişiler yani, müzik alanında evrensel boyutta uzman müzisyenlerin olması ve bu
konuda onların söz söylemeleri gerekiyor.
Yazım alanında öncelikle şiirin söz yapısını incelersek,
Şiir anonim şiir yapısı içinde geliştiğini görürüz. Benim kendi beynimde anımsadığım
bazı sözleri buraya almalıyım. Annelerin kendi bünyesinde söyledikleri
manilerin etkisiyle oluşan ve yine anne sesiyle beslenen türkülerin sözdizimini
görüyorum. Mani formatıyla söylenmiş bir çocuk ağıdı aklıma geliyor. Bu ağıt
anonimdir ve nerede ne zaman ortaya çıkmıştır kesinlikle bilinmiyor. Yani bu
geniş sahada toplumların ortak malıdır.
Şöyle bir kuple yazalım:
Ben yavruma can demişem
Özüne kurban demişem
Daldın derin uykulara
Sesimle uyan demişem
Uyan
ağ bebeğim uyan
Bu sözlerin yine kendi sahasında belli bir ezgiyle
söylendiğini hepimiz biliyoruz. Nerelerde karşımıza çıkmıyor ki. Birkaç örnekle geçiştirelim.
Kılıcımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Vezir olmuş Mithat Paşa
Uyan Sultan Aziz uyan
Gör ne hal olmuştur cihan[ii]
Kılıncımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Ünü büyük Kemal Paşa
Saldı bizi dağa taşa[iii]
Uyan Anadolu uyan
Uyan da Halkına dayan
Görülüyor ki sistem kendi çarkı içinde çevrilip gidiyor.
Konu şu, seslenmek, Ses değişik olsa da sistem aynı… Bir önce Mithat Paşa’ya
seslenen ses, bir sonra Kemal Paşa’ya sesleniyor. Daha önce de bebeğine
seslenmişti. Günümüzde üçü de yok başkası varsa aynı söz dizimi içinde sadece
isim değiştirilir ve seslenilir.
Halk kültürü içinde uyarlama dediğimiz bir sistem vardır.
Halk bunu kendi kültürü içinde sürekli yaşatmıştır. Yazın türünde ise, benzek
türü dediğimiz bir türdür. Yeniyi, eskiye göre uyarlama sistemidir. Yani birçok
yönüyle benzeme sistemidir. Bu senin sesin ise, bu da benim sesim diyebiliriz.
Kısacası eskiyi silip yeniyi yazıyoruz. Çağın şartlarına göre uyarlıyoruz.
Uyarlama sisteminden söz etmişken, bir konuyu daha gündeme
taşımam gerekiyor. Askerlik yapanlar sabah koşularını çok iyi bilirler.
Askerlikte sabah koşularında nefes açma için sürekli marş, türkü ve tempolu
sözler söyleterek yürüyüşler yapılır.
Genellikle bu tür söylemler içinde var olan türkü, şarkı, mani, marş,
tekerleme alınır ve askeri sisteme göre uyarlanır öylece söylenilir. Bunlara bir
örnek vermek gerekirse yazalım.
Bir mumdur, iki mumdur türküsünü bizlere şöyle söyletiyordu başımızdaki
çavuş »Bir mihver, iki mihver« diye söylüyorduk. Onlarca türkü, şarkı bu
şekliyle uyarlanmış ve söyletilmişti bizlere. Başka yerlerde daha başka neler
böyle değiştirilerek okutulmuştur bilenler yazmalıdır demeliyim.
Hal böyle olunca normal yaşamda da bu tür uyarlamalar
geçerlidir. Yukarıda bir küçük örnek vermiştim. Paşa bazında.
Konumuz gereği »Ankara’nın
Taşına Bak« sözleriyle başlayan türkü oluşum itibarı olarak böylesi bir
askeri yürüyüşten doğduğunu söylemeliyim. Bu savı destekleyen yazılar var. Bu
sözü edilen yazıların biri olan Bigalı askerin anılarından alıntı yaparak
aktarıyorum. Bu küçük alıntı bu eserin ilk doğuşunu anlatan notlardır bence.
»Yüzbaşımız Hasan
Tahsin Bey, Bursalı Rıfat Efendi vardı. Rıfat Efendi Mülazım-ı evvel’di. O
köyden bir süvari yolladık Ankara'ya. Köyde kadınlar bize börekler, çörekler
getirip karınlarımızı doyurdular. Kadının biri geldi bizim yüzbaşıya; ben de
yüzbaşının yanındaydım.
-Efendi, bu bizim
halimiz ne olacak? Diye sordu.
Yüzbaşı da
-Ne olacak kadın?
Dedi.
Kadın başladı
konuşmaya:
-Bizim adamlarımızı
aldılar, gittiler. Düşman da hep bu tarafa geliyor. Öte gitmiyor.
Haymana'nın
üstünden de düşmanın top sesleri geliyor. "Güüürrr, Güüürrr"
diye"…
Yüzbaşı, kadına
bizi gösterip dedi ki:
-Bugün dinleyin
yarın ötemez Yunan'ın topları
Kadın sordu Yüzbaşı'ya:
-Neden?
Yüzbaşı bizi
gösterdi eliyle kadına:
-Bu askeri görüyor
musun? Çanakkale harbindendir bunlar...8 senelik hepsi. Arabistan’ı kıvrandı bu
asker. Katiyen gelemez Yunan.
Ankara'ya
gönderdiğimiz süvari geldi. Çıktık yola. Mandalarla gidiyoruz. Sabahleyin
girdik Ankara'ya. Marşlar söyleyerek istasyona varıyoruz.
"Ankara'nın
taşına bak
Gözlerimin yaşına
bak
Ankara'nın dardır
yolu
Yunan almış
sağı-solu
Gelsin Kemal Paşa
Kolu"
Korku nedir?
İçimizde bilinmez
Kanlı yazı
alnımızda silinmez
Biz var iken,
Ankara'ya girilmez."
Böyle marşlar
söylüyoruz. İstasyonda bulunanlarda bizi alkışlıyorlar.
Atatürk orada
başımızdaki Kenan Bey'e dedi ki:
-Asker saat 10'a
kadar serbest. Saat 10'da tren gelecek. Sıçancık İstasyonunda inecekler.
Haymana'nın Çulluk Köyüne toplar kurulacak. Sabahleyin ateşe başlayacaklar.«[iv]
Bu konu üzerine küçük bir anımsatma gerekiyor. Bu olaylar
yaşanırken, Ankara garında yaşanılanlar daha bir geniş olarak aktarılıyor bazı
yazılarda onları buraya almak gerekseydi mutlaka alırdım.
Şimdi benim kısaca değineceğim bir konu var. Ankara meclis
için toplanma ve karar alma yeridir. Bu tarihi binayı bilirim ve ben Ankara da
yaşadığım zamanlar hep görürdüm.
Olay kısaca şöyle, meclis toplanmış karar almaya çalışıyor.
Yunan Polatlı da Sayın İsmet Paşa cephede askerleriyle savunmada. Meclisin
Kayseri’ye taşınması düşünülüyor. Bu şartlar altında. Başkumandanlık
görüşmeleri yapılıyor. Mustafa Kemal meclisten kendisine başkumandanlık
verilmesini istiyor. Karşı çıkanlar olduğu gibi, başka başka nedenlerle meclis
tartışmaları uzayıp gidiyor. Cepheye asker sevkiyatı yapılıyor. Askerler sistem
içinde marş söylüyorlar. Bu marşlar yazının üstünde sözünü ettiğim uyarlama sistemi
ile söyleniliyor. Çünkü bu bir askeri sistemdir. Bende bunu canlı yaşayan
biriyim.
Ne diyor sevkıyata hazır bekleyen askerler. Az önce alıntı
yapmıştık. Başkumandanlık oylamasını belki de etkilemek içindir.
Korku nedir?
İçimizde bilinmez
Kanlı yazı
alnımızda silinmez
Biz var iken,
Ankara'ya girilmez."
Sözleri yürüyüş temposuyla söylendiği belli oluyor. Birde
asker kendi komutanını göreve çağırıyor.
Ankara'nın dardır
yolu
Yunan almış
sağı-solu
Gelsin Kemal Paşa
Kolu"
Buda çok doğal bir sesleniştir. Zamanla bu sözler belli bir
kalıp içine alınarak türkü sistemiyle okunmuştur bunu da biliyoruz. Bu yeniden
oluşum yukarıda sözlerini verdiğim Plevne Marşı’nın yapısına göre uyarlama
sistemiyle oluştuğunu söylemeliyim. Yani »Ankara’nın
Taşına Bak« Plevne marşının yeniden uyarlanış biçimidir diyebilirim.
Gelelim türkünün sistemine ve söz çeşitlemelerine. Ben
çeşitleme diyorum, bazı yazarlar ise değişke diyorlar ikisi de doğrudur
kanımca.
Ancak, bir konuda söz söylemek gerekiyor. Konu şu, sözü
edilen »Ankara’nın Taşına Bak« marşın ya da türkünün ezgisi hakkında verilen
bilgi şöyle.» 2/4 basit usullü, La Kerem
ayağında bir lirik türküdür. Kerem ayağındadır. Bozuk (la-re-sol) ile bağlama
(la-re-mi) düzenlerinde çalınabilir. Günümüzde çok sevilmiş marş temposu ile
söylenmeye başlanmıştır. Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir«[v]
bu bilgiler Türkü Dostları isimli siteden alınmıştır.
Kerem ayağı denilen sistem, Bozuk Kerem olarak biliniyor.
Sözü edilen Kerem genelde bir muhabbet destanıdır. Aslıhan ile Kerem Han isimli
destanın kahramanı olarak bilinse de Halk ezgilerinde Kerem havaları dediğimiz
havaların özünde dağ havaları olduğunu söylemeliyim. Bu konuda daha geniş bir
bilgi »Doğulu Halk Şairleri«
araştırmasında var.
»Dağ Havaları
Dağ havalarının bir adı da Kerem havalarıdır. Ancak başlangıç itibariyle bu havaların çıkışı
bilinen Aşık Kerem’e dayanmaz. Kerem halk anlatılarında geçen bir dağ
adıdır. Daha sonra bu dağın adının verildiği aşıklar ve bunlara bağlı hikayeler
oluşmuştur. Kerem hikayelerinin geniş
coğrafi alanlarda tutulması ve yaygınlaşması nedeniyle de havanın adı, Aşık Kerem kaynaklı bir duruma
gelmiştir«.[vi]
Kerem havaları geniş bir coğrafi alanda vardır bin yıllardır
bilinir ve okunur. Kerem havalarının kesin sayısı bilinmiyor, ancak benim arşivimde
kayıtlı 54 Kerem havası olduğunu söylemeliyim. Bunlardan birkaçının adını
vererek yolumuza gidelim. Guba Kerem, Yanık Kerem. Yahyalı Kerem, Silifke Kerem,
Kesik Kerem, Bozuk Kerem, Curcuna Kerem gibi isimleri sayabiliriz. Bu
isimlerini saydıklarımın içinde bizim şu anki eserin ezgisini oluşturan hava
yani makam Bozuk Kerem olunca bundan söz etmeliyim.
Makamdan söz açılmışken biraz gerilere gitmek gerekiyor. Bu
sahada bilinen başka türküler ve başka marş niteliğinde eserler var ki onlardan
az söz etmeliyim. Bu eserlerin en önemlisi her yerde bilinen ve söylenilen bir
marş vardır ki bu hepimizin bildiği marş »Plevne Marşı« olarak yazılan ve Osman
Paşa marşı olarak ya da Tuna Nehri marşı olarak da anılan marştır. Bu marş hakkında
bilinen bilgileri verelim.
»Gazi Osman Paşa (1832- 1900) Rus savaşı başladığı zaman
Vidin de bulunuyordu. Plevne’yi müdafaa için emir alır almaz derhal oraya
koştu. Ve orada tarihin en büyük müdafaa savaşını yaptı. Üstün kuvvetler
karşısında kaleye çekilerek tam dört buçuk ay kaleyi müdafaa etti.
20 Temmuz 1877 de şanlı tarihimiz, büyük kumandan Osman
Paşa’nın Plevne zaferi ile bir altın sayfa daha kazanıyordu. Bugünü yaşayan
devrin ünlü marş bestecisi Mehmet Ali Bey, İzmir marşı gibi ölmez marşlarından
birini daha yapmıştı. »Plevne Marşı«
Bu marşın sözlerini 27 Mayıs 1960 ihtilalinde, gençlik
tarafından o günün havasına uydurularak değiştirilip söylenmişti.
Plevne marşı aynı zamanda Gazi Osman Paşa’nın Tokatlı olması
hesabı ile »Tokat Osman Paşa Lisesi« nin de marşıdır«.[vii]
Bu marşın sözleri ilk »Ankara’nın
Taşına Bak« adıyla değiştirilip söylendiğini biliyoruz. Bunu anlatıyoruz.
Plevne Marşı’nın ezgisi üstüne değişik sözler yazılıp okunması her dönem
yapılmıştır. Sözü edilen marş Mehmet Ali
Bey bestesidir.
Bu bilgilerden anlaşıldığı gibi, Plevne Marşı’nın söz yazarı
ve bestecisi biliniyor. Doğruluğu tartışılacaksa, bu tartışma beni bağlamaz.
Ben verilen bilgileri aktarıyorum. Aktardığım bu bilgiler sadece var olan
sistemi aktarıp geçmektir demeliyim.
Yukarıda değinmiştim. İnsanlar benzek ya da uyarlama sistemi
ile birçok eser oluşturabiliyorlar. Bunu bilmek ve yazmak bu işin uzmanlarının
işidir. Biz sadece elde edilen bilgileri derleyip toplayıp vermeye çalışıyoruz.
Bu ezgi iki konumda karşımıza çıkıyor. Bozuk Kerem ayağı ve
/ Makam: Muhayyer Kürdi / Usül: Yörük Semai. Olarak eğer verilen bilgiler doğru
ise. Bu makam üzerinde sözler değiştirilerek birçok eser üretilmiştir. Bu
üretilen eserlerin sözlerini sırayla arşivimde olanları yazının sonuna aldım
Bu toprakların üstünde bir ezgi var ve bu ezgi en eski
biçimiyle Bozuk Kerem ayağı olarak biliniyor. Diğer bir yanıyla Mehmet Ali Bey
bestesi olarak kayıtlarda olması bu yetmezmiş gibi marşın oluştuğu tarih
savunmanın olduğu tarih ise bilinen bir tarihtir. Bu bilinen tarihten sonra
oluşan eserler bu ezgiden uyarlamadır demeliyim. Bu marşın oluştuğu tarih ise »Plevne
Savunması, 19 Temmuz 1877-10 Aralık 1877 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında
Rusya İmparatorluk Ordusu'nun kuşattığı Plevne kentinin Osmanlı Ordusu
tarafından savunulması olayıdır« görülen tarih verildi. Bu konuyu biraz
geçelim. Günümüze gelelim.
»Ankara’nın Taşına Bak«
eserinin sözlerini hatırlıyorum en son Ruhi Su okuduğu zaman değiştirmişti.
Gerekçesinde haber niteliğinde gazetelere açıklamıştı. Hatırladığım kadarıyla şöyle
demişti. »Artık Yunan işgali yok, Yunan
bizi esir aldı dememeliyiz, biz Yunan’ı esir aldık demeliyiz« gibi sözler
söylüyordu. O günkü gazetelere bakılırsa bu açıklama görülür. Sözlerde
değişiklik yaparak kendisi okumuştu. Aslında Ruhi Su birçok türküyü böyle
değiştirip okuyunca sözleri üzerine şöyle yazılıyor. »Söz & Müzik: Ruhi Su« dolayısıyla bu yazım şekli ister istemez
müzik olayını da günümüze çekiyor ve başka iddiaları da güçlendiriyor. Oysa
ezginin bir Kerem havası olduğu bilinirse tüm çeşitlemeler o havadan yola
çıkarak oluşturulduysa var olan asıl kaynağa dönmenin yararı vardır. Bunun
sakıncalı bir yanı da yoktur. Coğrafya ezgisi olarak ele alınırsa bu coğrafyada
yaşayan tüm halklar müziğe ortaktır kanısını güçlendirir.
Ancak Plevne Marşı’nın bestecisi biliniyor. Bu bestecinin
adı neden diğer marşlarda yazılmıyor merak ediyorum. Son söz: »Ankara’nın
Taşına bak« marşının bestecisi yerine »Mehmet
Ali Bey« yazılmalıdır bence.
Söz:
Kemal Altınkaya
Güfte:
Mehmet Ali Bey[ix]
Makam:
Muhayyer Kürdi
Usül:
Yörük Semai
Tuna Nehri akmam diyor,
Etrafımı yıkmam diyor,
Şanı büyük Osman Paşa,
Plevne'den çıkmam diyor.
Düşman Tuna'yı atladı,
Karakolları yokladı,
Osman Paşa'nın kolunda,
Beş bin top birden patladı
Tuna Nehri akar gider,
Etrafını yıkar gider,
Şanı büyük Osman Paşa,
Düşmanları kırar gider
Kılıcımı vurdum taşa,
Taş yarıldı baştan başa,
Namı büyük Osman Paşa,
Askerinle binler yaşa.
Söz:
Kemal Altınkaya
Güfte:
Mehmet Ali Bey[xi]
Makam:
Muhayyer Kürdi
Usül:
Yörük Semai
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Pasa
Plevne'den çıkmam diyor
Olur mu böyle olur mu
Evlât babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı
Düşman Tuna'yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa'nın kolunda
Beş bin top birden patladı
Kılıcımı vurdum taşa
Tas yarıldı baştan başa
Askerinle binler yaşa.
Nâmı büyük Osman Paşa
Söz: Kemal Altınkaya
Makam: Muhayyer Kürdi
Usül: Yörük Semai
Kaleden toplar atıldı
Moskofu icrama katıldı
Uyan sultan artık uyan
Ulu devletin satıldı
Olur mu böyle olur mu
Evlat babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı
Kale nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Adı güzel Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor
Olur mu böyle olur mu
Evlat babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı
Yöre
Ekibi / Rumeli
Tuna nehri akmam diyor
Kenarımı yıkmam diyor
Ünü büyük Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor
Düşman Tuna'yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa'nın kolundan
Beş bin top birden patladı
Kara kazan coştu derler
Dalga boydan aştı derler
Osman Paşa'nın askeri
Gece burdan geçti derler[xv]
Kılıncımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Ünü büyük Osman Paşa
Askerinle binler yaşa
Cahit
Öztelli / Rumeli
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanlı Gazi Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor
Tuna nehri akar gider
Etrafını yıkar gider
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider
Kapandı Plevne’nin yolu
Düşman sardı sağı solu
Askerim çok cephanem yok
Yetiş Süleyman Paşa kolu
Kaleden toplar atıldı
Moskof İslam'a katıldı
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider
Ahmet
Şükrü Esen / Rumeli
Tuna nehri akmam diyor
Kenarımı yıkmam diyor
Ünü büyük Osman Paşa
Ben yerimden çıkmam diyor
Tuna nehri akıp gider
Kenarını yıkıp gider
Ünü büyük Osman Paşa
Askerini çekip gider
Olur mu beyler olur mu
Evlat babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı
Balkanları tez aşmalı
Kafkasya'ya ulaşmalı
Zafer için gece gündüz
Rabbimize yalvarmalı
Mehmet
Özbek / Rumeli
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanlı Gazi Osman Paşa
Plevne'den çıkmam diyor
Tuna nehri akar gider
Etrafını yıkar gider
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider
Kapandı Plevne'nin yolu
Düşman sardı sağı solu
Askerim çok cephanem yok
Yetiş Süleyman Paşa kolu
Karadeniz akmam dedi
Ben Tuna'ya bakmam dedi
Yüz bin Kazak gelmiş olsa
Osman Paşa korkmam dedi
Plevne'nin ardı bayır
Bizlerde kalmadı hayır
Yok olası Damat Paşa
Yaktı bizi cayır cayır
Kara kazan coştu derler
Dalga dalga aştı derler
Osman Paşa'nın askeri
Gece burdan geçti derler
Kılıcımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider
01/Ankara'nın
Taşına Bak
Kaynak:
Mehmet Öztürk
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Ankara'nın dardır yolu
Yunan almış sağı-solu
Gelsin Kemal Paşa Kolu"
Korku nedir? İçimizde bilinmez
Kanlı yazı alnımızda silinmez
Biz var iken, Ankara'ya girilmez[xix]
02/Ankara'nın
Taşına Bak
Orijinal
Versiyon
Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız
Ankara’nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
03/Ankara’nın
Taşına Bak
Musiki
Konseyi / Ankara
Korku nedir içimizde bilinmez
Kanlı yazı alnımızda silinmez
Biz var iken, Ankara'ya girilmez.
Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Yunan Türkü esir almış
Şu feleğin işine bak
Pek gamlıyız
Ankara'nın dardır yolu
Yunan almış sağı-solu
Gelsin Kemal Paşa Kolu
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız
Kılıcımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız
Kara kazan coştu derler
Dalga boydan aştı derler
Kemal Paşa'nın askeri
Ankara’dan geçti derler
Pek gamlıyız
04/Ankara'nın
Taşına Bak
Musiki
Konseyi / Ankara
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız
Ankara'nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız
Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Türk ordusu karşısında
Zalim düşman kaçıyordu
Ankara'dan uçan kuşlar
Aydın yaylasında kışlar
Düşman bize teslim oldu
Kolu nişanlı çavuşlar
05/Ankara'nın
Taşına Bak
Cahit
Öztelli / Ankara
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir aldık
Şu feleğin işine bak
Yağmur yağar için için
Kemal ağlar millet için
Kemal Paşa yemin etti
Şu Bursa'yı almak için
İstihkama indirdiler
Kanlı gömlek giydirdiler
Melül olma garip anam
Bir oğlunu öldürdüler
Kazancık'da harp olacak
Tarihlere kayd olacak
Atalardan miras kalan
Yeşil bayrak asılacak
Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Gazi Paşa harp edecek
06/Ankara'nın
Taşına Bak
Ziya
Cetiz / Ankara
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir aldık
Şu feleğin işine bak
Türk oğluyuz
Yağmur yağar için için
Kemal ağlar millet için
Kemal Paşa yemin etti
Şu Bursa'yı almak için
Türk oğluyuz
İstihkama indirdiler
Kanlı gömlek giydirdiler
Malum olsun garip annem
Bir oğlunu öldürdüler
Türk oğluyuz
Kazancı'da harp olacak
Tarihlere yazılacak
Atamızdan miras kalan
Yeşil bayrak asılacak
Türk oğluyuz
Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Gazi Paşa harp edecek
Hep askerler hazır oldu
07/Ankara'nın
Taşına Bak
Şarkı
Sözü, Özdemir Erdoğan
Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak
Kılıcını vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Uyan da bak Gazi Kemal
Başımıza gelen işe
Ankara’nın dardır yolu
Düşman aldı sağı, solu
Sen gösterdin Paşam bize
Böyle günde doğru yolu
08/Ankara'nın
Taşına Bak
Şarkı
Sözü: Ruhi Su Türküsü
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak
Kılıcını vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Uyan da bak Gazi Kemal
Başımıza gelen işe
Ankara'nın dardır yolu
Düşman aldı sağı, solu
Sen gösterdin Paşam bize
09/Ankara'nın
Taşına Bak
TSK
Armoni Mızıkası
Ankara'nın taştır yolu
Sağı solu asker dolu
Yetiş Kemal Paşam n'olur
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız
Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir aldık
Şu feleğin işine bak
10/Ankara'nın
Taşına Bak
Ankara
Musiki Konseyi
Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız
Ankara'nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek şanlıyız
Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Türk ordusu karşısında
Zalim düşman kaçıyordu
Ankara'dan uçan kuşlar
Aydın yaylasında kışlar
Düşman bize teslim oldu
Kolu nişanlı çavuşlar
TSK
Armoni Mızıkası
Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Düşman yine başkaldırmış
Şu feleğin işine bak
Ankara’dan uçan kuşlar
Mardin yaylasında kışlar
Biz Yunan’ı esir aldık
Yetiş Kemal Paşa kolu
Osmanlıyız Osmanlıyız
Aleminden elvanıyız
Aslan gibi harp ederiz
Biz Osmanlı Askeriyiz
12/Ankara'nın
Taşına Bak
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Yankee bizi esir almış
Şu düzenin işine bak
Ankara'nın taştır yolu
Yenkee sarmış sağı solu
Sen gösterdin halk savaşı
Devrim için doğru yolu
Zulüm bir gün duracaktır
Halk zinciri kıracaktır
İşçi-köylü yoksul halkım
İktidarı alacaktır
13/Ankara'nın
Taşına Bak
Angara’nın
daşına bak
Gözlerimin
yaşına bak
Yunan bize
yesir olmuş
Şu feleğin
işine bak
Çok şanlıyız
İstihkamın
dardır yolu
Yunan dutdu
sağı solu
Biz Yunan’a
yesir olmayız
Yetiş Kemal
Paşa golu
Çok şanlıyız
İstihkama
endirdiler
Ganlı göynek
geydirdiler
Malum olsun
garip anam
Bir oğlunu
öldürdüler
Çok şanlıyız
Arı-Burnu
Yüce-Depe
Düşmanlara
olsun güpe
Yunan bana
yesir oldu
Silahımı öpe
öpe
Çok şanlıyız
Ankara’da
güneş doğdu
Ta İzmir’in
sinesine
Kemal paşa
sille vurdu
Yunanlının
ensesine
Çok şanlıyız
Orhan Bahçıvan. »Halis Kızılateş«
Ardahan'ın Damal ilçesindeki Karadağ
sırtlarında 'doğal mucize' olarak nitelendirilen ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün silueti...
[ii] Sultan Aziz’in
ölümü üzerine yakılmış ağıt 1927 de Mudurnu / Bolu da derlenmiştir. Pertev
Naili Boratav Derlemeleri
[v]
https://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=8492
[vi] Doğulu Halk Şairleri
/ Bekir Karadeniz & Orhan Bahçıvan, KaraMavi Yayınları • Birinci Baskı
Şubat 2010.
[viii] Plevne Marşı
veya Osman Paşa Marşı, Plevne Savunması'nda Osmanlı birliklerinin komutanlığını
yapan Osman Paşa'yı konu alan marş. Makamı Muhayyer Kürdî, tonu ''Con
tristezzadır. Bu tonun adı İtalyanca olup ''üzgünlük ile'' anlamına gelmektedir.
[xii] Eski (Orijinal)
Plevne Marşı – Sözleriyle…
[xix]
Kaynak: 14 Şub 2015 / Mehmet Öztürk Anıları / Biga /
Gürçeşme Köyü'nden.
[xx] Bazı
kaynaklarda Orijinal Versiyon diye geçiyor.
[xxi] Ankara Marşı.
2/4 basit usullü, "La Kerem" ayağında bir lirik türküdür. Kerem
ayağındadır. Bozuk Kerem denilir. (la-re-sol) ile bağlama (la-re-mi)
düzenlerinde çalınabilir. Günümüzde çok sevilmiş, marş temposu ile söylenmeye
başlamıştır. Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.
[xxvii] Kurtuluş savaşı
sonrasında askerlerin yürüyüş kolunda söylediği değişke
[xxviii] Şiir-Gen-Tr-isimli internet sayfasından…
[xxix]
Pertev Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat II, 1982 Adam Yayınları / Anadolu yayıncılık,
Birinci Basım Mart1982 / İkinci basım Ağustos 1991, sayfa 390.
Halk Bilimi'ne bu büyük hizmetlerinizden dolayı kutluyorum. Bu güzel çalışmayı tekrar tekrar okumak için arşivime alıyorum.Tebrikler, tebrikler Orhan Bahçıvan.
YanıtlaSilGecikmiş Bir Teşekkür Borcumu Ödemeliyim. Teşekkürler...
YanıtlaSil