Ankara’nın Taşına Bak. »Bozuk Kerem«

Ankara'nın Taşına Bak »Bozuk Kerem«




Bir Ezgi Bin Masal Gel Beni Dinle

Günümüzde tartışılmayan ezgi kalmadı. Binlerce yıldır iç içe yaşayan toplumların bir anda ayrışmaya girişmesi, bu ayrışmanın sessiz sedasız kendisini gündeme taşıması çok ilginç olmuştur benim açımdan.

Ben yaşayan her insan gibi bu ayrışmaya tanıklık ederken bazı konularda yazı yazmanın gereğini duymuşumdur. Bazı konular diye nitelediğim ve gündemde var olanların, içinden seçip seçip ele aldığım türküler, marşlar, şiirler bana göre herkesin ele alıp yazması gereken konulardır.

Ayrışmak tarihi bir zorunluluk ise, bu sadece insan ve dil bazında kendisini ayrıştırır. Kültür bazında ayrışmak mümkün değildir. Çünkü kültür evrenseldir. Evrensel yapıya bürünmüş bir kültürün yerel boyutta indirilip ayrıştırılması mümkün değildir.

Aslında şöyle demek en doğrusu, halkların kendi konuştukları dil üstünden oluşturdukları kültürleri vardır. Bu kültürün içinde yaşayanlardan biriyim. Ön planda dil üzerinden oluşturulan kültür arka boyutta değişmiyor. Hep aynıdır ve aynı kalıyor. Sadece iletişim ağı içinde yürüdüğü yol ve bindiği araç farklılık gösteriyor.

Günümüzde tartışma dışında kalan tek bir eser yoktur. Hemen hemen her eser belli bir boyutuyla tartışma konusu haline getiriliyor. Maksat o esere yerel boyutta sahiplenmek ve bu amaçla kültür oluşumuna destek vermek. Yani var olmayı kanıtlamak. Kendi varlığını ispatlamak. Bunun için özellikle başkasının sahasında kendi varlığını görüntülemektir işin aslı.

Bana göre bu tür çabaların temelinde öz kültür varlığını kaybetmiş topluluklar görülür. Benliğini yitirmiş ve ara bir benlik içinde savrulan toplulukların kendilerini tanımlama yöntemidir. Bu yol tarihler boyunca hep işlenmiştir. Genelde zararlı bir sistem değildir. Kendi doğal varlıklarından, kendi öz kültürlerini unutanların geri dönüşü ve kendilerini yeniden tanımlamaları açısından ele alırsak en güzel yöntem olduğunu söylemekte yarar vardır.

Toplumlar bu yöntemle yola çıktıkları zaman, ilk önce tutunabildikleri her şeye tutunurlar. İki ayaküstüne basınca da artık kendi varlıkların kanıtlama gereği duymadan yürürler. Bu yürüyüş serüveninde yol alırken, kendi öz kültürlerine kavuşabilirler. Ancak eski yapısıyla değil yeni bir varoluş sistemiyle.

İnsanlık tarihinde hep böyle olmuştur ve böyle olacaktır. Bu sahiplenme çabasını ve tartışmasını yadırgamamak gerekiyor. Bu yöntem toplumları ileriye taşıyan bir yöntemdir. Eğer bir toplum böylesi bir sistem içinde kendisini görüyorsa bilin ki o toplum ileri toplumlar düzeyine taşınmaya başlamıştır. Bu toplumları dışlamak yerine, bu çabalarını hoş görmek gerekiyor.

Günümüzde onlarca türkü, şiir, roman, öykü, mimari yapı yani kısacası kültür adına ne varsa tartışma konusu içine alınmıştır. Bu olay coğrafi olarak ele alınırsa, insanlık tarihinde geri kalmışlık içinde olduğunu hisseden toplumların ileri düzeye çıkma çabasıdır diyebilirim. Bırakın günümüzde var olan tüm kültürel oluşumları tartışsınlar ve herkes kendi benliğine uyan kültürü sahiplensin. Bu kötü bir şey değildir. Toplumların ileriye çıkma çabasıdır. Bu kültür sahiplenmesi çıkış için birer basamaktır. Bu basamak mutlaka çıkılmalı ve mutlaka geçilmelidir.

Tarihi süreç içinde, uzun bir zaman diliminde birlikte yaşayan kardeş toplumlar ayrışmaya başlayınca kültürel bölüşüm mutlaka olmalıdır. Bu kavgayla değil barışla dostlukla güzellikle olmalıdır. Bir ezgiyi paylaşmak demek, o ezginin sadece kendi malı olduğunu söylemek ve bu anlamda savaş ilan etmek değildir. En güzel amaç, o ezgiyi her toplum kendi diliyle sahiplenip, kendi bilgisiyle yorumlamasıdır. Güzel olanı da budur. Zaten tarihler bu sistemle var olmuştur.

Gelelim günümüze, günümüzde yine büyük bir tartışma konusu olan ve sen benden, ben senden çaldım öyküsüne. Bu öykü günümüzde yeni başladı ve uzun bir zaman diliminde var olmayı amaçlayan bir tartışma konusudur. Ağır ağır tartışıldığı için pek göze batmayan. Öfkeyle itilen ve bastırılan bir konu olmasına rağmen, gündeme mutlaka gelecek ve tüm sosyal medya alanında tartışılacaktır. Bu ister istemez tartışılması gereken bir olgudur.

Günümüzde »Ankara’nın Taşına Bak« marşının ezgisi ve sözleri tartışılıyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz türden bir tartışma. Tartışmanın ya da tartışmadan öte çekişmenin kimler ya da hangi toplumlar arasında olduğunu incelersek, şunu görürüz. Aynı sahada aynı düzen içinde var olan toplumlar diyebilirim. 

Bin yıllardır birlikte, iç içe yaşayan toplumlardan ön saflara taşınan toplumlardır. Yani çekişmede Ermeniler, Kürtler, Aleviler ve Türkler görülüyor. Bu sahada başkaları var mıdır, yok mudur henüz net görünmüyor. Günün birinde onlarda var olurlar mutlaka.

Ankara’nın Taşına Bak türküsünü ya da marşını inceleme sahasında ele almak gerekiyorsa bizde üstümüze düşeni söylemeliyiz. Bizim açımızdan bu tür konular koyu bir karanlık içinde değildir. Koskoca bir Osmanlı devletini, dahası Selçuklu devletini sayarsak, bu topraklar üstünde var olan öteki devletleri ve halkları inkâr etmek demek değildir. Hititlerden Babil’e, Bizans’tan Doğu Roma’ya kadar büyük bir şecere çizmemiz gerekiyor. Bu kültürel oluşum yeryüzünün en büyük ve en güçlü oluşumudur. Bu oluşumu tek bir toplumun sahiplenmesi bence doğru değildir. Bu sahada var olan kültür, ortak coğrafi kültürdür. Hepimizin ortak malıdır. Bölüşüm demek doğru olmaz kanımca. Yaşaya bilmek için, var olabilmek için her toplum kendi diliyle bu kültürü yaşamalıdır. Bunun ötesi pek doğru bir yöntem değildir. Yani, »Ankara’nın Taşına Bak« sözlerinin arkasındaki ezginin herhangi bir toplumun malı olmadığını söylemek gerekiyor. Bu ezgi hatasıyla sevabıyla bu coğrafyanın malıdır. İsteyen istediği gibi alıp kullanabilir. Bu benimdir babo vermiyorum demeye hiçbir zaman, hiçbir toplumun ya da kişinin hakkı yoktur. Ortak mülkiyet demeliyiz…

Konu »Ankara’nın Taşına Bak« olunca bende bu yazıda Ankara’nın taşına bakarken Müzik, yani ezginin içsel yapısına bakıyorum. Bunu irdeleyerek konuyu anlatıyorum. Bu eseri bütün hatlarıyla inceliyorum.

Bu eseri incelerken, sistemin ne olduğunu görmemiz gerekiyor. Sözlerden önce ezginin yapısını incelemeliyiz. Ezgi bu toprakların ezgisidir. Sistem olarak bu konuda ilk söz söyleyen kişilerin Notist dedikleri kişiler yani, müzik alanında evrensel boyutta uzman müzisyenlerin olması ve bu konuda onların söz söylemeleri gerekiyor.

Yazım alanında öncelikle şiirin söz yapısını incelersek, Şiir anonim şiir yapısı içinde geliştiğini görürüz. Benim kendi beynimde anımsadığım bazı sözleri buraya almalıyım. Annelerin kendi bünyesinde söyledikleri manilerin etkisiyle oluşan ve yine anne sesiyle beslenen türkülerin sözdizimini görüyorum. Mani formatıyla söylenmiş bir çocuk ağıdı aklıma geliyor. Bu ağıt anonimdir ve nerede ne zaman ortaya çıkmıştır kesinlikle bilinmiyor. Yani bu geniş sahada toplumların ortak malıdır.

Şöyle bir kuple yazalım:

Ben yavruma can demişem
Özüne kurban demişem
Daldın derin uykulara
Sesimle uyan demişem
Uyan ağ bebeğim uyan
Uyan da göğsüme dayan[i]

Bu sözlerin yine kendi sahasında belli bir ezgiyle söylendiğini hepimiz biliyoruz. Nerelerde karşımıza çıkmıyor ki. Birkaç örnekle geçiştirelim.

Kılıcımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Vezir olmuş Mithat Paşa
        Uyan Sultan Aziz uyan
        Gör ne hal olmuştur cihan[ii]

Kılıncımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Ünü büyük Kemal Paşa
Saldı bizi dağa taşa[iii]
        Uyan Anadolu uyan
        Uyan da Halkına dayan

Görülüyor ki sistem kendi çarkı içinde çevrilip gidiyor. Konu şu, seslenmek, Ses değişik olsa da sistem aynı… Bir önce Mithat Paşa’ya seslenen ses, bir sonra Kemal Paşa’ya sesleniyor. Daha önce de bebeğine seslenmişti. Günümüzde üçü de yok başkası varsa aynı söz dizimi içinde sadece isim değiştirilir ve seslenilir.

Halk kültürü içinde uyarlama dediğimiz bir sistem vardır. Halk bunu kendi kültürü içinde sürekli yaşatmıştır. Yazın türünde ise, benzek türü dediğimiz bir türdür. Yeniyi, eskiye göre uyarlama sistemidir. Yani birçok yönüyle benzeme sistemidir. Bu senin sesin ise, bu da benim sesim diyebiliriz. Kısacası eskiyi silip yeniyi yazıyoruz. Çağın şartlarına göre uyarlıyoruz.

Uyarlama sisteminden söz etmişken, bir konuyu daha gündeme taşımam gerekiyor. Askerlik yapanlar sabah koşularını çok iyi bilirler. Askerlikte sabah koşularında nefes açma için sürekli marş, türkü ve tempolu sözler söyleterek yürüyüşler yapılır.

Genellikle bu tür söylemler içinde var olan türkü, şarkı, mani, marş, tekerleme alınır ve askeri sisteme göre uyarlanır öylece söylenilir. Bunlara bir örnek vermek gerekirse yazalım.

Bir mumdur, iki mumdur türküsünü bizlere şöyle söyletiyordu başımızdaki çavuş »Bir mihver, iki mihver« diye söylüyorduk. Onlarca türkü, şarkı bu şekliyle uyarlanmış ve söyletilmişti bizlere. Başka yerlerde daha başka neler böyle değiştirilerek okutulmuştur bilenler yazmalıdır demeliyim.

Hal böyle olunca normal yaşamda da bu tür uyarlamalar geçerlidir. Yukarıda bir küçük örnek vermiştim. Paşa bazında.

Konumuz gereği »Ankara’nın Taşına Bak« sözleriyle başlayan türkü oluşum itibarı olarak böylesi bir askeri yürüyüşten doğduğunu söylemeliyim. Bu savı destekleyen yazılar var. Bu sözü edilen yazıların biri olan Bigalı askerin anılarından alıntı yaparak aktarıyorum. Bu küçük alıntı bu eserin ilk doğuşunu anlatan notlardır bence.

»Yüzbaşımız Hasan Tahsin Bey, Bursalı Rıfat Efendi vardı. Rıfat Efendi Mülazım-ı evvel’di. O köyden bir süvari yolladık Ankara'ya. Köyde kadınlar bize börekler, çörekler getirip karınlarımızı doyurdular. Kadının biri geldi bizim yüzbaşıya; ben de yüzbaşının yanındaydım.

-Efendi, bu bizim halimiz ne olacak? Diye sordu.
Yüzbaşı da
-Ne olacak kadın? Dedi.
Kadın başladı konuşmaya:
-Bizim adamlarımızı aldılar, gittiler. Düşman da hep bu tarafa geliyor. Öte gitmiyor.
Haymana'nın üstünden de düşmanın top sesleri geliyor. "Güüürrr, Güüürrr" diye"…
Yüzbaşı, kadına bizi gösterip dedi ki:
-Bugün dinleyin yarın ötemez Yunan'ın topları
Kadın sordu Yüzbaşı'ya:
-Neden?
Yüzbaşı bizi gösterdi eliyle kadına:
-Bu askeri görüyor musun? Çanakkale harbindendir bunlar...8 senelik hepsi. Arabistan’ı kıvrandı bu asker. Katiyen gelemez Yunan.

Ankara'ya gönderdiğimiz süvari geldi. Çıktık yola. Mandalarla gidiyoruz. Sabahleyin girdik Ankara'ya. Marşlar söyleyerek istasyona varıyoruz.

"Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak

Ankara'nın dardır yolu
Yunan almış sağı-solu
Gelsin Kemal Paşa Kolu"

Korku nedir? İçimizde bilinmez
Kanlı yazı alnımızda silinmez
Biz var iken, Ankara'ya girilmez."

Böyle marşlar söylüyoruz. İstasyonda bulunanlarda bizi alkışlıyorlar.
Atatürk orada başımızdaki Kenan Bey'e dedi ki:

-Asker saat 10'a kadar serbest. Saat 10'da tren gelecek. Sıçancık İstasyonunda inecekler. Haymana'nın Çulluk Köyüne toplar kurulacak. Sabahleyin ateşe başlayacaklar.«[iv]

Bu konu üzerine küçük bir anımsatma gerekiyor. Bu olaylar yaşanırken, Ankara garında yaşanılanlar daha bir geniş olarak aktarılıyor bazı yazılarda onları buraya almak gerekseydi mutlaka alırdım.

Şimdi benim kısaca değineceğim bir konu var. Ankara meclis için toplanma ve karar alma yeridir. Bu tarihi binayı bilirim ve ben Ankara da yaşadığım zamanlar hep görürdüm.

Olay kısaca şöyle, meclis toplanmış karar almaya çalışıyor. Yunan Polatlı da Sayın İsmet Paşa cephede askerleriyle savunmada. Meclisin Kayseri’ye taşınması düşünülüyor. Bu şartlar altında. Başkumandanlık görüşmeleri yapılıyor. Mustafa Kemal meclisten kendisine başkumandanlık verilmesini istiyor. Karşı çıkanlar olduğu gibi, başka başka nedenlerle meclis tartışmaları uzayıp gidiyor. Cepheye asker sevkiyatı yapılıyor. Askerler sistem içinde marş söylüyorlar. Bu marşlar yazının üstünde sözünü ettiğim uyarlama sistemi ile söyleniliyor. Çünkü bu bir askeri sistemdir. Bende bunu canlı yaşayan biriyim.

Ne diyor sevkıyata hazır bekleyen askerler. Az önce alıntı yapmıştık. Başkumandanlık oylamasını belki de etkilemek içindir.

Korku nedir? İçimizde bilinmez
Kanlı yazı alnımızda silinmez
Biz var iken, Ankara'ya girilmez."

Sözleri yürüyüş temposuyla söylendiği belli oluyor. Birde asker kendi komutanını göreve çağırıyor.

Ankara'nın dardır yolu
Yunan almış sağı-solu
Gelsin Kemal Paşa Kolu"

Buda çok doğal bir sesleniştir. Zamanla bu sözler belli bir kalıp içine alınarak türkü sistemiyle okunmuştur bunu da biliyoruz. Bu yeniden oluşum yukarıda sözlerini verdiğim Plevne Marşı’nın yapısına göre uyarlama sistemiyle oluştuğunu söylemeliyim. Yani »Ankara’nın Taşına Bak« Plevne marşının yeniden uyarlanış biçimidir diyebilirim.

Gelelim türkünün sistemine ve söz çeşitlemelerine. Ben çeşitleme diyorum, bazı yazarlar ise değişke diyorlar ikisi de doğrudur kanımca.

Ancak, bir konuda söz söylemek gerekiyor. Konu şu, sözü edilen »Ankara’nın Taşına Bak« marşın ya da türkünün ezgisi hakkında verilen bilgi şöyle.» 2/4 basit usullü, La Kerem ayağında bir lirik türküdür. Kerem ayağındadır. Bozuk (la-re-sol) ile bağlama (la-re-mi) düzenlerinde çalınabilir. Günümüzde çok sevilmiş marş temposu ile söylenmeye başlanmıştır. Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir«[v] bu bilgiler Türkü Dostları isimli siteden alınmıştır.

Kerem ayağı denilen sistem, Bozuk Kerem olarak biliniyor. Sözü edilen Kerem genelde bir muhabbet destanıdır. Aslıhan ile Kerem Han isimli destanın kahramanı olarak bilinse de Halk ezgilerinde Kerem havaları dediğimiz havaların özünde dağ havaları olduğunu söylemeliyim. Bu konuda daha geniş bir bilgi »Doğulu Halk Şairleri« araştırmasında var.

»Dağ Havaları
Dağ havalarının bir adı da Kerem havalarıdır. Ancak başlangıç itibariyle bu havaların çıkışı bilinen Aşık Kerem’e dayanmaz. Kerem halk anlatılarında geçen bir dağ adıdır. Daha sonra bu dağın adının verildiği aşıklar ve bunlara bağlı hikayeler oluşmuştur. Kerem hikayelerinin geniş coğrafi alanlarda tutulması ve yaygınlaşması nedeniyle de havanın adı, Aşık Kerem kaynaklı bir duruma gelmiştir«.[vi]

Kerem havaları geniş bir coğrafi alanda vardır bin yıllardır bilinir ve okunur. Kerem havalarının kesin sayısı bilinmiyor, ancak benim arşivimde kayıtlı 54 Kerem havası olduğunu söylemeliyim. Bunlardan birkaçının adını vererek yolumuza gidelim. Guba Kerem, Yanık Kerem. Yahyalı Kerem, Silifke Kerem, Kesik Kerem, Bozuk Kerem, Curcuna Kerem gibi isimleri sayabiliriz. Bu isimlerini saydıklarımın içinde bizim şu anki eserin ezgisini oluşturan hava yani makam Bozuk Kerem olunca bundan söz etmeliyim.

Makamdan söz açılmışken biraz gerilere gitmek gerekiyor. Bu sahada bilinen başka türküler ve başka marş niteliğinde eserler var ki onlardan az söz etmeliyim. Bu eserlerin en önemlisi her yerde bilinen ve söylenilen bir marş vardır ki bu hepimizin bildiği marş »Plevne Marşı« olarak yazılan ve Osman Paşa marşı olarak ya da Tuna Nehri marşı olarak da anılan marştır. Bu marş hakkında bilinen bilgileri verelim.

»Gazi Osman Paşa (1832- 1900) Rus savaşı başladığı zaman Vidin de bulunuyordu. Plevne’yi müdafaa için emir alır almaz derhal oraya koştu. Ve orada tarihin en büyük müdafaa savaşını yaptı. Üstün kuvvetler karşısında kaleye çekilerek tam dört buçuk ay kaleyi müdafaa etti.

20 Temmuz 1877 de şanlı tarihimiz, büyük kumandan Osman Paşa’nın Plevne zaferi ile bir altın sayfa daha kazanıyordu. Bugünü yaşayan devrin ünlü marş bestecisi Mehmet Ali Bey, İzmir marşı gibi ölmez marşlarından birini daha yapmıştı. »Plevne Marşı«

Bu marşın sözlerini 27 Mayıs 1960 ihtilalinde, gençlik tarafından o günün havasına uydurularak değiştirilip söylenmişti.

Plevne marşı aynı zamanda Gazi Osman Paşa’nın Tokatlı olması hesabı ile »Tokat Osman Paşa Lisesi« nin de marşıdır«.[vii]

Bu marşın sözleri ilk »Ankara’nın Taşına Bak« adıyla değiştirilip söylendiğini biliyoruz. Bunu anlatıyoruz. Plevne Marşı’nın ezgisi üstüne değişik sözler yazılıp okunması her dönem yapılmıştır. Sözü edilen marş Mehmet Ali Bey bestesidir.

Bu bilgilerden anlaşıldığı gibi, Plevne Marşı’nın söz yazarı ve bestecisi biliniyor. Doğruluğu tartışılacaksa, bu tartışma beni bağlamaz. Ben verilen bilgileri aktarıyorum. Aktardığım bu bilgiler sadece var olan sistemi aktarıp geçmektir demeliyim.

Yukarıda değinmiştim. İnsanlar benzek ya da uyarlama sistemi ile birçok eser oluşturabiliyorlar. Bunu bilmek ve yazmak bu işin uzmanlarının işidir. Biz sadece elde edilen bilgileri derleyip toplayıp vermeye çalışıyoruz.

Bu ezgi iki konumda karşımıza çıkıyor. Bozuk Kerem ayağı ve / Makam: Muhayyer Kürdi / Usül: Yörük Semai. Olarak eğer verilen bilgiler doğru ise. Bu makam üzerinde sözler değiştirilerek birçok eser üretilmiştir. Bu üretilen eserlerin sözlerini sırayla arşivimde olanları yazının sonuna aldım

Bu toprakların üstünde bir ezgi var ve bu ezgi en eski biçimiyle Bozuk Kerem ayağı olarak biliniyor. Diğer bir yanıyla Mehmet Ali Bey bestesi olarak kayıtlarda olması bu yetmezmiş gibi marşın oluştuğu tarih savunmanın olduğu tarih ise bilinen bir tarihtir. Bu bilinen tarihten sonra oluşan eserler bu ezgiden uyarlamadır demeliyim. Bu marşın oluştuğu tarih ise »Plevne Savunması, 19 Temmuz 1877-10 Aralık 1877 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusya İmparatorluk Ordusu'nun kuşattığı Plevne kentinin Osmanlı Ordusu tarafından savunulması olayıdır« görülen tarih verildi. Bu konuyu biraz geçelim. Günümüze gelelim.

»Ankara’nın Taşına Bak« eserinin sözlerini hatırlıyorum en son Ruhi Su okuduğu zaman değiştirmişti. Gerekçesinde haber niteliğinde gazetelere açıklamıştı. Hatırladığım kadarıyla şöyle demişti. »Artık Yunan işgali yok, Yunan bizi esir aldı dememeliyiz, biz Yunan’ı esir aldık demeliyiz« gibi sözler söylüyordu. O günkü gazetelere bakılırsa bu açıklama görülür. Sözlerde değişiklik yaparak kendisi okumuştu. Aslında Ruhi Su birçok türküyü böyle değiştirip okuyunca sözleri üzerine şöyle yazılıyor. »Söz & Müzik: Ruhi Su« dolayısıyla bu yazım şekli ister istemez müzik olayını da günümüze çekiyor ve başka iddiaları da güçlendiriyor. Oysa ezginin bir Kerem havası olduğu bilinirse tüm çeşitlemeler o havadan yola çıkarak oluşturulduysa var olan asıl kaynağa dönmenin yararı vardır. Bunun sakıncalı bir yanı da yoktur. Coğrafya ezgisi olarak ele alınırsa bu coğrafyada yaşayan tüm halklar müziğe ortaktır kanısını güçlendirir.

Ancak Plevne Marşı’nın bestecisi biliniyor. Bu bestecinin adı neden diğer marşlarda yazılmıyor merak ediyorum. Son söz: »Ankara’nın Taşına bak« marşının bestecisi yerine »Mehmet Ali Bey« yazılmalıdır bence.

01/Plevne Marşı[viii]

Söz: Kemal Altınkaya
Güfte: Mehmet Ali Bey[ix]
Makam: Muhayyer Kürdi
Usül: Yörük Semai

Tuna Nehri akmam diyor,
Etrafımı yıkmam diyor,
Şanı büyük Osman Paşa,
Plevne'den çıkmam diyor.

Düşman Tuna'yı atladı,
Karakolları yokladı,
Osman Paşa'nın kolunda,
Beş bin top birden patladı

Tuna Nehri akar gider,
Etrafını yıkar gider,
Şanı büyük Osman Paşa,
Düşmanları kırar gider

Kılıcımı vurdum taşa,
Taş yarıldı baştan başa,
Namı büyük Osman Paşa,
Askerinle binler yaşa.

02/Plevne Marşı[x]

Söz: Kemal Altınkaya
Güfte: Mehmet Ali Bey[xi]
Makam: Muhayyer Kürdi
Usül: Yörük Semai


Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Pasa
Plevne'den çıkmam diyor

Olur mu böyle olur mu
Evlât babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı

Düşman Tuna'yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa'nın kolunda
Beş bin top birden patladı

Kılıcımı vurdum taşa
Tas yarıldı baştan başa
Askerinle binler yaşa.
Nâmı büyük Osman Paşa

03/Plevne Marşı[xii]

Söz: Kemal Altınkaya
Güfte: Mehmet Ali Bey[xiii]
Makam: Muhayyer Kürdi
Usül: Yörük Semai

Kaleden toplar atıldı
Moskofu icrama katıldı
Uyan sultan artık uyan
Ulu devletin satıldı

Olur mu böyle olur mu
Evlat babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı

Kale nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Adı güzel Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor

Olur mu böyle olur mu
Evlat babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı

04/Plevne Marşı[xiv]

Yöre Ekibi / Rumeli

Tuna nehri akmam diyor
Kenarımı yıkmam diyor
Ünü büyük Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor

Düşman Tuna'yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa'nın kolundan
Beş bin top birden patladı

Kara kazan coştu derler
Dalga boydan aştı derler
Osman Paşa'nın askeri
Gece burdan geçti derler[xv]

Kılıncımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Ünü büyük Osman Paşa
Askerinle binler yaşa

05/Plevne Marşı[xvi]

Cahit Öztelli / Rumeli

Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanlı Gazi Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor

Tuna nehri akar gider
Etrafını yıkar gider
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider

Kapandı Plevne’nin yolu
Düşman sardı sağı solu
Askerim çok cephanem yok
Yetiş Süleyman Paşa kolu

Kaleden toplar atıldı
Moskof İslam'a katıldı
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider

06/Plevne Marşı[xvii]

Ahmet Şükrü Esen / Rumeli

Tuna nehri akmam diyor
Kenarımı yıkmam diyor
Ünü büyük Osman Paşa
Ben yerimden çıkmam diyor

Tuna nehri akıp gider
Kenarını yıkıp gider
Ünü büyük Osman Paşa
Askerini çekip gider

Olur mu beyler olur mu
Evlat babayı vurur mu
Sizi millet hainleri
Bu dünya size kalır mı

Balkanları tez aşmalı
Kafkasya'ya ulaşmalı
Zafer için gece gündüz
Rabbimize yalvarmalı

07/Plevne marşı[xviii]

Mehmet Özbek / Rumeli

Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanlı Gazi Osman Paşa
Plevne'den çıkmam diyor

Tuna nehri akar gider
Etrafını yıkar gider
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider

Kapandı Plevne'nin yolu
Düşman sardı sağı solu
Askerim çok cephanem yok
Yetiş Süleyman Paşa kolu

Karadeniz akmam dedi
Ben Tuna'ya bakmam dedi
Yüz bin Kazak gelmiş olsa
Osman Paşa korkmam dedi

Plevne'nin ardı bayır
Bizlerde kalmadı hayır
Yok olası Damat Paşa
Yaktı bizi cayır cayır

Kara kazan coştu derler
Dalga dalga aştı derler
Osman Paşa'nın askeri
Gece burdan geçti derler

Kılıcımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Şanlı Gazi Osman Paşa
Moskofları kırar gider

01/Ankara'nın Taşına Bak

Kaynak: Mehmet Öztürk

Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak

Ankara'nın dardır yolu
Yunan almış sağı-solu
Gelsin Kemal Paşa Kolu"

Korku nedir? İçimizde bilinmez
Kanlı yazı alnımızda silinmez
Biz var iken, Ankara'ya girilmez[xix]

02/Ankara'nın Taşına Bak

Orijinal Versiyon

Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız

Ankara’nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız[xx]

03/Ankara’nın Taşına Bak

Musiki Konseyi / Ankara

Korku nedir içimizde bilinmez
Kanlı yazı alnımızda silinmez
Biz var iken, Ankara'ya girilmez.

Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Yunan Türkü esir almış
Şu feleğin işine bak
Pek gamlıyız

Ankara'nın dardır yolu
Yunan almış sağı-solu
Gelsin Kemal Paşa Kolu
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız

Kılıcımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız

Kara kazan coştu derler
Dalga boydan aştı derler
Kemal Paşa'nın askeri
Ankara’dan geçti derler
Pek gamlıyız

04/Ankara'nın Taşına Bak

Musiki Konseyi / Ankara

Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız

Ankara'nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız

Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Türk ordusu karşısında
Zalim düşman kaçıyordu

Ankara'dan uçan kuşlar
Aydın yaylasında kışlar
Düşman bize teslim oldu
Kolu nişanlı çavuşlar
Pek şanlıyız[xxi]

05/Ankara'nın Taşına Bak

Cahit Öztelli / Ankara

Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir aldık
Şu feleğin işine bak

Yağmur yağar için için
Kemal ağlar millet için
Kemal Paşa yemin etti
Şu Bursa'yı almak için

İstihkama indirdiler
Kanlı gömlek giydirdiler
Melül olma garip anam
Bir oğlunu öldürdüler

Kazancık'da harp olacak
Tarihlere kayd olacak
Atalardan miras kalan
Yeşil bayrak asılacak

Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Gazi Paşa harp edecek
Hep askerler hazır oldu[xxii]

06/Ankara'nın Taşına Bak

Ziya Cetiz / Ankara

Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir aldık
Şu feleğin işine bak
Türk oğluyuz

Yağmur yağar için için
Kemal ağlar millet için
Kemal Paşa yemin etti
Şu Bursa'yı almak için
Türk oğluyuz

İstihkama indirdiler
Kanlı gömlek giydirdiler
Malum olsun garip annem
Bir oğlunu öldürdüler
Türk oğluyuz

Kazancı'da harp olacak
Tarihlere yazılacak
Atamızdan miras kalan
Yeşil bayrak asılacak
Türk oğluyuz

Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Gazi Paşa harp edecek
Hep askerler hazır oldu
Türk oğluyuz[xxiii]

07/Ankara'nın Taşına Bak

Şarkı Sözü, Özdemir Erdoğan

Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak

Kılıcını vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Uyan da bak Gazi Kemal
Başımıza gelen işe

Ankara’nın dardır yolu
Düşman aldı sağı, solu
Sen gösterdin Paşam bize
Böyle günde doğru yolu

08/Ankara'nın Taşına Bak

Şarkı Sözü: Ruhi Su Türküsü

Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak

Kılıcını vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Uyan da bak Gazi Kemal
Başımıza gelen işe

Ankara'nın dardır yolu
Düşman aldı sağı, solu
Sen gösterdin Paşam bize
Böyle günde doğru yolu[xxiv]

09/Ankara'nın Taşına Bak

TSK Armoni Mızıkası

Ankara'nın taştır yolu
Sağı solu asker dolu
Yetiş Kemal Paşam n'olur
Kan ağlıyor Anadolu
Pek gamlıyız

Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız

Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir aldık
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız[xxv]

10/Ankara'nın Taşına Bak

Ankara Musiki Konseyi

Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız

Ankara'nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek şanlıyız

Ankara'da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Türk ordusu karşısında
Zalim düşman kaçıyordu

Ankara'dan uçan kuşlar
Aydın yaylasında kışlar
Düşman bize teslim oldu
Kolu nişanlı çavuşlar
Pek şanlıyız[xxvi]

11/Ankara'nın Taşına Bak[xxvii]

TSK Armoni Mızıkası

Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Düşman yine başkaldırmış
Şu feleğin işine bak

Ankara’dan uçan kuşlar
Mardin yaylasında kışlar
Biz Yunan’ı esir aldık
Yetiş Kemal Paşa kolu

Osmanlıyız Osmanlıyız
Aleminden elvanıyız
Aslan gibi harp ederiz
Biz Osmanlı Askeriyiz

12/Ankara'nın Taşına Bak

MDD Marşı[xxviii]

Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Yankee bizi esir almış
Şu düzenin işine bak

Ankara'nın taştır yolu
Yenkee sarmış sağı solu
Sen gösterdin halk savaşı
Devrim için doğru yolu

Zulüm bir gün duracaktır
Halk zinciri kıracaktır
İşçi-köylü yoksul halkım
İktidarı alacaktır

13/Ankara'nın Taşına Bak

Folklor ve Edebiyat II[xxix]

Angara’nın daşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Yunan bize yesir olmuş
Şu feleğin işine bak
Çok şanlıyız

İstihkamın dardır yolu
Yunan dutdu sağı solu
Biz Yunan’a yesir olmayız
Yetiş Kemal Paşa golu
Çok şanlıyız

İstihkama endirdiler
Ganlı göynek geydirdiler
Malum olsun garip anam
Bir oğlunu öldürdüler
Çok şanlıyız

Arı-Burnu Yüce-Depe
Düşmanlara olsun güpe
Yunan bana yesir oldu
Silahımı öpe öpe
Çok şanlıyız

Ankara’da güneş doğdu
Ta İzmir’in sinesine
Kemal paşa sille vurdu
Yunanlının ensesine
Çok şanlıyız
  
Orhan Bahçıvan


Ardahan'ın Damal ilçesindeki Karadağ sırtlarında 'doğal mucize' olarak nitelendirilen ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün silueti...



[i] Kaynak: Orhan Bahçıvan arşivi…
[ii] Sultan Aziz’in ölümü üzerine yakılmış ağıt 1927 de Mudurnu / Bolu da derlenmiştir. Pertev Naili Boratav Derlemeleri
[iii] Kurtuluş Savaşı askerlerinin türküsü… Pertev Naili Boratav Derlemeleri. »Uyan ağ bebeğim uyan/Uyan da göğsüme dayan« anonim halk türküsünün sistemi üstüne düzenlenmiş tüm marşlar günümüzde tartışma konusu olmuştur.
[iv] Cahit Önder, 7 Cephenin Gazileri Anlatıyor, Neşa Ofset, İzmir 2005, s.30.Mehmet Öztürk / Biga – Gürçeşme Köyü.
[v] https://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=8492
[vi] Doğulu Halk Şairleri / Bekir Karadeniz & Orhan Bahçıvan, KaraMavi Yayınları • Birinci Baskı Şubat 2010.
[vii] Plevne Marşı’nın notaları üstündeki bilgiler. Aynı bilgilere ek olarak şunlarda veriliyor. Söz: Kemal Altınkaya / Güfte: Mehmet Ali Bey / Makam: Muhayyer Kürdi / Usül: Yörük Semai.
[viii] Plevne Marşı veya Osman Paşa Marşı, Plevne Savunması'nda Osmanlı birliklerinin komutanlığını yapan Osman Paşa'yı konu alan marş. Makamı Muhayyer Kürdî, tonu ''Con tristezzadır. Bu tonun adı İtalyanca olup ''üzgünlük ile'' anlamına gelmektedir.
[ix] Mehmet Ali Bey: »1840 – 1895«, Türk klarnetçi, besteci ve orkestra şefi. Osmanlı Sarayı’nın ilk bando ve orkestra şefidir. Plevne Marşı’nın ve Eski İzmir Marşı’nın bestecisi olarak tanınır.
[x] Bu sözlerden değişke yapılarak yeni bir yürüyüş marşı oluşturulurmuştur. Ayrıca bu sözlerin değiştirilerek ve aynı ezgi üzerine onlarca marş oluşturulmuştur.
[xi] Mehmet Ali Bey: »1840 – 1895«, Türk klarnetçi, besteci ve orkestra şefi. Osmanlı Sarayı’nın ilk bando ve orkestra şefidir. Plevne Marşı’nın ve Eski İzmir Marşı’nın bestecisi olarak tanınır
[xii] Eski (Orijinal) Plevne Marşı – Sözleriyle…
[xiii] Mehmet Ali Bey: »1840 – 1895«, Türk klarnetçi, besteci ve orkestra şefi. Osmanlı Sarayı’nın ilk bando ve orkestra şefidir. Plevne Marşı’nın ve Eski İzmir Marşı’nın bestecisi olarak tanınır.
[xiv] Bazı kaynaklarda, kaynak kişi olarak Mehmet Ali Bey gösteriliyor. Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. Rept. No: 452.
[xv] Cahit Öztelli'nin verdiği üçüncü dörtlük (Evlerinin Önü, s.692)
[xvi] Plevne Türküsü. Evlerinin Önü - Cahit Öztelli, s.687.
[xvii] Ahmet Şükrü Esen - Anadolu Türküleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Emel Matbaacılık, 1986 - Ankara, s.131.
[xviii] Folklor ve Türkülerimiz - Mehmet Özbek, Ötüken Neşriyat A.Ş. Basımevi, Yayın Numarası: 91, Kültür Serisi: 7, 1975 (İkinci Basım), sayfa 396-397.
[xix] [xix] Kaynak: 14 Şub 2015 / Mehmet Öztürk Anıları / Biga / Gürçeşme Köyü'nden.
[xx] Bazı kaynaklarda Orijinal Versiyon diye geçiyor.
[xxi] Ankara Marşı. 2/4 basit usullü, "La Kerem" ayağında bir lirik türküdür. Kerem ayağındadır. Bozuk Kerem denilir. (la-re-sol) ile bağlama (la-re-mi) düzenlerinde çalınabilir. Günümüzde çok sevilmiş, marş temposu ile söylenmeye başlamıştır. Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.
[xxii] Ankara Marşı. Kurtuluş Savaşı için söylenmiştir. Kemal, Atatürk'tür; Cumhuriyet'ten önce savaşlarda Muhammed'in sancağı, "yeşil bayrak" taşınırdı. Evlerinin Önü - Cahit Öztelli, s.656.
[xxiii] Ankara Marşı. "Türk oğluyuz" yerine "Pek şanlıyız" da denir. Hulusi Suphi Karsel tarafından derlenmiştir. Ankara Bölgesi Musikî Folkloru (Halk Ezgi, Çalgı ve Aya koyunları Hakkında Notlar) I, Mahmut Ragıp Kösemihal, Hulûsi Suphi Karsel, İstanbul, 1939.
[xxiv] Ruhi Su türküsü olan değişkesi…
[xxv] TSK Armoni Mızıkası - Turkish Military Song Değişkesi.
[xxvi] Ankara Musiki Konseyinin İnternet Sitesindeki Değişkesi…
[xxvii] Kurtuluş savaşı sonrasında askerlerin yürüyüş kolunda söylediği değişke
[xxviii] Şiir-Gen-Tr-isimli internet sayfasından…
[xxix] Pertev Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat II, 1982 Adam Yayınları / Anadolu yayıncılık, Birinci Basım Mart1982 / İkinci basım Ağustos 1991, sayfa 390.

Yorumlar

  1. Halk Bilimi'ne bu büyük hizmetlerinizden dolayı kutluyorum. Bu güzel çalışmayı tekrar tekrar okumak için arşivime alıyorum.Tebrikler, tebrikler Orhan Bahçıvan.

    YanıtlaSil
  2. Gecikmiş Bir Teşekkür Borcumu Ödemeliyim. Teşekkürler...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları