30 Mart 2018 Cuma

Arabesk Kültür Nedir?

Arabesk Kültür Nedir?




Kültür sözcüğü gündeme geldiği zaman, genel anlamda yemek tarifleri aktarılıyor. Yıllardır kültür olayı bizde insanın midesine hizmet etmiştir diye düşünüyorum. Oysa benim bildiğim kültür, insanlık tarihinin en büyük mirasıdır. Kendi içinde evrimleşerek günümüze gelmiştir. İnsanlık tarihiyle özdeşleşen kültür tarihi insanla beraber evrimleşerek günümüze gelmiştir.

Kültür sözcüğünü tek başına almak yerine günümüzde oluşan, anlam itibarıyla, bu sözcüğün önüne getirilen tamlama sözcük ile nitelemek istiyorum.

Arabesk Kültür
Protest Arabesk Kültür

Arabesk kültür nedir?
Arabesk kültür, içinde yaşadığımız, var olan kültürden yeni oluşan bir kültüre geçiş sürecidir. Günümüz itibarıyla ele alırsak geleneksel kültürden modern kültüre, Köy kültüründen kent kültürüne geçiş evresi denilen dönemde yaşanılan kültüre verilen bir isimdir.

Arabesk Kültür dönemi sancılı bir dönemdir. Geçmiş ve gelecek kültürlerin birlikte var oluşudur. İki kültür arası diye adlandırılan sentez dönemidir. Her iki kültür de bu dönemde varlık göstermeden belirsizlik taşıdığını görürüz. Bu belirsizlik kendi bünyesinde kimliksiz olmanın evresini taşır. Bu kimliksizlik bir bakıma kültürsüzlük anlamında algılanır ki, bu dönemi bazı araştırmacı ve yorumcular “Kültürel Çöküş”  diye adlandırıyorlar.

Var olan ve devamlılığını kabullendiğimiz geleneksel kültürün yasal tanımını içinde taşıyan töre ve törecilik yasalarıyla belirlenen bir yaşamın, yani, genel adıyla,  geleneksel kültürün çözülmesiyle eski kültür toplumlar üstündeki etkisini yitirmeye başlar. Bu dağılım sürecinde, toplumları oluşturan bireyler yabancılaşma gibi bir içgüdünün dürtüsünü algılarlar.

Birey feodal bağların koptuğunu algıladığı zaman tekil olarak kendini boşlukta görmeye başlar. Bu tekil algılama ise, bireyi kendi değerlerine yabancılaştırır. Kendi değerlerine yabancı olarak bakmaya başlayınca, görülen manzarayı şöyle özetleyebiliriz:

Bu dönem, yeni bir kültürel yaşamın başlangıcıdır. Tekil olan kişi yaşantının moment noktasıdır. Bu moment noktasında, var olan istemlerin gelişmediğini görmek olasıdır. Yani, ahlak, hak, adalet, özgürlük, bilgi edinme, güzellik eğlenme, kendi değerlerine göre arkadaş edinme, estetik yapı, gelen kültürün dil yapısını da yazdıktan sonra bunların henüz gelişmediğini söylemek mümkündür.

Böylesi bir bireysel yaşamın içinde var olan bireylerin kendi öz yaşantılarını silik, mat olarak yorumlamaları, bireyin kendine güvensizliğini belirginleştirir. Felsefe kuramcıları derler ki, işte tam bu evrede, bilgisizlik, rüşvet, saldırı, zor kullanmak, şiddet, uyuşturucu ve toplum genelinde çirkin kabul edilen tüm olaylar bireysel başlayıp kitlesel olarak yaşanılır. Yaşanılan bu çirkin olayların genele yansıması tamamen bireyin kendi bünyesindeki çözülmenin ürünüdür. Kültürel çözülme bireyi sürekli olumsuzluklara iterken, birey, yaşanılan bu olumsuzlukların tümünü bir çöküş olarak kabullenmesi ve bu çöküşün altında kalkabilmek için, tutunacak bir dal araması ve bu aranan dalın ise tutunacak ve bireyi yine eski dönemine çekecek bir dal olmasına özen gösterilir. Çözülen ve yok olmaya başlayan kültürün içinde var olanların bireye göre en değerlisini seçip, ona sahiplenmesi ve onu kurtarmaya çalışması, ya da onunla kimliğini ve kişiliğini belirlemeye kalkışması gözlenen bir doğrudur.

Çözülen kültürün içinde bireye göre en değerlisi din kültürüdür. Bu yüzden birey bu belirsizliğini dinsel görüntüyle belirginleştirmeye özen gösterir. İşte bu alanda bireyin gösterdiği bu öznel davranış, fanatiklik olarak sergilenir. Bireyin ister istemez, dinsel ögelere sıkı sıkıya sarılması ve görüntü olarak dinsel bir palazlanmanın ön saflara taşınması kaçınılmaz olarak gündemde yerini alır.

Bu geçiş sürecinde kendini yabancılaşmış gören birey, koruyamadığı değerlerinin kaybından dolayı, sürekli saldırgan ve acı çeken biri olarak varlığını tanımlar.

Felsefecilerin belirlediği gibi, birey hem kendine hem de çevresine acı çektirme, yani, mazoşist denilen duygunun içine girebilir. Bu acı çekme ve acı çektirme duygusunun esiri olan birey suçluluk duymadan, suçluluk kavramını algılamadan zevk için kendisine, sevdiği insanlara sürekli acı çektirir. Çevresinde var olan güzellikleri kırıp dökmeye başlar. Bu eylemin içindeki amaç, bireyin haz duyması... Bu haz yaşanılan acının büyüklüğüne göre de önem taşır. Acı ne kadar büyük olursa haz olayı da o kadar keyif verici olur.

Sözümüzün başında dediğimiz gibi, köyden kente göç olayı yaşam itibarıyla tam bir arabesk kültürün başlangıcıdır. Kent yaşamını varoş denilen mahallelerle kuşatan göçmen, kırsal yaşamın sahipleri, kültürel çözülmeyi din pansumanıyla durdurmayı amaçladıkları da görülen gerçeklerdendir. Bu olaya az önce değinmiştim.

Köylerinden istem dışı derlenen ve getirilip bu varoşlara yerleştirilen bu bireylerin varlığı kent yaşamını tehdit ediyor diyebiliriz. Hızlı göç ve kent nüfusuna göre kat kat fazla varoş nüfusunun oluşması, kendiliğinden arabesk kültürü var etmiştir.

Varoş insanı kent yaşamını da kendi görüntülerine ve kendi yaşamına benzer hale dönüştürebilmek için çabalaması ve uygun bir duruma getirmek için ha bire huzursuzluk yaratması kaçınılmazdır. Çünkü bu varoşlarda oluşan kitleler, kendi iç dinamizmindeki bozukluğu kent kültürüne anında yansıtmaya çalışırlar. Kent kültürü görünür itibarıyla varoşların kültürüne esir düşmüş sayılır. Eğer, kent kültürü net olarak belirginleşmemişse çöküşü kaçınılmazdır.

Varoş insanları kent kültürü içinde kendilerine yer bulamadıkları düşüncesiyle, ister istemez benlik alanında ikilem denilen olgunun içinde varlığını belirlemeden yaşar. Yukarıda da sözünü ettiğimiz mazoşist duyguların belirginleşmesi ve acı felsefesinin bireyin dünyasına yansıması da bu dönemde görülür.

Bu dönem kültürüne de arabesk kültür adını veriyorlar. Arabesk kültür de bireyin dünyası gibi, ikilem taşıyarak gündeme gelmesi demektir. Yukarıda da verdiğim gibi iki tür arabesk kültürden söz edilmelidir. Bir arabesk kültür, iki, protest arabesk kültür... Arabesk kültürü yaşayanlar sürekli kendi iç dünyaları ve ruh hallerinin sakinleşmesi anlamına gelen telkinlerde bulunurlar. Bu telkinlerin neler olduğunu ise, kısaca yazalım. Kendi ruhsal dünyasına acı çektirmek. Çekilen acıyla mutlu olmak... Kumar, kapkaç, uyuşturucu, içki, Yalan, hırsızlık, dolandırıcılık, tecavüz gibi suçları sayarken, bu suçları işlemenin tek gereği kendi ruh dünyasına acı vermek olayıdır. Bu yüzden bazen hiç çekinmeden açık açık bu suçları işleyebilir.

İkincisi, protest arabesk, birey kendi öz kültürü olarak benimsediği ve kent kültürüne yani, modern kültüre karşı koruyamadığını anladığı an, bütün hışmıyla saldırıya geçer, her şeyi protesto eder ki, işte günümüzde popülizmin en doruk noktasında yaşayan sanatçılar arabeskçi olarak on yıllardır zirvede duruyorlar.

Arabesk kültürün iki yönünü de gündeme taşıyan bu küçük yazıda, nedense hiç isim vermedim. Oysa sanatçılar da bu kültürlerin içindedirler. Günümüzde oturup televizyon kanallarını seyrettiğimiz zaman görünen manzara da aynıdır. 45 dakikalık bir diziyi seyredince popüler olsun ya da olmasın, dizinin içinde görülen olay, çıplaklık, şiddet, gözyaşı, ölüm, kan, kısaca bireyin yaşamak istediği acı o bireylere ekrânda görmek bile haz veriyor.

Varoş kültürü denilen bu kültür toplumların mutlak ve mutlak yaşaması gereken bir kültür değildir. Yani arabesk kültür olayının, öylesi ya da böylesi olmamalı diyorum. Çünkü dengesiz bir çöküşün getirisinden çok götürüsü olacaktır. Arabesk tam anlamıyla erdemli bir düşüncenin ötesidir. Kültürel yozlaşmadır. Çöküştür. Bu çöküşün politik şiddeti, toplumsal ya da bireysel görünümü evrensel alanda tutarsızlığı, ruhsal olarak nefreti ardından da toplumsal, siyasal, politik, şiddeti getirir.

Son olarak böylesi bir kültür olayı yaşanılmamalı diyorum. Ancak, bu söz olumsuzluk anlamında olmamalı. Yaşanılma olgusu görülmeye başladığı an, bireyin ruhsal dünyası ve toplumun bütün varlığı kirlenmeden gerekli önlemler alınmalıdır. Bu önlemler, daha kültürün ilk oluşmaya başladığı anlarda alınmalıdır. Yani, Kültürel çöküşle, kirli siyasete ve kirli topluma gelinmeden, evet gerekli önlemler alınmalıdır. Bu sorumluluk sadece toplumun bir kesimine mal edilmemeli. Kültür varlığını bünyesinde taşıyan tüm kurum ve kuruluşlar böylesi bir sorumluluk üstlenmelidirler. »16.05.2012«


Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«


Arabesk Kültür Nedir?
Güney Dergisi – Sayı 61 – Temmuz Ağustos Eylül 2012...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sarı Gelin Ezgisi!

Sarı Gelin Ezgisi! Bu dağlar Kızılgedik Dağları Vay Sinan Ölsün Sarı Gelin! Geçtim tüm kapıları ansızın Pencereleri öylece Dolaştım sokak...