Meram Suyu Kan Akıyor!

 


Meram Suyu Kan Akıyor![i] 

 

Güllü Han ile Halil Han Hikayesi! 

Halil konar göçer bir Oba Beyi’nin oğluydu. Obasıyla birlikte yazın yaylalara çıkar, kışın ovalara inerdi. Kendi sürülerine kendisi bakardı. Bu işbazlığı babasının çok hoşuna giderdi. Bu nedenle baba Tahir oğlu Halil’e “Han oğlu Han” diye seslenirdi. 

Yıllar böyle geldi böyle geçti derken, ayrılık günü gelmişti. 

Babası Tahir Bey bir hastalık sonucu ölünce anası Dildar ile beraber yaşamaya başladı. Yaşı on beş kadardı. Daha sonra ki yıllarda, anası Dildar Hanım bir hastalıktan yataklara düşer. Düşüş o düşüş bir daha kalkamaz. Hem babasını he mi de anasını yitiren Halil artık yirmi yaşlarında bir delikanlı. Amcası Halit Bey Halil’i yanına alır. Kardeş emaneti olarak koruyacağını zaten yıllar önce söylemişti. 

On beş yaşından yirmi yaşına kadar kendi davarına çobanlık eden Halil, bu mesleğin piri durumuna gelmişti. Çok güzel kaval çalıyordu. Yayla kızları, ova gelinleri hep Halil’in kavalını dinlemek için bahane üstüne bahane uydurarak, yayla dağına çıkıp kaval dinliyorlardı. Halil kaval çalınca, koca sürü sudan ve otlaktan çekilir, kaval sesine gelirdi. Dağlarda ne kadar kuş varsa kaval sesiyle yere iner sürü içine karışır Halil’in üflediği kavalı dinlerdiler. 

Bütün servetini yani baba mirasını amcası Halit Bey’in servetiyle birleştirdikten sonra. Çobanlık yapmaması için amcasından teklif geldi. 

Önceleri Halil, 

Dağlar benim yurdum, yuvamdır onlardan ayrılamam diyordu, ancak amcasının ısrarlarına dayanamayıp çobanlığı bıraktı. Baba mesleği beyliğe döndü. Baba çadırını kurup, baba ocağını şenlendirdi. Böylesi bir olay hem Oba Beyi’ni sevindirdi hem de amcası Halit Bey’i. Böylece Halil baba ocağında, baba adına yaşamaya başladı.

Halil artık yirmi yaşını çoktan gerilerde bırakmıştı. Evlenmek çağı gelip çatmıştı. Ol gör ki, Halil kimseleri sevemiyor. Oba kızlarını da hiç mi hiç istemiyordu. Civar oba kızlarıyla da evlenmeye pek yanaşmıyordu. Amcası Halit Bey, kardeş yadigarı olan bu genci mutlak evlendirmek gerekir diyordu. Kendi çevresinde gezip de bulamadığı gönül güzelini başka yörelerde aramasını söylediler. 

Amcası oğlu Halil ile birlikte at binerek, daha uzak obalara gitmeleri gerekiyordu. Nitekim de gittiler. Aylarca yıllarca Türkmen Obalarını gezdiler. Ama sonuç ortada. Halil gönül yoldaşını bulamamıştı. Oba Beyi, Meram Suyu’nun kenarında yaşayan Meram Beyli obasına göndermeye karar verir. İki kafadar amcaoğlu at biner yola çıkarlar. Günlerce at sürdükten sonra Meram Beyli obasına gelirler. 

Bey selamı Bey hanesine iletilir. Olay en ince ayrıntılarına kadar anlatılır. 

Meram Beyi: 

Obada yeterince kız vardır. Hele dinlenin sabah ola hayrola… 

Dediği zaman, odanın kapısından Meram Beyi’nin kızı Güllü içeri girer. Bu kız, Meram Beyi’nin tek çocuğudur. Halil, odaya giren kızı görür görmez aradığı gönül güzelinin bu olduğunu anlar. Yani vurulmuştan beter olur. O gece bir türlü uyuyamaz. Yataklara, odalara, evlere sığmaz olur. Sabahı zor eder. Sabah horozları öttüğü zaman amca oğlu Asım’ı uyandırır. Olayı anlatır. Amcaoğlu Asım çok sevinçlidir. Bey hanesine Bey selamı olarak, kızı beğendiklerini ve babası, Halit Bey’in gelip Bey Kızı’nı isteyeceğini, söylemeye niyetlenir. Niyetini Halil’e iletir. Halil, olayı kabul eder. 

Amcaoğlu, kabul eder. Bey selamını Bey hanesine iletir. Akşam odaya gelen kızı beğendiklerini söylerler. 

Konak sahibi Meram Beyi: 

O kız benim kızım Güllü’ dür der. Kararı kendisine iletelim görüşünü alalım, ondan sonra konuşalım. Der. 

Güllü çoktan eve gelen konukların adını ve adresini öğrenmiş. Daha sonra da niyetlerini öğrenince, kesin bir kararla bu işin olmayacağını söyler. Ancak çobanlık olayı Güllü kıza,

 İnsan kendi öz malının çobanıdır diye açıklanır. 

Meram Beyi kızına çıkışarak: 

Her bey kendi malının çobanıdır. Beylik çobanlıkla başlar. Ben de kendi malımın çobanıydım. Sen doğduğun zamanlar, ben kendi koyunlarımı kendim yaylıma sürüyordum. Beylik oturmakla olmaz, çalışmakla olur. 

Bu sözlerle kızı Güllü’yü ikna eden babası. Güllü’ün bir diğer sözüne karşılık vermeden araya Halil girdi. 

Halil: 

Sonuç ne olursa olsun, ben bu yolu yürüyeceğim. Dedi. 

Öğlen yemekler yenilirken, Güllü Kız kararını açıkladı. 

Kim benim babamın kapısında yedi yıl hizmetkar durur ve yedi yıl babamın sürüsüne çobanlık ederse ben onunla evleneceğim dedi. 

Yedi sene çoban duram
Kız seni babandan alam. 

Bu olaya çok sevinen Halil iki türlü hesap içindedir. Birincisi, kendi işini kendisi görmekten yana, ikincisi ise ne Oba Beyine boyun bükmek ne de amcası Halit Bey’e umut bağlamak. Gerçi bu iki insan da Halil için ne mümkünse yapacaklardı ancak, Halil bu olayı kabul etmemek için tam fırsat elime geçti diyordu. 

Tartışmalar, konuşmalar ikindi vaktini buldu. Sonuç Amcaoğlu Asım tek başına obasına dönecekti. Halil tezden işe başlayıp tezden işi bitirmek istiyordu. 

Akşam üzeri Halil kavalını ve dağarcığını omuzlayıp sürünün başına gitti. Elinde ki çoban sopasına her hilali gördüğünde bir çentik vuruyordu. Çentikler on iki tane olunca bir güzel fındık kabuğunu yakarak boyuyordu. Çentik boyama sistemiyle tam yedi yıl gelip geçti. 

Halil, Bir akşam üstü çobanlığa başlamıştı, bir akşam üstü çobanlığı bırakıp, bey kapısına dayandı. 

Yedi yıl tamam oldu deyip, sopasını kapının önüne bıraktı. Ev halkı olayı çoktan biliyordu. Bilmeyen bir tek Halil’di. Halil de o akşam Güllü’ nün ağzından öğrendi. 

Güllü: 

Ben bir Bey kızıyım sen babamın kapısında yedi yıl çobanlık yapmış birisin. Ben seninle nasıl evlenirim. Hiç olur mu? Bey kızıyla çoban. Yakışı düşer mi. Deyince, Halil’in tüm umutları kuş kanadıyla uçup gider…

Kapının önüne bir miktar çobanlık hakkı sayılan ne varsa koyuldu, Güllü, Halil’e çobanlık hakkını alıp gitmesini söyledi. 

Halil çentik çentik, hesaplayarak boyadığı Çoban Değneğini kapının önüne koydu ve oradan ayrıldı. 

Halil o gece sürünün yanına gitmemişti. Dostu sayılan bir hanedanın evinde konuk kaldı. Sabah horozlar ötmeden çekip gideceğini söyledi. Dostu Halil’e çobanlık hakkını almasını önerince, 

Halil: 

Benim hakkım Güllü’dür. Bey olsun Bey Kızı olsun insan sözüyle tutulur. Hayvan yularıyla. Ben verilen sözü tuttum, istenilen çobanlığı yedi yıl tas tamam yaptım. Ötesi onların bileceği iştir. 

Deyip sabahı bekledi. 

Sabah ola hayrola dediler ve yattılar. Sabah tüm oba bir ağlama sesiyle uyandı. Ağlayan Güllü’ydü. Çünkü gece sahipsiz kalan sürüyü Meram Suyunun öte yakasında bulunan düşmanları götürmüşler. Çoban köpeğini ve diğer bir çobanı da ağır yaralamışlar. 

Bu işi, kan dökmeden çözümleyecek bir kişi vardır o da Halil’dir. Halil ise, dün akşamdan beri çobanlığı bırakmıştır. İş Güllü’ün üstüne kalır. Güllü, sorup soruşturur. Halil’i bulur. Halil ile yeniden bir pazarlığa oturur. 

Güllü şöyle der: 

Git babamın ve obamın sürülerini bir tamam getir. Seninle evleneceğim. 

Halil: 

Yalan söylüyorsun der. 

Güllü olmaz yeminler ederek Halil’i ikna eder. 

Halil: 

Öğlen vakti buradayım, sürüyle beraber. Tez düğün kurulsun der. 

Halil gider Meram suyunun kenarına oturur. Başlar kaval çalmaya. Bey ve Bey obasının davar sürüleri teker teker karşı yakadan sökülüp gelir. Ne koyunları durdurabilirler ne de Halil’in kavalını sustura bilirler. 

Bey hanesi, Bey obası olayı seyretmek için, Meram Suyu’nun yanına gelmişler. Güllü kız da gelmiş. Sürü bir tamam seçilir gelir. Bey çayırında yaylıma çekilir. 

Halil kavalını dağarcığına sokar, bu sefer bey karşısına dikilir. 

Halil: 

Sözümü tuttum, sürü bir tamam bey çayırında yaylıma çekildi. Yedi yıl doldu. Bey Kızı Beylik sözünün sahibi olsun. Bey olan Bey sözünün eri olarak sözünü yerine getirsin. Düğün kurulsun. Gelin hazırlansın der. 

Tüm oba halkı Güllü’ye bakar. Güllü, alaylı bir tavırla Halil’i yeniden ret eder. 

Halil yıkılmıştır. Halil yedi yıllık bir sevdanın meyve vermeyişinin kurbanıdır. Ama gel gör ki, hiç mi hiç başını aşağıya indirmez. 

Güllü’ye dönerek şöyle seslenir. 

Halil: 

Tam yedi yılda yedi kere rüya gördüm. Her seferinde sen beni istemiyordun. Bunu bildiğim halde sözümün eriyim, yedi yılı doldurmam gerekirdi. Bugün yedi yıl bir tamam doldu. Senin bana bu sabah ki yalvarışının yalan olduğunu biliyordum. Ancak ben, senin sözünle sürüyü getirmedim. Kendi hatamı düzeltmek için getirdim. Çünkü Oba halkı bana bir tamam sayıp teslim ettiği sürüyü, ben bir hırs, bir sevda uğruna yazıda yabanda bıraktım. Şimdi ise sürüyü bir tamam teslim ettim. Bu ellerden gidiyorum. Umarım, benim gibi bir çobanla değil, bir Beyoğlu’yla evlenirsin. 

Bu sözler üstüne Halil çarıklarının ipini koncuların üstüne çekip sıkıştırarak Meram Suyu’nu karşı tarafa geçerek çekip gitti. Gidiş o gidiş. 

Giderken Halil’in söylediği türkü: 

Meram senin suyun durgun
Benim bu yüreğim yorgun
Gönül küskün gönül dargın
            Söyle nidem Meram Suyu
            Yol ver gidem Meram Suyu 

Yeşil Göle bensiz kalsın
Çayır çimen hasret dolsun
Güllü Hanım mutlu olsun.
            Söyle nidem Meram Suyu
            Yol ver gidem Meram Suyu 

Meram kenarında durdum
Sevdayla gönlümü yordum
Beyliğimi yere vurdum
            Söyle nidem Meram Suyu
            Yol ver gidem Meram Suyu 

Meram akar sesli sessiz
Halil Han kimsiz kimsesiz
Yürek yorgun can çaresiz
            Söyle nidem Meram Suyu
            Yol ver gidem Meram Suyu 

Halil Ak Dağ eteklerini de geçip, gölü ve suyu meşhur bir vilayete konuk oldu.  Oralarda da çobanlık yaptı. Aradan tam on yıl geçti. Halil obasına döndü. Aradığı tüm insanları bulamadı. Kimisi ölmüş, kimisi ise başka yerlere, başka obalara göçmüştü. Amcaoğlu Asım ise karşı Oba Beyi’nin kızıyla evlenip, babasının yerine Oba Beyi olmuştu. 

Halil dost ve kardeş bildiği Amcaoğluna konuk oldu. Amcaoğlu Asım, bizim Halil’e duyduğu hikayeyi anlattı. 

Bu anlatım bu hikayenin sonudur. Sonuç olarak az bir farkla Mahmut Han hikayesinin sonuna benziyor olsa da bu son anlatım hikayeye özgü bir sonuçtur. 

Amcaoğlu Asım anlatıyor: 

Halil, sen Meram Suyu’nu geçip gittikten sonra, Vakti vaktine Güllü pişman olur. Gururun ve kibrin kurbanı olduğunu anlar. Ağlamaya başlar. Meram Beyi çevre obalara at sürdürüp seni arattı. Bizim buralara da geldiler. Aramalar günlerce sürdü. En son senden umut kesilince, Güllü’yü aşağı bölgeden bir Beyin oğlu ile evlendirdiler. 

Güllü’nün sana olan haksızlığı vicdan azabına dönüşmüştü. Güllü her gün her gece ağlayıp senin üstüne türküler söylüyordu. 

Bundan rahatsız olan kocası, bir gün bacısını çağırarak ondan bir istekte bulunur. 

Beyoğlu: 

Bacım sen yarın Güllü’yü Meram suyu kenarına götür. Orada yün yıkama bahanesiyle bulunun. Daha sonra Güllü’den türkü söylemesini iste. Güllü evlendiği günden beri pek türkü söylemiyor. 

Oysa Güllü her zaman her yerde türkü söylüyordu. Ama söylediği türküler hep Halil’le ilgili olduğu için kimseler duymasın diye özen gösteriyordu. 

Beyoğlu’nun kötü niyetini bilemeyen bacısı, ertesi günü Güllü’yü alarak Meram suyu kenarına götürüp yün yıkamaya başladılar. Çevre yanlarında hiç kimselerin olmadığı bir anda. 

Bey Kızı: 

Güllü sen önceleri çok güzel türkü söylüyordun. Hele bir tane daha söyle dinleyim. 

Güllü: 

O zaman genç kızdım, şimdiyse gelin oldum. Türkü söylemek bana yakışmaz diye usulca ret etti. 

Ama Bey Kızı, üstelik görümcesi olanca gücüyle ısrar edince, 

Güllü: 

Senin isteğin üzerine bir tane söyleyeyim der. 

Ne Bey Kızı ne de Güllü Beyoğlu’nun sinsi planından haberdar değildiler. Sinsi plan neydi; 

Beyoğlu: 

Güllü, beni mi seviyor yoksa hala gönlü küsüp giden Çoban Halil de mi? Bunu anlamak için bu planı kurgulamış. 

Bacısına da bu düşünceden hiçbir bilgi sızdırmamış. 

Düşünce şu: 

Güllü türküyü Halil’in üstüne mi söyleyecek, yoksa kocası olan Beyoğlu’nun üstüne mi? Beyoğlu’nun içini kemiren bir kıskançlık Beyoğlu’nu bu planı hazırlamaya itmiştir. Bu kıskançlık döngüsü içinde, Beyoğlu kendisini haklı görüyor ve beni sevmeyen biriyle yaşamak niye deyip duruyordu. 

Biz gelelim Meram suyu kenarına. 

Görümcesinin ısrarlarına dayanamayan Güllü başlar yavaş bir sesle türkü söylemeye. Bu arada onları duldalara saklanarak dinleyen biri vardır o da Beyoğlu, yani Güllü'nün kocası. 

Güllü Türküsünü Meram Suyu’na bakarak söyler. 

Güllü’nün söylediği türkü: 

Gözyaşlarım akar çağlar
Ses verin sesime dağlar
Benim çektiğim acılar
Her gün yüreğimi dağlar

            Halil kurban neler ettin
            Beni sensiz koyup gittin 

Ense çayır Meram suyu
Bilinir Kargun’un huyu
Senin küsüp gidişinle
Kuruldu Güllü’nün toyu

            Halil kurban neler ettin
            Beni sensiz koyup gittin 

Halil sesim duyup gittin
Güllü Kızı koyup gittin
Sen bu yalancı dünyada
Ellerimden kayıp gittin

            Halil kurban neler ettin
            Beni sensiz koyup gittin 

Bu türkünün sonunda olanlar oluyor. Çünkü türkünün son dizesi şöyle, Yüreğimi soyup gittin, beni sensiz koyup gittin sözleri, kıskanç Beyoğlu’nu iyice çileden çıkardı. 

Beyoğlu: 

Ben yüreksiz bir kadınla nasıl yaşarım. Bu obamızın törelerine uygun düşmüyor diyerek yerinden fırlayıp Güllü’yü vuruyor. 

Güllü olayın farkına varınca, görümcesine acı acı bakarak kendini kaldırıp Meram Suyuna atıyor. Bey Kızı Beyoğlu olan abisinin yaptıklarını kabul edemez. 

Hele kendisine yapılan yanlışı hiç mi hiç kabul edemez. İşte burada, Bey Kızı da belinde ki tabancasını çıkartıp abisi olan Beyoğlu’nu vurur. 

Beyoğlu zaten Meram Suyu’nun kırağındadır, vurulmanın etkisiyle o da kendini Meram suyuna atar. 

İki canın öldüğünü gören Bey Kızı: 

Bizi Halil’in ahı tuttu, sevgilileri biz ayırmadık ancak, kavuşmak umudunu ortadan kaldırdık. Sanırım bu olay Allah katında hesaplaşmaya dönüştü diyerek, Bey Kızı da kendini kaldırıp Meram Suyu’na atar. Olaydan haberdar olan oba halkı Meram Suyu kırağına koşarlar. Görürler ki, Meram Suyu kan akıyor. Kadınlar ellerini dizlerine vurarak, bu ağıtı yakarlar… 

Meram akar ince ince
Kurudu bak sen gidince
Meram suyuna bakanlar
Şaşırdılar kan görünce
            Meram Suyu kan akıyor
            İçinde üç can akıyor 

Meram çayı üryan gider
Su içinde üç can gider
Doktor gel bağla yarayı
Çağlayan suyla kan gider
            Meram Suyu kan akıyor
            İçinde üç can akıyor 

Meram Suyun üstünce gel
Altı kumdur üstünce gel
Bedenim kana bulandı
Gel yüreğim üstünce gel
            Meram Suyu kan akıyor
            İçinde üç can akıyor 

Meram suyu ses veriyor
Ol rüzgâr nefes veriyor
Halil yürüdüğün yollar
Güllü için yas veriyor
            Meram Suyu kan akıyor
            İçinde üç can akıyor 

Artık bu ellerde yaşamak bizim için zor olur deyip deyip, ağladılar. 

Oba Beyleri: 

Sağa sola emirler yağdırıyordu. 

Koşun cenazeleri yakalayın. Meram Suyu alıp götürmesin deseler de... 

Meram Suyu cesetleri çoktan alıp götürmüştü. Çok aşağılarda bir başka obanın insanları, cenazeleri bulup, teker teker sudan çıkartınca, haber Beyoğlu obasına iletilir. Beyoğlu obası gidip cenazeleri görünce gördükleri olay karşısında şaşkına dönerler. Sudan çıkarılan üç insanın ikisi vurulmuş, biri de suda boğulmuş. 

Su içinde teker teker çıkartılan cenazelerin üçünü de gelen Bey obası sakinlerine teslim ederler. Daha sonra aşağı oba ile yukarı obanın insanları birlikte, tüm işlemler bittikten sonra, üç cenazeyi de yan yana gömerler. 

O günden sonra bu yöreye üçler yöresi dendi. Bu mezara üçler mezar yeri denildi. Böylece, bu olay kuşaktan kuşağa aktarıldı.  Destanlaşıp aşıkların sesiyle, sazıyla dilden dile yayıldı. 

Bugün Anadolu toprakları üstünde birçok çeşitlemesi bulunan bu hikaye içinde ki türkülerin bir kısmını bu anlatının içine ve sonuna yazma gereği duydum. Bu türkülerin bir kısmı Beyoğlu adına, Bir kısmı Güllü adına, Bir kısmı da Halil adına söylenir. 

Söylenilen türküler hangi ozan tarafından tasnif edildiyse bilemiyorum. Sadece bildiğim şey bazı araştırmacılar, hikaye içindeki türkülerin sahiplerini ozan olarak yazıyorlar ve ozan olarak arıyorlar. Sonuç olarak bulunamıyor. Beyoğlu, Güllü, Bey Kızı, Halil, Asım, Meram Beyi gibi isimler mahlas olarak veriliyor. Bu isimler birer hikaye kahramanlarıdır. 

Halk yazını dünyasında var olan destan kahramanlarına özgü şiirler ve türküler bir başka ozanınmış gibi değerlendirilmemelidir. Bu isimler destan kahramanı olarak değerlendirilip, böyle bilinmelidir. Başkası, çıkmazlara düşer. Eserin kaynağına ise Destanın adı verilmelidir. 

Canı tenden ayırdılar
Dert yüküyle doyurdular
Beni sürgün buyurdular

            Şen ol Meram şen ol gayrı
            Dert çekerim yardan ayrı 

Toprağa hicran ekerim
Biçip harmana dökerim
Dert yüküyle ah çekerim
            Şen ol Meram şen ol gayrı
            Dert çekerim yardan ayrı 

Halil gezer gurbet eli
Yüreğinde sevda yeli
Meram çağlar deli deli
           Şen ol Meram şen ol gayrı
           Dert çekerim yardan ayrı 

Meram Suyu kan akıyor başlığıyla anlatılan bu destansı öykünün birkaç çeşitlemesi vardır. Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi insanları arasında anlatılan çeşitlemelerin içinde geçen bazı koşmaları buraya ekledim. Amaç unutulup gitmesin. 

01 Halil Han Geldi 

Çağlayan sulara sesimi kattım
Uyan Güllü uyan Halil Han geldi
Dağlarda dolandım ovada yattım
Uyan Güllü uyan Halil Han geldi 

Çok dolandım gurbet denen o yurdu
Benim yüreğimi bu sevdan yordu
Bu gönül her yerde bir seni sordu
Uyan Güllü uyan Halil Han geldi 

Ben seni sevmiştim ezel ezelden
Gönül geçmez senin gibi güzelden
Dönüp yetişseydim sana tezelden
Uyan Güllü uyan Halil Han geldi 

Dediler gözlerin yollarda kalmış
Gördüm ki gül benzin sararıp solmuş
Güllü de Halil Han derdiyle ölmüş
Uyan Güllü uyan Halil Han geldi 

02 Ses Vermeyin 

Ses vermeyin benim müşkül halıma
Ben yürekten yana yana ağlarım
Çınar oldum bülbül konmaz dalıma
Ah çekerek kana kana ağlarım 

Felek vurgunuyum gurbet ellerde
Yel vurdu dolandı adım dillerde
Dediler vurulmuş akmış sellerde
Sele düşüp giden cana ağlarım 

Halil Han der yardan haber aldığım
Duyduğumda gözyaşımı saldığım
Yüreğimle ağır cenge daldığım
Ala gözlü Güllü Han’a ağlarım 

                         Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş« 



[i] Meram Suyu: Ardahan Göle Hoşdülbent köyünün yanından geçerek Kür Irmağına karışan bu suyun adı haritalarda, Şimşimik Deresi olarak geçer. Yöre halkı tarafından bu Şimşimik adı bilinmiyor. Yöre halkı bu dereye Meram Suyu diyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları