Ardahan Yöresi Halk Oyunları!

Ardahan Yöresi Halk Oyunları! 


                                                Halay, Türk ve Altay Halk Kültüründe Tören Dansıdır. 

Ardahan Yöresel Halk oyunları başlıklı yazıma başlamadan önce, halk oyunları üzerine bir açıklama yapılması en doğru yöntemdir. Sözün başında değil, bu yazımın sonuna doğru, bar, halay, yallı, deme-çevirme, kına havaları gibi oyunların çıkış noktalarına alıntılar yöntemiyle değineceğim. 

Sözün bu noktasında, ben bildiğim olan bir olayı, buraya almak istiyorum. Bütün halk oyunlarının çıkış noktası dini ritüel törenlerle ilintilidir. Yani dini törenler giderek halt oyunlarının temel noktasını oluşturur. Zamanla ayrışımlar olsa da kaynak olarak temeli buradadır. 

Benim yapacağım iş kendi yöreme ait olan halk oyunlarını aktarmak. İşte bu yazının amacı da budur. Bunun ötesinde ki konu, şimdilik, benim gündemimde değildir. 

Ardahan, Huş[i] havzası benim doğduğum, yaşadığım ve sonra da terk edip bıraktığım yöredir. Aslında, 1551 yıllarında, benim sülalem bu yöreye Diyarbakır topraklarından gelmedir. Bizim gibi onlarca oymak, o yöreden, bu yöreye gönderilmiştir. Bizim kültürel yapımızı incelersek, derinliğine gidilince geldiğimiz Diyarbakır yöresi yerli halk dediğimiz Oğuzların kültürüyle bütünlük içerdiğini yazmalıyım. Bu göç olayını işlediğim destansı bir şiirden küçük bir bölüm buraya almak istiyorum. Buyurun şiiri okuyalım. 

Sürülenler Oğuz boylarıydı
Bu göçmenler Oğuz Beyleriydi
Çolak, Uti, Çumlak, Çor,
Er, Turdu , Avşar ve başkaları.
Yurtlarını terk ederken
Diyar-ı Bakır sürgünleri
Yorgundular 

Bu toprakların yaşı bilinmiyor
Şehrin kuruluşu da
Diyar-ı Bakır
Tekçe sarı renkli bakırıyla değil
Oğuz yurdu Türkmen Beylikleriyle bilinir
Bu adlarla anılırdı
Bu diyarın Ulu Beyleri
Bozgoyunlu
Firuz Oğlu Şahin Bey
Kardaşı Kenan
Kurt Bey
Kinyas Oğlu Çolak Bey
Adıyla anılan beylerin meskeniydi. 

Sürgünler gidiyor turna sesiyle
Sürgünler gidiyor Oğuz yurdundan
Sürgünler gidiyor Kafkas dağlarına
Diyar-ı Bakır’dan yola çıktılar 

Bu ses diller ezberi olmuş,
Destan diliyle dersek,
Sürgün günlerinden beri bilirim
Çok sular seller gelip geçmiş
Mavi gök gürleyende
Çok yağmurlar yağmış
Yada taşı kutsama töreniyle
Şamanca... 

O yeşil ovalarda
Göklü çemen üstüne
Daha ağ çadırlar kurulmuyor
Av avlayan
Kuş kuşlayan Oğuz Beyleri
Bir anda ah demeden
Yahşi küheylan atlarını binip gittiler
Gidiş o gidiş bir daha dönmediler![ii] 

Bu şiiri okuduktan sonra yeniden konumuz olan Ardahan yöresel halk oyunlarına dönelim. Sözümüze kaldığımız yerden devam edelim. 

Ben bu yörenin halaylarını, barlarını yıllar yılı oynadım. Bu oynadığım halk oyunlarını, söylediğim halk türkülerini, halk manilerini, halk tekerlemelerini, destanlarını şimdi araştırıp yazmaya çalışıyorum. Bu işin içinden alnım ak, yüzüm açık çıkarsam ne mutlu bana. 

Ne mutlu bana derken yazımıza gelenek üstünden başlayıp gelenek üstünden yazmalıyım. Bir noktaya açıklık getirmeliyim. Ben sadece bildiklerimi yazıyorum. Daha önce de »Ardahan Türküleri« adı altında yayınladığımız yüzlerce Ardahan türküsü derlemesinin içinde onlarca halk oyunu da bulunuyor. Bu ikinci çalışmanın içine elbette bir önceki çalışmadan alıntılar yapacağım. İki çalışma da birbirinden ayrılmaz bir bütündür. 

Daha öncesi yayınladığımız »Ardahan Türküleri« çalışmasında, 18 tane Ardahan halk oyunu notasını yayınladık. Bu listeyi buradan vererek bu konuya açıklık getirmeliyim. Ayrıca kitap içinde yer alan onlarca deme çevirme halay havaları dediğimiz halk oyunlarının söz, ses, notaları da vardır. 

Bizim yaptığımız Türküler çalışmasında bütün oyunları yayınlama olanağımız yoktu. Dolayısıyla bu ikinci çalışmanın adını »Ardahan Yöresel Halk Oyunları.« olarak belirlediğimi, bu nedenle yöremizde oynadığımız oyunları bir listede toparladığımı söylüyorum. 

Şimdi ise »Ardahan Türküleri« kitabında yer alan deme çevirme halk oyunları ile birlikte bu isimleri yazının sonunda verdiğim listeye eklemişim. 

Ardahan Yöresi Oyun Havaları Ardahan Türküleri Kitabında yer aldığı sayfa numaralarıyla buraya alıyorum… 

  1. Ağır Bar 1   693
  2. Ağır Bar 2   695
  3. Altın Ömür   696
  4. Ani Papurisi   698
  5. Ardahan Kayış Oyunu   699
  6. Arzuman   701
  7. Beş Açılan   703
  8. Çin Duvarı (Cindavur)   704
  9. Posof On Dörtlüsü   705
  10. Sarı Seyran Barı 1   707
  11. Sarı Seyran Barı 2   708
  12. Sık Bar   710
  13. Tamara 1   713
  14. Tamara 2   714
  15. Tatyen   715
  16. Temur Ağa   716
  17. Urfa Ağzı   717
  18. Üç Ayak   718. 

Yazılı geleneği olmayan Doğu toplumlarında bir yöreye ilişkin bilgi edinebilmek için folklorik değerleri incelemek bizlere epey ipuçları verebilir. Bunların bilimsel bir gerçeklik iddiasından çok, geçmiş hakkında fikir edinebilmek ve bugünü yorumlamak için kullanılması uygun bir yöntem olabilir. 

Yörenin tarihi, sosyal yapısı, kültürü geniş boyutlu konular olmasına rağmen birini birinden tümüyle ayırmak mümkün değildir. Onun için ilgili konuları bir bütün olarak değerlendirmek önceki dönemleri anlamak veya en azından yorumlayabilmek için önemlidir. 

Bu anlamda, Ardahan folkloru içinde bu çalışmanın konusu olan halk oyunlarını incelerken, ezgilerden ayrılmak ya da türkülerden ayrı düşünmek mümkün değildir. Şöyle söylemek gerekiyor. Belli ölçülerde yöredeki anlatılara, efsanelere de dikkat çekmek istedik. Çünkü bazen bir türkünün ezgisi veya bir halk dansının herhangi motifini anlamak böylesi anlatılarla birlikte düşünüldüğünde anlam kazanabilir, açıklanabilir. 

Folklorun kendine has işleyişi ve incelenme yöntemleri bulunsa da matematik veya fizik gibi pozitif bilimler kadar kesinlikler söz konusu olamaz. Bundan dolayı araştırma ve yorumlarda her zaman bir açık kapı bırakmak, buna göre geniş ölçekli değerlendirmek gerekir. 

Bugün idari olarak Ardahan sınırlarıyla bilinen coğrafi bölgeyi kültürel boyutta aynı açıklıkla ve kesinlikle ifade etmek mümkün değildir. Kars, Ahıska, Ahılkelek, Artvin, Erzurum, Batum, Bayburt gibi illerin kültürlerinden bütünüyle ayrı bir Ardahan kültürü düşünülemeyeceği, az yukarıda sözünü ettiğim Diyarbakır sürgünlerinin yani göçlerinin gelip yerleşmesiyle, kültürel bir bağın kurulması da söz konusudur. 

Bir başka açıdan bu konuya bakarsak, Maraş altından gelenler, Kafkaslardan gelenler, Borçalı’dan gelen göçmenler bu yörenin kültürel varlığını oluşturmuştur. Ayrıca İç Asya göçlerinin yanı sıra yukarıda Dağıstan göçmenlerinin de gelip geçtiği zamanla kalıcı olanların da katkıları unutulmamalıdır demeliyim. 

Bu araştırmanın konusu olan halk oyunlarını da bu yerleşim alanları içinde var olan yörenin yerlileri olarak tanımladığımız yerel halkın öz kültürü, bulunduğu saha itibarıyla, süreç içinde kaynaşmış olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Yerli kültürü tanımlarsam, Eski Oğuz deyimi ve yerlice diliyle, var olan tüm gelenek, görenek, denilen ne varsa hepsini bir bütün olarak harmanlayan kültürel bir yapıdır. Bu yapıyı şu anki sahayla sunmak, bizim için hiçte yanlış olmaz. 

Hiçbir yörenin kültürünü yerel sahasından koparmak suretiyle, tekil konuma indirgemek mümkün olamaz. Bu durum, aynı zamanda bu kitapta incelenen türkülerin, müziklerin, yerel halk oyunları genelde yakın çevredeki türkülere, müziklere, oyunlara benzemesi, yakınlaşmasındaki kaçınılmazlığı anlaşılır kılar. Yöremizdeki müziği incelerken aşıklık geleneğini Kars veya Erzurum’dan bağımsız düşünmek mümkün değildir. Öte yandan Göle olmaksızın Ardahan’ı, Şavşat olmaksızın Göle’yi kavramak yeterli olmaz. İşte bu durum bir ülkede veya coğrafi ortaklıktaki zincirin uzayıp gitmesi gibidir. 

Ardahan yöresel halk oyunlarına ezgisel açıdan girmeden, yöredeki söylencelerin bir özetini yaptıktan sonra Ardahan tarihine kısa bir göz atmak uygun olacaktır. 

Söylencelerde Ardahan Adı: 

Ardahan Söylencesi »Birinci ve ikinci Söylence« 

Ardahan’a ilişkin birkaç değişik söylence bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Arda Ana destanında, aktarıldığı gibi yaratılış ve insanın varoluşu ile birleştirilendir. Tanrının, bu yöreyi cennet olarak adlandırdığı ve insanın oluşumu için Arda Anayı buraya yolladığı anlatılmaktadır. 

Ancak az yukarıda sözünü ettiğim, benim özel arşivimde bulunan Arda Ana söylencesini bu yazının içine eklemenin gereğini duymadım. Bu söylenceyi iki bölüm olarak başka bir yazımda aktarmayı düşünüyorum. Şimdi bu iki söylencenin devamı niteliğini taşıyan öteki beş söylenceyi vermeliyim. Yani yazının devamı olarak üçüncü söylenceden başlamalıyım. 

Ardahan Söylencesi »Üçüncü Söylence« 

İki bölüm olan Arda Ana söylencelerinden sonra gündeme gelen üçüncü söylenceyi yazmalıyım. Bu söylenceye göre, bu yöreye “ARSAKLAR” bir diğer adıyla »Eski Oğuzlar« yerleşince kurdukları kalelerin adlarını da o günkü deyimle kale komutanlarının adını vermişler. Kurulan bu kalenin içinde ise oturan en büyük kale komutanı 14 yaşında ki “ARSAK-KAYAN” adıyla anılırmış. Giderek “ARSAK-KAYAN” adı “ARDA-KAYAN” ya da “ARDA-HAN” olarak anılmış. 

Ardahan Söylencesi »Dördüncü Söylence« 

Hazar boylarından göç ederek bu bölgeye yerleşen Arda Türklerinin Yerleşim esnasında kurdukları büyük bir kaleye kendi kağanlarını oturtmuşlar. Bu kaleye de “ARDA-KAĞAN” yeri demişler. Giderek “ARDA-KAĞAN” adı halk dilinde söylenerek “ARDAHAN” adına dönüşmüş. 

Ardahan Söylencesi »Beşinci Söylence« 

İskitlerin bu bölgeye yerleşirken kurduğu şehirleri bir incinin ipe dizildiği gibi, Kür[iii] Irmağının kenarına kurmuşlar. Kurulan en büyük yerleşim yerine “ARD-AKAN” adını vermişler. Bu ad çift akan anlamına geliyormuş. Kür ırmağının Ardahan çıkışında ikiye bölünerek akmasından dolayı Çift akan adının verildiğini söyleyen bir söylencedir. Bu nedenden dolayı “ARD-AKAN” adı “ARDAHAN” olarak anılmaya başlanmış. 

Ardahan Söylencesi »Altıncı Söylence« 

Bu bölge eski çağlarda tümüyle yeşil çam ağaçlarıyla doluymuş, yani tümüyle ormanlık bir yer imiş. Yöreye ilk gelen Kimmerler bu bölgeyi bereket bölgesi olarak tanımlamışlar. Kendilerinin de bereket tanrısı olan ve aynı zamanda yeşil anlamına gelen “Arda’nın” adını vermişler. Kurdukları bir kalenin içine de en ünlü din adamları olan “KAM”I yerleştirerek bu kaleye “ARDA-KAM” adını vermişler. Bu ad giderek “ARDA-HAN” adına dönüşmüştür. 

Ardahan Söylencesi »Yedinci Söylence« 

Bir güçlü oymaktan adını aldığı anlaşılan “Artahanlar” (Bugün halk arasında ve Osmanlı resmî belgelerinde belirtilen: Küçük Ardahan / Göle, Büyük veya Kara Ardahan ve Meşe Ardahan / Hanak Kesimi) kısacası Artahanlar denilen oymaktan adını aldığını yazıyor bazı tarihçiler. Bu tanımlama az aşağıda da belirtilmiştir. 

Ardahan Söylencesi »Sekizinci Söylence« 

Sekizinci söylence başlığıyla buraya aldığım bilgiler, söylence değildir. Ardahan adıyla ilgili bilgiler. Prof. Dr. A. Mecit Doğru / Yukarı Kür Boylarının Yer adları Üzerine Bir Araştırmasında Ardahan adını her yönüyle işlemiş. İşte o sıralama. 

»Arda ya da Ardahan adıyla ilgili:[iv] 
»Arda« Kazakça bir kelimedir.[v]
»Art« Yakutlarda ise Tanrı[vi] anlamındadır.

Eğer Ardahan Arda ve Han diye iki kelimeye ayrılırsa aşağıdaki yer adları ve şahıslarla bunun arasında bir ilişki kurulabilir:

Arda, Güney Amerika yerlilerinin »Kızılderililerinin« bir boyu[vii]
Arda: Köy Alucra, Giresun…
Arda, nehir, Meriç nehrinin bir kolu Trakya…
Arda, nehir, İtalya
Arda, nehir, Portekiz.[viii]
Arda-Şen, Rize,
Arda, Mahalle, Uğurca köyü Koşap, Giresun
Arda-tov, Urallar, SSCB, Tov, Başkurtça Dağ demektir.
Arda, Kazakça, Büyük yar anlamına gelir.[ix]
Arda-Riç, bir Macar- Kuman ismi.[x]
Arda-Şir, M.S. III asırda bir İran kralının adı.[xi]
Arda-Sa, Torul ilçesinin eski merkez adı.[xii]
Arda-Na, eskiden Ardahan da bir yer adı.[xiii]«
Ardahan, köy Hekimhan, Malatya.
Ardahan, köy Bulancak, Giresun.
Ardakan, İsfahan, İran.[xiv]
Ardahan, köy, Kuzey Kıbrıs.
Ardanuç, Artvin iline bağlı bir ilçe… 

Ardahan adıyla ilgili söylenceler ve ad tanımlaması şimdilik bu kadar olsun. İleri bir tarihte bu konuyu daha geniş anlatanlar mutlaka olacaktır. Bu söylenceler dizisi şimdilik bir başlangıç olsun istedim. 

Ardahan Sahasında İlk Çağ Tarihi. 

»Bazı araştırmacılara göre, Karadeniz bölgesine ilk olarak M.Ö. 4. bin ile 3. bin yılları arasında gelip yerleşenler, Oğuzların öncü kollarından olan »Gas / Kas« ve »Gud / Gutiler« olduğu ifade edilmektedir. 

M.Ö. 3. bin yılının sonlarına ait Anadolu' da Hattuşaş arşivinde bulunan ve H.G Güterbock tarafından »Zeitschrift fiir Assyriologie'de« yayınlanan bir belgede, Anadolu'da Türklerin bulunduğunu ve kralları İlşu Nail'in Anadolu'ya girmek isteyen Akadlar'la savaştığını kaydetmektedir.« 

Dahası, bu toprakları Herodot yazdığı tarihinde, Uğuz »Oğuz« Türklerinin hakimiyetinde olan toprakları diye söz etmektedir. Ayrıca, bu bölgenin yani Ardahan / Göle »Qulha« Sancağı kesiminin »Bun-Türkler«, ya da »Otokton-Yerli Türkler« yani Uğuzlar tarafından idare edildiği yazılmaktadır. 

Yerli halk Ural Altay dili olarak adlandırılan, yöre tanımıyla »Yerlice« denilen dili konuşan ahali »Eski Uğuzca« adıyla tanımlanan bu dili halen konuşurlar. Bu yerlice denilen dile zaman zaman değişik adlar verilse de yerli ve yerlice adı hiç değişmemiştir. Hangi kaynaktan bakarsan bak, »Eski Uğuz«  tanımı hep vardır. 

Yukarı Kür  »Kura« boylarının, yazılı belgelerde anılarak Tarih Çağı’na girmesi, İlk Türkler’den sayılan ve Sümerlilerle soydaş olan yuvarlak başlı »Brekisefal«, bitişken dilli Hurrilerin torunlarının Van Gölü çevresinde güçlü bir devlet kurmaları zamanında görülmektedir. Sümerlilerin icat ettiği çivi yazısını kullanan, Van Gölü çevresindeki bu devletin ülkesine, Güney komşuları Asurlular, M.Ö.1280 yılından beri Yukarı El-Ulke anlamında Ur-Artu diyorlardı. Urartular ise baş tanrılarına göre kendilerini Khaldi diye anıyorlardı. Eski Van »Tuşpa« şehrini merkez edinen Urartulardan Kral II. Sardur M.Ö. 753-735, Çıldır Gölünün Güneybatısındaki Taşköprü Köyü kayalığına kazdırdığı, buraların fethini anlatan yazıtında, Çıldır, Ardahan ve çevresini, “Ukhiemani” beyliğinden aldığını anlatır. Başka bir yazıtında da Çoruh Irmağı boyunda (Bayburt’tan Batum’a kadar, Artvin ve Ardanuç dahil) “Kulhi” adlı güçlü bir kavmi yendiğinden bahseder. II. Sardur’un yazıtlarında yer alan her iki kavim de Aryani (Orta-Asya) kökenli kavimlerdir. 

II. Sardur’un oğlu Kral I. Rusa/Ursa (753-713) zamanında, Kafkaslar ve Karadeniz’in Kuzeyinde M.Ö.2000 yılından beri yaşayan ve sonraki Hazar ve Bulgar Türklerinin mensubu bulunduğu “Kıpçaklar’ın ataları olan “Kimmerlerin” ülkesi, aynı soydan gelen “Sakalar’ın akınına uğramıştı. Saka (İskit) Türkleri M.Ö. 720 yılında Kimmerlerin Doğu kolunu Kafkas sıradağlarının Güneyine sürdüler. Sarı saçlı, kumral, gök gözlü Kuman/Kıpçak tipinde olan Kimmerlerin İskit Türkleri’nin önünde Kura »Kür«, Çoruh, Aras ve Yukarı Fırat ırmakları boyuna yayılarak yerleşmeleriyle Ardahan’ı da içerisine alan bölgede, Türklük hayatı başlamış oldu (M.Ö.720). 

İlk olarak Yunanca yazılıp M.S. V. yüzyılda Gürcü diline çevrilen “‘Kartlis-Çkhovreba” adlı tarihin Başsoylar’ın da Kimmerlerin gelip Ardahan’ı da içerisine alan Kafkasların Güneyine hâkim oluşlarını anlatır. Makedonyalı İskender’in ordusuna karşı koyan “Yaman savaşçılar” dediği Kimmerlerin Ardahan yöresindeki “Kamara Dağı’ civarında verdikleri mücadeleyi yücelterek anlatır. 

M.S. 680 yılında İskit Türkleri, hükümdarları Bartatua öncülüğünde, çok kalabalık göçler hâlinde Kafkas geçitlerini aşarak, itaat etmeyen Kimmerleri Kızılırmak boylarına sürdüler. İskitlerin hükümdarı kışlık başkent yaptığı, Kura »Kür« Nehrine sağdan karışan Terter çayı boyundaki Partav veya Barda şehrine adını vermişti. Sakalar’ın bütün Kura, Aras ve Çoruh bölgesine olan hakimiyetleri Heredot Tarihinde, Türklerin hakimiyeti diye gösterilmektedir. Yani, bölgenin Ardahan Sancağı kesiminin, »Bun-Türkler« (Otokton-Yerli Türkler) tarafından idare edildiğini yazmaktadır. 

Bartatua’nın oğlu (bazı kaynaklara göre torunu) ilk Türk Cihangiri Afrasyab unvanlı Alp-Er Tun-ga olup Karpat dağlarından Doğuda Çin’e kadar Doğu Avrupa ile Asya’ya hakim olmuştu. Çinlilerin “Su”, Hintlilerin “Sakya”, Heredot Tarihinde “Basilik”, Ermeni ve Süryani kaynaklarının dedikleri Sa-ka-İskit Türklerinin Ardahan Sancağı kesimine yerleşen Urugları şunlardır: 

1.Merkezi Lorı/Loru Kalesi olan Borçalı kesimi,

2.Bir güçlü oymaktan adını aldığı anlaşılan “Artahanlar” (Bugün halk arasında ve Osmanlı resmî belgelerinde belirtilen: Küçük Ardahan / Göle, Büyük veya Kara Ardahan ve Meşe Ardahan / Hanak Kesimi). 

3.Çıldır Gölü ve Ahılkelek ile Ahıska kesimini içine alan ve “Çwlar anlamına gelen eski Türkçe bir ad ile anılan oymak. »Çin-Çavat kelimesi Kâtip Çelebi’nin Cihannüma isimli eserinde de geçmekte olup bugün bile yörenin yerli halkını belirtmek için kullanılan bir kelimedir. Anlamı Çin Türkistan’ından gelme demektir«.[xv] 

Erem Bağları, bir diğer adıyla Huş Havzası, Ardahan şehrinin bulunduğu alandır derler. Ardahan şehri, ilk çağ tarihinden bu yana, yukarı Kür denilen, bu bölgenin tam ortasında yer alması, Bölgede var olan civar yerleşim birimlerini de bağrında toplamıştır. 

Kars, Çıldır, Göle, Oltu, Hanak, Posof, Ahıska, İrevan, Gence, Batıya dönersek, Artvin, Yusufeli, Ardanuç, Şavşat ve Borçka ilçelerini bir çember gibi etrafına toplamıştır. Dolayısıyla bu bölgeye diğer bir adıyla Livana bölgesi denilmiştir. Bir başka adıyla Huş havzası da denilir bu yöreye. Bu topraklarda Huş horozu çok ünlüdür. Aras, Kür ve Çoruh ırmaklarının suladığı yerleşim birimidir. 

Huş: Ardahan ovasının çok eski adıdır. Huş, bir ağaç türüdür. Gürgengillerden, kuzey yarımkürenin soğuk ve ılıman yerlerinde yetişen, otuz kadar türü bulunan, kabuğu sepicilikte kullanılan, özsuyundan alkollü içki yapılabilen, genellikle odun olarak yararlanılan bir ağaç. Bu ağaç türünün yetiştiği sahadır Ardahan sahası... 

Bir başka açıdan Huş adını yazarsam, Huş Eski Oğuzca da su sesi demekmiş. Yine aynı dönemde Göle ilçesinin adı ise: Qulha »Göle« Ülkesi imiş. Qulha, Kulha Oğuzca da birikme yani Göl / Gölet anlamında imiş. 

Bu yerleşim birimini tarih sahnesinde yer olan olaylara göre ele alırsak, yörenin tarihi yapısı M.Ö. 3000’li yıllarda bazı yerleşim alanları olduğu belirlenmesine karşın, bunların kimliğine ilişkin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bazı bulgulara dayanılarak yukarı Kür yöresinde M.Ö. 10.000- 8.000 yıllara denk düşen, yani, Cilalı Taş Devri’nde insanların yaşaması demek Ardahan şehrinin de aynı dönemde yerleşim yeri olabileceğini gündeme getirir. 

Ancak, yapılan kazılar sonucu bulunan ve M.Ö. 4.000 – 3.000 yıllarına ait olduğu saptanan bakır baltalar, dahası, M.Ö. 3.000 - 2.000 yıllarına ait olduğu saptanan tunç baltalar ve başka bazı kullanılmış aletlerden yola çıkılarak bu dönemlerde, yani günümüz itibariyle yaklaşık 5000-6000 yıllık bir geçmişi olduğu düşüncesi ağırlık kazanmaktadır. 

1930 yılında Şavşat’ın Merya köyü ile 1955 yılında Yusufeli’nin Niğzivan köyünde bulunan bazı baltaların, 1936 yılında Posof’taki Mere Kalesinde bulunan Hurrilerden kalma baltalarla aynı döneme ait olduğu saptanmıştır. Buna bağlı olarak da bu bölgede saptanabilen ve ilk olarak gelip yerleşenlerin (M.Ö. 2000’ler) Orta Asya kökenli Hurriler olduğu anlaşılmaktadır. 

MÖ 753–735 Urartu Kralı 2. Sardur’un bu yöreyi ele geçirdiğini, yani işgal ettiğini, bu sahada Kars'ın kuzeyinde, Çıldır gölünün güneyinde, Ardahan sahasında bulunan kayalıklarda kazdırdığı Çivi yazılı kitabede Kulki/Kulka adı ile Yunan kaynaklarında Kolk/Kolkit olarak bahsedilen.«[xvi] yerli bir kavmi yendiğini ve bu yöreyi nasıl talan ettiğini anlatan, fetih yazısı bulunmaktadır. 

Bu yöreye Türk boyları ilk kez, Kıpçakların atası sayılan, Kimmerler’in (M.Ö. 720) gelmesiyle başlamıştır. Daha sonraları İskitlerin geldiği görülüyor. İskitler bu yörede 500 yıl hüküm sürmüşler. Geliş tarihleri M.Ö 680 olarak veriliyor. 

M.S. 628 yılında Hazar Türklerinin Hazar bölgesinden göçerek üç kol üzerine dağıldıkları ve bir kolunun da Kafkaslara yürüyerek, bu yöreyi ele geçirdiklerini kaynaklar veriyor. Hazar boylarından göçüp gelen bu göçleri oluşturan insanlara Artahanlar yani, Arda Türkleri deniliyormuş. 

M.S. 3. ve 4. yüz yıllarda yörede Hıristiyanlık yayılmaya başladı. Sözümüzün bu safhasında Kafkaslarda kurulmuş bir devletten söz edelim. Tarihi kaynaklar »Kafkas Albanyası« adıyla anılan bir devletten söz ediyor. Kafkaslarda 26 Türk beyliğinin bir araya gelerek, beylik sistemiyle kurdukları bu devletin 1200 yıl yaşadığını ve M.S. 705 yılında güneyden gelen Arap İslam akınlarına dayanamayıp dağılmasından az da olsa söz edelim istedim. Ancak bu yazının ana konusu tarih olmadığına göre bu konuyu da kısa ve öz geçmeliyim. 

Kafkas Albanyası Kral Urnayr zamanında M.S 300 yıllarında Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Kafkas yöresinde bulunan kilise ve tapınaklar bu dönemin eseridir demeliyim. 

Daha sonra, 415 yıllarına gelindiğinde, yöre olarak Batıdan gelen Bizans egemenliği yöreyi ele geçirdi. Dolayısıyla bu yöreye Hıristiyanlık tamamen egemen oldu. 

Halife Osman döneminde (646) ise Arap İslam egemenliğine girdi. Bütün bu yüz yıl boyunca İslam güçleriyle Bizans arasında sürekli el değiştiren bu yöre, İlhanlıların, Kıpçakların ve daha nice gurupların gelip yerleşmelerine karşı koyamamıştır. 

Bir başka tanımlama da şudur: »1068’ de Selçuklu sultanı Ardahan ile çevresini fethederken buralara »Nemrut İbn Ken’an ın Yurdu« denilmesine bu kulede oturan »Nembrod« soyundan »Kentuniler« denilen eski Oğuzların davranışı sebep olmuştur« denilmektedir.[xvii] 

Selçuklu Sultanı Alpaslan'ın 1064 tarihinde Ani şehrinin egemenliğini eline geçirmesiyle Danişmentli Ahmet adıyla bilinen komutanın emrindeki Selçuklu ordusuyla Şavşat üzerinden Arşiyan Dağını geçerek 1080'de bölgeyi ele geçirmiştir. 

Selçuklular bu yörede uzun zaman varlıklarını gösterememişler. Zayıflayan Selçuklu ordularının denetiminde bulunan yöreyi İlhanlılar ele geçirmiştir. İlhanlılar zamanında Ortodoks olan Kıpçak Türkleri bölgenin yarı bağımsız hakimi olmuşlardır. 

13. yüz yılda Moğol ve İlhanlı egemenliği görülürken yöre, daha sonra Cengizlilerin elinde kalmış. 1414 yıllarında olsa gerekir. 

Kars ile birlikte bu yöre Akkoyunlu’ların işgaline uğramış. Ardahan yöresinde adı bilinen Atabekler Akkoyunlu'ların emrinde kalmışlar. Daha sonra, Karakoyunluların emrinde kalan yöre, Şehzade Selim’in (1. Selim) Trabzon sancakbeyi olduğu dönemde (1481–1512) Osmanlılara bağlandı. Yöre bu dönemde, Birkaç kez Safevi, birkaç kere de Gürcü denetiminde kaldı. 1551 yılında Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı. 

Daha sonra Lala Mustafa Paşa'nın emri üzerine Ardahan Sancak Beyi Abdurrahman Bey kendi kuvvetleriyle Ilgar Dağını aşıp, 9 Ağustos 1578'de tüm Posof deresini ve Ahıska havalisini ele geçirmiştir. Böylece bu yöre tümüyle Osmanlı Devleti'ne bağlanmıştır. Erzurum Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa 1578 yılı ağustos ayında Ahıska merkez olmak üzere Çıldır Eyaletini kurarak Ardahan Göle Hanak Posof gibi yerleşim alanların buraya bağladı. 

1876–1877 Osmanlı-Rus savaşı sonunda savaş tazminatı olarak 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşmasıyla Ruslara bırakılan Ardahan ilimiz 1918 Brest-Litowsk Antlaşmasıyla Anavatana kavuşmuş ise de 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile ordumuzun çekilmesi sonucu, Ermeni ve Gürcülerin işgaline hedef olmuştur. 

Kars Milli İslam Şurası ve Cenubî Garbi Kafkas Hükümeti: 

» Şura sözcüğü dilimize ve Osmanlı Dünyasına yeniliklerden sonra girmiş bir kelimedir. Konuşmak ve karar vermek için toplanma anlamına gelmektedir. Mütareke sonrası Osmanlı Devleti'nin bölgede varlığı sona erdiğinden, büyük devletlerin himayesinde, bölgeyi Ermenistan'a dahil etme çabaları başladı. Bölgede ezici bir çoğunluğa sahip olan Türk-Müslüman halk, Wilson ilkeleri doğrultusunda oluşacak fiilî bir durumu engellemek amacıyla Kars, Batum, Ardahan, Oltu ve Doğubayezid'i içerisine alacak olan bağımsız bir Türk Devleti kurma çabalarının içerisine girdiler, işte Kars Millî İslam Şurası, Oltu İslam Şurası ile I. ve II. Ardahan Kongreleri, bu sürecin çok önemli parçalarıdır. Mütareke sonrası Kars'taki aydınlar bir araya gelerek Kars Milli İslam Şûrası’nı teşkil ettiler. 

5 Kasım 1918 ile 19 Nisan 1919 tarihleri arasında çalışmalarını sürdüren bu yerel hükümet, kısa da olsa millî varlığımızın ortaya konması açısından önemlidir, İngilizlerin destekleyeceği bir Ermeni devletini oluşturacak gelişme­lerin önüne geçmek isteyen Kars ve Ardahanlı aydınlarca 5 Kasım 1918'de "Kars Millî İslam Şurası Merkezi Umumisi" teşekkül ettirildi. Daha sonra çalışmalarını hızlandıran şura 18 Ocak 1919'da " Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti, Muvakkata-i Milliyesf adını aldı. 19 Nisan'da İngilizler tarafından bu hüküme­te son verilerek kurucuları ve ileri gelenleri Malta'ya sürgüne yollandı. 

Kars'ta olduğu gibi Ardahan'da da Milli Kuruluşlar göze çarpmaktadır. "Ardahan Milli İslam Şura­sı" bir avuç vatansever aydının gayretleriyle kurulmuş ve Kars ile aynı paralelde hareket etmiştir. Kars'ın faaliyetlerine İngilizlerce son verilmesi üzerine Gürcüler de harekete geçerek, Ardahan Milli İslam Şurası'nı 26 Nisan 1919'da askeri yöntemlerle dağıttılar«.[xviii] 

30 Kasım 1918 tarihinde ilimizde kongre caddesi üstünde bulunan Kongıre binasında toplanan Milli Şura Hükümeti tarafından Mondros Mütarekesi şartları reddedilmiş, sonrası ise Milli Şura Hükümeti, aldığı bir kararla Kurtuluş Savaşıyla bütünleşerek Kazım Karabekir Paşa ve Halit Paşa Komutasındaki ordumuz tarafından 23 Şubat 1921 tarihinde kurtarılmıştır. 

Cumhuriyetin ilanından sonra 08 plakasıyla il olan ve büyük bir şehir olarak haritalara yazılan Ardahan, daha sonra, 1926 yılında ilçe yapılarak, Kars iline bağlanmış, Ardahan’a bağlı ilçeler civar şehirlere dağıtılmıştır. Yıllar sonra 27.05.1992 tarih ve 3806 sayılı Kanunla tekrar il statüsüne kavuşturulmuştur. 

Sözlü Tarih, Türküler ile Halk Oyunları Bağlantısı: 

Yazılı tarih olmayınca toplumlarda gelişen söylenceler, destanlar, ağıtlar, masallar, halk hikayesi denilen anlatımlar ve türküler ister istemez kendiliğinden sözlü tarih yerine geçer. 

Ardahan yöresinde geçmiş dönemlere ait yazılı tarih olmadığına göre, tarihsel olayları yöntem olarak yukarıda belirtilen alanlarda aramak anlamlı olabilir. 

Bu bölge genel konumu bakımından, türkülere, destanlara, ağıtlara ve tüm anlatımlara önemli tarihi olayları aktarmışlar. Başka bir anlatımla, kaynağında tarihsel bir olay olmayan, yaşanmış bir gerçeği içermeyen yöre türküsü yoktur. 

Ardahan yöresi ozanların oluşturduğu halk hikayelerinden yöre tarihine özgü çok değerli bilgiler edinmek mümkündür. Bu bilgiler, kaynağından incelendiğinde ortaya çıkan verileri incelersek (türküler, ağıtlar, destanlar, halk oyunları, orta oyunlar) söylenenleri doğrular niteliktedir. 

Kuşkusuz, bu işleyiş sadece Ardahan’a özgü değil, yazılı tarihi olmayan ya da sınırlı bir alanda yazılı tarihi olan başka toplumlar için de geçerlidir. 

Yöremizde çocuk doğduğunda sevinç ve mutluluk türküleri (güzellemeler) ile karşılanır, beşiğe yatırıldığında ise nenni (ya da ninni) ile uyutulur, yürümeye başladığında tekerleme özelliğini içinde barındıran day-day manileriyle eşlik edilir. 

Oğlan olsun, kız olsun, evlendirirken halay türküleri, kına türküleri, gelin ağlatma, damat oynatma türküleri ile gönüller şenlendirilir. Gelin ile kaynananın arasındaki çekişme orta oyunlarıyla sergilenir. Bu orta oyunları bir anlamda müzikal halk tiyatrosudur. 

Kızlar gelin giderken atlı havası çalınır, oğlanlar asker olurken eline kına yakılır ve seferberlik, kahramanlık içeren koçaklamalar çalınıp söylenilir. Bu koçaklamalar, yöremizin destan kahramanı olarak görülen Köroğlu koçaklama havalarından başkası olamaz. 

İnsanlar öldüğü zaman, her ölünün üstüne ağıt okunur. Ölünün başında kadınların gözyaşlarını sildiği mendili açıp, o anda ağıt söyleyen ağıtçıya karşılık vermesi ayrı bir kültür ürünüdür. Ağıt okuma, bir bakıma ölümlüyü ölümsüz kılmak anlamına geliyor ki, ağıt, ölen insanın bir tür yaşam belgesidir. 

Tıpkı türkülerde, ağıtlarda, destanlarda, koşmalarda, koçaklamalarda olduğu gibi, gülmece türü fıkralar, küçük küçük nüktedan anlatımların içinde geçen atasözleri de çok büyük bir önem taşır. Bu anlatım şekli de yöre halkının kültürel bir özelliğidir. 

İlahi, deyiş, gibi, inanç bazında varlığını gösteren sözlü yazım türleridir. Bu türler, ister istemez halk inancıyla birebir denk düşer. 

Birçok başka özelliği yanında ilahi ile de özdeşleşmiş Yunus’a değinmek gerekir. Yöre halkı Yunus Emre’yi iyi tanıdığı ve kabul ettiğinden Yunus ilahilerini yerel dil ve kültürde yaşatmıştır. 

Dinsel olarak ilahiler öyle pek yaygın alanlarda görülmüyor. İlahiler bazen yaşlı meclislerinde kısmen aşık sazı eşliğinde dile getirilse bile genelde lirik türküler yöre halkının tüm yaşamını kaplamış görünüyor. 

Oluşan bu sözlü kültürün korunmasında babadan oğula miras kalma, dilden dile aktarma yöntemi izlenmiştir. Bu aktarma yönteminde büyükler canlı kitap görevini üstlenmişler. 

Yöremizde sözlü kültürün yeni kuşağa sevdirilmesi ve aktarılması için, yılın belli günlerinde eğlenceler düzenlenirdi. Bu eğlenceler bayram günleri anlamına gelen eğlencelerdi. Halk ozanları belli aralıklarla köylere çağrılırdı. Tüm düğünler halk ozanları olmadan olmazdı. Düğünlerde orta oyunları, bilmeceler, cirit oyunları, deme-çevirme havaları söylenen halay türküleri, yayla şenlikleri, harman sonu, koç katımı eğlencelerini sayabiliriz. 

Yöremiz türküleri »özellikle de eski türküler« ezgi olarak söylenmesi ve öğrenilmesi oldukça güçtür. Çünkü genç kuşaklar geçmiş kuşaklarla dil farkı yaşıyor. 

Bunun nedenleri ise, ulusal dil yapısının geniş halk kitlelerine yansımaması, bu türkülerin söz döşemesi bakımından eski Türkçe yapısına bağlı kalınması ve müzik olarak birbirinden çok farklı biçimlere bürünebilmesi, sözlerin arasında hiçbir anlama gelmeyen çeşitli seslerin olmasıdır. Fakat burada dikkati çeken bir önemli konu, genç kuşaklarla önceki kuşaklar arasındaki dil farklılıklarının bir ölçüde türkülerdeki kopmalar ve çoğu da olumsuz değişmelere neden olmasıdır. Bazen bu değişimler usta ozanların sazlarında, sözlerinde sürekli yenilenmekte veya güncellenmektedir. Koro halinde ya da çiftli olarak söylenen türkülerin ezgileri temelde korunmuştur. 

Eski halk türküleri genel olarak grup halinde söylenen ve bu nedenle de iki ayrı bölüm halinde olan türkülerdir. 

Birincisi, ozan (aşık) türküleri solist sistemine dayanan, tekil seslerin aktardığı türkülerdir. Bu türküler kendilerine has çeşitli havalarıyla bilinir. 

İkincisi, koro sistemiyle veya en az 2 kişi tarafından olmak koşuluyla söylenen anonim halk türküleridir. Bu türküler genellikle halaylarda ve bu tür eğlencelerde söylenilen türkülerdir. Bu türküler söz döşemesi bakımından o kadar edebi değildir. Ama bu türkülerin ezgileri oldukça güçlüdür. Bu anonim türkülerin ezgileri oyunlara eşlik ettiği için, genelde sözleri unutulmuş ya da bir dörtlükleri bilinenleri vardır. 

Bu iki grubu oluşturan müzik birbirinden çok ayrı ve hatta tamamen birbirinden bağımsız görünmektedir. İşte bu nedenledir ki eski halk türkülerinin hemen hemen hepsi makam ve hava olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. 

Halay Havaları,
Aşık Makamları, 

Bu iki grup halk ezgilerinin temel tanımını oluşturur. Halk türkülerinin pek çoğunda koronun söylediği kısım (genellikle bağlantı bölümü) müziğin baskın ve belirleyici bölümünü teşkil eder. 

Bu sözünü ettiğimiz olay halk türkülerinde, gruplar halinde halaylarda, yayla şenliklerinde, hasat kaldırma kutsamasında, gelin getirmede, avlanırken, askere giderken sevinç naralarını andıran ezgilerin üzerinden süzülüp gelen söz dizimidir. 

Sözünü ettiğimiz bu tür türkülerin içinden bu bağlantı bölümünü çektiğiniz zaman o türküler yarım türkü olur. Hatta grup sesi olmadığı zaman türkünün ezgisi tek sesle doldurulamaz. 

Her ne olursa olsun önceki nesiller bu türküleri, ağıtları, destanları, halk oyunlarını, orta oyunlarını ve daha nice güzel kültürü yaratmış, yaşatmış ve kendilerinden sonra gelen kuşaklara aktararak bugüne gelmesini sağlamışlar. Bize düşen de bu mirası yok etmeden bizden sonraki kuşaklara aktarmaktır. 

Bu yörenin türkülerini derlerken kendimize göre belli konulara ayırdık. Bu konuların içinde bu kitaba genelde anonim halk türküleri olan halay havalarını ve belli bilinen türküleri almayı tercih ettik. İkinci bir çalışma olarak düşündüğümüz aşık edebiyatı bağlamında aşık ağzı türküler incelenerek bir bütünlük sağlanacaktır. 

Doğu toplumlarında gelenek olarak tarihsel verilerin türkülerde var olduğu bilinir. Sözlü gelenek içinde bunu bulmak her zaman mümkündür. Bu yörenin kendine has tarihi ve kendine has kültür yapısı, Kafkaslara açılan bir kapı olması nedeniyle Kafkas halklarının da kültürüyle kaynaşması ayrıca bir değer olarak varlığını gösteriyor. 

İpek Yolu üstünde olma nedeniyle, taşınan kültürün tüm tarihsel özelliğini bulmak mümkündür türkülerde. 

Göç Yolu/İpek Yolu… 

Günümüzde sınırların çizildiği bu topraklar üstünden gelip geçen kervan yolundan söz etmek gerekir. Bütün dünyada İpek Yolu olarak tanımlanan bu hattın geçiş noktalarından biri üzerinde bulunan bölgemizde geçmişten beri önemli bir kültürel zenginlik ve çok yönlülük ortaya çıkmıştır. 

Bu ticaret yolu iki temel koldan Asya’ya açılır. İlki, Hazar Denizi’nin güneyinden geçer ve Asya içlerine uzanır. Yöremizle ilgili olan öteki ise Hazar Denizinin kuzeyinden geçerek Asya’ya uzanan hattır. Bu yolun üstünde bulunan bazı yerleşim yerleri »Kafkasların Kapısı« olarak bilinir. Bunlardan biri de Ardahan’dır. 

Çin’den başlayan bu yol Anadolu içlerine Kars ve çevresi olan Ardahan topraklarından geçerek, Erzurum üstü kara yolu, Ardahan’ın Kuzeyinde Karadeniz sahilinde bulunan Hopa limanından da deniz üstünden batıya geçer. 

Bir başka açıdan bakıldığında bu yöreye, değişik kavimlerin Asya topraklarından ya da Kafkaslardan sürekli karşılıklı bir göç akımı olduğu görülür. Bu göç, başka bir boyutta günümüzde de sürmektedir. Ardahan, Kars ve çevresi bu göçlerin geçiş bölgesi konumundadır. 

Bu sözünü ettiğimiz göçleri nedense her tarih yazarı ya da araştırmacısı, doğudan batıya yürüyen bir göç olarak aktarır. Oysa doğudan batıya göçlerin varlığı biliniyor, ancak batıdan doğuya olan göçlerden nedense hiç söz edilmiyor. 

Bu yöre binlerce yıldır akan bu insan seline yataklık etmektedir. Kültür birikimi bu nedenle oldukça yoğun ve derindir. 

Geçmişte, bu topraklar bir nevi aşıkların uğrak mekanı olmuştur. Bazı aşıkların bu yöreye gelişi ve gidişi »sefer« olarak adlandırılmıştır. Kars Seferi ya da Osmanlı seferi dedikleri geliş gidişlerde geçiş güzergahı olması nedeniyle kültürel bir etkilenme olmuştur. Ayrıca Borçalı Terekeme göçmenlerinin gelip bu yöreye yerleşmesi bu yörede önemli kültür gelişimini etkilemiştir. 

Özetle, Ardahan yöresi sürekli değişik ülkelerin ve değişik kavimlerin sözlü ve yazılı kültürleriyle beslenmiştir. İnsanların yaşamlarında gelenek, görenek, dil, din yaşam adına ne varsa bir teknede kaynayıp harmanlaştı. Bu kaynaşma sürecinde en güzel ve etkili olan belirleyiciliğini korudu, diğerleriyse unutuldu ya da ötekilerin arasında eriyerek belirsizleşti. 

Her şeye rağmen birçok etnik grup halen varlığını koruyabilmiş ve kır çiçekleri güzelliğinde ovalara serilmiştir. Zaten kültürdeki zenginlik de bu çeşitliliğin bir sentezidir. Herhalde Ardahan çevresine İrem Bağları denmesi bundandır. 

Ardahan Yöresi Halk Oyunları, Oyun Havaları: 

Ardahan halk oyunları sistem olarak çok renklidir. Ağırlık olarak Halay türü oyunlar çok yaygındır. Bar denilen oyunlar da oynanılır, ancak halaylar kadar geniş ve yaygın değildir. Halay sözcüğünü açıklama amacıyla, Yazar-Türkolog Fatih Mehmet Yiğit’in yazısından küçük bir alıntı yapmalıyım. Daha sonra bar olayına değinmeliyim. Sayın Türkologun yazısı şöyle: 

»Halay, Türk ve Altay halk kültüründe tören dansıdır. Alay olarak da söylenir. Kökleri milattan önceki dönemlere ve hatta tarih öncesi çağlara uzanan bir oyundur. Halay kelimesi tıpkı Alev gibi Türkçe Al kelimesinden türemiştir. Halayın el ele tutuşup halka oluşturarak yapılması, yaşamın enerjisini, döngüsünü, dayanışmayı, hareketi, durup devam etmeyi ve ritmi içerir. 

Geçmişten Günümüze Halay Kültürü: 

Al (Hal) sözcüğünün ateşle yani, yaşamsal enerjiyle bağlı olması bu oyuna verilen önemi göstermektedir. Türklerde Gök-Çıkrığı Uzay-Zaman döngüsünü ifade eder. Şaman’ın ateş etrafında döne döne Tanrı katına erişme Oz’laşma ritüeli nedeniyle Şaman’ın diğer adı Ozandır. Yine aynı şekile Şaman’ın ateş etrafındaki dansı nedeniyle Şaman’ın diğer adı oyun’dur. 

Gobustan-Azerbaycan… 

Günümüzde halay’a Halk Oyunu da demekteyiz. Yine Horon tepmek dediğimiz Karadenize özgü Oyun ritüelinin en eski Türkçe tabiri Tepelemek‘tir. Yine bahse konu Halay Halk Oyununun Düğün merasimleri, Toy ve Şenliklerde, Gün dönümleri olan Nardugan (21 Aralık), Nevruz/Ergenekon (21 Mart) ve Kızıldoğan (21 Haziran) bayramlarında Ateş etrafında veya ziyaret yerinde oynanması Türkçemizde “kutlama” olarak geçer. 

Bu oyunun amacı, Tanrıdan KUT almak, yani yapılan merasimin huzur, mutluluk, barış ve esenlikler getirmesi, Tanrı’nın Kut vermesi içindir. Halay, oyun gibi KUT alma ritüeli, Türkçemize yerleşen KUTLAMA tabirinin etimolojik kökeninde buradan gelmektedir. 

Tamgalısay-Kazakistan… 

Gerek Tamgalısay, gerekse Saymalı taş eski Türk kaya resimlerinde halay çeken insan resimleri mevcuttur. Halay, Türklerde yardımlaşma ve dayanışmayı ifade eder. Türk kültüründe halay oyun’u çeşitli ritüeller ve hareketler içerir. Her yörede kendine özgü dans motifleri ve ayak hareketleri bulunur. 

Halay’ın İlkel biçiminin adı “Allı” veya “Yallı” olarak bilinir. Kobustan adlı bölgede kayalara çizilen eski çağlara ait resimlerde bu oyunun resmedildiği görülmektedir. Elley (Allay) adlı ilk ata ile de bağlantılı görünmektedir. 

Saymalıtaş-Kırgızistan, 

Yakutlara göre, ilk ata “Elley” dir. Yakutlar bu dansa “Ohokay” derler. 

(Al/Hal) kökünden türemiştir. Topluluk ve ateş anlamları içerir. Moğolca Halah fiili serbest bırakmak, rahatlatmak manalarına gelir. Mançuca Hala fiili de aynı içeriği ihtiva eder. 

Aynı zamanda Kürtçe’de hilayi veya halayi “ayağa kalkmak oynamak” anlamına gelmektedir. Ancak halay Kürtçede ‘govend’ diye tabir edilir. Bu nedenle bu olasılık çok kuvvetli değildir. Ancak Kürtlerdeki Türk kültür izlerini göstermesi açısından önemlidir.«[xix] 

Yöremizde Kafkas yöresi oyunları da bilinip oynanıyor olsa da halaylar ya da barlar kadar yaygın değildir. Az ileride yazının içinde ilçeler bazında değineceğim, semahlar, orta oyunları, kına havaları, karşılama havaları, uğurlama havaları gibi oyunlara da yer vermek gerekiyor. 

Yöremizde Kafkas kökenli dediğimiz oyunlar da oynanıyor. Şeyh Şamil, Lezginka, Hoş gelişler ola gibi isimleri listede aktarmışım. Birde Azerbaycan kökenli oyunlarda oynanıyor, sadece bilinen ve oynanılan oyunlar olmasına rağmen belirleyici değildir. Güney illerinden getirdiğimiz oyun türleri de vardır. Zamanla sözleri ve ezgileri üstünde değişiklikler olmasına rağmen severek oynadığımız oyunlardır bu oyunlar. 

Karışık bir yapıda tek halkalı, çift halkalı oyunlar olduğu gibi çift mendil tekil savrulma dediğimiz karşılama biçiminde oynanan oyunlar da vardır. Bu oyunların içinde önemli olan bar oyunu adı ve tarihsel gelişimi hakkında daha önce yazdığım Göle yöresi oyunlarında sözünü etmiştim. Yazımdaki o küçük bölümü buraya aktarıyorum. Böylece Bar sözcüğünü ve bar oyununu tanımlıyorum. 

Göle yöresinde bar çok az bilinen bir oyun türüdür. Araştırma ve derleme sonucu elde edilen bilgilere göre, bar denilen oyunların adları da yazıldı. Yöre insanı genelde bu oyunları da halay olarak adlandırmaktadır. 

Bar aslında Kuzeydoğu Anadolu yöresinde bilinen ve oynanan bir oyun türüdür. Köken olarak eski Türk Şaman geleneğine kadar uzanır. 

Şöyle ki: Bar: Şamanların elindeki davula Barı adı verildiğinden dolayı, Şaman dansından kaynaklanan, Barı adıyla anıldığı, zamanla Barı sözcüğünün sonundaki “ı” sesinin düştüğü ve Bar olarak söylenildiği ileri sürülüyor. Yani Şamanların dönerek oynadığı büyülü oyunlarındaki çalgının adını taşıdığı ileri sürülmüştür. 

Şöyle demek en doğrusu. Türklerin Şaman törenlerinde davul eşliğinde oynadıkları oyunlara »Bar« denir. Bu tanım en doğrusudur bence. 

Yöremizde ki bar oyunları genellikle davul-zurna ile oynandığı için adını da bu Barı denilen davul adından aldığından dolayıdır ki bu oyunlara Bar denilir. Bar Sözcüğünün Moğolca olduğu ileri sürülmüştür. 

Sözümüzün bu noktasında Orta oyunları ve kına gecelerinden de söz etmek gerekiyor. Yöremizde bu tür gelenekler birbirine benzer olayları içerir. Ama az farklılıklar gözlense de yapılan işlem hemen hemen aynıdır. Genelde türkü söylenilir, bu törenlerde söylenilen türküler ezgisel olarak aynı ezgiyi barındırırlar. Sözlerde değişimler oluyor. Bu değişimler, yörelerin kendilerine göre uyguladığı bir geçiş sistemidir. 

Şimdi Göle yöresi halk oyunları yazısının son bölümünü buraya almalıyım. Çünkü bu olayı orada yazmışım. Genelde Ardahan yöresini içinde barındırır. 

Bu oyun türleri genelde kadınların kına gecesinde oynadığı oyunlardır. Bu oyunları da iki bölümde toplamak gerekiyor. 

1.     Gelinin kınası yakıldığı zaman oynanılan oyunlar.
Damadın kınası yakıldığı zaman oynanılan oyunlar. 

Gelin kınası yandığı zaman oynanılan oyunlar: 

Deli Kız Oyunu.
Göleli Gelin oyunu. 

Bu oyun kına geceleri oynanılan bir oyun olduğunu aktardıktan sonra, oyun oynanırken sözlerin söyleniş biçimini de kısaca belirtelim: 

Aldı Kız:
Ana sen Göle’nin neyini gördün. 

Aldı Ana:
Sürüden ayrılan koyunu gördüm. 

Aldı Kız:
Ana sen Göle’nin neyini gördün. 

Aldı Ana:
Altmış kız gelinin boyunu gördüm. 

Daha sonra kına gecesinde bulunan tüm kadınlar tarafından koro oluşturularak türkünün devamı söylenir. 

Koro:
Göleli gelin edalı gelin
Kaşları gözleri balam sürmeli gelin
On parmağın onu da birden kınalı gelin
Endamı boydamı sürmeli gelin
On parmağın onu da birden kınalı gelin 

Bu türküyle birlikte gelinin ellerine kına yakılır.

  1. Kızhanım Oyunu:
  2. Aysamat Oyunu
  3. Çerez oyunu 

Damat kınası yanarken ise, başka oyunlar oynanır. Şimdi bu oyunları da sırasıyla yazalım:

  1. Damat kaçırma oyunu.
  2. Damat tıraş edilirken tıraş oyunu.
  3. Develi Oyunu.
  4. Dönberi Oyun Türü.
  5. Sağdıç ağlatma oyunu. 

Bu oyun türü genelde kadınlar arasında hem kına gecesi hem de gelin önünde oynanan bir oyundur. Oyuncular el ele tutarak halka oluştururlar. Oyun sistemi koçeri oyunları gibi zıplanarak oynanır. Ancak ayak oyunları, üçayak halaya benzer bir oyun ritmiyle dönerek oynarlar. Ancak bu oyun türünde türkü söylenmez, Mani söylenir. Maniler ise ara bağlantıları verilerek birbirlerine bağlanır. Bir örnek: 

Bu bölüm bir kişi tarafından okunur. 

Manici:
Geline bak geline
Kına yakmış eline
Anası kurban olsun
Gelin tatlı diline. 

Grup:
İk’ döne can ik’ döne
Dönderin döne döne
İk’ döne can ik’ döne
Dönderin döne döne 

Yöremizde oyun havaları kök olarak üçtür. Ancak doğal olayları, hayvanları, güneşi, dolunayı, hilali, akan suyu, yağan karı, yağmuru, esen rüzgârı, ekin ekme, ekin biçme, daha daha nicelerini halk oyunlarına yansıyışını görüyoruz. Halk kültüründü oluşan bu oyunlar günümüz yerel halk tarafından geçmişten geleceğe aktarılan bir kültür mirası olarak önümüzde duruyor. 

Öncelikle üç kök oyun havasından söz edelim.

  1. Baş Oyun Havası.
  2. Orta Oyun Havası.
  3. Ayak Oyun Havası.

Bu oyun havaları da kendi içlerinde 7 kök hava olarak kabul edilir. Bundan da toplam 21 hava ve 3 de kök hava eklendiğinde 24 oyun havası ortaya çıkar. 

Baş oyun havası olarak ses, ıslık çalmadan dolayı baş denilmiştir. Düdük, zurna, kaval baş oyun havaların sesi olmuştur. 

Orta oyun havası, sesin olmadığı sadece hareketlerin geliştiği havalardır. Dini ayinlerin, kurban kesme, ekin biçme, avlama olayları bu kök havanın temelini oluşturmuştur. 

Ayak oyun havaları el ve ayak seslerinin oluşturduğu havalardır. Vurma olayı vardır. Vurarak ses çıkartma olayı. Davul gibi vurularak çalınan aletler buradan gelir. 

Bu bilgiyi verdikten sonra şöyle devam etmeliyim sözüme. Çevremizde var olan illeri tarıyorum. Genellikle bir iki farklı olay gözüme takılmış olsa da halk bilimi çerçevesinde olaya göz atınca, hemen hemen aynı yörelerde aynı kültürü, aynı oyunları, dahası aynı geleneği, sadece ve sadece elbise değişikliği ile yorumlamışız. Bu yorumlama olayı genelde türkülerde ezgisel yapının değişmediğini, ancak söz döşeme sisteminde farklılıklar olduğunu söylemeliyim. Yazın dünyasında bu tür olaya Çeşitleme dediğimiz sistem gelip önüme duruyor. 

Ben önümde duran bu gerçek görüntüye yerel anlamda bir çeşitleme olarak bakıyorum. Tek başına bir yerleşim yerini merkezi sistem olarak ele almadan sözümüzün ilerlemesine özen gösteriyorum. Diyorum ki şimdi adını yazacağım bu yerleşim yerlerinin hepsi merkez olabilir. 

Ardahan, Kars, Ahıska, Ahılkelek,  Artvin, Erzurum, Batum, Bayburt gibi iller genel olarak kültürel bir bütünlüğe sahiptir. Bu birliktelik her alanda kendisini gösteriyor. Giyim kuşamdan tutun da yeme, içme, barınma, ev kurma, yol, çeşme gibi benzerlikler biliniyor. Kültürel olarak da türküler, ozanlar, halaylar, barlar, uğurlama oyunları, karşılama oyunları, selamlama oyunları, tekil oyunları, orta oyunları, gelin, damat bezeme, kına havaları gibi geleneklerinin yanı sıra toy yani düğün gibi tüm gelenekler aynıdır. 

Yukarıda adını saydığımız yöreler hemen hemen aynı türküleri söyleyip, aynı tür oyunları oynuyorlar. Bilinen belli oyunlar ise kıyafetlerde değişiklikler olmasına karşın ezgiler hemen hemen aynıdır. Bir örnek vermek gerekiyorsa »Deli Kız Sinin Geliyor« kına havası çeşitleme olarak her yerde oynanılır. Çeşitleme ezgisel yapıda değil, söz döşeme sistemindedir. Genelde yöre türkülerinde böylesi çeşitlemeler oldukça fazla görülür. Bu olay bize yörenin kültürel bütünlüğünü göstermektedir. 

Ardahan yerli halkı diye tanımladığım insanların oyunlarını bar, halay, koçeri gibi başlıklarla aktarabilirim. Bunları sadece oyun adlarıyla verebilirim. Ezgi kayıtları saklı kalmak koşuluyla yolumuza devam edelim. 

Bu çalışmamda sistem olarak yerli kültürü öne çekiyorum. Sonra diyorum ki, merkezi sistem yerli kültürüdür. İkinci görüş göçmen kültürüdür. Yerli ya da göçmen kültürü diye ayırmadan bazı kültürler kendi öz varlıklarını kaybetmişler, çünkü hiçbir göç gittiği yerden gerisin geri dönmemiştir. Aynı zamanda göçenler, nerde konaklayıp, nereye yerleştiyseler, o yerde, kendi öz kültürel varlığını uzun süre koruyamamıştır. Yerli kültür ile kaynaşarak yeni bir sentez yoluna gidilmiştir. Bizim yörede de bu en detaylı konumuyla görülmektedir. 

Ardahan yöresi dediğimiz zaman İlçe genelinde ele alırsak, Damal ile Hanak ilçeleri Türkmen olmalarına rağmen, Türkmen kültürünü çoktan unutmuşlar. Türkü, oyun benzeri tüm kültürel varlıkları tarikat kültürü üstüne oturtmuşlar ve öyle bir görüntü sergiliyorlar. Sadece oyunları Ağır Semah, Dönmeli Semah, Turna semahı, deyiş gibi birkaç oyun ve ezgi türüyle yetinmişler. 

Bu iki ilçe kültür bazında geçmişe ait her türlü Türkmen kültürünü yani, halayları barları yok etmişler. Bu yüzden bu sahada türkü, halk oyunu, halk masalı gibi lirik türleri derlemek mümkün değildir. Halk oyunlarında da iki ya da üç tür tarikat oyunlarından söz edebiliriz. Bu semah olayı da bütün Ülke genelinde aynısıdır. Değişik bir sistemi de yoktur. Sadece isim değişikliği ile yetiniyorlar. Bu nedenle, bu iki ilçe hakkında fazla bir şey söylemek gerekmiyor. Sadece betimleyip geçerken, bu sahada bir iki semah türünü isim olarak vereceğim. Yani şunu demek en doğrusudur. Bu iki ilçenin insanları sadece tarikat kültürünü ana kültür kabul ederek günümüze gelmişler. Ulusal kültürden çok uzaklar. Bu unutulan kültürel olayları fazla irdelemeden günümüzde sahaya yansıyan kültürel varlıkları hakkında şunları söylemeliyim. 

Söylemek istediğim bir olayı betimlemem gerekiyor. Bugün Alevi Bektaşi toplumu semah olayında Turna kuşunu kendileri için önemli sayarlar. Oysa şöyle bir olay vardır ki bunu aktarmalıyım. 

Anadolu Bektaşiliğinin ve Yesevîliğin benzerlikleri hakkında Fransız alimi aslen Azerbaycanlı İrene Melikoff yazıyor ki, her iki tarikatın merasim törenlerinde Arapça ile Farsça'nın olmadığını, bu törenlerde Türkçenin ön planda tutulduğunu, dini eserler dediğimiz nefeslerin Türkçe okunduğun, Kadınların toplantılara kabul edildiğini yazıyor. Ayrıca şunu da yazıyor. Her iki tarikatında Kuşa çevrilme inamı vardı. Bu inama göre, Bektaşilik Güvercine, Yesevilik ise Turnaya önem verirdi. 

Bu açıklamadan bakınca turna olayı, Alevi Bektaşi tarikatlarına Yesevîlikten geçmiştir. Dolayısıyla Anadolu Alevi-Bektaşi tarikatlarının çıkış noktası Yesevilik olduğunu yazanlar da var. Bu yazanlardan birisi de benim diyebilirim. Yesevilik kendi sahasında Hanefi mezhebine dahildir. 

Çıldır yöresi halk oyunları. Çıldır adı Oğuzların Çavuldur boyunun adıdır. Bu ad yöresel olarak Livana yöresini tamamıyla içine aldığını biliyorum. Şimdiki Çıldır ilçesinin halkı Karakalpak, Karapapak,  yani kendi deyimleriyle Terekeme olmaları nedeniyle Kafkas kültürü en ön saflara taşınıyor. Bu ilçede genellikle Kafkas oyunları oynanılır. Aşağıda sunacağım listede bu oyunların isimleri vardır. 

Tarihi kaynaklarda asıl Çıldır eyaleti Ahıska merkezli bir yapıya sahip olması nedeniyle, bu yörenin halk oyunları, halk türküleri, halk ozanlarının kültürel yapısı genelde Ahıska adıyla anılırlar. Hemen şunu da söylemek gerekiyor. Ahıska şimdiki sınırlara göre Gürcistan topraklarında kaldığı için Ahıska Kültürünü genelde Posof kültürü olarak veriyoruz. Yazının sonunda sunacağım Listede Posof halk oyunlarının isimleri de bulunuyor. 

Batum, Ahıska, Ahılkelek, diye adlandırılan bu yerleşim yerleri, Gürcistan sınırları içinde yer almasına karşın, Ardahan yöresiyle aynı kültürel bütünlük içindedir diyebilirim. Bu yerleşim sahasında yaşayan insanlar geçmiş yıllara bakıldığında birlikteliği olan bu toprakların yerli halkıdır. Dolayısıyla Eski Oğuz tanımlamasının içinde yer alırlar. Bu sahada çok ünlü ozanlarımız yetişmiştir. Bu ozanların birkaçını Doğulu Halk Şairleri çalışmamızda ele almıştık. Bu kültürü detaylarıyla yazmak kişisel bilgilerimi aşıyor. Bunu açık söylüyorum. Ardahan Türküleri derlemelerinin-içine aldığımız bazı halk oyunları ile türküleri buraya yazmayacağım. Ancak şunu söylemeliyim. Yöre genel olarak dağınık bir yapıya sahiptir. Sürekli el değiştirmesi nedeniyle göçlerin yani kaç ha kaç diye tanımladığımız dönemi betimlersem bu yörenin, göçler nedeniyle terk edilmesi, yerli diye bildiğimiz insanların nüfus sayısı olarak azalmasıyla günümüze gelmiştir. Yerli kültürünün de yok sayılması gibi bir olayla karşı karşıyayız. 

Göle yöresi halk oyunları başlığı altında bir başka araştırma yazım vardır ki, bu yazımda sadece Göle yöresine özgü halk oyunlarını yazmışım. Göle’de değişik halklar vardır. Yerli olanlar, Türkmenler, Kürtler, Malakanlar, Terekemeler derken bu insanların nerden ve ne zaman bu yöreye geldiklerini yazan araştırmacılarda vardır. Bu yazının konusu bu olmadığına göre, bu konuyu sadece betimleyerek geçmeliyim. Göle ilçesi halk oyunları bu yazının sonunda vereceğim listenin içinde olacaktır. 

Ardahan Halk Kültürü »Folkloru«. 

Ardahan halk kültürü Türkiye genelinde ele alınırsa, yerli kültür bazında önem kazanır. Değişik yazılarımda sözünü etmiştim. Kars, Ardahan dediğimiz bu yörede, yerli adıyla anılan bir kavmin var olduğunu hep söyleriz. Bu insanlara halen yerli dediğimizi söylemeliyim. Kısıtlı bir saha içinde kalmayan yerli tanımı bu sahayı içine aldığını söylemeliyim. 

Bazı araştırmacılar şöyle sıralıyor.

  1. Kars yerlileri.
  2. Ardahan Yerlileri. 

Bu tür ayrım yapmayı ben kabul etmiyorum. Ben sadece yerli tanımını, yerel kültür olarak tüm bu sahayı içine alan bir tanımlama olarak görüyorum. Tek ve dolayısıyla bütünlük içinde görülmesi bazı farklılıkları yok saymak demek değildir. Şöyle bakmalıyız, aynı anadan, aynı babadan olan ve aynı evde büyüyen iki kardeş arasında da kültürel farklılık gözlendiğine göre, köyler, dolayısıyla şehirler arası farklılıkların olması elbette doğaldır. Önemli olan yöre ve yöre insanın birlikteliğidir. 

Bu tanımlama genelde tarihsel bir sürecin aktarımıyla gündeme geliyor. Bizim yörede yerli kavramı hep vardır. Bu kavramın içinde yer alan insanlara yerli deniliyor. Bu yerli insanların konuştukları dile de yerlice deniliyor. Değişik yazılarımda kısa kısa betimleyip geçtiğim bu yerli tanımını, belli tarihi bilgilerle aktarıyorum bu yazının içine. Bu küçük bilgileri de almalıyım. Çünkü benim öne taşıdığım Ardahan kültürü içinde var olan Halk oyunları bu yerli dediğimiz halkın kadim oyunları yani tarihsel süreç içinde gelen sesleridir. 

Folklor sözcüğü, Fransızcadan dilimize geçmiş bir sözcüktür. Aslında Halk bilimi anlamında olmasına rağmen, bizde halk oyunları anlamında dar bir çerçevede seslendiriliyor. Bu açıklamayı verdikten sonra biz genel anlamına geçelim. Bu tanımlamayı TDK Güncel Türkçe Sözlük sayfalarında aldığım tanımıyla sunuyorum. »Folklor, bir ülkede veya bölgede yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını, geleneklerini, törelerini, inançlarını, mutfağını, müziğini, oyunlarını, halk hekimliğini inceleyerek bunların birbirleriyle ilişkilerini belirten, kaynak, evrim, yayılım, değişim, etkileşim vb. sorunlarını çözmeye, sonuç, kural, kuram ve yasaları bulmaya çalışan bilim dalıdır.« 

Konu Ardahan folkloru olunca, Türk folkloru içerisinde önemli bir yer oluşturur. Halk oyunları, halk türküleri, anonim halk manileri, halk masalları, halk efsaneleri, halk destanları, halk gülmeceleri ve dolayısıyla gülmece orta oyunları ile gerçekten Türk insanının, ruh ve fikir yapısını kaderde, kıvançta, tasada bir olmanın, beraber olmanın en güzel örneklerini sergiler. 

Ardahan yöresinde oynanan oyunlar çeşitli isimlerle tanımlanırlar, bar, halay, yallı, koçeri, döndürme gibi isimlerle bilinen oyunlar, gönül birliği, adıyla sunulurken, bu sistem beraberliğin, dostluğun, kardeşliğin birlikte olmanın bir söyleniş sunumudur. Bu sunumu bir başka yazımda şöyle anlatmıştım. 

Son yıllarda ülke genelinde yapılan derleme çalışmalarını temel alırsak yöremizde yapılan çalışmaların azlığı bilinmektedir. Bu nedenle, bu yöreyi ele alarak böylesi bir çalışma gerçekleştirdik. 

Bu çalışmayı müzikal anlamda yöre halkına sunmayı düşünerek Ardahan Valiliği desteğiyle bir CD hazırladık. Bu çalışmadan seçilmiş 18 türkü yer aldı bu CD’de. Şimdiyse bu çalışmanın tümünü burada sunuyoruz. Derlemelerde ve incelemelerde otantik ses kayıtları temel alındı. 

Bu araştırmanın amacı yöremizin kültürel varlığını en azından bugünün açısından belgelemek ve gelecek kuşaklara aktarmaktır. Ardahan kültürü bir boyutuyla ele alınmıştır ve bu derlemelerin içinde yansıtılmıştır. Yöremizde bu bir başlangıç olsun istiyoruz ve devamının gelmesini diliyoruz. 

Ardahan yöresinin dili, kültürü, edebiyatı ve türküleri, yani ezgisel geleneği önemle korunarak, bu çalışmada halk oyunlarının temel ezgileri olan deme-çevirme türkü geleneği öne çıkarıldı. 

Bu türküler bu topraklar üstünde yaşayan insanların yüreklerinin sesidir. Bu türküler yan yana durmanın, el ele tutmanın birlikte var olmanın yaşam sesidir, yürek sesidir. 

Bu türküler, birlikte yaşamaktır, ses sese katmaktır, el ele tutmaktır, dizilin bara bacılar, dizilin bara kardeşler demektir. Ezmeden, büzmeden çok sesle birlikte seslenmektir. 

Birlikte omuz omuza, el-ele, kol-kola halaya durmaktır.

Tey, tey, tey.
Can, can, can.
Hele kurban demektir. 

»Ne güzel oynuyorduk niye durdun ki« demektir.
»Bize gidelim«,
»Bizde oynayalım«,
»Bizde söyleyelim«,
»Bu türküyü ben bilirim ola, sen benden öğren«,
»Haydi, barabar düğüne gidelim, barabar oynayalım, ben söyleyim sen çevir,« demektir. 

Bu türküler, yani türkülerin yanında oynanan halk oyunları sevgidir, saygıdır, kardeşliktir, barıştır, hoşgörüdür, onurdur, bütün bu yörelerin en güzel sesidir. Bu ses Ardahan’dır, Kars’tır, Iğdır’dır, Erzurum’dur, Bayburt’tur. Erzincan’dır, Artvin’dir, Şavşat’tır, Göle’dir, Van’dır, Bitlis’tir, Bingöl’dür, Malatya’dır, Maraş’tır, Ahıska’dır, Borçalı’dır, Horasan’dır. Sözün özünü söylersem, bu ezgisel halk oyunları ben değil bizdir. Yani Anadolu’nun ta kendisidir. 

Araştırmada yer alan türküler, oyun havaları incelendiğinde hem yakın yöreyle hem de daha uzak coğrafi mekanlarla benzerlikler görülecektir. Buda zaten vurgulamaya çalıştığımız kültürel mozaiğin bir parçası ve devamını açıklar. 

Başka yerlerde yeşermiş, ortaya çıkmış ama gelişirken bir biçimde bize ulaşmış bu oyunlar, türküler, sonuç olarak yöremizin de sesidir. Dağların, ovaların, ırmakların, yaylaların, köylerin, kasabaların, şehirlerin, yazılı kaynaklara girmeyen yanı, yüreklerin sese dönüşmüş varlığıdır. 

Biz de ses verip çağırırız kendi kendimize, kimselere zararımız dokunmadan. Bu türküler anlatılmaz halaylarda ses sese katılarak söylenir, yaşanır. Türküler üstüne söylediğim bu sözleri çevirip halk oyunları adına da seslenebiliriz. Kol kola el-ele tutunup dizilerek, oynanan tüm oyunlar bizim yerel kültürel varlığımızdır. 

Ardahan yöresinde hemen hemen aynı oyunlar oynanılır. Kesinlikle hangi tür oyun oynanırsa oynansın, bizim yöremizde kadın erkek beraber oynarlar. Halay türküleri dediğimiz deme çevirme türküleri de karışık olarak söylenilir. Bu türkülere zaman zaman çalgılar eşlik etse de genelde sade bir sesle söylenilen türkülerdir. Seri bir şekilde birbirine bağlantılı olarak seslenilen bir sistemle oynanılır. Sözün başında söylediğim gibi bizde hep birlikte oynanılır. 

Bu oyunların oynandığı toplumsal alanlar ise düğünler, nişanlar, asker uğurlamaları, ekin törenleri, harman törenleri, belli günlerin getirisi olarak tüm eğlence törenlerini saymalıyız. Bu törenler kadın erkek birlikte oynanılır. Dahası yeni yıl törenleri »Nar-doğan« denilen orta oyunu, dahası ölülere yakılan ağıtları da saymalıyız. 

Ben genel olarak bu yazıdaki sıralamanın içine eklediğim Göle Yöresi Halk Oyunlarını, bir başka yazımda tüm detaylarıyla aktardığımı söylemeliyim. Ancak bu yazının içine sadece oyunların adlarını ekledim. Merak eden dostlarıma benim yayınladığım Göle Yöresi Halk Oyunları başlıklı inceleme yazısını gözden geçirmeleri için önerebilirim. 

Ardahan Yöresel Halk Oyunları başlığı altında hazırladığım bu yazının içine listelediğim oyun isimlerinin sayısı oldukça fazla görünebilir. Ancak Bizim Ardahan yöresine özgü olan halay havaları dediğimiz deme çevirme türkülerinin her birisi bir oyun havası olarak ele alınırsa sayısız oyun havası yazılmalıdır. Ancak ritmik olarak bu listelediğim isimleri ve bu isimlerin ezgilerini dinleyip, yapı olarak aynı ezgisel yapıyı taşıyanlar ayrılabilir. 

Oyunlarda Kullanılan Çalgılar: 

Meydanlarda, açık havada: Davul, Kara Zurna, kaval, tulum ya da Klarnet gibi isimleri sayabilirim. 

Kapalı Yerlerde: Klarnet, kaval, mey, Akordeon, nağara adı verilen davul kullanılır, Armonika, Tar, Tulum, Mekkare, Zilli veya Zilsiz Tef. 

Yöremizde çalgı olarak bilinen zurna, cura denilen küçük zurnadır. Yörede bu zurnaya Kara Zurna deniliyor. Kara erik ağacından yapıldığı için böyle bir isim verildiğini sanıyorum. Öz olarak, Sûr borusunun değişik çeşitlemeleri olarak yayılan bir çalgı elementidir. 

Kısa boylu ve ince ses vereni tercih edilir. Hareketli oyunlarda ön plandadır. Ağır oyunlarda ise kaval ön planda tutulur. 

Yazının sonuna aldığım oyunların listesi 240 sayısıyla sınırlı tutulmuştur. Genel bir yapıya bakılırsa halaylarda söylenilen her türküyü bir oyun havası olarak yazarsam bu liste sanırım binleri geçer. Benim bildiğim 240 halk oyun türünü ve Ardahan yöresi halk oyun ekibi kıyafetlerini yazının sonuna alarak yazıyı bitirmek istiyorum. 

Ardahan Halk Oyun Ekibi Kıyafetleri: 

Ardahan ilinin kendisine özgü giyimleri vardır. Halk oyun ekibi bu giyimin adına kostüm demektedir. Ardahan yöresi kostümleri dikiminde kullanılan aksesuar üstü motifler genelde Ardahan ilini yansıtan tarzdadır. 

Ardahan ilinin yöresel folklor kıyafetlerinde kadın kıyafeti üretiminde kullanılan aksesuarlar şu şekilde sıralanmaktadır. 

  1. Kofi, paralı fes, baş dolaması,
  2. Vala, Çit, Yazma, Alınlık
  3. İşlemeli üç etek, Poturlu Etek, Peştamal
  4. Şile bezi gömlek, Göğüslük
  5. Şalvar, Kemer,
  6. Dokuma bel dolaması kuşak,
  7. İşlemeli Yün Çorap
  8. Çarık, Yemeni denilen ayakkabı kullanılmaktadır. 

Ardahan ilinin yöresel folklor kıyafetlerinde erkek kıyafeti üretiminde kullanılan, aksesuarları şu şekilde sıralayabiliriz;

  1. Fes, keçe veya karton fes.
  2. Fes üstü Kala, yöresel baş dolaması.
  3. Gömlek, Şile bezi gömlek.
  4. Cepken, kollu cepken,
  5. Şalvar, yöresel işlemeli şalvar,
  6. Kuşak, dokuma bel dolaması kuşak,
  7. İşlemeli Yün Çorap
  8. Çarık, Yemeni denilen ayakkabı kullanılmaktadır.

Ardahan Yöresi Halk Oyunları Listesi:

  1. Açma Yeleğim Dardır.
  2. Açtı Sıçan Kaçtı Sıçan.»Koçeri«
  3. Ağ Bulut Kara Bulut.
  4. Ağ Çalının Dibinde.
  5. Ağaç Attım Ağaca.
  6. Ağca Ferikler - Bar, Kadın, Türkülü bir oyundur.
  7. Ağır Ayak »Erkek, Tekil«
  8. Ağır Bar 1 »Kadın Erkek Karışık«
  9. Ağır Bar 2 »Kadın Erkek Karışık«
  10. Ağır Kayda – Bar kadın oyunudur. Karışık da oynanır.
  11. Ağır Oyun – Kadın oyunudur Tekil oynanır.
  12. Ağır Semah »Damal Yöresi«
  13. Ağır Terekeme -Karışık, Toplu oynanan bir oyundur.
  14. Ahçik - »Bak. Ermeni Kızı ya da Ermeni maral türkülü«.
  15. Ahıska Barı »Erkek, Kadın, Karışık«
  16. Ahıska Gülü - Kadın, Tekil oynanan bir oyundur.
  17. Akşamdır Ezan Vakti, »Oy Aman Oy Amandır«
  18. Al Alma Kızıl Alma » Kızıl-alma Halayı«
  19. Allı Gelin Halayı »Büyük Kapının Gelini«
  20. Allı Yeşilli Kızlar - »Bar, Kadın, Erkek. Karışık«
  21. Allı Yeşilli Mendil - Bar, Kadın, Erkek. Karışık.
  22. Alma Dere, Arzuman Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  23. Alma Halayı »Umo Halayı«
  24. Almalı Dağlar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  25. Altın Ömür.
  26. Altın Yüzük - Bar, Kadın, Erkek karışık.
  27. Ani Papurisi.
  28. Aras’a Vurdum Teşti »Yar Ali Yar«
  29. Araz Araz Han Araz.
  30. Ardahan Kayış Oyunu. »Erkekler«
  31. Ardahan’ın Düzü Halayı »Düğmeli Halayı«
  32. Ardahan’ın Yolları, Dimme »Bar, Erkek, Kadın, Karışık«
  33. Arpa Ektim Leğene »Abutel«
  34. Arzuman.
  35. Aşahtan Gelirem Yüküm Eriktir.
  36. Aşırma - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  37. Aya Baktım Ay Hani » Ay Turalım«.
  38. Ayın Sol Yanında da Bir Sarı Yıldız.
  39. Ayvanın Altından Geçtim 1
  40. Ayvanın Altından Geçtim 2
  41. Bala Ceyran - Kadın, Erkek, Tek.
  42. Bar Sekmesi - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  43. Bayburt'un İnce Yolu - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  44. Ben Bir Kavak Yol Üstünde Biterem.
  45. Beş Açılan - Erkek, Kadın, Tek Toplu.
  46. Beyaz Gelin Halay »Beyaz Gelin Gezme Kırda«
  47. Bico Halayı…
  48. Binali’yem Binali’yem, »Göleliyem«
  49. Bir Bölük Turna Yavrusu.
  50. Bir çift Kavlak Koşarım, »Leylanı Halayı«
  51. Bir Çift Turnada Allı Karalı.
  52. Bir Gül Ektim - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  53. Bir Kurşun Atacağım da Turnamın Kanadına.
  54. Bir Sigara Ver Bana »Karışık Halay.
  55. Boyakçının Gelini - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  56. Bu Dağda Maral Gezer, »Can Maral Maral«
  57. Bu Derede Çift Mazi »Kadın Erkek Karışık«
  58. Bu Gelen Nahır mıdır? »Oy Maral Maral«
  59. Camuşları Vurdum »Erkek, Kadın, Tek«
  60. Can Maral Can-»Bar, Kadın, Erkek, Karma«
  61. Cenk Havası »Köroğlu«
  62. Ceylân - Kadın, Erkek, Tek-Toplu.
  63. Çamlıbel’den aşar yolu yaylanın.
  64. Çardak Halayı »Köroğlu Halayı«
  65. Çay İçtim Dilim Yandı.
  66. Çayda Çınar Ağacı.
  67. Çeçen Kızı - Kadın, Tek Toplu.
  68. Çıldır Barı (Çıldır Yallısı) - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  69. Çift Basma »Çift Ayak«.
  70. Çift Tamzara ¦ Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  71. Çil Horoz Taklitli, Kadın, Erkek, Tek Toplu.
  72. Çin Duvarı (Cindavur)
  73. Dağda Hayladım Kurdu - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  74. Dağda Kestim Değnek - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  75. Dalga Sesi Geliyor Taşların Arasında.
  76. Değirmen Üstü çiçek »Oy Kızlar«
  77. Değirmen Yan Ağacı, »Yar Ninnay Ninnay«
  78. Deli Kız Sinin Geliyor Taklitli, Çift, Karma.
  79. Delilo, Delüloy »Bak. Dalilo«
  80. Destiyi Aldım Ana »Kadın, Tekil«
  81. Deve Oyunu »Temsili, Taklitli oyun«
  82. Diz kırma, Tarlayı Bellediler »Karma«
  83. Döndürme Halayı »İk Döne Can İk Döne«
  84. Döne, »Döndürme« - Kadın, Erkek, Tek - Toplu..
  85. Dur Yerinde Hanım »Dur yerinde hanım dur yerinde«.
  86. Durna Barı Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  87. Düz Bar, »Erkek, Kadın, karışık«
  88. Düz Sarı Seyran...
  89. Düz Yallı »Bak. Düz bar«
  90. Eğil Dağlar - Erkek, Kadın, Karma, Toplu.
  91. Eminem Halayı.
  92. Endim Yaylanın Yoluna
  93. Erisin Dağların Karı.
  94. Ermeni Maral Halayı »Ne Durursun Bacada«
  95. Esen Yel Halay »Düz Halay Karışık«
  96. Gecike, Gaçıke Halayı »Çift Karışık«
  97. Gelin Barı »Gelin Gel Bara Gel Bara«
  98. Göle Ağırlaması »Kemer Ağır Kalkmıyor«
  99. Göle’nin Düzü »Bar, Kadın, Erkek, Karma«.
  100. Göleli Gelin Halayı. »Hele Sen Göle'nin Neyini Gördün«.
  101. Gule Halayı »Gule Uyan Sabahtır«
  102. Gülenber Halayı »Gülenber Gider Tarlaya«
  103. Gülüm Oğlan Barı, »De Gülüm Oğlan Karma«.
  104. Gümrü Barı Yallısı »Kadın, Erkek, Karma«
  105. Hafif Halay..
  106. Hançer Barı Köroğlu Misri »Erkek, Çift«.
  107. Hane Yayla Hane Senin Ezelin.
  108. Hanım Yaylada. »Hedom Yaylada Yaylada«
  109. Hay Hay Hanım Kadın, Erkek, Karma, Tek Toplu.
  110. Hay Lalo - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  111. Hay Mendil Mendil Mendil - Kadın - Tek.
  112. Hoşbilezik »Altın Yüzük«
  113. Hoy Hoy Dilber »Baca Baca Barhana«
  114. İndim Derede Durdum - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  115. Jandarma » Jandarmayı Vurdular«
  116. Kağızman Barı, »Bar, Kadın, Erkek, Karma«
  117. Kalkan Kılıç Oyunu - (Bak. Kılıç Kalkan oyunu)
  118. Kamber Halayı...
  119. Kanber Halayı, »Köprünün Başlarında«
  120. Kar Halayı »Kar Yağar dane Dane«
  121. Karabağ - Erkek, Kadın, Tek - Toplu.
  122. Karabat...
  123. Karabiber Halayı »Kutuda Karabiber Livan Livan Oy«
  124. Karaca-Oğlan Halayı...
  125. Karanfil Halayı »Karanfil Neden Olur«
  126. Karapürçek - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  127. Karşılama, Kadın Erkek, Karma, Çift - Toplu.
  128. Kavurma Koydum Tasa, »Kadın Erkek Karma«
  129. Kaynana Halayı »Çarşıda Gedik Kaynana«
  130. Kesmeli Sarı Seyran, »Kadın, Erkek, Karma«.
  131. Keten Köynek - Tek, Kadın.
  132. Kevengin Yolu, »Kevengin Yollarında«
  133. Kılıç Kalkan oyunu - Erkek, Çift - Toplu.
  134. Kırat - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  135. Kıskanç - Kadm, Erkek, Tek - Toplu.
  136. Kız Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  137. Kız Belin İnce - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  138. Kız Gel Oyna Gel Oyna.
  139. Koççari - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  140. Koçları “Kuşları” Vurdum Dereye...
  141. Kotan Barı, »Herg Ettim Evlek Evlek«
  142. Köroğlu Barı - Erkek, Çift, Bıçaklı.
  143. Köroğlu Halayı (Oyunu)
  144. Kuşburnu Pirlenir mi?
  145. Kuşburnunun Kurusu...
  146. Küççeri - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  147. Kürdoğlu Halayı...
  148. Kürdün kızı, - Kadın, Tek.
  149. Kürtoğlu Kadın, Erkek, Karma, Tek Toplu.
  150. Laçın Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  151. Lale Kadın Tek Karışık Toplu.
  152. Leyla Halayı, »Köye Davulcular Gelmiş«
  153. Lorke Lörke - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  154. Mamo Can Halayı.
  155. Maral Halayı Tek, Kadın.
  156. Mehmet Bağır - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  157. Mektebin Bacaları...
  158. Mendil Halayı, »Karışık Düz Halay«
  159. Merekte Sarı Saman...
  160. Mirzai - Erkek, Kadın, Tek - Toplu.
  161. Nahır Gelir Boz Tepeyi Yol Eyler.
  162. Nanay Güzelim Nanay Halay kadın Erkek Karışık.
  163. Nar Gule Halayı.
  164. Nare Güzeller Barı, Erkek, Kadın, Karma.
  165. Naz Barı - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  166. Nazeyleme - Bar, Kadın, Erkek,
  167. Nazlı Bar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  168. Nazli Yar Bacada Bulgur EliyorAra.
  169. Nure Halayı.
  170. Orta Çala - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  171. Oy Güzeller Güzeller »Kadın Erkek karışık«
  172. Ördeği İpek ile Bağlamışım.
  173. Papori - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  174. Paşa Köçtü Oyunu.
  175. Penceresi Püskül püskül - Erkek, Kadın, Tek.
  176. Penceresi Yeşil Boya...
  177. Penek’i Gezdim Geldim.
  178. Pınar Başından Bulanır. »Köroğlu Güzelleme«
  179. Pişik Kedi Halayı, »Kadın erkek karışık Tekil«
  180. Poshov Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  181. Posof On Dörtlüsü...
  182. Sabunu Koydum Leğene...
  183. Saç Bağı »Ey Gül Dalı«
  184. Sağ Köroğlu - Bar, Erkek.
  185. Sahatımın Zencirin Suya Batıramadım.
  186. Sallama-Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  187. Sarhoş Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  188. Sarı Çiçek - Kadın, Erkek, Karma, Çift.
  189. Sarı Gelin - Kadın, Tekil.
  190. Sarı Kız - Kadın, Tek.
  191. Sarı Saman - Kadın, Tek.
  192. Sarı Seyran Barı 1 »Kadın Erkek Karışık«.
  193. Sarı Seyran Barı 2 »Kadın Erkek Karışık«
  194. Sekme Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  195. Sekme Terekeme, »Kadın, Erkek, Tek« Toplu.
  196. Seksen Örük - Kadın, Tek.
  197. Sık Bar...
  198. Sol Köroğlu - Bar, Erkek.
  199. Sonalar - Bar, Kadın, Erkek. Karma.
  200. Sürütme »Köroğlu«
  201. Süsen Sünhül - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  202. Şarani - »Bak. Kılıç Kalkan Oyunu«.
  203. Şeker-Oğlan »Çift Karışık«
  204. Şerbeti Kaldı Tasta -Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  205. Şeyh Şamil - Erkek, Tek - Toplu.
  206. Tahtakıran »Ha vurun vurun vuralım« Karma, Çift.
  207. Tamara 1 »Tek Tamzara«
  208. Tamara 2 »Çift Tamzara«
  209. Tatyen...
  210. Tavuk Barı...
  211. Telli - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  212. Tello 1 (Tello Gider Yan Gider) karışık.
  213. Tello 2, »Çayda Çınar Ağacı« karışık.
  214. Temur Ağa Barı »Kadın Erkek Karışık«
  215. Terekeme - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  216. Terekeme Yallısı, »Bar, Kadın, Erkek, Karma«.
  217. Ters Bar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  218. Ters Laçin Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  219. Teşi Halayı »Tekil, » Orta Oyunu, Kadın Erkek Karışık«
  220. Tik Bar Sıçratma »Kadın Erkek Karışık«
  221. Topal Eğringi - Erkek, Kadın, Tekil.
  222. Turna Halayı »Üç Telli Dört Telli Turnam«
  223. Turna Semahı »Damal Yöresi«
  224. Urfa Ağzı...
  225. Uzun Dere - »Bak. İnce Dere«
  226. Üç Ayak Barı - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  227. Üç Beyaz Güvercin Olsam, »Karma Halay«
  228. Üç Kader Aldım Dönberi erkek kadın karma.
  229. Yallı - Bar, Kadın, Erkek.
  230. Yayla Halayı »O Yaylalar Yaylalar«
  231. Yayla Halayı, »Hedom Yaylada Yaylada«
  232. Yayladan Enerken Halay, »Kadın Erkek Karışık«
  233. Yenge Halayı »Yenge Yerin Dar mıdır?«
  234. Yeni Kurdum Duvarı, »Halay Karışık«
  235. Yılan inceden öter...
  236. Yıldız halayı »Kerem Halayı«
  237. Yoğurt Koydum Dolaba - Tek - Kadın.
  238. Yüce Dağ Başında Kar Havası Var...
  239. Yüz Bir - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  240. Zincirli Köroğlu -»Köroğlu Barı«.

                                 Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş«. 


[i] Huş: Bir ağaç türüdür. Gürgengillerden, kuzey yarımkürenin soğuk ve ılıman yerlerinde yetişen, otuz kadar türü bulunan, kabuğu sepicilikte kullanılan, özsuyundan alkollü içki yapılabilen, genellikle odun olarak yararlanılan bir ağaç. Bu ağaç türünün yetiştiği sahadır Ardahan sahası, bu nedenle bu yörenin en eski adı Huş Havzası olarak bilinir. İkinci olarak Huş Horozu denilen bir tür kuşun yaşadığı sahadır.
[ii] Alagöz Dağı’nın Çocukları/ Çolaklar adıyla yazdığım nehir şiir destanından alınma bir şiirdir.
[iii] Kura: »Kür« ırmağı, Doğu Anadolu bölgesinin kuzeydoğu kesimindeki Allahuekber dağlarının kuzey yamaçlarından doğan Kayınlıkdere, Türkmendere (Sarmi deresi) ve Kür (Gür) Çayının, Göle ovasının kuzeybatısında birleşmesiyle oluşur. Kür ya da Gür adı, bazı kaynaklarda ırmağın tümü için kullanılır.
[iv] Prof. Dr. A. Mecit Doğru / Yukarı Kür Boylarının Yer adları Üzerine Bir Araştırma.
[v] Kazak Tilining Tüsindirme Sözdiği, Kazak SSR Ğılim Akademisi Almati 1961 1; 45.
[vi] Gökalp Ziya, Türk Medeniyeti Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları Güneş Matbaacılık, İstanbul 1976.
[vii] Tanju, H.Ç: Orta Asya Göçlerinde Tunderililer. İst. Matbaacılık A.Ş. İstanbul 1969.
[viii] A.g.e.76.c/7
[ix] Kazak Tilining Tüsindirme Sözdiği, Kazak SSR Ğılim Akademisi Almati 1961.
[x] Gyula Kaldy, N. Kanuni Devri Budin Tahrir Defteri 1545-1562 Yılları. A.Ü.D.T.C.F. yayınları A.Ü. Basımevi Ankara 1971.
[xi] Kırzıoğlu M. F. Yukarı Kür ve Çoruh Boyları İlk Kıpçaklar ve Son Kıpçaklar, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
[xii] Kırzıoğlu, m. F., Osmanlıların Kafkas Elleri…
[xiii] Kırzıoğlu M. F. Yukarı Kür ve Çoruh Boyları İlk Kıpçaklar ve Son Kıpçaklar, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
[xiv] A.g.e, 32 E4.
[xv] Kırzıoğlu M. Fahrettin- Kars Tarihi-sh. 36-43.
[xvi] Kırzıoğlu M. Fahrettin- Kars Tarihi-sh. 36-43.
[xvii] Kars Gas, Kas, Gud, Gutiler Tarihi…
[xviii] Ardahan Tarihçesi / Başlangıçtan Günümüze kadar…
[xix] Fatih Mehmet Yiğit-Türkolog. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları