Asya Toplumlarında Yılgayak.
Bizde ise Kara Saban-Ekin bayramı.
Nevruz iki sözcükten oluşan ve Yeni Gün anlamına gelen Fars »İran« dil kökenli bir sözcüktür. Bu sözcüğün Fars dilinde yazılışı Nouruz'dur. Ancak Türkçe söylenişi ise Nevruz olarak dillerde dolaşıyor.
Mart 21. gününü Mart 22. gününe bağlayan ve gece ile gündüzün eşitlendiği, 21. Mart gününe rastlar. Bu nedenle baharın başlangıcı olarak değerlendirilir. Oysa anlamının derinliklerinde, zulmün ve zorbalığın sona erdiği, hak, hukuk ve adalet kavramlarının ön plana çıktığı, yaşanılır olan aydınlık günlerin başlangıcıdır. Öz olarak dondurucu kış günlerinin bitişi yani yaz-bahar aylarının gelişi.
Nevruz sözcüğünün tanımladığı ve Anadolu ile ön Asya halkları arasında bayram niteliğinde kutlanılan bu geleneğin başlangıç noktasını, tarihi kaynaklar M.S. 2. yüzyılda Pers İmparatorluğu tarihi kayıtlarında yazıldığını söylüyorlar.
Bu tarihin öncesinin de olduğunu yazmalıyım. Şöyle bir olaydan söz edelim. Yaklaşık M.Ö. 648- 330 yılları arasında Pers İmparatorluğu egemenliğinde bulunan değişik halklar tarafından, Pers Şahına Nevruz Bayramında değişik hediyeler sunulduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgilere göre, Nevruz bayramının kutlanış tarihi M.Ö. 648 ve 330 lu yıllarına ve daha ötelere kadar uzanıyor diyebilirim.
Gelelim en yaygın anlatım olan söylenceye. Söylence şöyle: Eski Fars, günümüz söylemiyle İran söylencesine göre halkın şikâyetçi olmadığı Kral Cemşit devrilir ve yerine zalim bir kral olan Dehak gelir. Yeni kral kısa zamanda etrafa saldığı dehşetle adından söz ettirir. Efsaneye göre şeytan, aşçı ve hizmetçi kılığında Dehak`a hizmet eder. Ona güzel yemekler yapar. Bu nedenle Dehak ondan memnundur ve bir dileği olursa yerine getireceğini söyler. Şeytan da bunu fırsat bilerek onu, iki omzundan öpmek istediğini söyler. Dehak buna izin verir. Şeytan Dehak`ın iki omzundan öptükten sonra aniden ortadan kaybolur. Dehak`ın omuzlarının öpülen yerlerinden iki yılan belirir. Dehak yılanları hemen kestirir, ama kestikçe yeniden çıkarlar ve Bu iki yılan Kral Dehak’a korkunç acılar verir.
Ülkedeki bütün hekimler çağrılır, ama hiçbiri bu derde çare bulamaz. Şeytan bu kez Doktor kılığında saraya gelir. Bu acıların dinmesi için, yılanların her gün iki genç insanın beyni ile beslenmeleri gerektiğini söyler. Böylece insanlığa karşı kötülük amaçlanıyor ve şeytan amacına da ulaşıyor. Dehak adamlarına emir verir; her gün iki genç insan saraya getirilir, başları kesilir ve beyinleri yılanlara yedirilir. Zamanla binlerce genç insanın ölümü halk arasında büyük tepkilere neden olur.
Halk korku ve dehşet içindedir. Sonraları Dehak`ın sarayına aşçılık için alınan iki iyi niyetli insan; Armail ve Karmail, her gün getirilen iki genci saklarlar ve onların yerine iki koyun beynini Dehak`a götürürler. Ölümden kurtulan gençler dağlara sığınırlar. Bu durumun 30 yıl kadar sürdüğü söylenilir. Bir gün, 12 oğlundan 11 oğlunu Dehak`a kurban veren Demirci Kawa adındaki demirci, son çocuğu da istenince buna isyan eder. Halkını ve bunca yıldır dağlara sığınan insanları örgütler, hep birlikte Dehak`a saldırırlar. Demirci Kawa önderliğindeki bu halk ayaklanması zaferle sonuçlanır. Saray ele geçirilir ve Dehak öldürülür.
Bu olaydan sonra Krallığa, adil kişiliği ile bilinen Feridun getirilir. M.Ö. 21 Mart 612 de vukuu bulan bu hadise büyük ateşlerin yakılması ile kutlanılır. Bu olayların göstergesi olarak, yeşil, kırmızı ve sarı renklerden yapılmış Demirci Kawa`nın peştamalı zaferden sonra sarayın burçlarına asılır. Diğer bir söylentiye göre de Demirci Kawa`nın deriden olan peştamalı, Dehak`tan sonra Demirci Kawa’nın önayak olmasıyla başa getirilen yeni Kral Feridun tarafından renkli taşlarla süslenerek sarayın burçlarına asılır. Bu bayrak yüzyıllar boyu Mezopotamya'dan İç Asya'ya kadar zulme karşı direnen isyancıların bayrağı olmuştur.
Bu anlatıdan sonra ben bu yazının
içine bir başka söylenceyi daha almalıyım. İnternet sayfalarına göz atınca, bir
değil, Demirci Kawa adıyla anlatılan onlarca isyan çeşitlemelerinden söz edildiğini
okuyabilirsiniz. Bunlardan bir tanesi de Ninovalı Demirci Kawa olayıdır. Ben
buraya o anlatıyı, Vikipedi Özgür Ansiklopedi sayfasından kopyala yapıştır sistemiyle eklemeliyim.
»Ninova'lı Demirci Kawa'nın Söylencesi:
Bir
diğer söylenceye göre de Demirci Kawa, 20 Mart'ı 21 Mart'a bağlayan gece sabaha
kadar demir ocağının başında sabahlar ve oğlunu zalim Asur kralı Dehak’ın
katliamından kurtarmak için çareler düşünür. İsim olarak, Dehak bazı yazılı
kaynaklara göre de, Zuhak olarak yazılan bu seslenişi en eski yazılı
kaynakların Asur Kralı olarak verdiğini yazmalıyım. Şimdi ben sözün bu
noktasında Ninova ile Asur devleti
hakkında az bilgi vermeliyim.
Asur Devleti'nin merkezi olan Ninova; Dicle nehrinin karşısında ve doğu yönünde, Musul'un yanı başındadır. Ninova şehrini kuran Ninova veya Ninos. Ninova, Asurluların hükümdarı olup 52 sene hükümran olmuştur. Asur Devleti yaklaşık 1300 yıl varlığını sürdürmüştür.
Demirci Kawa bu zalim Dehak’ın yaptığı katliamlardan kurtulmayı düşünürken imdadına göğün yedinci katındaki iyiliğin temsilcisi Hürmüz yetişir. Ninova'lı Demirci Kawa’nın yüreğini sevgi ve umutla doldurur ve bileğine güç, aklına ışık verir. Ona Zalim Dehak'tan kurtuluşun yolunu öğretir.
21 Mart sabahı, gün doğduğunda, Demirci Kawa oğlunu kendi eliyle Dehak’a teslim etmek ister ve zulmün ve kötülüğün kalesi olan Dehak'ın sarayına girer. Oğlunu Dehak’ın huzuruna çıkarırken yanında getirdiği çekicini Dehak’ın kafasına vurur. Dehak’ın ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düştüğü anda kötülüğün alevi söner. Kısa sürede bütün Ninowa ve bölge halkı isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler.
Zulme karşı isyanı başlatan Demirci Kawa demir ocağında çalışırken giydiği yeşil önlüğü yırtılınca, demirci önlüğüne sarı bir yama yapar, o yama da yırtıldığında üstüne kırmızı bir yama yapar. İşte o günden sonra yeşil, sarı, kırmızı; isyanın bayrağının renkleri, ocağındaki ateşi ise özgürlük meşalesi olur. Ninowa cayır cayır yanarken meşaleler elden ele dolaşır, dağ başlarında ateşler yakılır ve kurtuluş coşkusu günlerce devam eder.
Dehak’tan kurtulan Ninova halkı ve zamanla bu sahada yer alan tüm halklar 21 Mart’ı özgürlüğün, kurtuluşun ve halkların bayramı olarak kutlarlar. Demirci Kawa; başkaldırı kahramanı, Nevruz ise; direniş ve başkaldırı günü olarak tarihe geçer.«
21 Mart'ta kutlanan bayramın Nevruz mu? Yoksa Newroz mu? Olduğunun sorun edilmesi durumunun gerekçesi sadece anlamsal olabilir. Ama bu problem Türkiye'de bazı politik tahribatlar yarattığı kesindir. Kelime anlamı "yeni gün" olan Newroz, Ortadoğu'daki pek çok Kürt için birleştirici, ulusal varlıklarını ayakta tutan ve kültürel kimliklerinin sembolü olan bir anlam taşıyor. Yıllardır kutlanan Nevroz Bayramı 1980 ve 1990 lı yılların ortalarına doğru »yasadışı eylem« olarak değerlendirilerek yasaklanmıştı.
Bu Bayramı kutlamaya çalışan birçok insanın tutuklandığını hepimiz hatırlıyoruz. Yasaklara rağmen kutlanmaya devam eden ve zaman zaman çatışma ortamına kadar gelen bu geleneğe karşı Ankara 1990 lı yılların ortalarında başlamak üzere Türk kültür dernekleri, politikacılar ve devlet kurumları büyük bir çaba ile bu bayramının Newroz değil, Nevruz olduğunu, dolayısıyla Türklerin Bayramı olduğunu kabul ederek kutlamaya başladılar.
Aslında Asya toplumlarında yaygın bir şekilde Yılgayak ya da Cılgayak adıyla kutlanan bu baharı karşılama törenleri değişik adlarla tüm Asya toplumlarında var. Mezopotamya bu toplumların dışında olmamalı bence. Sümer kaynaklarında ve Asur kaynaklarında da vardır bu kutlamalar. Bu olayı az genişletirsek Hurriler, Hititler dahası, Mısır topraklarına kadar uzanan bir yeni yılın gelişini kutlama geleneği diyebiliriz.
Nevruz Bayramı Anadolu, Mezopotamya ile Asya toprakları üstünde yaşayan değişik Türk halkları arasında, baharın gelişi olarak kutlanılır. Bu kutlamaya ek olarak Göktürklerin Ergenekon’dan çıkıldığı gün olarak kabul edilir. Bu nedenle bu güne Ergenekon Bayramı da deniliyor.
Soğuk kış günlerinin bitişi ve baharın gelişi özünde insanların toprakla, yeşil ile bütünleşmesi olayı olarak tarla sürmek, bağ bellemek, ekin ekmek olayı öne taşınıyor. Kafkas halkları bu olayı o dönem ekin ekme aracı olan kara saban ile eşleştirerek ve bu bayrama Kara Saban bayramı demişler.
Sözün bu noktasında şöyle demeliyim. Yılgayak ya da Cılgayak adıyla anılan Asya toplumlarının yerel kültürlerinde binlerce yıldır var olan ve değişik adlandırmalarla seslendirilen bu kutlamalardan söz etmeliyim.
»Yılgayak, Türk ve Altay halk kültüründe yeni yıl başlangıcı olarak biliniyor. Nevruzla eşanlamlı olarak kullanılsa da Yılgayak kavramının Nevruzdan en önemli farkı, sadece bir anlık olmasıdır. Bu kutlama gününe Cılgayak da deniliyor.
Yıl/Cıl) kökünden türemiştir. Yıl sözcüğünden gelmektedir. Yılın geçişi demektir. Yıl ve kaymak sözcüklerinin bileşimi olduğu da dikkate alınmalıdır. Sözü dolandırmadan ben size bir liste sunmalıyım.
Değişik halkların konuştuğu değişik dil yapılarına göre bu bayram nasıl isimlendiriliyor. Bir liste vermeliyim. Bu liste değişik internet sitelerinde yer alıyor. Bende oralardan toparlayıp yazının bu bölümüne ekledim. Demem şu, bu özünde Bahar bayramı olan kutlamanın tarih süreci içinde değişik isimler alması ve değişik ulusların dillerine göre adlandırılması çok normal bir olaydır.
Nevruzun değişik Halk dillerine göre adları:
Altay
Türklerinde ki adı: Cılgayak Bayramı
Azerbaycan
Türklerinde ise Ergenekon ya da Bozkurt Bayramı.
Başkurdistan
topraklarında Ekin Bayramı
Doğu
Türkistan’da yeni gün ya da Baş Bahar
Gagavuzlarda
İlkyaz
Hakas
Türklerinde Cılsırtı ya da Ulu Gün
Kafkaslarda
Kara Saban-Ekin, Çiftçi Bayramı
Karaçay
Malkar Türklerinde, Gollü Gutan, Saban, Toy, ya da Togri Toy.
Kazak
Türklerinde Ulus Günü.
Kazan
Türkleri ile Karakalpaklarda Terekeme ya da Ergenekon Bayramı.
Kumuk
Türklerinde Yazbaş,
Nogay
Türklerinde Kara Saban, Nevroz, veya Toy,
Türkmenlerde
Teze Yıl,
Uygur
Türklerinde ise Yeni Gün olarak kutlamalar yapılır.
Her ne adla kutlanılırsa
kutlanılsın, zorlu kış günlerinin bitişi, gece ile gündüzün eşitlendiği zamana,
anlam bakımından bahar bayramı denilmektedir. Bu bayramın anlamı üzerine, önemli
tarihi olayları yüklemek günümüz anlatımıyla, bir Batini geleneği olduğunu söylemeliyim.
Yılın
ilk günüdür. Bahar bayramı olarak kutlanılır. 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece
gündönümüdür. Gece ve Gündüz eşitlenmiştir. Dünyanın yeniden doğumu olarak
algılanabilir. O gece tam o anda bütün doğa ve tüm kainat bir anlık bir uykuya
dalar. Irmaklar bir an için durur sonra yeniden akmaya başlar. “Evrenin Uyuduğu
Bille” (Alemin Yattığı Zaman) adı verilen bu anda canlı cansız tüm varlıklar
bir anlık bir uykuya dalarlar. Başka bir deyişle bir an için ölüp geri
dirilirler. O bir anlık vakit aslında yaradılıştan bu yana o anda geçen tüm
zamanları içinde barındıran bir andır. Dünya
sanki yeni baştan yaratılır. Yaratılıştaki kaosun bitip, düzenin yeniden başladığına
bir anlamda mutluluk duyulur. Dünyanın soluğu ısınır, yeryüzüne yemyeşil ipek
bir halı serilir.
Nevruz sözcüğü Farsçada Yenigün demektir. Uluğ Bey takviminde de yılın ilk günüdür. Diğer adı Uluğgün (Ulu Gün)’dür. Gündüz ve Gece eşitlenir. O gece evdeki tüm kap- kacak taze su ile yıkanır. Gün doğarken insanlar gidip akarsuda veya pınarlarda ellerini yüzlerini yıkarlar.
Dahası İslam inancıyla bağlantılı olduğunu söyleyerek abdest alır, yeni yıl namazı kılarlar. Bir inanışa göre Tanrı insanı bugünde yaratmıştır. Adem ile Havva bugünde yeryüzünde kavuşmuştur. Ali’nin bugün doğduğu varsayılır. Ergenekon’dan Bozkurt’un önderliğinde bugün çıkılmıştır.
Yeni yılın ilk ayına Oşlak Ay adı verilir. Daha başka pek çok isim kullanılır: Ekin Bayramı, Gollu, Gutan, Tagrıtoy, Ulus Günü, Yazbaş, Mereke, Yılsırtı, Yışak, Ihıyah, Isıyah, Bozkurt Bayramı, Özgürlük Bayramı gibi.«
İster
Newroz ve isterse Nevruz olsun. İster Bahar Bayramı istersen Kara Saban Ekin bayramı,
İsterse Özgürlük Bayramı olsun. İster Yılgayak isterse Cılgayak bayramı olsun. Bilinen
şudur. Kutlama törenleri hemen hemen aynı. Anlatılan söylence aynı yani
kısacası her şey aynısı sadece dil kurallarına göre her toplum kendi diliyle
anlatıyor. Kim nasıl söylerse söylesin bu bayram Tüm Halkların birleştiği,
kardeşliğin, barışın hakim olduğu bir bayram olsun.
Son söz
olarak değişik gazete ve dergilerde verilen haberleri aktarırsam, şunu demek
gerekiyor. 2010 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, tarihi süreç olarak
üç bin yıldan daha uzun bir süredir kutlanmakta olan Nevruz Bayramını Pers yani
İran Kökenli bir şenlik olarak, dünya Nevruz Bayramı ilen etmiştir.
28 Eylül –
2 Ekim 2009 tarihleri içerisinde Abu Dhabi'de hükümetler arası toplanan Birleşmiş
Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu, Nevruz’u Dünya Manevi Kültür Mirası
Listesine dahil etmiştir. 2010'dan başlayarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
21 Mart'ı "Dünya, Nevruz Bayramını Pers yani İran kökenli bir şenlik olarak
kabul etmektedir. »21 Mart 2017«
Orhan Bahçıvan. »Halis
Kızılateş«
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder