Tahir İle Zöhre Destan Kaynaklı Türkü Sözleri…

Tahir İle Zöhre Destan Kaynaklı Türkü Sözleri… 

 

Sıra Sıra Gelir Mektep Uşağı
Mektup Selam Söyle Benden Vatana
Portakal Dilim Dilim
Yaz Olanda Bağçalarda (Sarı Bülbül) 

Türk Halk Yazını hakkında çok fazla makale, kitap ve söyleşi türlerinden anlatılar bulunuyor. Bu yazının ana konusu türleri anlatmak değil, yazın türlerini maddeler halinde vererek türküler konusuna geçmeliyim. 

Benim istediğim konu şudur. Türk Halk Yazını türlerinde belli konumda anlatılar vardır. Türk Halk Yazınını üç bölüme ayırıyor yazın tarihçileri.  Şimdi bu bölümleri görelim.

  1.  Anonim Halk Edebiyatı,
  2. Tekke ve Tasavvufî Halk Edebiyatı,
  3.  Âşık Tarzı Halk Edebiyatı 

Bu üçleme sistemi son yıllarda en az 12 bölüme ayrılmış konumdadır. Her tarikatın kendisine has bir yazın türü geliştirdiği açıkça görülüyor. Birde kalın kalın kitaplar yayınlıyorlar tarikat adına. Gel görkü bu sistem yazın dünyasını geliştireceğine tarikat girdabına soktuğunu söylemeliyim. 

Ülke çapında ne kadar türkü varsa tümü belli bir tarikatın söylemi olarak sunulması ise o tarikatın değil, cumhuriyetin en büyük ayıbıdır. Bu tanımlamadan sonra sözümüzü »Aşık Tarzı Halk Edebiyatı« anlatısına getirelim. Sonra da başlayalım bu konuyu işlemeye. 

Son yıllarda Aşık Tarzı Halk Edebiyatı ile Tekke ve Tarikat Halk Edebiyatı alabildiğine karıştırılıp tek bir edebiyat haline getirilmiştir. Bu yanlışın dönüşü de yok deniliyor. Tekke ve Tarikat dendiğinde sadece belli bir tarikatın yapısı gündeme geliyor. Bu olay yazın dünyasını yok ettiği gibi elimizde bulunan ezgilerimizi de yok ediyor. Binlerce hava, makam sahibi olan ezgilerimiz bir iki tekke sesiyle yok edilmiştir. 

Aşık tarzı halk yazını dünyasında anlatılar vardır. Yani aşıkların gezilerini, yaşamlarını bize aktaran anlatılar vardır. Yazın dünyasında belli yazarlar bu anlatılara hikaye diyorlar biz ise bunlara destan diyoruz. Sonra da bu destanları türlerine göre ayırıyoruz. Bu konuyu kısaca bir başka yazımda ele almıştım. Şimdi o yazımdan küçük bir alıntı yapmalıyım. 

Bu anlatımdan sonra şunu demek gerekiyor. Komşu Ülkelerle birlikte hareket ederek, geniş bir sahada »Türk Ezgileri Türk Makamları« adıyla bir enstitü kurulmalıdır. Bu kurulan Enstitü kültürümüzü bugüne taşıyan ne varsa onları derleyip toparlamalıdır. En önemlisi Destanlarımız, destan ve destan çeşitlemeleri teker teker kayıt altına alınmalıdır. Destanların içinde geçen ezgileri ve bu ezgilerin makam çeşitleri bütünüyle, derlenip toparlanmalıdır. Dahası bu derlemeler en güzel haliyle notaya alınıp arşivlenmelidir. Gelecek kuşaklara kültür armağanı olarak sunulmalıdır. 

Destanlar sadece şiirsel bir yapıyla sunulmuyor. Bizim bildiğimiz destanların düz yazı ve koşma karışımı türleri de vardır. Örnek: Korkut Ata yani Dede Korkut destanları ile başladığını kabul ettiğimiz öykü, koşma ve ezgi karışımı bir anlatım. Bu tür anlatım değişik tarz anlatılarla hep var olmuştur. Bu anlatıları isim isim sayarsak şunları sayabilirim. Aslı ile Kerem, Köroğlu, Tahir İle Zöhre, Oğuz Kağan ve benzeri destanlar. 

Gelelim destan türlerine, bunlardan da söz edelim. Söz edelim derken başlıklar vererek geçelim. Yaradılış Destanları, Muhabbet Destanları, Lirik Destanlar, Kahramanlık Destanları »Yiğitleme«, Taşlama Destanları, Cenk Destanları, Ağıt Destanları, Göç Destanları, Kaç Ha Kaç Destanları gibi çeşitlemelerden söz edebiliriz. 

Daha önemlisi destancılar, ozanlar gurubuna girmiyor. Onlar kendi alanlarında bir gurup oluşturuyorlar. Bunlara da “destancılar” deniliyor. Ozan olmadıklara halde ozan olarak kayıtlara alınan guruplardan isim isim söz etmeliyim. Bunlar sırasıyla, Destancılar, Ağıtçılar, Turnacılar, Halaycılar (halay havası söyleyenler) Taşıyıcılar »usta malı okuyanlar«, Tekkeciler »Tarikat ve Dergahçılar«, Zakirler, İlahçılar gibi ayrı ayrı gurupların varlığını biliyoruz. Bu gurupların, yazın dünyasına ozan adı altında sunulması bir yana, ömründe bir tek dize yazmasını beceremeyen ses ve saz sanatçılarını da ozan olarak tanımlamaları da bir başka çıkmazımızdır.«[i]  

Şimdi aşık tarzı edebiyat türünün en güzel örneklerinden birisi olan, Tahir İle Zöhre başlığıyla bilinen, sonra bu ünlü muhabbet destanı içinde geçen türkülerden söz edeceğim. Benim yaşadığım yörede bu destanların içinde geçen türküler seslendirilecekse türkünün geçtiği destanın adı verilir ve türkünün kimin adıyla sunulduysa onun adı verilir. Sonra da türkü söylenilir. 

Şimdi sözün bu noktasında konumuz olan, Tahir ile Zöhre adlı muhabbet destanı hakkında küçük bir bilgi vermeliyim. Bu bilgiyi verirken hemen şunu demeliyim. Ben destanlar olayını böyle biliyorum. Sizlerde başka bir çeşitlemesini biliyorsunuzdur. Ben bildiğimi yazıyorum sizlerde bildiğinizi yazarak yazın dünyasına katkıda bulunabilirsiniz. 

Gelelim Tahir ile Zöhre destanına. Benim bildiğim kadarıyla, Tahir İle Zöhre destanının üç büyük çeşitlemesi var.

  1. Azerbaycan çeşitlemesi
  2. Türkmen Çeşitlemesi
  3. Anadolu çeşitlemesi 

Bu üç büyük çeşitlemenin alt anlatılar olarak değişik değişik çeşitlemeleri de vardır. Bu nedenle geniş bir sahada var olan böylesi büyük bir destanın içinde geçen türkülerin anonim sayılması bir bakıma düzeltilmesi gereken olaydır. Bu türküler destanın adıyla sunulmalı. Bizim topraklarda olduğu gibi. 

Destanların oluşumu hakkında geniş bilgi vermem gerektiğine inanıyorum. Ancak başka yazılarımda bu konuyu işlediğim için burada sadece Tahir ile Zöhre destanının çeşitlemelerinde halk ağzına yansıyan ezgilerden sadece dört tanesinden söz edeceğim. Bu dört türkünün oluşum nedenlerini vererek geçeceğim. 

Bir konuya açıklık getirmem gerekiyor. Bizim yöremizde türkü hikayesi diye bir anlatı yoktur. Türkünün oluşumunu aktaran anlatıya vesile diyoruz. Bir diğer seslenişle söylersem, türkünün söylenme gerekçesi diyebilirim. Yani kısaca söylenilen türkünün oluşumuna neden olan anlatı Anadolu sahasında hikaye olarak sunuluyor. Bu konuyu da açıkladıktan sonra gelelim Türkülere ve türkülerin oluşum gerekçelerine. 

İlk ele alacağım türkü sözü »Sıra sıra gelen mektep uşağı/ Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi« dizeleriyle başlayan türkünün söz çeşitlemeleridir. Sözü edilen bu türkünün beş ayrı çeşitlemesi vardır benim arşivimde. Ben bu çeşitlemeleri yazının sonunda vereceğim. Ancak yazının bu bölümünde ise, bir yada iki alıntı yaparak konuyu pekiştirmeliyim. 

Birinci Türkü:
» Sıra sıra gelen mektep uşağı
Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi
« 

TRT kayıtlarında Kurbani Kılıç tarafından derlenmiş olarak veriliyor. Bazı kayıtlarda ise Kurbani Kılıç kaynak kişi olarak aktarılıyor. Hal böyle olunca bazı karışıklıklar ister istemez ön saflara taşınıyor. Kurbani Kılıç yöremizde söylenilen türküleri TRT ye taşırken nasıl bir sistem uyguladığını bilmiyorum. Sadece bildiği türküleri bildiği kadarıyla taşımış. Emeğine teşekkürler. 

Sıra sıra gelen mektep uşağı, dizesiyle başlayan bu türkü, TRT sanatçıları tarafından uzun hava olarak seslendirilir. Bizim yörede ise, Derbeder makamıyla seslendirilir. Derbeder makamı hakkında başka bir yazımda söz etmiştim. Üç tür derbeder makamından söz edilir. Bu isimleri yazarsam şöyle, Yerli Derbederi, Acem Derbederi, Osmanlı Derbederi, bu üç türün ötesinde başka bir tür makam çeşitlemesi var ise ben bilmiyorum. Bilenler yazabilir. Derbeder denilen bu tür hava ya da makam asla uzun hava değildir. Bu ezgi kendi içinde bir makamdır. Yöremizde bu makama yerli havası deniliyor. Halk ağzında ise acıklı bir makam olduğu için, mecazi anlamda yerli öldüren makam da denilir. Yerli derken, bizim yörede yerli sözcüğü sadece Oğuz boylarına verilen bir tanımdır. Yani halk arasında eski Oğuz tanımı yerli olarak bilinir. Bu toplumun konuştukları dile ise yerlice deniliyor. 

Bu ezgi sözleri genel anlamda, yöre farklılıklarını üstünde bulunduruyor. Yani yörelere göre sözlerde değişiklik olduğu gibi ezgi konusunda da değişiklik oluyor. Bunu şöyle söylemeliyim. 

Kars, Ardahan gibi yerel kültürün içinde olanlar, yani bu yörenin halkı olarak bizler, bu ezgiyi yöreye özgü sözlerle, Derbeder dediğimiz hava üstünden söylüyoruz. Azerbaycan aşık sahasında ise Kahramanı havasıyla söyleniliyor. Bir başka yörede bir başka havayla söylenildiği duyulursa bu çok normaldir. 

Tahir Mirze, adıyla bilinen ozan, okula birlikte gittiği emmisi kızı Zöhre’nin o gün mektebe neden gelmediğini soruyor. Bu sorgulama olayı, Anadolu da »sıra sıra gelen mektep uşağı, Bölük bölük gelir mektep uşağı, Başına döndüğüm Hanların Han’ı, Seyr-i gülistana Kür kenarına gibi giriş dizeleriyle başlayan değişik çeşitlemeleri bulunan bir destan ezgisidir. Bu ezgi sözü edilen destanın Tahir adlı kahramanın adıyla ilk oluşturan ozanın söylediği sözlerdir. Bu türkü sözlerinin zamanla değişik çeşitlemeleri oluşmuştur. Yani oluşan bu çeşitlemeler de değişik ozanlar tarafından oluşturulmuştur. Bu bilinen bir gerçektir. Kısacası anlatılan destanların tamamı gelenek üstünde halk desteğiyle gelişmiş ve değişik çeşitlemeleri oluşmuştur. 

Türkünün ilk çeşitlemesi TRT kaynaklı Kurbani Kılıç adına geçiyor. Kurbani Kılıç TRT’ye sözlerin sadece ilk dörtlükten ilk iki dize, son dörtlükte ise ilk iki dize olmak üzere toplam dört dize olarak söylemiştir. Ara sesleri ise kendi sistemine göre eklemiştir. Sistem olarak uzun hava dedikleri sisteme uygun bir şekilde seslendirilmiştir. 

Daha sonra bizim yörede, yani Kars, Ardahan yöresinde yerli boyutta bilinen ve derbeder havasıyla seslendirilen şekliyle, Murat Çobanoğlu, Maksut Feryadi gibi yerel ozanların seslerinden derleyerek gündeme taşıyan ben oldum. Ablamdan derlediğim Ardahan, Göle çeşitlemesini de Gökhan Temur sesiyle Ardahan Türküleri çalışmasında aktardım. 

Şimdi yazının bu bölümünde sözü edilen beş çeşitleme hakkında bilgi vermeliyim. Bu beş çeşitlemenin ayrı ayrı sözlerini bu yazının sonunda vermişim.

Birinci Çeşitleme
Yöresi:    Göle/Hoşdülbent / Derbeder Havası
Kaynak:  Ganime Kızılateş 

İkinci Çeşitleme
Yöresi:    Arpaçay / Derbeder Havası
Kaynak:  Murat Çobanoğlu 

Üçüncü Çeşitleme
YöreSİ:    Arpaçay / Derbeder Havası
Kaynak:   Aşık Maksut Feryadi 

Dördüncü Çeşitleme
Yöresi:    Tebriz / Kahramani Havası
Kaynak:   Aşık Hasan Gaffari 

Beşinci Çeşitleme
Kahramani Havası
Azerbaycan çeşitlemesi. 

Bu sözlere ek olarak şunu da söylemeliyim. Değişik değişik kaynaklardan sürekli değişik sözlerle sözlü gelenek üstünden var olan türküleri derlemek mümkündür. Ben kendi köyümde, bizim köye özgü olan bir türküyü dört ayrı kaynaktan derleyerek, Ardahan Türküleri çalışmasına aktardım. Aynı türküyü kaynaklar farklı sözlerle aktardılar. Bu da sözlü gelenek üstünde türkü sözlerinin nasıl değiştiğine bir örnek olsun istedim. 

Bu yazıda sözü edilen türküyü ben bir örnek olsun diye bu yazıya aktarıyorum. Çünkü, sözü edilen türkü tam beş kaynaktan aktarılmıştır. Türkü ve konu aynı olmasına rağmen sözler sürekli farklı verilmiştir. Bu farklılık oluşum gerekçesi olarak da kendisini gösteriyor. Şimdi iki çeşit anlatım gerekçesini sırayla verelim. 

Tahir Kür ırmağının kenarında bulunan Gülistan bağlarına bütün kızların geldiğini görür. Tahir bakar bir tek Zöhre gelmemiş. O zaman alır sazı eline bu ezgiyi söyler herkes gelmiş Zöhre’m niye gelmemiş diye seslenir. 

Benim Derlediğim Ezginin oluşum gerekçesi: 

Hatem Sultan bir bölük kızlar ile birlikte, Kür suyunun kırağında bulunan Gülistan bağlarını geziyordu. Tahir o zaman o bağın kenarında sazıyla oturmuş Zöhre’yi gözlüyordu. Nece sonra gördü ki bütün kızlar seyrana gelmiş ama Zöhre gelmemiş. Çünkü Zöhre’yi annesi eve kapatmış göndermemiş. 

Hatem Sultan kızların gezindiği yerlerde Tahir’in gezdiğini ve kızlara bakındığını görünce koşup kızlara haber verir. 

Bu kim ola, böyle gelip izinsiz bu çevrede dolana. 

Kızlar gülerek Zöhre’nin Butası »aşığı« derler. 

Hatem Sultan kendi sorumluluğunda olan kızları korumak amacıyla Tahir’e bu çevreden uzaklaşmasını söyler. 

Bu sözlerin üzerine Tahir alır sazı eline görelim Hatem Sultan’a ne dedi. 

Seyr-i gülistana Kür kenarına
Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi
Loğman-ı tabibin zer pınarına
Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi 

Yine aynı türkünün Azerbaycan çeşitlemesi olarak bilinen Yöresi: Tebriz / Kahramani Havası ise söylenilen ve Kaynak kişisi Aşık Hasan Gaffari olan sözlerin vesilesini yani söyleniş gerekçesini aktarayım. 

Hikaye şöyle:
»Kızım niye bikefsin?
Zöhre cevap verdi ki:
Ana, hastalanmışım başım ağrıyor.
Anası Zöhre’ye teselli vermekte olsun, ben size kimden haber vereyim. Tahir’den. Sabah açıldı. Tahir Zöhre’nin aşkıyla yerinden kalkıp elini yüzünü temiz temiz yudu, heybesini alıp mektebe taraf yöneldi. Ele ki vade yerine geldi, burada Zöhre’yi göremedi. Dizlerini kucaklayıp selvi ağacının dibinde oturdu. Zöhre’nin yolunu gözlemeye başladı. Ne kadar gözlediyse Zöhre gelmedi. 

Tahir’in hayaline geldi ki, belki emmim kızı beni sınamak için özü kasten tek mektebe gitmiş. Tahir durup mektebe geldi. Gördü Zöhre mektepte yoktur. Tahir Mirze’nin bir kardaşlığı vardı, adı Hanlar Han’ı idi. Özünü yetirip onun yanına ulaştı. Tahir saz yerine sinesine bir dal ağaç bastı, aldı görek Zöhre’sini Kardaşlığı Hanlar Han’ından ne cür soruyor. 

Zöhre’m Gelmedi[ii]  

Kahramani Havası 

Başına döndüyüm Hanların Han’ı
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi
Hakk götürsün ortalıkdan yamanı
Neden hamı[iii] geldi Zöhre’m gelmedi 

Sözün bu aşamasında öteki türkü sözlerine geçelim. İkinci türkü olarak ele alacağım sözler ise »Mektup Selam Söyle Benden Vatana«  dizesiyle başlayan ve TRT kaynaklarında Ali Ekber Çiçek ve Kemal Demir derlemeleri verildiğini kaynaklardan okuyorum. Her ikisi de bu ezgiyi derlemiş, ama değişik dizelerin yer aldığı değişik çeşitleme olayı veriliyor. Buda normaldir. Bu ezginin derlenmiş sözlerini vermeyeceğim çünkü her yerde var. Onlarca sanatçı seslendirmiş. Ben sadece Tahir İle Zöhre destanında geçen sözleri ve gerekçesini vereceğim. 

Türkünün kitaptaki anlatım gerekçesi: 

Hey! O devir, ne devri! O kale bir zindan, bu zinden bir mezar… bir giren bir daha çıkamazmış buradan… Tahir de bir mezara girer gibi girmiş; girerken de bir zindancı başının yüzüne bakmış, gözleri dolmuş ve sonra; Ne olur ağlar gibi el kadar kağıt versem size, verir misiniz verilecek birine?

Deyip öyle bir name dizip donatmış ki, firaklı mı dedin, firaklı; acep gözler kuru olarak okunur mu ki:

 Mektup selam söyle bizden vatana
Söyle benim için güller ağlasın
Gözü yaşlı düştüm ben bu zindana
Iraktır aramız yollar ağlasın 

Sözleri yazının sonunda tam olarak veriyorum. Böylece bu ezginin anlatısını da kısa geçiyorum. Sadece bilgi amaçlı yazılmıştır. 

Üçüncü türkü ise »Portakal Dilim Dilim« bu sözler üstünden bir şeyler söylersem şunları demem gerekiyor. Bu ezgide Zöhre ile Tahir karşılıklı söyleşiyorlar. Bu söyleşi içinde oluşan mani türü olarak on dörtlükten oluşan söyleşidir. Ezgi anonim bir yapıya bürünürken sadece Tahir’in sözleri yaygınlık kazanmıştır. Bu türkünün gerekçesi ise şöyledir. 

»zavallı yüreğindeki ateşi yele vermiş, yel almamış: sele vermiş, sel almamış: bari tele vereyim deyip, üç telli bir saz almış o gün… Eeee saz deyip de geçiyor musun, bir dın dedi mi gamı karaveti dağılır insanın. Zöhre kızdan bir güler yüz, bir tatlı söz duymayınca sazını alıp çıkıyor. Bir bir derdini döküyormuş ona; o da tel tel dağılıyormuş havuz başının güllerine… böyle aylar, günler geçmiş; bir akşam Zöhre bir ağaç altında oturmuş da dilim dilim portakal yiyiyormuş. Tahir’in geçtiğini görmüş da, yine de başını kaldırıp bakmamış. Bu öyle bir dokunmuş ki Tahir’e sabrı, takatı tükenmiş. 

Portakal dilim dilim
Gel otur benim gülüm
Ne dedim ne söyledim
Lal olsun benim dilim 

Diye bir mani dokundurunca, Zöhre de başlamış sitem üstüne siteme.«[iv] 

Yukarıda da değindiğim gibi iki sevgilinin karşılıklı söyleşisinden oluşan bir ezgidir. Bu ezginin üç çeşitlemesi benim arşivimde bulunuyor. Her üçü de Yadigar Kızılateş kaynaklı olup aynı zamanda tahir ile Zöhre destansı anlatımından yararlanılmıştır. 

Dördüncü ezgi sözleri ise Azerbaycan çeşitlemesinde bulunuyor. Değişik çeşitlemelerde farklı sözlerle varsa da benim arşivimde bu ezginin farklı çeşitlemeleri yoktur. Buyurun bu ezgiyi de okuyalım. 

Türkünün kaynaklarda ki anlatım gerekçesi:

»Keniz naelac qalıb, Tahir Mirzeni götürdü, bahar-bağının qapısına geldi. Tahir qapını açıb içeri daxil oldu. Ne gördü? Bura bir bağdı ki, deyirsen behiştin bir guşesidi, gülüstani-baği-iremden nişan verir. Bülbüller ceh-ceh, güller beh-beh deyir, her kes öz dilince, öz mehbubu ile razi-niyaz eleyir. Tahir Mirze bağı dolanırdı, gördü bir bülbül gülün yarpağını üzüb çekir göye, ordan buraxır; bülbül şığıyıb yarpaq göyde iken yene tutur. Tahir tamaşa eleyirdi, bülbül yarpağı bir de çekib buraxdı. Gül yarpağı bir qaratikan kolunun üste düşdü. Bülbül daldan şığıyıb onu götürmek isteyende üreyinden sancıldı qaratikan qelemesine. Gedib, başını sürüne-sürüne gülün yarpağının üste qoydu, can vermeye başladı. Tahir bir ah çekib, özünü yetirdi bülbülün başı üstüne. Onu o terefe, bu terefe aşırıb gördü ki, başı yarpağın üstünde, canını güle tapşırıb. Tahir kederlenib dedi: 

Heyhat!.. Bir bülbülcen de olmayasan?! Vefalı bülbül öz canını mehbubu yolunda feda eledi! Sen diyarbadiyar gezirsen. Yox olsun o baş ki, mehbube yolunda kesilmeye. 

Tahir bülbülün yanında diz çöküb, gözlerinin yaşını tökdü. Qemi coşa geldi, sazı sinesine basıb, görek ne deyir: 

Yaz olanda bağçalarda
Sen çalırsan tarı, bülbül!
Oxudun, derdim artırdın,
Oldun mennen yarı, bülbül! 

Tahir Mirze sözünü bitirib, öz-özüne dedi: “Ey dadi-bidad! Bir bülbülcen de olmayasan? O öz mehbubu yolunda merd-merdana canını feda eledi, sen canını qorumaq üçün diyarbadiyar gezirsen”.«[v]  

Son söz olarak şunu demeliyim. Bu ezgilere ve benzer ne kadar ezgi varsa tamamına el vurup yazıya aktarmak kolay bir çalışma olmadığı gibi, bir insanın başaracağı olayda değildir. Yukarıda da sözünü ettiğim gibi, mutlaka bu ezgilerin konumu hakkında derin ve uzun bir ekip çalışması yapılmalıdır. Hatalı ne kadar ezgi sözü varsa düzeltilmelidir. 

»Her ne kadar sürç-i lisan eylediysem affola«! 

Şimdi arşivimde bulunan değişik sözleri sırayla veriyorum.
****** 

01 Zöhre’m Gelmedi[vi] 

Yöre:           Göle/Hoşdülbent
Kaynak:       Ganime Kızılateş
                    Derbeder Havası 

Seyr-i gülistana Kür kenarına
Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi
Loğman-ı tabibin zer pınarına
Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi 

Günde ben
Gölgede sen günde ben
Yılda kurban bir olur
Sana kurban günde ben 

Bele güzel yoktu Hanlar elinde
Akıllı kemallı sözler dilinde
Mecnun galdım sahraların çölünde
Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi 

Gülenaz
Bülbüle naz güle naz
Zöhre’m benim halıma
Ağlayan çok gülen az 

Ab-ı Kevser akar güzeller sağı
Çığrışın bülbüller mest edin bağı
Zöhre Han Tahir’in çeşm-i çerağı
Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi 

Kime gidem
Kimim var kime gidem
Yarayı senden aldım
Dermana kime gidem
***** 

02 Zöhre’m Gelmedi[vii]  

Yöre:           Arpaçay / Derbeder
Kaynak:     Murat Çobanoğlu 
                Derbeder Havası 

Bölük bölük gelir mektep uşağı
Neden eller geldi Zöhre’m gelmedi
Beline bağlamış Acem kuşağı
Neden eller geldi Zöhre’m gelmedi 

Gülenaz
Bülbüle naz güle naz
Yavrum senin halına
Ağlayan çok gülen az 

Ele yüreğime düştü derin bir sızı
Yerin çiçeğidir göğün yıldızı
Yabancı değildi emmimin kızı
Neden eller geldi Zöhre’m gelmedi 

Alma yanı
Al olur alma yanı
Nasıl kabre koyarlar
Muradın almayanı 

Ne diyeyim bende böyle hallara
Şikayetim vardır bunca kullara
Sabah namazında düştü yollara
Neden eller geldi Zöhre’m gelmedi 

Kazan ağlar
Su kaynar kazan ağlar
Yar yolunda ölenin
Mezarın kazan ağlar
***** 

03 Zöhre’m Gelmedi[viii]  

Yöre:           Arpaçay / Derbeder
Kaynak:       Aşık Maksut Feryadi 
            Derbeder Havası 

Sırı sıra gelen mektep uşağı
Neden eller geldi Zöhre’m gelmedi
Beline bağlamış Acem kuşağı
Neden eller geldi Zöhre’m gelmedi 

Yavru yavru günde ben
Gölgede sen günde ben
Yılda kurban bir olur
Sana kurban günde ben 

Bad eser dağılır zülfün telleri
Ne göyçe danışır meni dilleri
Kudretten kınalı nazik elleri
Neden eller geldi zöhre'm gelmedi 

Yavru yavru sarayım
Bülbül bekler sarayım
Bergüzarı istemem
Gel ki bir yol sarayım 

Çığrışın bülbüller yandırın bağı
Felek bu sineme çekti bu dağı
Zöhre Han Tahir’in çeşm-i çerağı
Neden eller geldi Zöhre'm gelmedi 

Oğul oğul kime gidem
Kimim var kime gidem
Yarayı yardan aldım
Dermana kime gidem
***** 

04 Zöhre’m Gelmedi[ix]  

Tebriz Kahramani Havası
Kaynak: Aşık Hasan Gaffari 

Başına döndüyüm Hanların Hanı
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi
Hakk götürsün ortalıkdan yamanı
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi 

Ahşam oldu, biz de keçdik adalar
Könül dost yolunda salmış cidalar
Mekteb uşakları, Mollazadalar[x] 
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi 

Başına örtübdü gülnaz şalını
Terk eyleyib mektebhana yolunu
Hudam lal eylesin molla dilini
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi 

Men bilirem Hasan Sultan dövüptü
Yeğin çoğul geyip bir söz deyipti
Alıp kaddin ağlamağım ayıptı
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi 

Şikare geleydi bu bahar yazlar
Ağalar Han Tahir’in sümüğü sızlar[xi] 
Size kurban olum oğlanlar kızlar
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi
***** 

05 Zöhre’m Gelmedi[xii]  

Kahramani Havası
Azerbaycan çeşitlemesi. 

Başına döndüyüm Xanların xanı
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi
Hakk götürsün ortalıkdan yamanı
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi 

Axşam oldu, biz de keçdik adalar
Könül dost yolunda salmış cidalar
Mekteb uşakları, mollazadalar
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi

Başına örtübdü gülnaz şalını
Terk eyleyib mektebxana yolunu
Xudam lal eylesin molla dilini
Neden hamı geldi Zöhre’m gelmedi
***** 

01 Portakal Dilim Dilim[xiii]  

Portakal dilim dilim
Açmıyor benim gülüm
Ne dedim de küstürdüm
Kurusun ağzım dilim 

Benim yarım bir tane
Sarılmış mor fistana
Canım kurban olsun
Senin gibi Sultana

Bir taş attım ırmağa
Vardı düştü ırağa
Yüzük olsam dolansam
Al kınalı parmağa 

Mavilimsin maşallah
Sen benimsin inşallah
Herkesi kavuşturan
Bir Allah'tır bir Allah 

Koncalar açıp doldu
Ne kurudu ne soldu
Ben seninim Tahir'im
Bu benim ahtım oldu
***** 

02 Portakal Dilim Dilim[xiv] 

Portakal dilim dilim
Gel otur benim gülüm
Ne dedim de darıldın
Lal olsun ağzım dilim

        Oy dağlar dağlar dağlar
        Yanar yüreğim ağlar
        Ölülerden fayda yok
        Ağlasın bana sağlar 

Portakalı soymadım
Başucuma koymadım
Heç beni kınamayın
Ben yare doyamadım

        Oy dağlar dağlar dağlar
        Yanar yüreğim ağlar
        Ölülerden fayda yok
        Ağlasın bana sağlar 

Portakal koydum tasa
Gözümü sardı çise
Yari bana çağırın
Kulağım verdim sese

        Oy dağlar dağlar dağlar
        Yanar yüreğim ağlar
        Ölülerden fayda yok
        Ağlasın bana sağlar
*
**** 

03 Portakal Dilim Dilim[xv] 

Portakal dilim dilim
Gel otur benim gülüm
Ne dedim ne söyledim
Lal olsun benim dilim

Dola kolların boynuma
            Sok ellerin koynuma
            Bir gece eyle beni
            Her gece eyle beni 

Portakalı dermezler
Seni bana vermezler
Gel sarılıp yatalım
Ay karanlık görmezler

Dola kolların boynuma
            Sok ellerin koynuma
            Bir gece eyle beni
            Her gece eyle beni 

Portakalın irisi
Geçti kızlar sürüsü
Sürüsünde fayda yok
Yaktı beni birisi

Dola kolların boynuma
            Sok ellerin koynuma
            Bir gece eyle beni
            Her gece eyle beni
***** 

01 Mektup Selam Söyle[xvi] 

Mektup selam söyle bizden vatana
Söyle benim için güller ağlasın
Gözü yaşlı düştüm ben bu zindana
Iraktır aramız yollar ağlasın 

Sılanın çevresi bahçeler bağlar
Oturmuş analar oğul der ağlar
Yara perde olmuş yıkılsın dağlar
Yarin ağzındaki diller ağlasın 

Biz haktan düşmüşüz aşka ateşe
Neye şu ayrılık geldi bu başa
Söyleyin şu dağlara toprağa taşa
Yaylalar ah atsin çöller ağlasın 

Zühre'm bu zindanda böyle çürüsem
İflah olmaz hasretinle ölürsem
Kavuşmaz da ta mahşere kalırsam
Han Tahir halime eller ağlasın
***** 

Sarı Bülbül[xvii] 

Yaz olanda bağçalarda
Sen çalırsan tarı, bülbül!
Oxudun, derdim artırdın,
Oldun mennen yarı, bülbül! 

Bülbül, senin işin kandı,
Aşıklar oduna yandı;
Neden her yerin elvandı,
Köksün altı sarı, bülbül!? 

Bülbül, sen dala sekersen,
Göz yaşın güle tökersen,
On bir ay hesret çekersen,
Bir ayı da zarı, bülbül. 

Bülbül, geyinmisen yaşıl,
Kolların boynumdan aşır;
Ağlamak mene yaraşır,
Koy ağlayım barı, bülbül! 

Bülbül, sen meni kandırdın,
Gülşen bağı dolandırdın,
Axır oduna yandırdın,
Yazık Han Tahir’i, bülbül!

 

Orhan Bahçıvan

 



[i] Anadolu Türk Ezgileri ve Ezgi Makamları. »İkinci Yazı«…
[ii] Tahir Ve Zöhre Destanı Azerbaycan Çeşitlemesi.
[iii] Hamı: Herkes, hepisi, Eller…
[iv] Tahir İle Zühre Destanından. Eflatun Cem Güney, Yeditepe Yayınları 1960 İstanbul.
[v] Tahir ve Zöhre Aşık Hüseyin, Azerbaycan çeşitlemesi.
[vi] Ablamdan derlediğim bu sözler yöremizde anlatılan Zöhre anlatısından alıntıdır. Yerli Makamı olan ve Derbeder adıyla bilinen makamla söylenilir…
[vii] Derbeder Makamı.
[viii] Aşık Maksut Feryadi bu şiirin birinci ve üçüncü dörtlüklerini okuyor.
[ix] Tahir İle Zöhre Destanı, Azerbaycan/Tebriz anlatımı, Anlatan Aşık Hasan Gaffari, Kahramani havasıyla yorumlanıyor.
[x] Mollazadalar: Öğretmenler, öğretim görevlileri.
[xi] Sümük- Bizde “burundan gelen salgı”, Azerbaycan Türkçesine göre “kemik” anlamına gelir. Mesela Azerbaycan dilinde “sümüklü et” pirzola demektir.
[xii] Tahir Ve Zöhre Destanı Azerbaycan Çeşitlemesi.
[xiii] Tahir İle Zühre Destanından. Eflatun Cem Güney, Yeditepe Yayınları 1960 İstanbul.
[xiv] Tahir İle Zühre Destanından. Eflatun Cem Güney, Yeditepe Yayınları 1960 İstanbul.
[xv] Tahir İle Zühre Destanından. Eflatun Cem Güney, Yeditepe Yayınları 1960 İstanbul.
[xvi] Tahir İle Zühre Destanından. Eflatun Cem Güney, Yeditepe Yayınları 1960 İstanbul.
[xvii] Tahir ve Zöhre Aşık Hüseyin, Azerbaycan çeşitlemesi.
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları