Sarı Gelin Türküsü Ve Derleme Çalışmaları:

Sarı Gelin Türküsü Ve Derleme Çalışmaları: 

Kars, Ardahan, Iğdır yöresi derleme çalışmaları hakkında
bir değerlendirme yazısıdır. 

Hem Sözlü hem de yazın alanında günümüze kadar yapılan derleme çalışmaları içinde yer alan yöremiz ve yöremize ait olan türküler, nedense bir bütün içinde değiller. Yığma sistemiyle derlenen bu çalışma türü, yöre ekibi denilen kaynak kişi sunumuyla günümüze kadar gelmiştir. Bu nedenle kaynak kişisi olmayan bir türkünün tam sahasına inemiyoruz. 

Yörelerin iç bünyesine girilince şehirler kasabalar beldeler ve köyler akla geliyor. Aklımıza gelen bir başka kavram ise, Ozanlar, ozanlar da yöresel adlar almakla kendilerini ifade etmişler. Göleli Ferman Baba, Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan, Narmanlı Sümmani, Bursalı Halil, Karslı Tüccari, Göleli Nalbant adlarını sayarken daha iç detaya inildiği zaman köy adlarını kendisine mahlas olarak alanlar da vardır. Heveli Babuş, Penekli Zelili, Bardızlı İhsani diyebiliriz. 

Bunları niçin yazıyorum? 

Bunlar türkülerin gruplandırılmasına yardımcı olan öğelerdir. Derleme çalışmaları yapılırken, bu öğeler göz önünde bulundurulması gerekir sanıyorum. 

Bulundurmak demek o bölgenin yaşam koşullarını kavramak demektir. Dil üslubundan tutun anlatım üslubuna kadar akla ne geliyorsa tümünü bir derlemeci tam olarak bilmek zorundadır. “En azından derleme yaptığın yöreyi bütün hatlarıyla tanımalıdır. 

Bu anlattığım derlemede birinci öğe olarak görülmelidir. 

İkinci öğe ise, yine derlemeci derleme yaptığı yörenin halk hikâyelerini, dini söylencelerini, masal ve tekerlemelerini asgarî bir ölçüde bilmelidir. Daha sonra o yörede gelmiş geçmiş ozanları ve ozanların yorum, makam şiir düzeni ve tasnif ettiği hikâyeleri de bilmesi gerekir. 

Küçük bir not olarak, şunu hemen belirtmem gerekiyor. Eğer Eflatun Cem Güney’in Hazırladığı Tahir İle Zühre destansı anlatımını okuduysanız. Kitabın 27. Sayfasında yer alan »Mektup Selam eyle bizden vatana« dizesiyle başlayan ve anlatıda kadın kahraman Zühre adına, destanın baş kahramanı Tahir zindana düştüğü zaman, zindanda yatarken, öyle bir name dizer ki, işte bu namenin sözleridir bu ezginin sözleri. Gelin görün ki, bu sözler bugün TRT kayıtlarında kimlerin üstüne ve ne şekilde yazıldıysa söylesinler.

Ben bütün bunları neden yazıyorum. 

Eğer bir derlemeci Âşık Veysel kaynaklı “Necip Bey” türküsünün “Necip Bey İle Telli Hanım” hikâyesinden geçtiğini bilirse türkü her ne kadar Sivaslı Âşık Veysel dilinden derlenirse o türkü yöresine verilmelidir. Dip not olarak kaynak Âşık Veysel Sivas derlemesi olarak yazılmalıdır. Yani kısaca türkü yerine iade edilmelidir. 

Yöre dışına taşan ve gittiği yörede ünlenen bazı türküler ise “ben buralı değilim” diye bağırıyor. Güney Anadolu’da derlenen ve oradaki sanatçıların sesiyle ünlenen bir türkü vardır ki, bu türkü “ben buralı değilim” diye bağırıyor. 

Az sonra öyküsü ile birlikte sözünü edeceğim türkü TRT kayıtlarında, Kerkük yöresi türkü derlemeleri arasında yer aldığını ve dahası Abdulvahit Kuzecioğlu kaynaklı olduğunu biliyorum. Ancak, bu yörede söylenilen türkülerin özünde Kaşkay türküleri ile bir bütünlük gösterdiğini önemle belirtmeliyim. 

Benim söylemek istediğim söz, türkünün Kerkük yöresi derlemesi olduğuna değil, bu türkü sözlerinin farklı aktarılması olayınadır. Türkünün söz döşemesi, yöre konumuna göre uyarlanmıştır. Güney doğu yöresinde ağa kavramı, bütün çağrışımların başında gelir. Çünkü güney yöresi halen feodalizmi yaşıyor. Bu yöre genelde ağalık kavramıyla iç içedir. Ana sözcüğü ile ağa sözcüğünün yer değiştirmesi normaldir. Ana bahşiş vermiyor, sıra gecelerinde ağa bahşiş veriyor. 

Türkü şu: “Ağam Ağam Öz Ağam, Kaynak: Abdulvahit Kuzecioğlu / Yöre: Kerkük” bütün kayıtlar böyle veriyor.  Söz dizimi incelendiği zaman görülen manzara şu. İki dizeyi yazmalıyım. »Men sene gülüm demem / Gülüm ömrü kem olur« ilginç olan bir olay, erkeğin erkeğe gülüm diye seslenmesi sanırım Kerkük yöresinde bir gelenektir. 

Sözü uzatmadan bizim yöreye geçelim. Bizim yörede söylenilen “Anam anam öz anam/ çık eyvana gez anam” dizesiyle başlayan ve devam eden bu türkü Ardahan Çıldır ve Arpaçay yörelerinde Acem ağzı söylenen bir türküdür. Türkü aslen Ardahan yöresine de ait değildir. Azerbaycan yöresinden bizim oralara gelmiş bir Kaşkay Mahnısıdır. Gelmiş ama biz gelen türküyü geldiği gibi söylüyoruz. Nasıl mı? 

Üvey ana elinde kalan ve öz ana sevgisini arayan iki küçük, bacı kardeşin duygularını anlatan, çocuk ağzı diye adlandırılan ya da çocuk sesi olarak söylenilen bir türkü çeşididir. Bilindiği gibi türkülerde ağız vardır. Erkek ağzı türküler, kadın ağzı türküler, çocuk ağzı türküler, çoban ağzı türküler, çiftçi ağzı türküler olduğu gibi türküyü kim söylüyorsa onun adıyla onun ağzıyla anılır. 

Gelelim bildiğimiz türküyü anlatan söylenceye. 

Çok eskilerde bacı kardeş varmış. Bu iki kardeş çok zalim olan bir üvey ananın elinde kalmışlar. Üvey ana bu iki kardeşe geçen her günü zehir etmek için elinden geleni ardına koymazmış. Evlerinde bulunan bir kuzuyu bu iki kardeşe emanet edip, ormanda otlağa gönderirmiş. Her seferinde şöyle tembihte bulunurmuş. 

»Kuzuyu iyi otarın karnını iyi doyurun. Sakın kaybetmeyin eğer kaybederseniz size dünyayı dar ederim.« 

Gel zaman git zaman iki kardeş kuzuyu otlatmak için meşeye götürür getirirmişler. Bir gün oyuna dalan çocuklar kuzuyu kaybederler. Arayıp arayıp dururlar, hiçbir yerde kuzuyu bulamazlar. Korkularından eve de dönemezler. 

Üvey ana çocukların akşam eve dönmeyişini görünce ne oldu kaygısıyla meşede onları aramaya çıkar. Daha sonra çocukların olduğu alana girince çocuklar üvey ananın gelişini görürler ve kuzunun kayıp olduğunu söylerler bu olaya çok kızan ve hiddetle iki kardeşin üstüne yürüyen üvey ananın önünden kaçan çocuklar, Allah’tan kuş olup uçmayı dilerler. Ve nihayeti iki kardeşte kuş olup uçarlar. O gün bugündür ormanda kaybolan kuzuyu ararlar ama bulamazlar. İşte bu iki kardeşin hem ağlayarak hem de uçarak söyledikleri bir türküdür. Söylenen bu türkü. 

Türkü Şöyle başlıyor: 

Anam anam öz anam / çık eyvana gez anam  

Konuştuğumuz dilin yapısında öz ana ve üvey ana kavramı vardır. İnkâra gerek yok... 

Peki, Türk dili genelinde “öz ağa ile üvey ağa” kavramı var mıdır? Benim bildiğim kadarıyla yoktur. Eğer ben bilmiyorsam bu kavramın varlığını TDK açıklasın. 

Türkü Derlemeleri. 

Cumhuriyet yıllarının başlangıcı, Anadolu denilen toprakların üstünde halkçılık rüzgârlarının estiği bir dönemdir. Bu dönem, aydınlar ile halk arasında belli bir yakınlaşmayı da ön plana getirmiştir. Artık aydınlar saraylarda oturup pencereden insanlara bakmıyor. Evinden çıkıp halk denilen bu insanların içine rahatlıkla gidip, halk sohbetlerine katılmaya başladılar. Bir taraftan yeni sistemi halka benimsetip sevdirmek amacıyla diğer bir yanı ise, halk adına iş yaptıklarını kanıtlama diyelim. 

Halk ezgileri: 

Halk ezgileri o dönemde sesten sese ulaşarak dağılma niteliğine sahipti. Dolayısıyla, bozulma oranları daha azdı. Günümüzdeki iletişim araçlarının insan yaşamında yer almasıyla birlikte ezgilerin dağılımı daha da hızlı olmaya başlamıştır. Bu dağılım olumlu sonuçlar getireceğine tam aksine olumsuz sonuçların sorumlusu olmaya başlamıştır. 

Dolayısıyla halk ezgileri kendine has yöresel ritmik ve melodik karakterlerini de yitirmeye başlamışlar. Türkülerde söz döşeme sistemi genelde bozulmuş. Ozanların mahlas yazdıkları kubbeler atılmış tüm türküler anonim kılınmıştır. 

Ozanların adları türkülerde niçin çıkarıldı? Bunca türkü sahibini tanırken sahibine yabancı kılındı. Olaya mantık ölçüsüyle bakınca şunu görüyoruz. Bir türkünün mahlas bölümünde SÜMMANİ adı geçiyorsa, bu türküyü derleyen ya da okuyan kişi kendi yöresine ve kendi hanesine yazma şansını yitiriyor. Ya da bir TRT sanatçısının dediği gibi, “her türküyü olduğu gibi bozmadan orijinal yapısıyla sunarsak, açlıktan ölürüz” 

Bu tutum eğer doğru ise, Halk ezgileri adına bu bir kırılmadır. Bu kırılma ekseninde Bursalı Halil, Merdinikli Türkmen Karaca Oğlan, Dadaloğlu, Seyrani ve daha niceleri yok edilmiştir. 

Halk ezgilerinin birçokları derlendiği yörenin özelliğini taşımıyor. Bu bir suç değildir. Çünkü zorunlu göçler, yöreleri ve türküleri harmanlamıştır. Sivas yöresinde derlenen Celaloğlan ağıdı, Mihrali Bey türküsü (ağıdı) ve daha niceleri Sivas yöresinin özelliğini taşımıyor. O halde bu türküler Sivas yöresinde ne arıyor. Soruya yanıt türkülerin yanıtıdır. Sivas yöresine getirilip yerleştirilen Terekemeler, Ahıska yöresi göçmenleri, Massagetler gelip yerleştikleri bu yörelere, kültürel bir sunum olarak türkülerini de birlikte getirmişler. İç Anadolu yöresinde de konum aynıdır. 

Kozanoğlu isyanıyla zorunlu göçe tabi tutulan Afşarların gelmesiyle Güney türküleri iç Anadolu’ya taşınmıştır. Bizim yöremiz sayılan Ardahan’da Dersim (Tunceli) türkülerini derlemek mümkündür. Çünkü Dersim’den Ardahan’a zorunlu gönderilenler, kendi kültürlerini de türkülerini de birlikte getirmişler. 

Ben yaptığım derlemelerimde şöyle bir yöntem izlerim. Bir türkü Ankara’dan derlenmiş. Ezgi güzel ama sözleri en az beş türkünün sözlerinin karışımından oluşuyorsa, ben bu türkünün en sağlam söz döşeme sistemini bulmaya çalışırım. Bulduğum zaman o türküyü o şehre ya da o yöreye aktarırım. Kanımca karışıklığın önüne böyle geçilir. Art niyetli kişilerde bu sistemi anlayınca ezginin üstüne yalan sözler koyarak sahiplenme konumundan vazgeçerler. En azından caydırıcı bir yöntem olur diye düşünüyorum. 

Türkü Derleme Olayı… 

Rauf Yekta adıyla başlayan derlemecilik, Muzaffer Sarısözen’le doruk noktaya erişmiştir. Genelde yöresel yazım hatalarını saymazsak. Bu derlemeler en sağlam derlemelerdir. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından itibaren derleme çalışmaları, bilimsel bir potaya taşınmak istenmiştir. Bu amaçla çeşitli devlet kurumları işe el atmışlar. Çünkü yeni kurulan bir cumhuriyetin her alanda yenileşen sisteme uygun bir müzik politikası da olmalıydı. Bu gerçekler göz önüne alınınca Anadolu toprağının sesine kulak verildi. Yani kısacası, Anadolu halk ezgilerini Türk müziğinin öz kaynaklarından olduğunu kabul ediyor ve derlenmesi için gereken koşulları yerine getiriyordu. 

Derlemeler nasıl oluyordu? 

İlk derleme çalışmaları: 

Bu derleme işinin ilk taşıyıcıları müzikle uğraşan öğretmenlerdi. (Köy Enstitüleri) Müzik öğretmenleri derlediği türküleri notaya alıp, dönemin tek yetkili kurumu olan “İstanbul Belediye Konservatuarı’na yani şimdi ki, “İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na gönderiyorlardı. Bu yöntem güvenilir olmadığı için, yerinde tespit ve yerinde derleme yöntemi gündeme geliyor. İşte bu kararla birlikte derlemeciler halk içine gitmeye başlıyorlar. 

İkinci derleme çalışmaları: 

1926 yılında adı geçen konservatuarın öğretim görevlilerinden, bir gurup kalkıp, 

  1. Kayseri
  2. Sivas
  3. Niğde
  4. Adana
  5. Gaziantep
  6. Urfa şehirlerini teker teker dolaştılar. Bu dolaşmanın getirdiği verimlilik kendini gösterince, aynı gurup bir yıl sonra, Manisa, Karaman, Alaşehir, Konya, Ereğli, Ödemiş ve Aydın yöresinde türkü derlemeleri gerçekleşmiştir. 

Üçüncü derleme çalışmaları: 

1928 yılında ise üçüncü kez derleme gezilerine çıkılmıştır. Gezilen yöreler ise: 

  1. Ankara
  2. Çankırı
  3. İnebolu
  4. Kastamonu
  5. Kütahya
  6. Eskişehir
  7. Bursa illeri gezilmiştir. 

Dördüncü derleme çalışmaları: 

1929 yılında yapılmıştır gezilen yöreler ise şunlardır: 

  1. Trabzon
  2. Gümüşhane
  3. Erzincan,
  4. Bayburt
  5. Erzurum
  6. Giresun
  7. Rize
  8. Sinop yöreleridir 

Dördüncü derleme çalışmaları sona erir ermez, arkasından bu çalışmaları yürüten uzman kadronun da çalışmaları durdurulur. Uzman kadro denince bu kadroda yerini alan görevlilerin isimlerini de verelim. 

Görevli uzmanlar: 

  1. Mahmut Ragıp Gazimihal
  2. Yusuf Ziya Demircioğlu
  3. Ferruh Arsunar
  4. Muhittin Sadak
  5. Rauf Yekta adlarını saymak mümkündür. 

Derleme çalışmaları 1937 yılına kadar ara vermiştir. Bir olayı belirtelim. Uzmanlar düzeyinde kesintiye uğrayan bu çalışmalar kişiler bazında mutlaka sürdürülmüştür. 

Yeniden derleme çalışmalarının başlaması. İşin bundan sonra ki dönemini Ankara Devlet Konservatuarı ele alıyor. Yani derleme çalışmaları İstanbul’dan Ankara’ya taşınıyor. Ankara’da başlatılan derleme çalışmalarını yapan uzman kadroların adlarını ve derleme yaptıkları tarihleri verelim... (Bu bilgiler TRT kaynaklıdır) 

  1. Hasan Ferit Alnar
  2. Necil Kazım Akses
  3. Ulvi Cemal Erkin
  4. Halil Bedii
  5. Muzaffer Sarısözen
  6. Arif Etikan
  7. Cevat Memduh Altar
  8. Tahsin Banguoğlu
  9. Rıza Yetişen
  10. Nurullah Taşkıran
  11. Mahmut Ragıp Gazimihal
  12. Mithat Fenmen 

1937 ile 1942 yıllarında derleme yapan uzmanlar. 

İlk beş yıl böylece tamamlanmış oldu. Sonra ki on geziye çıkan uzman kadronun isimlerini de yazalım. 

  1. Muzaffer Sarısözen
  2. Halil Bedii Yönetken ve
  3. Rıza Yetişen 

Gibi üç isim verebilirim. Bu süreç içinde on bine yakın türkünün derlendiğini ve notaya alınarak arşive aktarıldığı yazılıp söyleniliyor. Ancak tüm anlatılarda yukarıya adlarını yazdığım derlemecilerden nedense söz edilmiyor. Sadece Muzaffer Sarısözen isminden söz ediliyor. Ayrıca derlemelerin temel kaynağı olan Köy Enstitülerinden hiç söz edilmiyor. 

TRT’nin kuruluşu ve radyo Çalışanları’nın derlemeleri gündeme gelir. 

Ankara Radyosu, 1927 yılının Kasım ayında (bazı kayıtlarda 18 Ekim olarak geçmektedir) Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi tarafından devreye sokulmuş ve ilk defa 1554 metre üzerinden 5 kW gücündeki vericiyle yayın hayatına başlamıştır. 

T.R.T Ankara radyosu “Yurttan Sesler”  koro şefi Muzaffer Sarısözen başkanlığında yapılan ilk derleme gezisinde ise, 

  1. Kars
  2. Erzurum
  3. Erzincan
  4. Van
  5. Hakkâri
  6. Diyarbakır
  7. Elâzığ (Harput)
  8. Urfa
  9. Adana
  10. Bitlis
  11. Siirt
  12. Muş,
  13. Bingöl yöreleri gezildi ve yöredeki ezgiler bantlara kayıt edilerek TRT Ankara radyosuna getirildi. 

1967'de ise, daha geniş bir kadroyla dağınık bir şekilde ekip çalışmalarına geçilmiştir. Bu çalışmalar, yedi şehirde yedi ekip görev yapmıştır. Ekiplerin çalıştığı şehirler ise şunlardır: 

  1. Gaziantep
  2. Burdur
  3. Van
  4. Erzurum
  5. İzmir
  6. Trabzon
  7. Balıkesir 

1971 yılına gelindiği zaman TRT Ankara radyosunun derleme çalışmaları son çalışma olarak kaynaklara geçmiştir. Bu derleme gezisinde ise, Erzurum ve Kars yörelerine özgü Halk ozanlarının destansı anlatımları, türküleri, atışmaları, deyişleri ve yöreye özgü halk türküleri derlenmiştir. Ayrıca, davul zurna halkoyun havaları derlenmiştir. TRT kaynaklı bu derlemenin Kars şehrine özgü olan listesi aşağıda verilmiştir.  Bu liste TRT kaynaklıdır. 

Bu derlemelerin yapıldığı tarihte ise, Kars üçe bölünmemiştir. Ardahan ve Iğdır Kars’ın ilçeleri konumundadır. Bu derleme çalışmasını yapanlar ilçeler bazında bir derleme yapıp yapmadığını belirtmemişler. Benim ayrıca “Göle Yöresi Halk Oyunları” başlığı altında bir çalışmam vardır ki, orda yer alan onlarca halkoyunu bu listede yok. Bu çalışmalar takdirle karşılanırken eksik kalan yerlerinin doldurulması gerektiğine de inanıyorum. 

İnandığım bir başka olay vardır ki oda şu: Yapılan bu derlemelerin içinde Göle’nin Okçu köyünde ki Ali’nin söylediği Sarı Gelin türküsü kayıtlarda yok. Kayıtlarda olmayan türkü görelim ki nerelerde varlığını bildiriyor bizlere. 

Bugünlerde okuyup bitirdiğim bir kitaptan söz edeyim istedim. Bu kitap, Ahmed Refik Altınay'ın yazdığı »Kafkas Yollarında, Hatıralar ve Tahassüsler« 1919’da basılan ve eski yazıdan günümüz Türkçesine hazırlayan: Yunus Zeyrek, Millî Eğitim Bakanlığı, Türk Edebiyatı Dizisi, İstanbul 2001 de basılmış bir gezi notları kitabı. 

Kitabı tanıtmak amacıyla beni ve benim memleketim olan Ardahan ile Merdinik »Göle« dediğimiz küçük kasabamı ilgilendiren bölümü yayınlayarak bir tanıtım amacına üstleneyim istedim. 

Ahmed Refik Altınay'ın Kafkas Yollarında adlı gezi notlarında sözünü ettiği Merdinik kasabası benim kasabam. Bu kasabanın hemen girişinde yani, Kars yolu üstünde olan Okçu köyünden söz ediyor. Bu köy Merdinik »Göle« kasabasıyla birleşik konumdadır. 

Kitabın içinde anlatılan (Ardahan, 18 Mayıs 1918 Perşembe »18 Mayıs 1334«) başlığıyla bulunan, benim ayırıp buraya aktardığım bu yazı, Ahmed Refik Altınay'ın Okçu köyünde, Okçulu Ali'den dinleyip derlediği ve yazıya geçirdiği türküleri ve türkü hikayesini Derleme notlarımda aktarmıştım. Bu yazıda ise yorumsuz vermek istedim. 

Bu yazının kayda değer yanı benim için şudur: Ahmed Refik Altınay'ın Merdinik kasabasında dinleyip yazıya geçirdiği türkülerin belgesi niteliğinde olması. 

Bu yazı bir bakıma kendi düzeyinde bulunduğu sahayı bütün varlığıyla aktarmasıdır. Yöre de söylenilen türküleri ve türkü sözlerini içerdiği için önemli bir tarihi belgedir. Bu kitabın 1919 da yayınlandığını söylemeliyim. Yani bu tarihten bir yıl önce oralarda gezilmiş ve not alınmıştır. Yazar Ahmed Refik Altınay 1918. tarihini zaten veriyor. 

Bu kitabı günümüz diliyle yayına hazırlayan değerli hemşerim Yunus Zeyrek hocama teşekkürlerimi gönderiyorum. Bundan sonraki bölüm kitaptan aynen alınmıştır... 

Kafkas Yollarında »Ahmed Refik Altınay«[i] 

»Ardahan, 18 Mayıs 1918 Perşembe 18 Mayıs 1334« 

»Kars’tan güneşli bir havada çıktık. Artık soğuktan, kardan, süreksiz yağmurlardan kurtulduk sanıyorduk. Zaten bir aydan beri mevsimleri de şaşırmıştık: Dağlar kış, ovalar bahar, tepeler kar, vadiler çiçeklerle dolu. 

Kars civarı pek güzel. Kars Suyu’nun söğütlü sahillerinden geniş ve yeşil ovaya girildiği zaman zarif ve muntazam köyler görülüyor. Henüz tomurcuklanmaya başlayan ağaçlar altında sarışın tüyleri, kırmızı ibikleriyle horozlar ve tavuklar, çimenler üzerinde otluyor, koyunlar meliyor, kovanlar etrafında arılar neşe ve âhenkle uçuşuyor. Ufak, yalın ayak bir çocuk, samanlığın üzerinde oturmuş, türkü söylüyor. Aşağıda, başında mendil, bir Rus kadını, inek sağmakla meşgul... Uzakta, ağaçlar arasından derenin çağıltısı geliyor. Hava sıcak. Uzun ve muntazam bir köprünün, serinlikler içinde akan durgun ve parlak suları kenarında, boylu boslu üç dört Türk kızı, bacaklarını sıvamışlar, siyah kâküllerini alınlarına dökmüşler, çamaşır yıkıyorlar. Burası bir Malakan köyü. Köyü, Türkler işgal etmişler. Yol boyunca dizilen Malakan evleri, âdeta birer köşk. Önlerinde ağaçlar ve bahçeler, yan tarafında Kars’tan Ardahan’a giden demir yolunun muntazam rayları, biraz ötede ovanın çiçekli yeşillikleri üzerinde davar sürüleri. Koyunlar sâkin sâkin otluyor. Savaşın ölüm saçan fırtınası, bu yerlerden geçmemiş. Buralar, ruha neşe ve ferahlık veren güneşli bir sema altında, yeşil ovaları, çiçekli tepeleri, berrak dereleri, şirin köyleriyle yaşayan bir mıntıka. 

Kars civarındaki yüksek tepe çıkılmakla bitmiyor. Göz, renkten başka bir şey görmüyor. Kulak, nağmeden başka bir şey işitmiyor. Güya Kars ovalarındaki kuşların, sabahı saygıyla selâmlama zamanı. Kırlar, dereler, ağaçlar, tatlı cıvıltılar, baygın nağmeler, keskin sesler, aralıksız ezgilerle çınlıyor. Bazen yol kenarındaki taş kümeleri üzerinde zarif bir kuş, turuncu göğsü, elâ gözleriyle, sevimli gagasıyla, başını semanın maviliklerine dikmiş ötüyor, ötüyor; heyecan içinde, zevk içinde feryat ediyor. Sonra birdenbire, parlak renkli kanatlarını çırparak uçuyor, ovanın yeşilliklerine karışıyor. Bütün bu âhenk içinde, nağmelerinin şenliği ile ruhta tatlı neşeler uyandıran bir bestekâr var: Tarla kuşu... Bazen çalılar arasından, birdenbire kumral bir kanat anî ve seri bir uçuşla mavilikler içinde yükseliyor. Yükseldikçe ötüyor, öttükçe şevke geliyor. Bu seda güya semaların şarkı söyleyen ruhu... Aşağıda, sarızambaklar, mor karabaşlar, eflâtun çiçekler arasında ufak bir yuva var. İçinde, güzel bir kadın yüzündeki lekeleri andıran beneklerle süslü, iki üç yumurta, havalarda öten ananın inişini gözleyip duruyor. Çalılarda cıvıldayan kuşlar, hep susmuşlar, bu ilahî nağmeyi dinliyorlar. 

Tepeler yükseldikçe nağmeler azalıyor. Hava gittikçe soğuyor. Yamaçlarda kıştan kalma kar parçaları var. Eriyen kar suları, yataklar teşkil ederek akıyor. Çayırlarda mavi sümbül kümelerini canlandırıyor. Yolda birçok köyler. Büyük kısmı boş... Aygır gölünün kenarına Rus garnizonları yapılmış. Garnizonlar sıralı, yer altı barınakları şeklinde, oldukça muntazam, kapılarının yanına, pencerelerinin kenarına çimler kaplanmış, baharın tazeliği ile yeşil bir renk almış. 

Garnizonlar bittikten sonra, Göle ovası başlıyor. Ufak bir Çerkez çocuğu, başında papak, elinde kırbaç, sert bir ata binmiş, önündeki atları koşturuyor, rüzgâr gibi uçup gidiyor. Kars’tan Ardahan’a yapılan demir yolu hattı buradan geçiyor. Ne güzel akşam! Geniş ufukları, çamlı dağlarla çevrili kırların muhtelif yerlerinde köyler görülüyor. Bunlar Şarani ve Salut köyleri. Ocaklarından duman tüten köyleri ilk defa görüyoruz! Güneş batmış, yüksek ufuklarda hafif bir kızıllık var. Uzak köylerin bacalarından çıkan mavi bir duman, yeşil bir zemin üzerine sessizce yayılıyor ve uzanıyor. Her taraf sükûn içinde... Ovada sürü sürü inekler. Koyun sürüleri ağıllarına dönüyor. Bataklıklara ufukların tatlı renkleri aksetmiş, bütün sular, çayırlar ortasında turuncu bir renk almış. Arada sırada, gecikmiş birkaç kuş, ovanın esmerlikleri içinde uçuşuyor. Son nağmeleri, uzaklardan gelen derelerin çağıltılarına karışıyor. Çayırın ortasında, demir yolunun geçtiği yerlerde, uzun ve muntazam ahşap köprülerin sarı renkleri ovanın yeşillikleri arasında fark ediliyor. O geceyi Merdinik’te geçireceğiz. Merdinik (Göle) civarındaki Okçu köyü tamamen harap. Bu bedbaht köy, çoktan gömülmüş bir insan mezarını andırıyor. Duvarlarında otlar bitmiş, çiçekler açmış. Okçu köylüler ordumuzun ilk Sarıkamış muharebesi üzerine bize yardımla, Ruslara ihanetle suçlanan, köyleri ve evleri Kazaklar tarafından yakılan, talan edilen zavallılar. Şimdi, Merdinik’e yerleştirilmişler. Merdinik’te vaktiyle Türkler ve Ermeniler yaşıyormuş. Siyaset hırsı senelerden beri birlikte yaşayan iki milleti birbirinden ayırmış. Kiliseler boş, camiler harap, evler ıssız. Birkaç eve yerleşen Okçu köylüler orada yabancı gibi. 

Ardahan’a kadar devam eden bu mıntıkalarda Rus köyleriyle beraber birçok Türk köyleri de var. Türklüğün en çok hâkim olduğu yerler buraları. Lisan açık ve güzel Türkçe... Ara sıra pek az Rusça kelime karışmış. Türküler hep aşka ve mertliğe dair. Bir türküde şöyle deniyor: 

Vağavar’dan göç ettim[ii] 
Fındık kırdım iç ettim
El oğlundan ötürü
Genç ömrümü puç ettim. 

Vağavar’dan kalk da gel
Sular ile ak da gel
Ben Allah’tan gorhmirem
Sen Allah’tan gorh da gel. 

Arpaçayı’nı geçtim
Eğildim sudan içtim
Gidin deyin anama
Urus’a yesir düştüm. 

Türküler de makamlar, çoklukla kürdîye yakın. Birçokları hüseynîyi andırıyor. Erzincan ve Erzurum’da sırf kürdî makamda okunan türküler buralarda biraz daha İranîleşiyor, daha keskin, daha hüzünlü ezgilerle söyleniyor. En meşhur türküleri Azerbaycanlı Nebi’nin kahramanlığı için yapılan türkü. Nebi Rusları kırmış geçirmiş. Karısı Hacer tutuklanmış. Bütün türkü Nebi’nin ayrılığına, Hacer’in acılarına ait. Türkü, apuzar/subay, istikan/bardak, saldat/asker, kazarma/kışla gibi Rusça kelimelerle dolu. Bir yerinde şöyle deniyor: 

Ben gelende bizim yerler kış idi
Göller dolu ördek ile kuş idi
Bir arzuhâl yazdım elim üşüdi
Ağla Nebim, ayrı düştün ilinden 

Nebi türküsünden sonra, bir gelin için de türkü yapmışlar. Güveyi gelinin aşkıyla heyecana geliyor. Sevgilisini götüren faytona hitaben şu türküyü söylüyor: 

Teze Fayton 

Ağır Bar Havası 

Eşittim ki taze fayton almışsan
Tekerin kırılmış yolda kalmışsan
Yeni bildim sende benim olmuşsun

            Yavaş sür, yavaş sür, faytonu süren
Derdimin dermanı faytona binen.

 Faytoncu faytonun tekeri sarı
Faytoncu bahtavar sen kimin yarı
Faytonun tekeri ömrümün varı

            Yavaş sür, yavaş sür, faytonu süren
            Derdimin dermanı faytona binen. 

Bakû’nun yolları sıra tatlıcan
Faytona binen kız sarı telli can
Yavaş sür, yavaş sür, faytonu süren 

              Yavaş sür, yavaş sür, faytonu süren
              Derdimin dermanı faytona binen. 

Bu Dünyada 

Kerem Şikeste. 

Bu dünyada üç nesneden korkarım
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Hiçbirinden asla gönlüm hoş değil
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm 

Felek bağrım başım çalıptır taşa
Yazılanlar gelir bu garip başa
Hasret koydu bizi kavim kardaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm 

Garibin boynuna kefen biçilmez
Gurbet elde ecel camın içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm 

Kerem yar yоlunda canından kеçdi
Gurbet elde ecel badesin içti
Gül bağından bülbül kürbete uçdu
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm 

Edalı Türkü 

Düğün Açma Havası 

Pınar senin ne belâlı başın var
Başucunda elvan elvan taşın var
Yarenin var yoldaşın var eşin var 

            Yandım kızlar bir su verin pınardan.
            Yol sizindir ben geçeyim kenardan 

Pınar senin başucunda yatmalı
Kumun alıp deryalara katmalı
On beşinde bu kızlarla yatmalı

            Yandım kızlar bir su verin pınardan.
            Yol sizindir ben geçeyim kenardan 

Pınar senin dört yanında sazlar var
Sazların içinde gezen kızlar var
Bu kızlarda kara kara gözler var

            Yandım kızlar bir su verin pınardan.
            Yol sizindir ben geçeyim kenardan 

Ardahan ve civarında daha bu tarzda pek hazin türküler söylüyorlar. Bunlardan birçoğu, kendi ifadeleriyle meraklı türküler. Bunları söyleyebilmek için, “İnsanın yüreği kaynaya ki söyleye.” diyorlar. Merdinik’te yüreği kaynayarak türkü söyleyen bir genç var: 

Okçu köylü Ali... 

Ali, çamlı dağların, Köroğlu tepelerinin sabah güneşine karşı öyle hazin türküler söylüyor ki, güya ruhu aşktan yanan, bu türküleri yapan, kalbin elemlerini hazin bir feryat şeklinde ruhumuzda hissettirmek isteyen âşık, kendisidir. En güzel söylediği, Diyarbekir’de, Erzincan’da, Erzurum’da kürdî nağmelerle okunan bildiğimiz bir türkü. Fakat ezgiler burada daha hüzünlü, daha kederli. Türkünün konusu gayet şâirane: Bir Türk delikanlısı köyünde yaşayan bir Hıristiyan kızını seviyor. Sabahleyin tarlaya giderken peşinden ayrılmıyor. Akşamları sürüler ağıllarına dönerken sevgilisinin güzelliğini seyrederek ruhunun ateşini dindirmeye çalışıyor. Kalbi ve kafası o derece meşgul oluyor ki, sonunda taptığı haçı, sevdiği salibi/haçı görmek istiyor. Kalbi heyecan içinde çarparak bir pazar sabahı kalkıyor. Güneş yamaçlara altınlar serper, kuşlar tatlı cıvıltılarla ortalığı şenlendirirken kiliseye gidiyor. Bir köşeye çekiliyor. Sevgilisinin taptığı haçı, kilisede yapılan ayini seyrediyor. Türkü şöyle başlıyor: 

Gitme Ahçik 2 »Sarı Gelin«[iii] 

Yöresi: Göle,
Kaynak: Okçulu Ali 

Gitme Ahçik gitme Urum eline
Eser badı saba zülfün teline
Gel seni götürem İslam eline
        Vay Sinan ölsün Sarı Gelin[iv]
        Seni saran neyler dünya malın 

Vardım kilisesine baktım haçına
Mail oldum bölük pörçük saçına
Kız seni götürem İslâm içine
        Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
        Seni saran neyler dünya malın 

Vardım kilisesine kandiller yanar
Kıranta Keşişler pervâne döner
Tersa sevmiş deyin el beni kınar
        Vay Sinan ölsün Sarı Gelin
        Seni saran neyler dünya malın 

Şarkının nakaratı o kadar hazin, o derece tesirli ki... Ali, elini şakağına koymuş, gözleri yaş dolu, ruhundan kopan acılarla feryat ediyor: Vay Sinan ölsün sarı gelin / Vay Sinan ölsün sarı gelin / Seni vermem dünya malına... Dedikçe güya ağlamak istiyor. Sarı gelinler orada da mı bedbaht âşıkları bu derece büyülemişler? 

Merdinik civarındaki İslâm köyleri harap. Zavallı köylüler: 

Şikâyetim Vardır. 

Yöresi: Göle,
Kaynak: Okçulu Ali 

Şikâyetim vardır çarkı felekten
Felek ilen düşman oldum ağlarım
Dünyaya geleli gülmedi yüzüm
Doğduğuma pişman oldum ağlarım 

Bu viran yer bahar mıdır Aran'dır
Kadir Mevla'm çok muratlar verendir
Bizim eller bağ değildir virandır
Yazı gelmez kış ben oldum ağlarım 

İkrami derdini vasfeyler dilden
Ah çeker ağlarım ne gelir elden
Garip bülbül gibi ayrıldım gülden
Kanadı yok kuş ben oldum ağlarım 

demekle ne kadar haklılar! 

Merdinik’ten Ardahan’a kadar yollar gayet güzel. Yol kenarında meskûn Rum köyleri var. Köylerin önündeki ovada inekler ve davarlar yayılıyor. Kadınlar boş arabaların yanına, dövenlerin kenarına buğday sermişler, kurutuyorlar. Sarışın çocuklar, damlarda arabaların içinde oynuyorlar. 

Ardahan’a yaklaşıldıkça, zarif çam ormanlarından geçiliyor. Ormanlar tepe üzerinde. Tepenin solunda Ardahan Ovası, ovanın yeşil zemini ortasında Ardahan Suyu »Kür ırmağı«, Bağdat ve Mihaylofska köyleri var. Ardahan, düz ve muntazam bir yolun sonunda, beyaz binalarıyla uzaktan görünüyor.[v] 

Ardahan’a giden yolun iki tarafı, kâgir ve zarif, bir katlı evlerle çevrili. Sağda bir İslâm evi, intizamı, cephesine kazılan yaldızlı yazılarıyla parlıyor. Rusların askerî ambarları yolun kenarında. Daha sonra Ardahan çarşısına tesadüf ediliyor. Bir katlı, sıravari dükkânlar yağ ve peynirle dolu. Çarşının bir kısmını Ermeniler yakmışlar. Fakat harap edilen kısımlar önemsiz. Hükümet konağı altındaki mağazalar, karşısında Millet Bahçesinin etrafındaki muntazam dükkânlar, oldukları gibi kapalı. Burası, Ruslar tarafından yapılan yeni Ardahan. Ardahan yüksekçe bir tepe üzerinde. Önünden Ardahan Suyu geçiyor. Karşıda demir ve zarif bir köprü geçildiği zaman, eski Ardahan’a geliniyor. Eski Ardahan’ın sağında derenin kenarında, Osmanlı kalesi, yanında büyük bir kayalık, daha solda harap camileriyle İslâm mahallesi var. Kalenin karşısındaki sahile Ruslar büyük kışlalar yapmışlar. İki kısım büyük bir tezat teşkil ediyor. Bir tarafta medeniyet, diğer tarafta yoksulluk; biri diğerine âdeta yan gözle bakıyor. 

Ardahan halkı Türk ve Müslüman... Ahalinin Osmanlılığa ve Türklüğe o derece muhabbetleri var ki, çarşı boyunda, üzerinde “Muhabbet Kıraathanesi” yazılı yerlerde devamlı gramofon çalıyorlar, millî türküleri zevk ve âhenkle dinliyorlar. Arada sırada hazin ve tesirli bir türkü gramofonun boğuk tınlamaları arasında işitiliyor. Son nağmeleri biterken: “Yaşasın milliyet!” sedası, ruhun derinliklerinden kopan bir feryat gibi yükseliyor. 

Milliyet duygusu, Türklük sevgisi buralarda pek yüce... Rus irfanı Türklere, milliyet sevgisinin kıymetini anlatmış. Millî irfandan mahrumiyet, kalplerde acı bir özlem peyda etmiş. Şimdi bütün halk Rusya’nın (çarlığın) çökmesinden faydalanmak istiyor. Eski millî hayata kavuşmak, eski şerefli mazinin parlak günlerini yaşamayı arzu ediyor. Ardahan Osmanlı devrinde hakikaten şerefli bir maziye sahiptir. Yavuz Sultan Selim’in muzaffer ordusuyla Osmanlı vatanına katılan bu belde, bir zamanlar üç yüz bin has’lı sancak beyliği idi. Sancağında 8 timarı, 87 zeameti vardı. Kalesi, yalçın kayalar üzerinde, dikdörtgen şeklinde idi. İçinde alaybeyler için sarayları, hamamı, 72 kulesi vardı. Özdemiroğlu Osman Paşa doğu seferine geldiği zaman, Osmanlı ordusu Ardahan’a konmuştu. Ardahan’a ilk tayin olunan Sancak Beyi Abdurrahman Beydi (986).[vi] Civarındaki kaleler Lala Mustafa Paşa tarafından fethedilmişti. 

Ardahan halkı gayet nazik ve mütavazı. Hürmetlerini göstermek için, sırası geldikçe: “Bizim başımız bildiğin sizin ayağız bilir.” diyorlar. Millet Bahçesi, söğütleri henüz filizlenen ağaçlarıyla ıssız. Bir iki tahta kanepe çayırlar arasında devrilmiş yatıyor. 

Ardahan Suyu »Kür ırmağı«, geniş sahiller arasından akıyor. Kalenin eski duvarları, yıkık mazgalları durgun sular üzerinde tatlı akisler bırakıyor. Köprünün solunda geniş ve yeşil adalar zümrüt renkli ovalara doğru uzanıyor. Sisli bir ova üzerinde otlayan sığırlar ve atlar, ufak siyah lekeler gibi görünüyor. Ne güzel manzara! Bir zamanlar Lala Mustafa Paşa da bu güzellikler karşısında ömür sürmüşler, çadırlarını bu ovalara kurmuşlar, atlarına bu derelerde su içirmişler, davarları bu yerlerde yayılmışlardı. O zamanlar Ardahan, Türklüğün ve Osmanlı fetihlerinin merkeziydi. Kalelerinde Osmanlı sancağı dalgalanır, dereleri kenarında yeniçeriler dolaşırdı. Yollarında, parlak tolgalı, altın okluk taşıyan sipahilerin leventçe at oynatarak Çıldır semtine, Osman Paşa kışlağına gittikleri görülürdü. 

Gece. Tatlı bir mehtap ovaları aydınlatıyor. Ardahan Suyu »Kür ırmağı«, ışık parıltılarıyla sâkin sâkin akıyor. Ardahan Kalesi köhne ve terkedilmiş duvarları, İslâm mahallesi harap ve renksiz minareleriyle ıssız ve sessiz. Millet Bahçesi, gündüz yağan yağmurdan sulanmış, ıslak dalları, ay ışığıyla parlıyor. Hüzünlü bir ses, ağlar gibi, inler gibi bir seda; körpe, billurî bir çocuk sesi, söğütler arasından yorgun nağmelerle yükseldi. Dikkat ettim: Merdinik’te işittiğim türkü idi. Tatlı bir nakarat gecenin ıssızlıkları içinde ağlıyordu: 

Vay Sinan ölsün sarı gelin/ Seni vermem dünya malına...«[vii]  

Ünlü »Kars Tarihi« adlı eserinde, Kıpçaklardan bahsederken, Sarı Gelin türküsüne de değinen Kırzıoğlu, bu türkünün Kars ve bir zamanlar halkı Türklerden meydana gelen Erivan’da söylenen bir başka varyantını da veriyor: 

İrevan Çarşı Pazar[viii] 

Yöresi: Göle,
Kaynak: Okçulu Ali  

İrevan çarşı pazar
Neydim aman aman neydim aman aman
Neydim aman aman Sarı Gelin 

İçinde bir kız gezer Ah
Sinan ölsün Sarı Gelin aman
Sarı Gelin aman Sarı Gelin aman suna yarim 

Elinde divit kalem
Neydim aman aman neydim aman aman
Neydim aman aman Sarı Gelin 

Dertliye derman yazar[ix]   Ah
Sinan ölsün Sarı Gelin aman
Sarı Gelin aman Sarı Gelin aman suna yarim 

(Bağlantı)
Oy Sinan ölsün Sarı Gelin
Oy Sinan ölsün sarı gelin
Sarı Gelin sarı gelin aman
Ettin ömrüm yarı gelin aman 

İrevan’da bir kuş var
Neydim aman aman neydim aman aman
Neydim aman aman Sarı Gelin 

Kanadında gümüş var     Ah
Sinan ölsün Sarı Gelin aman
Sarı Gelin aman Sarı Gelin aman suna yarim 

Gitti Urum’a gelmez
Neydim aman aman neydim aman aman
Neydim aman aman Sarı Gelin 

Elbet bunda bir iş var    Ah
Sinan ölsün Sarı Gelin aman
Sarı Gelin aman Sarı Gelin aman suna yarim 

(Bağlantı)
Oy Sinan ölsün Sarı Gelin
Oy Sinan ölsün sarı gelin
Sarı Gelin sarı gelin aman
Ettin ömrüm yarı gelin aman
****** 

Nakaratlarıyla ve bar/halay havası olarak da söylendiğini belirtir (Kırzıoğlu–1953: 380–381). 

Sarı Gelin adlı hikâyenin içinde bir tek türkünün geçmediğini ve en az Sarı Gelin içerikli 25 türkünün geçtiğini söylemekte yarar vardır. Şeyh San’an yöre anlatımıyla “Şeyh Sinan ile Sarı gelin” hikâyesini toparladığımız an bu sayfalara aktarmayı da bir görev sayıyorum. 

1918 bilinen tarih. 1953 ikinci yazılan tarih TRT derlemeleri 1971 olunca sahipsiz kalan türküler başka diyarlara gitmiş diyebiliriz. 

Yıllarca süren ekipsel ve uzman kadroların bu çalışmalarına kişisel çalışmalarda eklenince Türk Halk ezgilerinin arşivi oldukça zengin bir birikime ulaşmıştır. 

Gelelim günümüze, günümüzde internet sitelerinin yaygınlaşması ve her isteyen il, ilçe, bucak, köy bazında internet sitelerinin açılması hemen hemen her yörenin halk kültürünün bu açılan sitelere taşınması, bir tartışmayı da gündeme taşımış oldu. Bu tür çalışmalarla, halk ezgilerinin sürekli arşivlendiğini biliyoruz. Bu arşivleme sistemi bir yandan geniş halk kültürünü aktarıyor, bir yandan da derlemeler esnasında yapılan yanlış yöre yazımlarını da yansıtıyor. Öyle ise bu çalışmalar uzman kadrolar tarafından yeniden elden geçirilerek var olan hataların en aza indirilmesi sağlanmalıdır. 

Kars Ardahan Iğdır Yöresi Halk Oyunları başlığı altında listelenen derleme çalışması pek görünürlerde yok. Kars bu derlemenin yapıldığı zaman üç ayrı şehre bölünmemişti. Yani Ardahan ile Iğdır o zaman Kars’ın ilçeleri konumundaydı. Bu iki ilçe il olunca kültürel ayırışımda zorunlu olarak gündeme taşınmalıdır. 

Listede var olan 295 ezginin varlığı bilinmezken, nedense Kars, Ardahan, Iğdır yöresi genelde Azerbaycan kaynaklı türkülerle sunuluyor. Ayrıca Azerbaycan yöresinde beste nitelikli olanlarda anonim yazılıyor. Dahası ünlü sanatçıların üstüne kayıtlı olan ezgiler de var. Bu nasıl çözülür bilen varsa söylesin.  

Şimdi az aşağıda yani bu yazının sonunda sunduğum derleme listesi hatasıyla sevabıyla TRT adlı kuruma aittir. TRT kurumuna ait bu derlenen eserlerin listesi var ama derlenen ezgiler nerede diye sormak isterim. 

Oyunlarda Kullanılan Çalgılar: 

Meydanlarda, açık havada: Davul - Zurna, Davul – kaval ya da Klarnet. 

Kapalı Yerlerde: Klarnet, kaval Akordeon, Armonika, Tar, Tulum, Mekkare, Zilli veya Zilsiz Tef. 

Yöremizde çalgı olarak bilinen zurna cura zurnadır. Yörede bu zurnaya Kara Zurna deniliyor. Kara erik ağacından yapıldığı için böyle bir isim verildiğini sanıyorum. Öz olarak, Sûr[x] borusunun değişik çeşitlemeleri olarak yayılan bir çalgı elementidir. 

Kısa boylu ve ince ses veren tercih edilir. Hareketli oyunlarda ön plandadır. Ağır oyunlarda ise kaval ön planda tutulur. 

Bu sıralamanın içinde yer almayan Göle Yöresi halk oyunları, ayrıca aktarılmıştır. Bu sıralamanın içine alınmamıştır.

******************

  1. Ağca Ferikler - Bar, Kadın, Türkülü bir oyundur.
  2. Ağır Ayak - Erkek, Tekil.
  3. Ağır Bar - Bar, Erkek.
  4. Ağır Kayda – Bar kadın oyunudur. Karışık da oynanır.
  5. Ağır Oyun – Kadın oyunudur Tekil oynanır.
  6. Ağır Terekeme - Erkek, Kadın, Tek – Toplu oynanan bir oyundur.
  7. Ahçik - (Bak. Ermeni Kızı ya da Ermeni maral türkülü)
  8. Ahıska Barı - Bar, Erkek, Kadın, Karışık oynanan bir oyundur.
  9. Ahıska Gülü - Kadın, Tekil oynana bir oyundur.
  10. Ahlat Barı - Bar, Erkek. Akçaferikler - (Bakınız Ağcaferikler)
  11. Akışta - (Bak. Alkışta) yöreye göre adlandırılmış.
  12. Alkışta - Kadın, Erkek, Karma, Çift - Toplu.
  13. Allı Yeşilli Kızlar - Bar, Kadın, Erkek. Karışık.
  14. Allı Yeşilli Mendil - Bar, Kadın, Erkek. Karışık.
  15. Alma Dere -Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  16. Almalar - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  17. Almalı Dağlar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  18. Altın Yüzük - Bar, Kadın, Erkek karışık.
  19. Ardahan Barı - Bar, Erkek, Kadın, Karışık oynanır.
  20. Arpaçayı - Kadın, Erkek. Karışık oynanır.
  21. Arpaçayı Diringisi, Erkek, Tek.
  22. Arzuman - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  23. Arzumanî - (Bak. Arzuman).
  24. Askerani - (Bak. Gence).
  25. Aşırma - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  26. Ay Işığı - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  27. Azerbaycan - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  28. Azerbican - (Bak. Azerbaycan).
  29. Bahçeden Gelen Ne Sestir - Kadın, Tek.
  30. Bahteverdi –
  31. Balabala - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  32. Balaceyran - Kadın, Erkek, Tek.-
  33. Balalı Tavuk - Taklitli Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  34. Bapur - (Bak. Papori).
  35. Bar - Bar, Kadın, Erkek. Karma.
  36. Bardız Barı - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  37. Bar Sekmesi - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  38. Bayburt'un İnce Yolu - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  39. Baycan - (Bak. Azerbaycan).
  40. Bebek Oyunu - Taklitli, Kadın, Tek.
  41. Bekir - (Bak. Bekir Bengi).
  42. Bekir Bengi - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  43. Bengi –
  44. Benzetme - Taklitli Oyun –
  45. Berta - (Bak. Deli Horon)
  46. Berzini - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  47. Beş açılan - Erkek, Kadın, Tek - Toplu.
  48. Biçan - (Bak. Azerbaycan)
  49. Bir Gül Ektim - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  50. Bizim Bağda - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  51. Boyakçının Gelini - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  52. Bu Gelen Nahır mıdır - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  53. Bülbül - Kadın, Erkek, Karma, Tek - Toplu.
  54. Camış Girdi bağa - Erkek, Kadın, Tek.
  55. Can Maral - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  56. Ceylân - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  57. Ceylânı - (Bak. Ceylân)
  58. Coşkun Çoruh - (Bak. Deli Horon)
  59. Çam Dalı –
  60. Çarışka –
  61. Çapik - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  62. Çepik - (Bak. Çapik)
  63. Çeçen Kızı - Kadın, Tek - Toplu.
  64. Çember - (Bak. Bengi)
  65. Çıldır Barı (Çıldır Yallısı) - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  66. Çiftayak - Tek, Erkek.
  67. Çift Basma - (Bak. Çiftayak)
  68. Çift Tamzara ¦ Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  69. Çil horoz - Taklitli, Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  70. Çil horuz. (Bak. Çil horoz)
  71. Çoban - Kadın, Erkek, Tek.
  72. Dağda Hayladım Kurdu - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  73. Dağda Kestim Değnek - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  74. Dalilo, Daliloy - Bar, Kadın Erkek, Karma.
  75. Delilo, Delüoy - (Bak. Dalilo)
  76. Della, Delloy - (Bak. Dalilo)
  77. Derilo - (Bak. Dalilo)
  78. Dasniçorç - (Bak. On Dört)
  79. Davul Ban - Erkek, Çift.
  80. Deli Horon - Horon, Erkek.
  81. Deli Kız - Taklitli, Çift, Karma.
  82. Derbendi –
  83. Destiyi Aldım Ana - Kadın, Tek.
  84. Deve Oyunu - Temsili, Taklitli oyun.
  85. Dırıngı - (Bak. Diringi)
  86. Diringi - Kadın, Erkek, Tek.
  87. Dilican –
  88. Dinme - Kadın, Tek - Toplu, Türkülü.
  89. Diz kırma - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  90. Döne - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  91. Durna - Tek, Kadın.
  92. Durna Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  93. Durnalar - (Bak. Durna)
  94. Dur Yerinde Yanım Süre Gel - (Bak. Arpaçayı Diringisi)
  95. Düz Bar - Bar, Erkek, Kadın.
  96. Düz Diringi - Tek, Kadın, Erkek.
  97. Düz Yalh - (Bak. Düz Bar)
  98. Eğil Dağlar - Erkek, Kadın, Karma, Tek - Toplu.
  99. Elmas –
  100. Engeli - (Bak. Enzeli)
  101. Enşelİ ( Bak. Enzeli)
  102. Enzeli - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  103. Ermeni Kızı - Kadın, Tek.
  104. Erzurum Barı - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  105. Ezingan Deresi - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  106. Gaçke barı - (Bak. Kız Barı)
  107. Garzanî - Bar Erkek.
  108. Gaşenk –
  109. Gelin Memmet - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  110. Gence - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  111. Geylani - (Bak. Ceylan)
  112. Gorişhi - (Bak. Lezinka)
  113. Gögerçin Vurdum - (Bak. Canmaral)
  114. Göle Ağırlaması Kadın Erkek Karışık
  115. Gölenin Düzü - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  116. Gülabi - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  117. Gülsen - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  118. Gülüm Oğlan - Bar Kadın, Erkek, Karma.
  119. Gümrü Barı (Gümürü ban) - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  120. Gümrü Yallısı - (Bak. Gümrü Barı)
  121. Güzelleme –
  122. Güzeller Barı - (Bak. Nari)
  123. Hakkari Barı - Bar, Erkek
  124. Hakkari Yallısı - (Bak. Hakkari Barı) - Bar, Erkek.
  125. Hala Bacı - Taklitti, Kadın, Tek.
  126. Hançer Barı - Erkek, Çift.
  127. Han Kızları - Kadın, Erkek, Karma, Tek - Toplu.
  128. Hasan Dağı - Kadın, Erkek, Tek.
  129. Hay Hay Hanım - Kadın, Erkek, Karma, Tek - Toplu.
  130. Hay Lalo - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  131. Hay Lolo - (Bak. Hay Lalo)
  132. Hay Mendil Mendil Mendil - Kadın - Tek.
  133. Hekari Barı - (Bak. Hakkari Barı)
  134. Hekari Yallısı - (Bak. Hakkari Barı)
  135. Hekkari Barı - (Bak. Hakkari Barı)
  136. Hekkari Yallısı - (Bak. Hakkari Barı)
  137. Hey Nari - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  138. Hoşbilezik - (Bak. Altın yüzük)
  139. Horoz Oyunu - Kadın.
  140. Horuz Oyunu - (Bak. Horoz Oyunu)
  141. İğdır Iarı - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  142. İğdır Yallısı - (Bak, İğdır Barı)
  143. İnce Dere Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  144. İndim Derede Durdum - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  145. İndim Dereye Beklerim - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  146. Kağızman Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  147. Kalalı - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  148. Kalari - Kadm, Erkek, Tek - Toplu.
  149. Kalender - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  150. Kalkan Kılıç Oyunu - (Bak. Kılıç Kalkan Oyunu)
  151. Kaloş - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  152. Karabağ - Erkek, Kadın, Tek - Toplu.
  153. Karadonlu - Kadm, Erkek, Tek - Toplu.
  154. Karam - Erkek, Kadm, Tek - Toplu.
  155. Karapürçek - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  156. Kars Barı - Bar, Erkek, Kadm, Karma.
  157. Kars Gülü - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  158. Kars’ın Önü - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  159. Kars Yallısı - (Bak. Kars Barı)
  160. Kars Zeybeği - Kadın, Erkek, Karma, Çift - Toplu Temsili.
  161. Karşıberi - Karşılama, Erkek, Kadm, Karma, Çift - Toplu.
  162. Kazengi - Kazayağı - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  163. Kazaki –
  164. Kedi - Taklitti, Çift, Karma.
  165. Kenenk - Tek, Karın.
  166. Kentvari - Kadın, Tek - Toplu.
  167. Kesme - Bar, Kadm, Erkek, Karma.
  168. Keten Köynek - Tek, Kadın.
  169. Kevengin Yolu - Tek, Kadın.
  170. Kezel Oy - Bar, Erkek, Kadın.
  171. Kılıç Kalkan oyunu - Erkek, Çift - Toplu.
  172. Kırat - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  173. Kıskanç - Kadm, Erkek, Tek - Toplu.
  174. Kız Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  175. Kız Belin İnce - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  176. Kindavur - (Bak. Kentvari)
  177. Koççari - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  178. Koları –
  179. Kolsalım - (Bak. Kolsalma)
  180. Kolsalma - Erkek, Tek.
  181. Komerişki –
  182. Konduram - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  183. Kondurayı mor boyarlar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  184. Köçek - Erkek, Tek - Toplu.
  185. Küççeri - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  186. Köroğlu - Erkek, Çift, Bıçaklı.
  187. Köroğlu Barı - Bar, Erkek.
  188. Kuleheynar - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  189. Kuleyi Gider Yaban –
  190. Kundurayı Mor Boyarlar –
  191. Köçekler, Kadın, Tek.
  192. Kürt kızı, - Kadın, Tek.
  193. Kürtoğlu - Kadın, Erkek, Karma, Tek - Toplu.
  194. Laçın Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  195. Lala Hanım –
  196. Lale - Kadın - Tek - Toplu.
  197. Laley Oyunu –
  198. Lezgi Hengi (Lezki henki, Lezginkat) - Kadın, Erkek, Tek- Toplu.
  199. Lezinka –
  200. Lorke - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  201. Lörkey, (Bak. Lorke)
  202. Mahmudiye - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  203. Maral - Tek, Kadın.
  204. Maro - (Bak. Maral)
  205. Mehmet Bağır - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  206. Memmet Hınzıgar - (Bak. Ağır Oyun)
  207. Mıstafa Barı - (Bak. Mustafa Barı)
  208. Mıstafa Kamal Paşa - (Bak. Mustafa Kemal Paşa)
  209. Mıstafam - Erkek, Kadın, Karma, Tek, Toplu.
  210. Mirzai - Erkek, Kadın, Tek - Toplu.
  211. Mirzanı - (Bak. Mirzai)
  212. Mirzavi - (Bak. Mirzan)
  213. Mirzayı - (Bak. Mirzai)
  214. Mustafa Barı - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  215. Mustafa. Kemal Paşa - Erkek, Kadın, Tek - Toplu.
  216. Nanay –
  217. Nare -Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  218. Nari - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  219. Naz Barı - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  220. Nazeyleme - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  221. Nazlı Bar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  222. Nevruzi –
  223. Nez Beri - (Bak. Naz Barı)
  224. Odalar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  225. Ondört - Kadın, Erkek, Karma, Tek, Toplu.
  226. Orta Çala - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  227. Ördek - Temsili, Erkek, Karma, Çift.
  228. Pağpuru - (Bak. Papori)
  229. Papori - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  230. Pappuri - (Bak. Papori)
  231. Penceresi Püskül püskül - Erkek, Kadın, Tek.
  232. Piçik - (Bak. Kedi)
  233. Pişik - (Bak. Kedi)
  234. Poshov Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  235. Sağ Köroğlu - Bar, Erkek.
  236. Sallama –
  237. Sarhoş Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  238. Sarı Çiçek - Kadın, Erkek, Karma, Çift.
  239. Sarı Gelin-
  240. Sarı Gelin - Kadın, Tek.
  241. Sarı Gül –
  242. Sarı Kız - Kadın, Tek.
  243. Sarı Saman - Kadın, Tek.
  244. Sarı Seyran - Bar, Erkek, Kadın.
  245. Sekme - Erkek, Tek.
  246. Sekme Harı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  247. Sekme Terekeme - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  248. Seksen Örük - Kadın, Tek.
  249. Serhoş Barı - (Bak, Sarhoş Barı)
  250. Sıçratmak - (Tikbar) - Bar, Erkek, Kadın, Karma,
  251. Silahor –
  252. Sincami - (Sincani, Zengani) - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  253. Sol Köroğlu - Bar, Erkek.
  254. Sonalar - Bar, Kadın, Erkek. Karma.
  255. Süsen Sünhül - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  256. Şadara - (Bak. Ağır, Oyun)
  257. Şamil - (Bak. Şeyh Şamil)
  258. Sanalım - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  259. Şarani - (Bak. Kılıç Kalkan Oyunu)
  260. Şerbeti Kaldı Tasta - Ear, Kadın, Erkek, Karma.
  261. Şeyh Şamil - Erkek, Tek - Toplu.
  262. Sorul - Bar, Kadın, Erkek, Karma,
  263. Tahtakıran- (Ha Vurun Vurun Vuralım) Karma, Çift.
  264. Tamzara- Ear, Kadın, Erkek, Karma.
  265. Tapiri - (Bak. Papori) Taşkıran - Tek, Kadın.
  266. Tatan Aşağı - Tek, Kadın. Tek ayak - (Bak- Aşırma)
  267. Tek Tamzara - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  268. Telli - Kadın, Erkek, Tek - Toplu.
  269. Tello – (Çayda Çıra Ağacı) Karışık
  270. Temirağa - (Bak. Temurağa)
  271. Temurağa - Bar, Erkek.
  272. Temurağa - (Bak. Timurağa)
  273. Temurağa - (Bak. Timurağa)
  274. Terekeme - Bar, Kadın, Erkek, Kamra.
  275. Terekeme Karapapaklarm - Erkek, Kadın, Tek - Toplu.
  276. Terekeme Yallısı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  277. Ters Bar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  278. Ters Laçin Barı - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  279. Teşi- Tekil Orta Oyunu.
  280. Teşt - (Bak. Kedi)
  281. Topal Eğringi - Erkek, Kadın, Tek.
  282. Tütiye –
  283. Uzun Dere - (Bak. İnce Dere)
  284. Üçayak - (Bak, Üç Ayak Barı)
  285. Üçayak Barı - Bar, Erkek, Kadın, Karma.
  286. Üç Kader Aldım Dönberi Erkek Kadın Karma
  287. Vokzalı –
  288. Yallı - Bar, Kadın, Erkek.
  289. Yar İçin –
  290. Yeni Ters Bar - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  291. Yoğurt Koydum - Tek - Kadın.
  292. Yüzbir - Bar, Kadın, Erkek, Karma.
  293. Zencirli Köroğlu –
  294. Zincirli Köroğlu - (Bak. Zencirli Köroğlu)
  295. Zeybek - Erkek, Tek – Toplu. 

Not: Bu yazı hazırlanırken TRT kaynaklarına bağlı kalınmıştır. 

Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş «.

******************

[i] Ahmed Refik Altınay »Kafkas Yollarında, Hatıralar ve Tahassüsler« 1919’da basılan eski yazıdan hazırlayan: Yunus Zeyrek, Millî Eğitim Bakanlığı, Türk Edebiyatı Dizisi, İstanbul 2001.
[ii] Vağaver: Erzurum ili Şenkaya ilçesine bağlı olan bir köy, eski adı Vağaver yeni adı Beşpınarlar köyü olarak bilinir. Türkünün derlendiği zamanlar bu Şenkaya ilçesi Ardahan’a bağlıydı. Ardahan ili ilçe yapılınca bu yörede bulunan bazı ilçeler ve bu ilçelere bağlı tüm köyler Erzurum’a bağlandı.
[iii] Orhan Bahçıvan arşivi Sarı Gelin Hikayesinden alınmadır.
[iv] Yöremizde Yetim Sinan adıyla bilinen bir ozandır. Yaşamı hakkında pek bilgi yoktur. Revan Hanlığının dağılmasıyla bizim yörelere geldiğini sanıyorum.
[v] Ardahan, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, Batum ve Kars’la birlikte, Rusya’ya bırakılan üç sancağımızdan biriydi. Bolşevik ihtilâliyle zeval bulan Rus kuvvetleri çekilince, Ardahan ve çevresinde Ermeni zulmü başladı. Brest-Litowsk Antlaşmasıyla (1918) Türkiye’ye iade edilen Ardahan, Mondros Mütarekesinden sonra da Gürcü işgaline uğradı. Buralarda yaşayan Gürcü halk yoktu. Yerli Müslüman ahali, mahallî önderleriyle Türk ordusunun yanında gönüllü olarak Gürcülere karşı savaştı. Ardahan, Artvin ve Posof, 23 Şubat 1921 tarihinde ana vatana kavuştu.
[vi] Merkezi Ahıska olan Kıpçak Atabeklerinin yurdu, III. Murat çağında, 1578 Ağustos ayında fethedilerek Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştı.
[vii] Ahmed Refik Altınay »Kafkas Yollarında, Hatıralar ve Tahassüsler« 1919’da basılan eski yazıdan hazırlayan: Yunus Zeyrek, Millî Eğitim Bakanlığı, Türk Edebiyatı Dizisi, İstanbul 2001.
[viii] Ahmet Refik Bey gezi notlarında “Göle “Ardahan, 18 Mayıs 1918 Perşembe” tarihli anısından sözünü eder. Bu notlardan alıntı yapan Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu (1917-2005) »Edebiyatımızda Kars« (1958) adlı araştırmasında yer alan ve Göle’nin Okçu köyünde Ali adlı birinden (1918 yılında) daha yanık bir ezgiyle dinlediği aktarılmaktadır. Aynı araştırmada türkünün Diyarbakır, Erzincan ve Erzurum’da da kürdi nağmelerle okunan ve bilinen bir türkü olduğu belirtilmektedir.
[ix] Bu dize bazı kayıtlarda »Katlime ferman yazar« olarak geçmektedir.[x] Seslenmek, ses çıkarmak; eğmek” manasındaki savr kökünden türeyen sûr “ses çıkaran eğri boynuz” demektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları