Şiirde Benzek »Nazire« Dediğimiz Tür.

Şiirde Benzek »Nazire« Dediğimiz Tür. 

Göñül gülşanıñda hâr oldu deyu,
Hasretlik cismimde zâr oldu deyu,
Sevdiğim, sevdiğin pîr oldu deyu,
Erbâb ı karâzlâr yâre yazdılar.

Şiirde nazire olayı, edebiyat dünyasında hatalı yorumlara yol açan bir olaydır. Çalıntı şiirle nazire »benzek« dediğimiz şiir türünü birbirinden ayırt etmek gerekiyor. 

Çalıntı şiir olayı bu yazının konusu değildir. Çalıntı denilen şiir konusu hakkında tarafımızdan epeyce yazı yazılmıştır. Bu yazının konusu ise, başlık itibarıyla yukarıda adından söz ettiğim olay yani, benzek »nazire« olayıdır.

Nazire: Herhangi bir şairin yazdığı şiire, herhangi bir şair tarafından konu, şekil, ölçü, hece, kafiye, ayak, uyak sistem bakımından hemen hemen aynı olması olayıdır. Yani diyeceğim tümüyle birbirine benzeyen şiirlere Türkçe adıyla benzek, »Benzer« Arapça adıyla nazire denilmektedir.

Nazire adı, Arapçada »Eş, değer« anlamında olan »nazir«'den gelir. Nazire ise, her ne kadar bizde kadın adı olarak bilinse de tam anlamı şu, yazma, tanzir, yani tenzil etme diye bilinir.

Edebiyat dünyasında, nazire yazan şaire »nazire-gû« ya da »nazire-perdâz« denildiğini yazıyor araştırmacılar.

Nazire şiir ilk kez Arap edebiyatında Cahiliye dediğimiz İslam öncesi döneminde görülür ve bu adla anılır.

Bizim edebiyatımızda ise ilk nazire şiir »Kul Süleyman« mahlasıyla, Hace Ahmet Yesevi
[i] şiirlerine nazire şiirler yazan Şair Hakim Süleyman Ata'dır.

İkinci olarak, Yunus İmre »Emre« diye bildiğimiz şairdir. Yunus İmre »Emre« yazdığı şiirlerde, Hace Ahmet Yesevi adıyla tanıdığımız şairin şiirlerine nazireler yazmıştır. 

İşte Hace Ahmet Yesevi'nin şiiri.

»Hâlık'ımnı izlermen tün-kün cehân içinde
Tört yanımdın yol indi kevn ü mekân içinde

Tört din yettiğe yettim tokkuznı güzar ettim
Ondın ikkige keldim çerh-i keyvân içinde«

Bu şiire nazire olarak gösterilen Yunus İmre »Emre« şiiri...

»İstediğimi buldum eşkere can içinde,
Taşra isteyen kendi kendisi ten içinde...

Kadimdir hiç ırılmaz onsuz kimse dirilmez,
Adım adım yer ölçer, kendi revan içinde«.

Sümmani mahlaslı ozana ait olan »Yazmışlar« redifli koşmasının ünlenmesi tarafımızdan biliniyor. Ancak, bu »yazmışlar« redifli şiirin ilk yazarı Fuzuli olduğu için alt anlatımda adları geçen ozanlar bu şiire benzek şiirler yazmışlardır.

Yani bu sözleri biraz değişik aktarımla sunmalıyım. Şöyle, Günümüzde değişik aşıklara ait olan »yazdılar« ya da »yazmışlar« redifli birçok şiir bulunmaktadır. Sümmani dışında Bayburtlu Emrah (1775-1860), Deliktaşlı Ruhsati (1836-1912) ve Bardızlı Nihani'nin (1885-1967) olanlar ise en bilinenleridir. Öteki şiirlerin, bu içerikteki ilk örnek olan ve aşağıya aktarılan Fuzuli'nin kasidesine önce Bayburtlu Emrah sonra diğer şairlerin nazire olarak şiirler yazdıkları bir gerçektir.

Şimdi Fuzuli’nin yazdığı »yazmışlar« redifli gazelini okuyalım. Sonra değişik ozanlara özgü olan şiirlerden sadece Sümmani koşmasını okuyalım. Çünkü ezgi olarak çok yaygın bilinen ve hemen hemen onlarca sanatçı tarafından seslendirilen bu eserin ezgisi hakkında söz söylemeden koşmanın sözlerinin hatalı okunduğunu söylemeliyim.

Şimdi Fuzuli Gazeli

Ezel katipleri uşşak bahtın kare yazmışlar
Bu mazmun ile hat ol safha-i ruhsare yazmışlar

Havas-ı hak-i payun şerhini tahkik edip merdüm
Gubar ilen beyaz-ı dide-i hunbure yazmışlar

Gülüstani-seri-kuyin kitabın bab-bab, ey gül,
Hat-ı-reyhan ile cedvel çekib, gülzare yazmışlar.

Iki setr eyleyib ol iki meygun le’ller vesfin,
Görenler her birin bir çeşmi-gövherbare yazmışlar.

Girip büthaneye kılsan tekellüm can bulur şeksiz
Musavvirler ne suret kim der ü divane yazmışlar

Muharrirler yazanda her kime alemde bir ruzi
Bana her gün dil-i sad-pareden bir pare yazmışlar

Yazanda Vamık u Ferhad u Mecnun vasfın ehl-i derd
Fuzuli adını gördüm ser-i tumare yazmışlar

Fuzuli’nin bu şiirine benzek şiir olarak Narmanlı Sümmanı’nın »yazdılar« redifli şiirini örnek olarak yazmalıyım. Çünkü ezgi olarak okuyan tüm sanatçılar bu ezgiyi başka başka ozanların dörtlükleriyle 
karışık bir şekilde seslendirdiklerini söylemeliyim.

Sümmani Koşmasının tam olarak sözlerini veriyorum.

Ervah ı ezelde, levh u kalemde,
Bu benim bahtımı kara yazdılar.
Göñül perişandır, devr i âlemde,
Bir günümü yüzbiñ zara yazdılar.

Bulmadık şadlığın iradesini,
Çekerim bu gamın ziyadesini,
Herkes dosta verdi ifadesini,
Benimkini rûzigâra yazdılar.

Aşk benimle eyler daim kıl u kal,
Daha sabr etmeğe kalmadı mecal,
Derdim, taksimdara kıldım arzuhal,
Dedi ki: özbahtım kara yazdılar.

Göñül gülşanıñda hâr oldu deyu,
Hasretlik cismimde zâr oldu deyu,
Sevdiğim, sevdiğin pîr oldu deyu,
Erbâb ı karâzlâr yâre yazdılar.

Dünyayı sevenler veli değildir,
Canı terk edenler deli değildir,
İnsanoğlu gamdan hâlî değildir.
Her birini bir efkâra yazdılar.

Nedir bu sevdanıñ nihayetinde,
Yâdlar gezer yârin vilâyetinde,
Herkes diyarında, muhabbetinde,
Bilmem bizi ne civara yazdılar.

Kadrimi bilmeze eyledim minnet,
Derdimi artıran görmesin cennet,
Sarraflar verdiler yâre biñ kıymet,
Benim kıymetimi nere yazdılar.

Döner mi kavlinden sıdkı sadıklar,
Dost ile dost olur bağrı yanıklar,
Aşk kaydına geçti bunca âşıklar,
Sümmanî’yi bir kenara yazdılar.

Bazen çok ciddi bir konuda yazılan şiire latife ya da gülmece »Mizah« yoluyla nazire yazmaya tenzil »alaya alma, şaka yollu biçimde irdeleme« olayı denir.

Faruk Nafiz Çamlıbel'in »Han Duvarları« şiirine Aziz Nesin'in yazdığı »Uyuz Eşek Anırdı« başlıklı nazire şiirlerinden birer kuble örnek verebiliriz.

Han Duvarları »Faruk Nafiz Çamlıbel«

»Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar

Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya...

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,

Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler«

Şimdi ise, Aziz Nesin'in yazdığı »Uyuz Eşek Anırdı« dizesiyle başlayan, yani bir diğer adıyla Aziz Nesin'in Han duvarları adlı şiirinden küçük bir örnek:

»Uyuz eşek anırdı, meşin kırbaç şakladı,
Tam dokuz yıl araba yerinde durakladı.

Aç susuz insanlarla hep dikildi saraylar,
Kırılmıyor bir türlü koltukta paslı yaylar.

Gidiyordum açlığı midemde duya duya,
Gecekondu evlerden şu meşhur Ankara'ya.

Yolculuğun elemi içimde bir hıçkırık,
Yürümüyor araba teknenin kıçı kırık.

Sıtma, frengi, verem... Çıplak insanlar sârı,
Arkada zincirlenmiş bütün insan dağları.

Önde asalet akan Hint kumaşı etekler,
Bu eteği öpecek hep köpoğlu köpekler«

Nazire şiir türü geçmişten günümüze, şiir dünyasında oldum olası varlığını sürdüren bir türdür. Ancak gelenek olarak bizim edebiyatımızda var olmasına rağmen ad olarak tanımlaması ise, İran yazınında bize geçmesi olayıdır.

Fars edebiyatında Farslı şairler nazire olayına yanıt ya da cevap »cevaplama« anlamını verirler. Bir başka açıdan bakarsak yine İranlı şairler bu olaya cevap adını verdikleri gibi, şaka yollu tenzil etmek ya da hezil etmek olayı olarak görürler. Yukarıda verdiğimiz han duvarları şiir örneği bu şaka yollu yanıt olayına ilginç örnektir.

Dirili Aşık Kurbani'nin yazdığı Menekşe, »Benövşe« ayaklı güzelleme şiiri kendisinden sonra gelen onlarca ozanın nazire şiiriyle taçlandırılmıştır.

İşte Dirili Kurbani'nin benefşe isimli şiirini ilk dörtlüğü.

»Başına döndüyüm ay keşeng peri
Adetdi dererler yaz Benövşeni[ii]
Ağ nazik elinle der deste bağla
Ter buhak altında düz Benövşeni«

Karac-Oğlan'ın yazdığı nazire şiirin ilk dörtlüğü...

»Kadir Mevlâm seni öğmüş yaratmış,
Çiçekler içinde birdir menekşe.
Bitersin güllerin harı içinde,
Korkarım yüzüne batar menekşe«

Yine Dirili Kurbani'nin yazdığı,

»Bugün bir gözelin seyrine vardım
Elinde şanası tel kenarında
Halka-halka kıvrım-kıvrım çinbeçin
On dörd hörük gördüm bel kenarında«

Güzelleme şiirine yine Karacaoğlan'ın yazdığı nazire ortadadır.

»Şurda bir yavruya meyil aldırdım,
Alıp oynamalı sel kenarında.
Giyinmiş, kuşanmış türlü libası,
İnce kemer bağlı bel kenarında«

Dadaloğlu'nun Antep ellerine yazdığı bir güzellemeye Karslı Murat Çobanoğlu'nun yazdığı nazire şiirde ayrıca bir güzellik taşıyor.

»Yürü bire yürü Antep elleri
Senin yakışığın yazınan gelir
Başı top top olmuş yüzü peçeli
Gelinler karışmış kızınan gelir«

Dadaloğlu'nun güzelleme şiirine Çobanoğlu'nun Nazire güzellemesi şöyle.

»Dağlar yeşillenmiş yayla zamanı
Koyunlar meleşir kuzular gelir
Yüklenmiştir bir güzelin kervanı
Ayrılmış yarından sızılar gelir«

Axılkelekli Aşık Hasta Hasan'ın yazdığı ve Hasta Hasan divanisi olarak bildiğimiz şiir ile Çıldırlı Aşık Şenlik'in Yazdığı bir divan şiiri tek kelimeyle nazire şiirlerdir. Biz bu divanların ikisini de Aşık Nuri ile Aşık Şenlik karşılaşması olarak biliriz.

Aslında atışma dediğimiz şiir türü direk nazire şiir türüdür. Karşılıklı atışan iki aşık birbirlerinin sözlerini cevapladıkları zaman her iki aşığında söylediği şiirler özünde birer nazire şiirlerdir.

Gelelim az önce sözünü ettiğimiz Çıldırlı Aşık Şenlik ile Axılkelekli Aşık Hasta Hasan Divan şiirlerine...

»Ab u çeşme göllerinde sona da bir, qaz da bir.
Süsen sünbül, mor menevşe, bülbül öter yazda bir.
Vaqif dertden xeberdardı, gövherin qiymeti yox.
Qul Qaranı, Qara Zülal, Aşıq Ömer sözde bir

Qurbanı haqq aşığıdır daima xamnan söker,
Destine alıb qelemi, xetdine bir xet çeker.
Çöllü İsmayıl tacıdı, cannan qesevvet töker.
Kerem ki, yandı ataşa, od da birdi, köz de bir.

Molla Xelis delaletde içdi eşqin badasın.
Küfdadiya da verildi onnan da ziyadasın.
Urfanı derya-ümmandı, keçmek olmaz adasın.
Aşıq Seyfi, Usta Polat, Deli Tamo sazda bir.

İçmedim eşqin badasın hem oxuyam hem yazam.
Böyle getmez bu ürüzgar, helbet geler bir ayam.
Sene min iki yüz on sekkiz, yoxdur tarixin sayam.
Çox aşıxlar geldi, getdi, Xeste Hasan yüzde bir«.

Hasta Hasan Divanına Aşık Şenlik tarafından yazılan nazire divan şiiri.

»Deli gönül abdal olmuş kışta birdir yaz da bir
Dolanır dağı sahrayı çölde birdir düzde bir
İsterse malik olayım küllü vara devlete
Bütün dünya menim olsa çokta birdir az da bir

Eyyamı tağayyar gören perişan olur hali
İnsana merak getirir nadanın kalmakalı
Dayazı derdine katsan tanımaz hası hamı
Akıl noksan bikamile şebde birdir tuzda bir

Gene bugün celallendim deryayı umman kimi
İsterem zemini atam Urüstem’i Zal kimi
Yüklenipsen el malını taşırsın hamal kimi
Seni teki beynevaya şalda birdir bezde bir

Min yıl ömrü müddet verdi Adem’i saldı aha
Yedi yüz elli Şid yaşadı, dokuz yüz elli Nuh’a
Dediler ki: Sefil Şenlik aç gözünü bak raha
Bu dünyanın sonu boştur geçte birdir tezde bir«

Edebiyatımızda binlerce şiir bu yazım türünü içeriyor. Başlı başına bir araştırma konusu olan bu şiir türü gerçekten irdelenmesi gereken bir türdür. İki şair arasında olduğu gibi üç, dört, beş hatta daha fazla şairler tarafından aynı şiirlere nazire yazılmıştır. Bunu halk yazınında görmek mümkündür.

Bir başka örnek, Azerbaycanlı şair Neriman Hesenzade'nin »Ehtiyacı Var« başlıklı şiirine, Karslı Aşık Maksut Feryadi'nin naziresi.

İşte Neriman Hesenzade'nin »Ehtiyacı Var« isimli şiiri.

»İnsan cavanlığda şeref şan gezir
Her kesin bir ada ehtiyacı var
Ele ki ağardı saçı saqqalı
Atanın övlada ehtiyacı var

Telesme bir meqam düşse eline
İnanma dünyanın gelhageline
Arvadın uşağa Qıza geline
Kişinin arvada ehtiyacı var

Yaş gelib yetişir elliye yüze
Ürek hessas olur eyriye düze
Qulağın bir sese gözün bir üze
Ağzın bir dada ehtiyacı var

Zemane hikmetdi menası derin
Arxayın olma ki istidi yerin
Elinde bir ordu ortada Şirin
Xosrovun Ferhad'a ehtiyacı var

Böyükler iş görüb uşağam deyib
Basılıb o kes ki qoçağam deyib
Neriman çox qızma ocağam deyib
Ocağın bir od-a ehtiyacı var«

Azerbaycanlı şair Neriman Hesenzade'nin bu şiirine ise, Aşık Maksut Feryadi'nin yazdığı »İhtiyacı Var« başlıklı benzek şiirin ayrı bir güzelliği ve ayrı bir tadı var.

»Ben böyle yaşadım ben böyle gördüm
Bir canın bir cana ihtiyacı var
Cahilin kamile derdin tabibe
Tabibin dermana ihtiyacı var

Gündüzün güneşe gecenin aya
Yavrunun anaya kuşun yuvaya
Ağacın toprağa toprağın suya
İnsanın insana ihtiyacı var

Sıradan bir kulum değilim yüce
İnsana insanlık gerek sadece
Gönülün sevgiye güçsüzün güce
Zalimin vicdana ihtiyacı var

Maksut
’um der beni yoktan var eden
Senin birliğine inanmışım ben
Var eden de sensin yok eden de sen
Kainatın sana ihtiyacı var«

Bu örneklerden sonra yine Bir başka örnek iki şairden birer şiir okuyalım.

Karacaoğlan şiiri:

»Gönül gurbet ele varma
Ya gelinir ya gelinmez
Her dilbere meyil verme
Ya alınır ya alınmaz

Has bahçenin nar ağacı
Bazen tatlı bazen acı
Benim derdimin ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz

Karaca-oğlan özümüz
Hak dergahında yüzümüz
Gurbet elde namazımız
Ya kılınır ya kılınmaz«[iii]

Bu şiire nazire olan Çıldırlı Aşık Şenlik'in şiirini okuyalım.

»Gönül her gaflete inme
Ya dalınır ya dalınmaz
Muhabbet bir armağandır
Ya bölünür ya bölünmez

Ad bednam eyleme beter
Töhmeti alemi tutar
Deftere yazılan gader
Ya silinir ya silinmez

Şenlik der sıtkı dost olan
Hoş söyleyip yüze gülen
Daim bir hulüste galan
Ya bulunur ya bulunmaz«

Bir başka aşıktan örnek verelim Bu ise, Göyceli Ashiq Elesger adıyla tanınan aşık, çok ünlü biridir. Yine onun karşıtı bir aşık Axılkelekli Aşık Hasta Hasan. Bu iki ünlü aşıktan birer divan şiiri ele alalım. Yine göreceğiz ki, bu iki ozanda birbirlerine nazire yazmışlardır.

Divan şiirinin adı »Baş Endirir« bu isimle başka aşıkların da şiirleri vardır. Ben vardır diyorum ancak buraya hepsini almak yerine bu iki divan şiirini almayı yeterli görüyorum.

Buyurun önce Göyceli Ashiq Elesger'in divanını okuyalım.

»Eelestiden beli deyen Subhan'a baş endirir
Mehemmed'e tabe olan Qurban'a baş endirir
Özü birdi adı min bir vehdehyel laşerik
Ehl-i mömin görebilmez pünhana baş endirir

Ölmeyince bu sevdadan çetin dönem usanam
Heqiqetden ders almışam teriqetden söz qanam
Şah-i merdan sayesinde elm içinde ümmanam
Deryaların qaydasıdi ummana baş endirir

Biçare
Aşıq Elesger olma elme nabeled
Danışanda doğru danış sözün çıxmasın qelet
Çoh qazansan az qazansan beş arşın ağdı xelet
Mal dövlete baş endiren efsane baş endirir«

Göyceli Ashiq Elesger'in bu güzel divan şiirinden sonra, gelelim Axılkelekli Aşık Hasta Hasan'ın aynı isimle yazılmış »Baş Endirir« isimli Divan şiirine.

»Şol atamız Ademe bak Havva’ya baş endirir
Hazreti Yusuf’a bak Zelha’ya baş endirir
Zaloğlu Rüstem’in cengi Ali’nin Zülfükar’ı
Böyle adıl pehlivanlar Hamza’ya baş indirir

Fitne feldan haris olmuş devlerin perileri
Bari Tala akıl vermiş söylemez arıları
Asumanın melekleri cenetin hurüleri
Cennet bağın gülleri Tuba’ya baş indirir

Hasta Hasan
kefinini hem biçenler dar bilir
Afatı fani dünyayı öz başına dar bilir
Yetmiş iki buçuk millet Tanrısını bir bilir
Ehl-i sünni vel cemmat kıbleye baş indirir«

Bir örnekte Divan edebiyatından vermek gerekiyor sanırım. O halde divan edebiyatının iki büyük ismini içeren iki gazeli örnek olarak yazalım. Zaten bu iki gazel nazire konusuna okul sıralarında örnek ders olarak veriliyor bildiğim kadarıyla. Divan edebiyatında iki büyük ustanın »Fuzuli ile Nedim« gazellerinden örnek olarak verip konuyu bitirelim.

Fuzûlî’nin Gazelinden ilk iki beyit.

»Hayret ey büt sûretin gördükte lâl eyler meni
Sûret-i hâlim gören sûret hayâl eyler meni

Mihr salmazsın mana rahm eylemezsin munca kim
Sâye tek sevdâ-yı zülfün pây-mâl eyler meni«

Nedim'in Gazelinden ilk iki beyit...

»Bûs-ı la’lin şöyle sîr-âb-ı zulâl eyler beni
Kim gören âb-ı hâyât içmiş hayâl eyler beni

Şâire söz bulmağa minnet yok amma neyleyim
Âh kim hâyret seni gördükçe lâl eyler beni«

Konuyu sadece hece şiiri açısından ele almak ne kadar doğrudur diye sorarsanız, şunu derim. Aslında şiir konusu bir bütündür. Bu bütünlük içinde çeşitli türler vardır, bu türlerin bir başkası da serbest şiirdir. Serbest şiirde de böylesi bir olay vardır. Bu olayı şu anda konumuz dışında olduğunu söylemeliyim. Ben sadece hece şiirini ve nazire olayını ele aldığım için bu çerçevede yazmam gerektiğini belirteyim.

Hece şiirinde bende birçok şairin şiirine nazire yazmışımdır. Bunu içtenlikle söylüyorum. Bu yazıya örnek olsun diye
Bağbanlı mahlasıyla bildiğim ve şiirlerini zevkle okuduğum şairin »Derin derelerden çıksam ovaya« dizesiyle başlayan şiirine bir nazire yazdım. Yazdığım şiiri bu yazının içine aldım. Bu kervana benimde katıldığımı söylemeliyim

İşte Bağbanlı Mahlaslı olan ve benim nazire yazdığım şiir.

»Derin derelerden çıksam ovaya
Yılanlı çıyanlı düzden korkarım
Atlarım ateşe girerim alava
Yarı yolda yiten izden korkarım

Demeyin kartalın tüyü bir çenge
Mertlikte benziyor aslan pelenge
Düşmanla korkmadan girerim cenge
Abursuz hayasız yüzden korkarım

Yerin anası var güneş adında
Ey dost bu hikmeti sakla yadında
Yanıp yaşıyorum aşkın odunda
Üstünü kül örtmüş közden korkarım

Bağbanlı
hakikat önünde eğil
Pamukla baş keser bazen yağlı dil
Şarap meclisinde içkiden değil
Ölçüsüz biçkisiz sözden korkarım«

Şimdi benim yazdığım nazire şiire bir bakalım.

Yolunu Şaşırmış

                                Aşık Bağbanlı şiirine naziredir.

 Yolunu şaşırmış garip yolcuyum
Boranlı tufanlı düzden korkarım
Yalınayak düşsem dağlar seyrine
Kayalardan yiten izden korkarım

Eğri çengel asar yükün düzeldir
Yaprak yeşil ancak sonu gazeldir
Demeyin güzelin gözü güzeldir
Adama pis bakan gözden korkarım

Yerin bin sesi var güneş adında
Bu hikmeti hiç çıkarma yadında
Sohbeti bozmadan bırak tadında
Yılan gibi sokan sözden korkarım

Bahçıvan
gerçeğin değeri nedir
Yetimle yoksula ekmeğin yedir
Dağlarda yükselen ağaçtır sedir
Alçaklarda yanan közden korkarım

Edebiyatımızda var olan, nazire sistemiyle yazılan şiirleri irdeleyen makaleler ve tezler vardır. Aslında konu daha geniş bir şekilde incelenmeli ve genel anlamıyla insanlara açık bilgi verilmeli.

Bende yıllar önce yaşamış Dede Kasım, Aşık Elesger, Dirili Kurbani ve Aşık Bağbanlı gibi neci nice şairlerin şiirlerine nazire şiirler yazmışımdır. Bu şiirlerin altında sürekli dipnotu ya da falan şairin filan şiirine naziredir gibi açıklayıcı bilgiler vardır.

Ben yazdığım tüm şiirlerde ister hece olsun ister serbest şiir olsun kendime ait olmayan söz ya da dizeleri mutlaka tırnak içine alırım ve dipnot olarak belirtirim. Nazire türü yazdığım şiirlerde ise yine dipnot vardır falan şairin filan şiirine naziredir diye.

Orhan Bahçıvan


[i] Hoca Ahmed Yesevi: Türk dünyasının manevi hayatında asırlardır tasarrufu devam eden ve Pir-i Türkistan, Pir-i Sultan, Hazret-i Pir, Hazret-i Türkistan, Hoca Ahmad, Hace Ahmed, Kul Hace Ahmad namı ile anılan büyük bir Türk mutasavvıfıdır.

[ii] Bönevşe: Menekşe

[iii] İslâm Erdener, Âşık Şenlik Divanı, Bugün Mataası Kars 1960.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları