Ozan Gürani Doğan.

Ozan Gürani Doğan


Işığımız Çerağımız / tutuştu yandı bağrımız
Boy verdi can budağımız / dalında ışık sevdası
Işık Sevdası


Bugünlerde elimde bir şiir kitabı var. İçindeki şiirleri, çevirip çevirip okuyorum. Aslında benim yıllardır büyük bir alışkanlığım var idi. Elime aldığım kitabı bir iki çevirir sonra okur bitir rafa kaldırırdım. Öylece o kitap gündemden çıkmış olurdu. Nedense bu kitabı defalarca çevirip çevirip okuma gereği duydum. Beni bu yola iten neydi diye kendi kendime sormaya başladım.

Hece şiiri üstüne yazdığım onlarca yazı, eleştiri ya da övgü çabasının dışında, bir şeyler uyandı benim beynimde. Bunu hemen yazmalıyım. Evet, evet hemen anlatmalıyım. Çünkü zaman olarak böylesi bir çıkışın yazılması gerekiyor. Yani bulunduğu sahada bin yılların zincirini kıran birkaç ozandan birinin kitabı benim elimde. Buna saygı duyuyorum.

Yazının girişi biraz bana özgü bir ses oluşturdu. Bu sesi ben yıllardır sesleniyorum. Artık çıkalım bu kekeme sözcüklerin dağıldığı alemden. Artık geçelim bu çürümüş ağıtların sesinden. Çağdaş bir sesin oluştuğu dünyaya taşınalım. Küfrü, atalım içimizden, başkasını hor görmeyi bırakalım. Kendi özgür dünyamızı kendi sesimizle dolduralım. Bu ses yenidünyanın özgür sesi olsun. Hiçbir kuruma, hiçbir kuruluşa, hiçbir şahsa bağımlı olmasın. Kendi bağımsızlığını kendisi oluştursun. Işık Sevdası gibi

Işık Sevdası derken, okuduğum kitaptan söz ediyorum. Kendi rüştünü kendi çabasıyla ispatlayan çağdaş olmaya özen gösteren ozan Gürani Doğan’dan söz ediyorum. Ozanın, 1. Baskı / Ağustos 2017 yılında, KaraMavi Yayınları 54, Şiir: 34 serisinde yayımladığı kitaptan söz ediyorum. Sonra kitapta yer alan özgür sesli şiirlerden söz ediyorum. Günlerdir okuduğum bu şiirlerden sesleniyorum.

Işık Diyorum

Işık aydınlıktır ışık bilgidir
O sebepten ışık ışık diyorum
Bilmek de sevgiye aşka ilgidir
O sebepten ışık ışık diyorum

Günden güne geldi insana neşe
İncelense çok şey bağlı ateşe
Gidilir yıldıza Ay’a Güneş’e
O sebepten ışık ışık diyorum

Aşığa aşk olur aşkın çölünde
Bilgiye dönüşür alim dilinde
Zararlı olmasın cahil elinde
O sebepten ışık ışık diyorum

Her alim bir ışık çoğalsın onlar
Sanatçı ışığa aşkla dalanlar
Gürani Doğan’ım bilenler anlar
O sebepten ışık ışık diyorum
Işık Sevdası

Şimdi bu şiirden sonra bazı şeyler söylemek gerekiyor. Bunlar bildiğimiz yazın türünde oluşan sözlerdir. Bizim yazın dünyası genelde ikiye bölünerek çoğalır. Her zaman iki kol olarak akarak günümüze ulaşmıştır. Günümüzde de iki kol olarak akıyor. Bu iki kolu birleştirenler benim gözümde çok önemli seslerdir. Artık bölünmeyelim. Artık, birbirimizi yemeden, horlamadan, ben varım sen yoksun gibi anlamsız sözlerden uzaklaşarak. Gürani Doğan gibi yerel topraklara ayak basıp, ulusal düzeyden evrensel düzeye geçelim. Galiba bu ozan kendi üstüne düşeni çok iyi anlatıyor.

Ozanın sesini dinleyelim:

Aldı Götürdü
Deniz Misali

Rüya gibi geldi geçti yaşadığım fani dünya
Uğrum kaldı taşım kaldı pozumu aldı götürdü
Zaman su gibi akıyor engellemeye çare yok
Bağrım kaldı başım kaldı nazımı aldı götürdü

Geçtiğim o yıllar bitti olmuyor gene deneyim
Güzel günlerim terk etti denmiyor ki dur ineyim
Felek beni geri itti kim yenmiş de ben yeneyim
Başım kaldı kışım kaldı yazımı aldı götürdü

Gürani Doğan’ım yani deden eben nerde hani
Bırakır mı dünya seni malı mülkü canı teni
Bu yasa değildir yeni sanma Doğan Koyar seni
Ağrım kaldı yaşım kaldı tozumu aldı götürdü
Işık Sevdası

Öncelikle ozanın şiirdeki dil yapısına bir göz atalım. Bu konuda bir şeyler söylemek gerekiyorsa, şunları söylemek mümkün. Ozan şiirlerini oluştururken dil yapısını oldukça yüksek tutmayı hedeflemiştir. Anladığım kadarıyla, ozan özenle seçilen sözcükleri dizelere dağıtırken, kendi yerel dilinin ötesine geçmesini başarmıştır. Konu olarak ele alırsak bu şiirleri, şimdi söylemek gerekeni söyleyelim. Ozan bu şiirlerle var olan katı tarikat zincirini kırmıştır. Bu ses artı çağdaş ozan sesidir. Yolu açan bu sese her ozanın katılması gerekiyor bence.

Ozan hece şiirinde imgeye pek yaslanmıyor. Galiba kendi dünyasında yarattığı sesi zamanla imge ile süslemeyi de hedefleyecektir. Bu beklentimiz olsun. İmge şiirin olmazsa olmazıdır. Yani şiirin can damarlarından biridir mutlaka olmalıdır şiirde imge. Değişik sestir şiirin içinde, süsleme sanatıdır. Motif olayıdır. Ozan arkadaşta var olmasına var da çok az demeliyim.

İmgecilikten söz açılmışken biraz şiirde temel konulara değinelim. Şiirin kendine has kuralları vardır. Bu kurallar içinde ozanın kendisini seslendirme kuralı da vardır. Geçmişin sesini hissetmek, duymak, geçmişe yabancı olmamak, sonra geleceğin sesini vermek, duyurmak ozanın görevidir. Bu görev her ozanın yüreğinde var olmalı.

Yazı Güzel

Özgür yaşa çık dışarı
Dağlar beller yazı güzel
Sonbaharı kışı kötü
Bu dünyanın yazı güzel

Kaderi çileyi yittim
Neşeye sevince gittim
Kara idi beyaz ettim
Alnımdaki yazı güzel

Gürani Doğan’ım eder
Heder oldu ömrüm heder
Anlatırsam uçar gider
Kalem kâğıt yazı güzel
Işık Sevdası

Hece şiirinin kendine has kuralları ve türleri vardır. Şunu hemen söylemeliyim. Onlarca şiir türü olan bir yazın dünyasında sadece kendine has bir ses oluşturmak kısır döngüdür bence. İşte bu noktada Ozan Gürani Doğan bu kısır döngüyü aşmasını bilen ve sözün başında söylediğim gibi zincirini kıran bir gerçek ozandır.

Sözü burada alıp bir başka sahaya taşıyalım. Yani demem şu, ozanımızı tanıyalım. Yaşamı hakkında bilgiler edinelim sonra yine biz sözümüzü söyleyelim.

Gürani Doğan Kimdir:[i]

1956 yılında Sungurlu’nun Kamışlı köyünde doğdu. Asıl adı İsmail Doğan Kamışlı’dır. İlköğrenimini köyünde, orta öğrenimini Sungurlu’da tamamladı.


Küçük yaşlarda aşıklık geleneğini ve bağlama çalmayı öğrenmeye başladı. Önce yörenin tanınmış Zakirlerinden olan dayısı Mehmet Kamışlı (1930-2016 aracılığıyla, sonra da Sungurlu’nun Kemalli köyünden Aşık Yarebülbül’ün (1936-2016) yardımıyla bağlama ve geleneğe ilişkin bilgisini pekiştirdi.

Lise yıllarından itibaren düzenli olarak şiir yazan Gürani Doğan, köylerine gelip giden aşıklar ve dedeler aracılığıyla da birçok yöre tavrı ve deyiş öğrendi. 1975 yılında Almanya’ya yerleşti.

Gürani Doğan, kendi şiirlerinin yanında başka aşıkların şiirleri ve yaşamlarından kesitler veren kitap çalışmaları da yapmaktadır.

Avrupa’nın çeşitli yerlerinde kültür etkinliklerine katılan Gürani Doğan, kendi şiir ve deyişlerini seslendirmesinin dışında Türkiye’nin çeşitli yörelerinden de birçok türküyü arşivlere aktardı. Başlangıcından itibaren Avrupa’daki Alevi-Bektaşi örgütlemelerinde görev aldı. Ayrıca Dursune Bacı (1963-1995) gibi bazı aşıkların yetişmesine katkıda bulundu.

Sevdadan toplumsal taşlamaya dek her konuyu işleyen Gürani Doğan’ın şiirleri çeşitli gazete, dergi ve araştırmalara aktarıldı.
Gürani Doğan’ın »Bal Çiçekleri« (1995), Aşık Dursune Bacı’nın yaşamı üzerine »Gül Olmak İstedim« (1995), »Alevilikte Ön Bilgiler ve Cem, Zakirlik«[ii] (1998), »Aşık Yarebülbül, Yaşamı ve Şiirleri« (2002) »Köylerden Bir Köy Kamışlı« (2004) adlı araştırmalarının yanında, şiirlerinin bir bölümünü »Sevgi Kuşağı« (1993), elimde ki » Işık Sevdası« (2017), adlı kitaplarda topladı.

Ayrıca Gürani Doğan’a İlişkin Bekir Karadeniz tarafından yapılan bir araştırma »Gürani Doğan-Yaşamı ve Şiirleri« (2011) adıyla yayımlandı.«[iii]

Ozan hakkında epeyce bilgi verdik gelin bir değişik konuya geçelim. Cinaslı maniler konusu, Ozanın bulunduğu sahada pek görülmeyen bir tür. Kendi sahasının dışına çıkmayı başarmış ozan. Değişik bir tür üstünden şiir oluşturmuş. Halk yazını türlerinden en önemlilerinden biridir mani türü. Bu türün alt çeşitlemeleri vardır ki, cinaslı mani bunlardan birisidir. Umarım ozan öteki şiir türlerini severek işler. Birkaç cinaslı maniyi okuyalım.

Cinaslı Maniler

Gül yeter
Yar bana bir gül yeter
Sevdiğine inanam
Verirsen bir gül yeter

Sarmadı
Kimse yaram sarmadı
Yalvardım kar etmedi
O yar beni sarmadı

Yar ara
Var kendine yar ara
Yardan ayrı değilim
Yüreğimi yar ara

Kor beni
Yandırır bu kor beni
Yara gönlümü verdim
O da derde kor beni
Işık Sevdası

Günümüzde ozanlık saflarında şiir yazanlar, belli bir kalıbın dışına çıkmayı pek istemiyorlar. Ozan Gürani Doğan’ın bulunduğu Alevi Bektaşi sahası bu konuda çok dar kalıplar içinde kalmıştır. Genelde deyiş türünün dışına pek çıkmıyorlar. Tek ses bu sahada ağırlık olarak görülüyor. İşte bu sahayı rahatlıkla geçenlerden biri de Ozan Gürani Doğan’dır. Kendisini kutladığım bir gerçektir.

Fabrika kapılarında ömür tüketirse bir ozan, işçilik denilen zanaatı ozanlıktan daha önce benimseyip tüm ömrünü bu yönde harcarsa, ben bu ömrün tek başına şiir olduğunu kabul ederim. Bu ömür ki, şiir gibi alın teriyle yorulmuştur. Bu ter emektir, ömürdür. Şiirler bu akan terin ışığından damıtılmıştır. Gerçeğin ta kendisidir. Şimdi bize fabrika kapılarında ter döken, tezgâhlar üstüne paslı elleriyle şiir yazan ozanlar gerekiyor bize. Bizim davamız da bunların eseridir demeliyim. Yani işçi ozanlar gerek bize.

Gün olur kendi güneşini kendi tezgâhında doğuran ozanların dünyası bizim yazın dünyamız olur. Artık öyle beleş ekmeğin, beleş yaşamın sahibini değil, alın teri dökenlerin sahibini yazmalıyız bizlerde. Bozkırın kuru soğuk rüzgârına takılan şiirler dağlara gitsin, bize çağımızın pas kokan şiirleri gereklidir. Demir tozunu mürekkep bilen ve paslı elleriyle şiirler yazan ozanların dünyasına merhaba demeliyiz.

Olmadı

Tamam, kırk senedir halat yaparım
Hayatımda halat lazım olmadı
Kazandırdım onca para patrona
Şöyle bir kıymetli sazım olmadı

Sabah öğle gece hep geldim gittim
Gençliği geride koydum terk ettim
Serçeyi kargayı dalda seyrettim
Köpeğim tavşanım tazım olmadı

Gürani Doğan’ım kalmadı halim
Çekmem gerek ise bitti vebalim
Saçlarım ağardı büküldü belim
Gene adım Doğan Kazım olmadı
Işık Sevdası

Şiirde anladığımız kadarıyla ozan tezgâhta halat yapımından söz ediyor. Emek olayı ön saflara çekiliyor. Gönül isterdi ki bu şiirler daha çok alınsın kitaba mutlaka vardır arşivinde bu tür şiirler.

Ozan zaman zaman yönünü insana dönüyor. Gönlünü sevgiyle yoğurup, şiirle akıtıyor. Şiirlerinde kır çiçekleri gibi bozkırların üstüne de bırakıyor. Paslı tezgâhların üstüne de. Bunu neden sürekli tekrar ediyorum. Şunun için, ozanın bulunduğu sahada şiir hep aynı dönence içinde yazılıyor. İşte bu dönence zincirini kıran ozanlardan birisidir. Daha önceleri de vardır. Biliyorum ozan kardeş, etten ve kemikten oluşmuş bedeniyle, gurbetin acılı yaşamında çırpınan bir yaralı kuş gibi dönüp dönüp şiire sığınıyor. Bu yaşam içinde sahipsizliğini, kimsesizliğini gelinciğin yaprağıyla süsleyip, kelebeğin kanadına bindiriyor ve öylece milim milim şiirlerin içine akıtıyor.

Ara Yerdeyim

Bir tarafım Türk’tür bir yanım Alman
Bitmiyor sorunlar ara yerdeyim
Ne tam oralıyım ne tam buralı
Görünmez yarınlar ara yerdeyim

Babam Türkiyeli hem de İslam’dır
Ben isterim sevgi insan insandır
Oğlum diyor baba kafanı kaldır
Nedir bu durumlar ara yerdeyim

Herkes ayrı alır her şeyden tadı
Boşadır Gürani Doğan feryadı
İyi insan olmak illa maksadı
Değişik yorumlar ara yerdeyim
Işık Sevdası

Günümüzün pek görülmeyen bir fırtınasına şöyle bir değiniyor ozan. »Bir tarafım Türk’tür bir yanım Alman«, çıkmazlar içinde olan milyonların gizlenmiş yaşamına az da olsa işaret ediyor. Bu günümüzde pek görülmese de geleceğin en önemli sorunlarından birisidir. Milyonların yaşamı demektir.

Gelelim ozanın ruhunda ki karlı boranlı dağların doruk noktalarına. Bu noktadan en önemlisi, Vatan hasretidir. Gurbet kavramıyla birlikte yaşayanlar kendilerini bu hasretle ölmeye mahkûm etmişler. Bu böyle biliniyor. Kuşaklar arası farklılıklar görülse de. Gide gide azalıyor şu an dördüncü ya da beşince kuşak yaşam sahnesinde yerini alıyor. Onlar için böyle bir sorun yok bu birinci ve ikinci kuşakla eriyip bitti. Artık yavaş yavaş Alman kimliğini benimseyen bir kuşak söz konusu…

Ozanların şiirlerinde doğanın hırçın sesi ilk anda kendisini gösterir. Ancak, Gürani Doğan şiirleri zincirini kıran bir özgür ruhtur. O ruhta her şeyi dağınık görmek mümkündür. Bırakın öyle dağınık kalsın her şey, çünkü bu geçiş sürecinde bu en önemli olaydır. Zamanla her şey yerli yerine oturacaktır. Bekleyelim görelim.

Şiirde felsefe konusuna değinmek isterdim ancak, ozanımızın Alevi Bektaşi geleneğinde hele de Zakirlik gibi bir konuma sahip olması kendiliğinden açıklıyor. Felsefe bilinen bir felsefedir. Bu felsefe günümüzde ulusal konumda izlenen bir felsefedir. Ozan Zaman zaman felsefi düşüncenin içinde olmanın gerekliliğini duymuştur. Bu nedenle şiirlerinde derin izleri görülür. Ancak saplantı halinde değildir. Sadece motif olarak işleyip geçmiştir. Bunu ben böyle anlıyorum.

Ozan bir başka açıdan incelenirse, bu kitaptaki şiirlerden de görüldüğü gibi. Başka başka şiirlerinde de görülüyor. Ozan, kendi yorumlarını hiciv diline bağlı olarak şiirlere aktarmıştır. Dolayısıyla bu şiirler de geçmiş şiir geleneğinden farklılıklar gösteriyor. Önemli bir yeniliktir.

Gördüm

Kendi eksiğimi kendi hatamı
Görmedim ellerin suçunu gördüm
Şapkamdaki yamalığa elimi
Sürmedim ellerin tacını gördüm

Şaşarım dünyanın tavizliğine
Uğradım yaşamın azizliğine
Kendi vücudumun gizliliğine
Ermedim ellerin kıçını gördüm

Tabipler her derde bulamaz çare
Tabiat ayarlar dedim bin kere
Kendi inancımı ortalık yere
Sermedim ellerin haçını gördüm

İnsana özellik verilmiş yetki
İyi söz alana ediyor etki
Kendime haksızlık edene tepki
Vermedim ellerin baçını gördüm

Gürani Doğan’ım neye sevine
Kızar piyasada zengin devine
Eşimin dostumun yoksul evine
Girmedim ellerin açını gördüm
Işık Sevdası

Geçmiş şiir geleneğinden ayrılan ozan, insani bir tavır içinde düşüncesini sergiliyor. İnsani derken, insan önce kendi kendisini eleştirmeli. Sonra kendisinde olduğunu kabul ettiği hataları düzenlemeli. O zaman insanlık doğal olarak yolunu bulur diyor bende bu düşünceye katılıyorum.

Ozanımız kendi şiir dünyasında kendi çabasıyla yol almıştır. Bu çaba iyiden güzelden yana bir çabadır. Görünen odur ki, artık sadece karşıya bağırmak eleştiri değildir. Aslolan insanın kendi kendisini eleştirmesidir. Güzel olan, doğru olan da budur. Ozanlık inceliktir.[iv]

Işık Sevdası

Evren ışıktan oluştu / Gönülde ışık sevdası
Kâinatın akışının/Selinde ışık sevdası

Melek nurdan şeytan nurdan / Adem de ki bilgi nurdan
Güneş yaşam verir kordan / Halinde ışık sevdası

Ne idi Nemrut’un derdi / Ateş yaktı ferman verdi
İbrahim aşk ile girdi / Yolunda ışık sevdası

He mi Sokrat he mi Buda / Al Nesimi Mansur’u da
Zerdüşt düşmez asla yada / Dilinde ışık sevdası

Mecnun kime aşık oldu / Yüreği nur ile doldu
Leyla dedi Hakkı buldu / Çölünde ışık sevdası

Aşık maşukta ışıktır / Sevda canla barışıktır
Kerem kora alışıktır / Külünde ışık sevdası

Işığımız Çerağımız / tutuştu yandı bağrımız
Boy verdi can budağımız / dalında ışık sevdası

Anka kuşu ta derinde / Aşk ile yerli yerinde
Masalımın devlerinde / filinde ışık sevdası

Işık her yere çekilir / Bahçıvan’la gül ekilir
BeKa Denize dökülür / Salında ışık sevdası

Karanlık olmasın yarın / Parlayınca Hak didarın
Ol Gürani Doğan’ların / Gülünde ışık sevdası
Işık Sevdası

Işık Sevdasında

Alem var olmadan önce
Girmiş ışık sevdasında
He mi gündüz he mi gece
Dermiş ışık sevdasında

Doğanın uyanışını
Gör Zerdüşt’ün yanışını
Nice Galile[v] başını
Vermiş ışık sevdasında

Dünya var olandan beri
Kıra gelmiş ol çemberi
Alimlerin dedikleri
Varmış ışık sevdasında

Tarih bilginlerle dolu
El Cabir’in uzar kolu
Muhammet de doğru yolu
Görmüş ışık sevdasında

Bulunuyor vara vara
Nesimi de gerçek ara
Mansur En-el Hakla dara
Durmuş ışık sevdasında

Işık yeryüzünü süsler
Bedreddin’den gelen sesler
Haksıza karşı göğüsler
Germiş ışık sevdasında

Durdum Bektaş Veli diye
Işık tuttum ahaliye
Gürani aşka sevgiyle
Ermiş ışık sevdasında
Işık Sevdası


Sılaya

Aramızda sıra sıra dağlar var
Ha deyince varılmıyor sılaya
Her gün batımında basıyor efkar
Ha deyince varılmıyor sılaya

Tütüyor burnumda dostun her biri
Ankara değil ki var da gel geri
Yurt olmuştur artık Alman elleri
Ha deyince varılmıyor sılaya

Yar olmazsa saran olmaz derdini
Bilemezsin karlı dağlar ardını
Gürani Doğan’da özler yurdunu
Ha deyince varılmıyor sılaya

Işık Sevdası

Sokrat’ın Zeus’un

Sokrat’ın Zeus’un söylediğine
Öyle hemencecik geliniyor mu?
Beethoven ne demiş Mozart ne demiş
Davul zurna ile çalınıyor mu?

Buda’yı anlamak kolaydır dile
Nice Mansurlar var çektiler çile
Hermes felsefedir okumak ile
Ariflik kâmillik alınıyor mu?

Battal Gazi’den al gelirken beri
Gördüm Ebu Müslüm elde teberi
Çoğu uçmuş gitmiş Allah askeri
Dua ile ilaç bulunuyor mu?

Ele iğne batır kendine diken
Evliyadır ere gönlünü büken
Bakmak gerek elbet dost seçer iken
Verirken sözlerde kalınıyor mu?

Gürani Doğan’ım aşkla yoğruldum
Bütün canlılar dost diye çağırdım
Davul çaldım köşe bucak bağırdım
Benim demem ile olunuyor mu?
Işık Sevdası


Orhan Bahçıvan.


Işık Sevdası





[i] Yaşam öyküsü, Gürani Doğan / Işık Sevdası / KaraMavi Yayınları Alıntıdır.
[ii] Zakir, Zakirlik: İslam'ın On iki İmam mezhebi içinde yer alan Alevi-Bektaşilikte, Cem ibadeti içerisinde deyişleri saz eşliğinde söyleyen ve bu statüye çekirdekten, başka bir deyişle kuşaktan kuşağa sözlü aktarma yolu ile yetişerek gelen ozanlardır.
[iii] Özgeçmiş Işık Sevdası isimle Kitaptan aynen yazıldı.
[iv] Bu yazıda yer alan bilgiler ve şiirler, Gürani Doğan / Işık Sevdası / KaraMavi Yayınlarındaki kitaptan aynen alıntıdır.
[v] Galileo Galilei: İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçidir. Rönesans'ın bilimsel devrimine büyük katkıda bulunan bilim insanına “gözlemsel astronominin babası”. Vikipedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları