Yukarıya eklediğim resimde de görülen dağ ile çayır ve çevresi tanıtılan Kür ırmağı kuzeyindeki Uğuz Dağı ile bunun kuzeyindeki Uğuz Çayırı veya »Oğuz'un Çayırı« üzerine Ardahan ve Kars çevrelerinde şu efsane yaygın olarak bilinip anlatılmaktadır.
Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş« Şair - Yazar - Araştırmacı. Orhan Bahçıvan'ın »Şiiristan Merhaba« (1989), »Acılar da Üşür« (2002), adlı şiir kitapları ve Bekir Karadeniz'le birlikte hazırladığı »Doğulu Halk Şairleri« (2010), adlı araştırma kitabı ve Gökhan Temur, Selçuk Murat Kızılateş ile birlikte Ardahan Türküleri (2016) adlı türkü derlemeleri yayınlandı.
18 Nisan 2020 Cumartesi
Oğuz Çayırı Ve Oğuz Dağı Söylencesi!
Oğuz
Çayırı Ve Oğuz Dağı Söylencesi!
Meşe
Ardahan Söylencesi
Üç Uğuz
Kardeşler Efsanesi »söylencesi« olarak bilinen ve yöremizde anlatılan
birkaç tane söylence vardır. Bunlardan bir tanesini yani »Uğuz Çayırı Ve
Uğuz Dağı Efsanesi« dediğimiz ve bu adla anlattığımız söylenceyi anlatmak
istiyorum. Bu söylenceler yerel söylencelerdir.
Aslında,
»Uğuz Çayırı Ve Uğuz Dağı Efsanesi« adıyla arama motorlarında arandığı
zaman birçok sitede bu söylence ile ilgili yazılar bulunacaktır. Yöremize ait
olan bu söylence, yıllar önce yazılıp internet sitelerine aktarılmıştır.
Ben
ise bu anlatıların az uzun ve biraz da detaylı olmasını düşünerek bunu yeniden
yazdım. Umarım hemşerilerim benim bu tavrımı hoş görüyle karşılarlar.
Eski
söylem biçimiyle Uğuz yani Oğuz kavminin yörenin en eski kavmi olduğunu söyler
dururuz. Yani bu toprakların yerli kavmi, yerli ahalisi Uğuzların »Oğuzların«
olduğunu anlatan yüzlerce söylencelerin, hikayelerin, destanların, masalların olduğunu
söylemekte yarar var.
Sözü
edilen bu yerli anlatıların dışında birçok tarihi belge de vardır. Bu yerli
kavimler hakkında. Bunlardan kısaca söz edersek, şunları söylemek gerekiyor.
Kars,
Ardahan dediğimiz bu yörede, yerli adıyla anılan bir kavmin var olduğunu hep
söyleriz. Bu insanlara halen yerli dediğimizi söylemeliyim. Dahası bu söylenceleri
onların dilinden dinlediğimizi söylemekte yarar var.
»Bazı
araştırmacılara göre, Karadeniz bölgesine ilk olarak M.Ö. 3. bin ile 2. bin
yılları arasında gelip yerleşenler Oğuzların öncü kollarından olan »Gas/Kas«
ve »Gud/Gutiler« olduğu ifade edilmektedir. M.Ö. 3. bin yılının sonlarına ait
Anadolu' da Hattuşaş arşivinde bulunan ve H.G Güterbock tarafından »Zeitschrift
fiir Assyriologie'de« yayınlanan bir belgede, Anadolu'da Türklerin
bulunduğunu ve kralları İlşu Nail'in Anadolu'ya girmek isteyen Akadlar'la
savaştığını kaydetmektedir.«[①]
Dahası, bu toprakları Herodot yazdığı tarihinde, Uğuz
»Oğuz« Türklerinin hakimiyetinde olan topraklar diye göstermektedir.
Ayrıca, bu bölgenin yani Ardahan Sancağı kesiminin »Bun-Türkler«, ya da
»Otokton-Yerli Türkler« yani Uğuzlar tarafından idare edildiği yazılmaktadır.[②]
Yerli halk Ural Altay dili olarak adlandırılan, yöre tanımıyla
»Yerlice« denilen dili konuşan ahali »Eski Uğuzca« adıyla
tanımlanan bu dili halen konuşurlar. Bu yerlice denilen dile zaman zaman
değişik adlar verilse de yerli ve yerlice adı hiç değişmemiştir. Hangi
kaynaktan bakarsan bak,»Eski Uğuz«
tanımı hep vardır.
Bir başka tanımlama da şudur: »1068’ de Selçuklu sultanı
Ardahan ile çevresini fethederken buralara »Nemrut İbn Ken’an ın Yurdu«
denilmesine bu kulede oturan »Nembrod« soyundan »Kentuniler« denilen eski Oğuzların
davranışı sebep olmuştur« denilmektedir.[③]
MÖ 753–735 Urartu Kralı 2. Sardur’un bu yöreyi ele
geçirdiğini, yani işgal ettiğini, bu sahada Kars'ın kuzeyinde, Çıldır gölünün
güneyinde, Ardahan sahasında bulunan kayalıklarda kazdırdığı Çivi yazılı
kitabede Kulki/Kulka adı ile Yunan kaynaklarında Kolk/Kolkit olarak
bahsedilen.«[④] yerli bir kavmi yendiğini ve bu yöreyi nasıl talan ettiğini
anlatan, fetih yazısı bulunmaktadır.
Bu
toprakları masalımsı anlatılar ise şöyle tanımlar. Bu yörede hiçbir kavim ve
kabilenin adı duyulmadan, Asya göçleri dediğimiz Kimmerler, Moğollar, Hazarlar
ve daha niceleri diye saydığımız onlarca kavim kabile ismi bilinmeden, dahası
Gürcülükten bile önceleri, Cınıvızlar »Cenevizli Romalılar« daha bu
topraklarda görünmeden, Uğuz »Oğuz« Dağı ve Uğuz Çayırı ile çevresindeki
yaylalardan Uğuz »Oğuz« denilen çok iri yapılı bir kavmin yaşadığından
söz ederler.[⑤]
Bizim yani bu sahada yaşayan »Yerli« diye seslendiğimiz
insanların dili bugünkü deyimle Türkçedir. Yerel deyimle yerlicedir. Bugünkü
tanımlamayla bunlara »Yerli Türk« deniliyor. »Yerli Türklerin ana vatanı
Ahıska, Ahılkelek, Şavşat, Ardahan bölgeleri arasında kalan bölgedir«.[⑥]
Konumuzda
adı geçen söylencenin geçtiği yer ise, Ardahan iline bağlı, Çıldır ilçesinin Kurtkale
bucağı ile »Meşe Ardahan« da denilen Hanak ilçesi arasında bulunan Uğuz
Dağı, Uğuz Çayırı denilen yer Kür ırmağının solunda kalıyor.
Örüşet
»Oğuzyolu«, Gügübe »Binbaşak«, Könk »Arıkonak« ve Vel »Sevimli«
köyleri ile çevrelenen Uğuz »Oğuz« çayırı şimdiki konumuyla dört köyün
biçeneği durumundadır. Yani bu isimlerini yazdığımız dört köy geçimini bu
çayırdan sağlıyor.
Ayrıca
bu sözü edilen yer yayla durumunda olup, üzerinde Könk »Arıkonak« Börk »Börk«
Gügübe »Binbaşak«, Vel »Sevimli« köylerinin yaylaları
bulunmaktadır.
Uğuz
»Oğuz« Dağı çevresinde Uğuz, Tahtayurt »Horozöttü« Cocurta Khamış
»Ağıllı« Zerebük »Dirsekkaya« ve Akhaşen »Sazlıçayır«
köylerinin kışlaları bulunmaktadır.
Bu
yerin güneyinde »Uğuz Dağı« veya »Ziyaret Dağı« da denilen, 2200 metre yüksekliğinde
küçük yumru dağının tepesinde »Kula« veya »Mağsıla« denilen
harçla yapılmış bir yüksek kule ile bunun dibinde bir tandır ocağı öreni
vardır.
Uğuz
Çayırı Ve Uğuz Dağı Efsanesi:
Bu Uğuzların
»Oğuzların« bir beyi varmış ki, Ardahan'ın Cavk da denilen Ahılkelek ile Zegan »Posof'un Ilgar ve
Cin Dağı kesimleri ile Şavşat sınırındaki Arşiyan Dağı etekleri« bu Oğuz
Beyinin mülkü imiş. Ben demiyorum söylenceler böyle diyor ve böyle tanımlıyor.
Bu Uğuz'un
Dağı ile çevresinde ve Kür »Kura« suyu üzerindeki kışlaklar bu Uğuz Beyi'in
has otlağı imiş. Öteki dağlar ve anılan yerlerde o zamanlar sarıçam dediğimiz ormanlık
imiş.
Bu
Uğuz Beyi'nin üç tane de oğlu var imiş. Uğuz Çayırı denilen bu toprakların
sahibi olan Uğuz Bey'i her yaz bir oğluna bu mülkü olan çayırını biçtirirmiş.
Uğuz
Bey'i Bu kendi çayırında, yani, Uğuz Dağı'nın yanında bulunan şimdi bile Uğuz
Çayırı diye bilinen bu çayırda o zaman her yıl 300 araba ot biçilmekte imiş.
Üç
oğul her yıl sırayla çayır biçme işini yürütürken, gel zaman git zaman biçin
sırası Uğuz'un Küçük oğluna gelmiş. Yanı söylencenin geçtiği olayın zamanı
gelmiş.
Uğuz'un
Küçük oğlu biçin zamanı tırpanını, masatını ve diğer araçlarını alıp, sabah
erkenden çayırı biçmeye gitmiş. O zamanlar bu çayırın otu alabildiğine uzun ve
sıkmış. Otlu alanda geçilmesi zor olduğu için pek insan ya da hayvan geçmezmiş.
Bu nedenle ortam sakin olduğu için küçük oğlan seri bir şekilde tırpan sallayıp
çayırını hızlı bir şekilde bitirmeyi istiyormuş. Zaten söylencede de veriliyor.
300 araba otu bir günde biçip toplayıp yığıp evin önüne taşıyormuş her oğul tek
başına.
Sıcakta
biçinle uğraşırken kendi terinin buğusu gözlerini bürüyen Uğuz çayırın gür bir
yerinde kızgın kızgın çalışır. Bu sırada omzunda heybesi ile öğlen yemeği getiren
ve yanına yaklaşan bacısını gözü görmez ve otlarla birlikte onu da ikiye biçer.
Uğuz'un küçük oğlu bunu yaparken farkına bile varamaz. Kol başına yani, gidiş
kolunu biçerek bitirip döneceği an, tırpanını bilemek için masat atmaya başlar.
İşte tam bu sırada masatını tırpanına vururken gözlerine inanamaz. Bakar ki,
tırpanı kan içinde. Hayıflanır. Kana baktıkça üzülür. Sonra tırpanı bırakarak
olayı anlamak için geldiği kol üstünden yürüyerek etrafı inceler. Ne olduğunu
tırpanla neyi kestiğini anlamaya çalışır.
Küçük
oğlan çayırda biçtiği otların arasına bakarken kendi kendisine söylenir. »Bir
hayvanın canına mı kıydım« diyerek yazıklanırken hemen o kol boyunu
dolaşır.
Kol
boyunu dolaşırken, birde ne görsün öylen yemeğini getirmiş olan bacısını ikiye biçmiş.
Hiddetle masatını yere vurur, aktaştan olan masatın yarısı çayıra saplanır.
Yöre
halkı o çayırda bugün bile o yerde bulunan bir beyaz taşı göstererek, masatın
bu olduğunu söylerler.
Bugün
bu masatın dışarıda kalan bir kısmı bir adam boyundan yüksektir. Ellerini yere
vurup tırpanı da bırakarak hemen bacısının iki parçasını birleştirip masatın
dibine gömer. Kendiside kederinden Uğuz dağının tepesine çıkar ve orada ağlaya
ağlaya ölür.
İki
çocuğunu birden kaybeden ve bu olayın acısını yaşayan Uğuz'un, »Oğuz'un«
karısı, yani bu oğlanla kızın anası, çok uzun otu olan bu çayıra kargış eder.
Çünkü otların uzun olması bu kazanın biricik nedenidir. Bu yüzden Oğuz'un
karısı yani Ana Uğuz çayıra »Ey çayır senin otun boyu bir karışı geçmesin« der. Yine derler
ki bu Uğuz çayırının otu o gün bugündür boyu bir karışı geçmez.
Sonradan
bu yöredeki Uğuzlar toplanarak bu bacı kardeşin mezarına bir Mağsıla »Kula«
yapmak için bu uğuz Dağı'nın tepesine götürür gömerler.
Bu
dağın bugünkü adı yine Uğuz Dağıdır. Tepesindeki Mağsıla »Kula« yerinin ziyaret
edilmesinden dolayı ziyaret yeri halindedir. Halen yöre insanı her yıl bu
mezarları görmeye geliyorlar. Bu nedenle bu dağa bir adıyla da ziyaret Dağı
derler.
Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«
Oğuz'un Düzü / Ardahan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sen Kal Burda Ayrılık!
Sen Kal Burda Ayrılık! Düşünce denen bir şey vardır Beynimizin o ilkel noktasında Ya fabrikadayız ya da tarlada Ya demiri un ediyoruz Ya...
-
Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar »Kızılateş Sülalesi« Araz Çayı'nın totem adı Alagöz’dür, Çolak Alagöz neslinden çıkmıştır, Bu...
-
Merdinikli Türkmen KaracaOğlan! Bir yiğit gurbete gitse/Gör başına neler gelir. Merdin-sılayı andıkça/Yaş gözüne dolar gelir. ...
-
Ganime Kızılateş Sesiyle Ardahan Türküleri. Turnamın kanadı düz / Boynunda ayla yıldız. Boynunda ayla yıldız / Rengini nerden aldız. ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder