1954 yılında Göle’nin Hoşdülbent köyünde
doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Asıl adı Süleyman Kızılateş'tir.
Küçük
yaşlarda babası Sofu Emmi'den (1886–1984) Kuran okumasını öğrendi. Birçok
türküye kaynaklık etmiştir.
Kaval
çalmasını abisi Enver Kızılateş ve Babasından öğrendi. Aşıklık geleneğine ve
şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Çevresindeki tüm aşıkların etkisi
var yetişmesinde.
1987’de İstanbul’a yerleşti. Halen
İstanbul'da yaşamaktadır. Gurbet diye bildiği yerden sılasına duyduğu özlemden
dolayı şiirlerinde genelde sıla özlemi ağır basmaktadır.
****
Benim
Bunca cefa ile yaktı canımı
Olmaz mı hiç sefa vayıma benim
Gelinler ah çeker kızlar ağlaşır
Bu kara duvaklı toyuma benim
Her zaman ağlarım hiç yüzüm gülmez
Zalim yar naz eder yanıma gelmez
Felek tuzak kurmuş kadrimi bilmez
Dostlar koşa geldi hayıma benim
Zamanı da deli gönül zamanı
Aşkın sabrı yoktur vermez amanı
Süleyman neylersin bunca gümanı
Şivan düştü gönül köyüme benim
Bu İlde
Ben hep bekliyorum halen görmedim
Ne gelen var ne duran var bu ilde
Neyi bekliyorum nedir bilmedim
Ne kalan var ne soran var bu ilde
Mürekkepler gibi doldum kaleme
Düştüm dile rüsva oldum aleme
Yakışır mı benim gibi gulama
Ne alan var ne veren var bu ilde
Ah u zar eyledim ulu Mevla'ya
Saçıma ağ düştü girdim deryaya
Ey Süleyman daldın bugün yine rüyaya
Ne bilen var ne gören var bu ilde
Düştüm
Cihan-ı alemde levh-i kalemde
Sıdk ile sevilen gülzara düştüm
Ta Adem'den beri talihim yoktur
Özce sevilmedik bir yara düştüm
Aylar yıllar geçti güne aldandım
Baktım da geriye düne aldandım
Kadir kıymet bilmez cana aldandım
Nuh’un tufanıyla Hazar’a düştüm
Hak yaratmış türlü türlü kulları
İş başa düşünce sıva kolları
Sevda çekenlerin tutmaz elleri
Bire sevdalandım bin zara düştüm
Süleyman yanıyor alem bendinde
Kalp ateşe düşmüş aşkın kendinde
Yedi derya seli geçse bendinde
Hayırsız elinden nazara düştüm
Geleceksen Gel
Beni sevdalara salan ey mahım
Bozuldu bağlarım geleceksen gel
Yüreğimden çıkmaz figanım ahım
Son oldu çağlarım geleceksen gel
Erimeyle bitmez dağların karı
Seyrangaha çıksak görsek yüzleri
Çok soğuk zamanda sarkar buzları
Donmadan dağlarım geleceksen gel
Sen düşünsen dostun yakmazsın nara
Bir yüzüm ağ oldu bir yüzüm kara
Zemheri ayında düşmüşüm dara
Ah çeker ağlarım geleceksen gel
Aslım Çolakoğlu adım Süleyman
Bu aşkın uğruna gitti din iman
İçimde sadece kaldı bir güman
Eridi yağlarım geleceksen gel
Gelir
Hayal ile gezdim bütün illeri
Sağ eli sol elle tutasım gelir
Pembe dudakları tatlı dilleri
Bir değil bin kere yutasım gelir
Cefalı aşkımın çilesi bitmez
Benim dertlerime Lokman kar etmez
Yolum kışa döndü kervanım gitmez
Üşüdüm koynunda yatasım gelir
Düşer isen bir gün benim ahıma
Derdin geldi derman oldu ruhuma
Girme n’olur girme gel günahıma
Kerem gibi yanıp tütesim gelir
Ela güzel sarı saçlar belinde
Gelin olmuş mor kınalar elinde
Şeker olsam ağzında ki dilinde
Süleyman yerlere batasım gelir
Senin İçin
Dolup dolup ah çekerek ağlarım
Her zaman yanarım yar senin için
Sevda ateşiyle bağrım dağlarım
Her zaman yanarım yar senin için
Ciğerim yaralı kalbim naziktir
Feleğin elinden gönlüm eziktir
Yadların yurdunda canım beziktir
Her zaman yanarım yar senin için
Sizin elden gelip geçmedi yolum
Ondandır tutmuyor kırıldı dalım
Kıymeti bilinmez sefil bir kulum
Her zaman yanarım yar senin için
Sen Halik ol ben de sana tapayım
Süleyman’ım düz yolumdan sapayım
Bilmem kırık kalbin nasıl yapayım
Her zaman yanarım yar senin için
İnceden İnce
Yürekte bir sır var kimse bilemez
Gün olur ererim inceden ince
Bağımda gülleri kimse göremez
Kendimce dererim inceden ince
Gördüğüm rüyanın tabiri yoktur
Bir güzel severim haberi yoktur
Bana çok çektirdi kabiri yoktur
Ahrette sorarım inceden ince
Süleyman bu kale güçle kuşanmaz
Kılıçla alınmaz göçle boşanmaz
Gönül sarayları pulla döşenmez
Bir ömür yorarım inceden ince
Sekiz
Bir ata binmişim başsız kulaksız
Ayakları sekiz gözleri sekiz
Bir yola koyuldum uçsuz bucaksız
Ovaları sekiz düzleri sekiz
Gayrı gitmez oldu deyi tutarlar
Dört yanıma dört el birden atarlar
Götürürler son pazarda satarlar
Nefesleri sekiz sözleri sekiz
Atımı çektiler boş bir tarlaya
Yanımdan yöremden baktılar güya
Ömrümde gördüğüm en korkunç rüya
Çokları da sekiz azları sekiz
Yatağım topraktan yastığım taştan
Ayrılmışım ana baba kardeşten
Ey Süleyman kurtar kendin bu düşten
Kışları da sekiz yazları sekiz
Şu Dağlarda
Şu dağlarda bir ceylan var
Ne ağ tutar ne avlanır
Kırk gün kırk gece dolaştım
Ne ağ tutar ne avlanır
Kayaları ettim vatan
Var mıdır içinde yatan
Yoktur doğru malı satan
Ne ağ tutar ne avlanır
Naçardır Süleyman naçar
Derdini kimlere açar
Ceylan daim benden kaçar
Ne ağ tutar ne avlanır
Düştü
Aşk kalbimi pareledi
Deli gönlüm zara düştü
Neşter sinem yareledi
Tabibiler dilzare düştü
Dost eline salmışam ses
Can bülbülüm eder ahes
Gül bahçesi yare heves
Bülbül ah-u zare düştü
Süleyman’a bade verdin
Deliler yurdunda gördün
Bire zalim senin derdin
Kerem oldu nara düştü
Orhan Bahçıvan
Göleli Ozan Süleyman Kızılateş.
Tesekurler canim kardesim
YanıtlaSilSağ ol Adsız...
Sil