1 Ağustos 2019 Perşembe

Ardahan Balı, »Kafkas Arı Irkı«


Ardahan Balı, »Kafkas Arı Irkı« 
»Arda Balı«


Arıcılığın Tarihçesi Diyelim: 

Arıcılık dediğimiz zaman aklımıza arı denilen küçük yaratıkların ürettikleri tatlı bir besin kaynağı gelir. Bu besin kaynağının hünerini tüm bilim adamları tüm hünerlerini kullanarak açıklamaya çalışıyorlar. Ama henüz, ne bal çeşitlerine ne de içindeki var olan besin değerlerine tam olarak ulaşılmış değildir. 

Arıcılığın tarihçesini incelersek, Kimilerine göre, 4000 yıl önceleri keşfedilmiş. Kimilerine göre sanki daha dün bulunmuş gibi bir tavır içine girerler. Ama bilinen bir gerçek vardır. O da, arıcılığın tarihçesi insanoğlunun ilk toprağa ayak bastığı günedek uzanır. İnsanoğlu mağara dönemini yaşadığı günlerden itibaren bu mükemmel besin kaynağını biliyor ve tanıyordu. 

Günümüz tarihi bilgilerine göre i.ö. 7000 ya da 8000 yılarına rastlayan mağara resimlerine rastlamak mümkündür. Dahası, kazılarda ele geçen arı fosillerine benzer buluntular bilim adamlarının bu görüşünü doğruluyor. 

İlk insanlar bu bal denilen besin maddesinden doğal olarak yararlanmasını bilmişler. Tarihsel gelişim mağara devrinden günümüze kadar, arıcılık olayında bir gelişim izlenmiş. İlk arıcılık üretimine ilkel üretim gözüyle bakan günümüz bilim adamları kovan düzenini ve üretim şeklini bilimsel bir potaya taşımak için çaba harcıyorlar.  

Arıların ana vatanı neresidir derseniz, araştırmacılar bu bölgenin orta doğu ve Kafkasya olduğunu söylüyor ve yazıyorlar. Bu yazdıklarına da gerekçe olarak i.ö. 1300 yıllarına ait olduğunu söyledikleri taş yazıtlarını gösteriyorlar. Bu taş yazıtlar yine Anadolu’da yaşamış Hititlerin yaşadığı yerleri gösteriyorlar. Bu taş yazıtlarda arı ve arıcılıktan söz edildiğini söylüyorlar. Bu bilimsel araştırma yapanlar ise, henüz bizim yöremizi araştırma kapsamına almamışlar. Çünkü araştırma kapsamına Kafkas yöresi girmiş olsaydı, arıcılık tarihinde söz edilirken, bu yörenin arılarından da söz edilirdi. Yani şunu demek istiyorum, yöremiz bu alanda çok yenidir. Tarihsel olarak çok eski bir tarihtir ama araştırma olarak çok yenidir. 

Araştırmacıların yazdıklarını ortak bir anlatım içinde sunarsak, şunlardan söz ediyorlar. Günümüzden birkaç yüz yıl öncesine kadar, arıcılık sektörü ilkel bir üretim tarzıyla varlığını sürdürüyordu. Bu ilkellik ancak 1787 yılında bilim adamları büyük bir buluş bulduğunu açıklıyorlar. “ Ana arı kovanda değil, havada uçarken çiftleşiyor”. Bu buluş arıcılık sektörünü bilimsel bir alana taşımaya yetiyor. Bundan sonra bilimsel çalışmalar başlıyor. Bu buluşun öncesi ilkel, sonrası bilimseldir diye yanıtlıyorlar. 

1845 yılında ise, arılarda üreme olayının anlatımı incelenmiş. Bu incelemeyi takiben, 1857 yılında ise, bilim adamları temel petek kalıplarının buluşunu gerçekleştirmişler. 1865 yılında ise, bal süzme makinesinin buluşu geliyor. Evet, buluşlar birbirini izlerken,  Arılar, bal yapmaya devam ediyordular. Bilim adamları durmadılar, buluşlarına devam ettiler. 1882 yılında ise, larva transferi sistemiyle ana arı yetiştirme sistemini buldular,  bu buluşlara ise, 1926 yılında bir başkası ekleniyor, nedir bu eklenen? Ana arılarda yapay döllemenin bulunuşu gibi buluşlar da katkıda bulunmuştur. 

Arıcılık alanında günümüz itibarıyla bilimsel üretim yapılmaktadır. Bilimsel üretim denildiği zaman ne anlaşılır? Biraz burayı açalım.

Bilimsel adı teknik arıcılık gerçi ben bu deyime katılmıyorum ama böyle diyorlarsa böyle demek gerekiyor sanırım.
 

Teknik arıcılık anlatım olarak ele alınırsa, istenilen amaç uğruna, arıları kullanabilme yöntemidir. Yani ilkel dönemde olduğu gibi, bekle arıyı üretsin balının sisteminden ayrılarak, söyle arıya üretsin balını dönemi demektir. Yani insanoğlu artık arıya da hükmediyor. Böyle anlıyorum ben... 

Teknik arıcılık alanında ilkel bilgiler geçersizdir. Arıcılık yapan üreticinin bilgi ve tecrübeye ihtiyacı vardır. Bilginin ve tecrübenin olmadığı bir yerde teknik arıcılıktan söz etmek mümkün değildir.  Sözü edilen üretici Arıcılığa başlamadan önce arı ailesi (koloni), aile bireyleri ve koloninin yaşam düzeni ile arıcılığı ilgilendiren diğer konularda bilgi sahibi olunmalıdır. 

Bilgi ve tecrübeden yoksun yapılacak arıcılık ekonomik kazanç bir yana, başarısızlıkla sonuçlanır. Arıcılığa başlarken, arıcılık yapılacak bölge iyi seçilmeli, bölgenin bitki örtüsü ve iklimi arıcılık için uygun olmalıdır. 

Şimdi sizlere Tarım ve Köy işleri Bakanlığın verilerinde bulunan bazı bilgileri aktaralım. Bu veriler dünyada ve Türkiye de ki arıcılık üretimiyle ilgilidir. 

“Günümüzde arıcılık, tüm dünyada yapılan en yaygın tarımsal faaliyetlerden birisidir. Bugün dünyada 56 milyon dolayında arı kovanı bulunmakta ve bunlardan 1,2 milyon ton dolayında bal üretilmektedir. Üretilen balın yaklaşık 1/4'ü ticarete konu olmakta ve dış satımın %90'ı 20 dolayındaki bal üreticisi ülkeden yapılmaktadır. Dünyanın en çok kovan varlığına (65 milyon) sahip ve bal üreten (211 bin ton) ülkesi Çin'dir. 

Kovan başına ortalama dünya bal üretimi 20 kg dolayında olup bu rakam Çin'de 33, Arjantin'de 40, Meksika'da 27, Kanada'da 64, Avustralya'da 55, Macaristan'da 40 ve Türkiye'de 16 kg dolayındadır. Bu ülkeler aynı zamanda dünyanın en çok bal ihraç eden ülkeleridir. Dünyada en çok bal ithal eden ülkeler ise; Almanya, ABD, Japonya, İngiltere, İtalya, İsviçre, Fransa, Avusturya ve diğer Avrupa ülkeleridir. Bu ülkelerden Almanya yalnız başına Türkiye'nin bal üretiminden daha fazla bal ithal etmektedir. 

Bal yanında; propolis, arı sütü, polen ve balmumu gibi arı ürünleri de dünya ticaretinde yer almaktadır. Diğer yandan tarımı gelişmiş ülkelerde arıcılık, arı ürünleri üretimi yanında hatta daha önemli olarak, bitkisel üretimde miktar ve kalitenin artırılması amacıyla yapılmaktadır. Örneğin, ABD'de bitkisel üretimde bulunan üreticiler üretim yaptıkları bitkilerde tozlaşmanın sağlanması için arıcılara 41 milyon dolar arı kirası öderlerken, buna karşılık kendileri arıların üretimlerine katkısından 3,2 milyar dolar kazanmaktadırlar. Yine ABD'de yapılan bir başka çalışmada; 40 dolayındaki bitki türünden elde edilen toplam 30 milyar dolarlık ürün değerinin yaklaşık 1/3'ü olan 10 milyar doların bal arılarından dolayı sağlandığı bulunmuştur. 

Diğer yandan bal, propolis, arı zehir, arı sütü gibi arı ürünleri pek çok ülkede "Arı Ürünleri ile Tedavi" anlamına gelen "Apiterapi"de kullanılmaktadır. Bununla birlikte arıcılık, doğa ve çevreye zarar vermeden yapılabilen ender tarımsal faaliyetlerden birisidir. Bu yönüyle de arıcılık geleceğin en önemli sürdürülebilir tarım faaliyetlerinden birisi olacaktır. Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı arıcılık, tüm dünyada vazgeçilemez tarımsal bir faaliyet olarak sürdürülmektedir. 

Türkiye'de arıcılık, çok eski yıllardan beri bir gelenek olarak yapıla gelen sosyo-ekonomik bir faaliyettir. Türkiye sahip olduğu 4 milyon dolayındaki kovan varlığı ve 63 bin ton dolayındaki bal üretimi ile dünyada 3. ve 4. sıralarda yer alarak hem kovan varlığı hem de bal üretimi bakımından dünyanın en önemli ülkeleri arasındadır. Ancak bu önemli gelişmeye karşın, ülkemizde kovan başına ortalama bal üretimi 16 kg dolayında olup dünya ortalaması olan 20 kg'ın altındadır. Bununla birlikte, Türkiye'nin dünya bal ticaretinde %1.87'lik bir payla 10. sırada yer alışı sahip olunan kovan varlığı ve bal üretimiyle uyum sağlamamaktadır. Hem dünya bal ticaretindeki payımız hem de koloni başına bal üretimimiz dikkate alındığında, ülkemizin sahip olduğu mevcut arıcılık potansiyelinden yeteri kadar faydalanamadığımız ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan ülkemizde, bal dışında diğer arı ürünlerinin üretimi ve bal arılarının bitkisel üretimde yeterli tozlaşmanın sağlanması amacıyla kullanılmaları da yaygın değildir. Kovan başına bal üretiminin artırılması, bal üretimi yanında diğer arı ürünlerinin üretilmesi ve bal arılarının bitkisel üretimde daha yaygın kullanılması durumunda mevcut potansiyelimizi daha iyi değerlendireceğimiz açıktır. Ancak, ilkel ve geçit kovanlardan modern kovanlara geçişin büyük ölçüde tamamlanmış olması, koloni başına ortalama bal üretiminde bir miktar artışın sağlanması arıcılığımız için olumlu gelişmeler olarak sayılabilir. 

Türkiye'nin çevreyle ilgili ve sosyo-ekonomik yapısı gereği, ülkemizin her yerinde arıcılık yapılabilirken sırasıyla Ege, Karadeniz ve Akdeniz Bölgeleri gerek kovan varlığı gerekse üretim payı bakımından arıcılık için en önemli bölgelerimizdir. Türkiye bal üretiminin yaklaşık yarısı bu üç bölgemizde gerçekleşmektedir. Bal üretimi bakımından sırasıyla ilk on ilimiz; Muğla, Ordu, Adana, Aydın, Sivas, Antalya, İzmir, İçel, Erzincan ve Samsun olup ülkemiz bal üretiminin yaklaşık yarısı bu illerimizde üretilmektedir”. 

Bu bilgilerin içinde biz yöremiz ve şehrimiz olan Ardahan ilk on sıralamasına bile girememiştir. Dileğimiz ise şudur en kısa zamanda ilk onların içinde olmak. Yöre insanına bu yönde çok büyük işler düşmektedir. 

Gelelim şehrimizde yapılan bal festivaline ve ünlü Arda arılarını ürettiği arda balına. 

Ardahan da Arıcılık ve Arda Balı...

Yıllardır adından Kafkas Balı ya da Kars Balı olarak söz edilen mucizevi balın Asıl mekanının Ardahan olduğunu biliyor muydunuz?

Saflığı ve kalitesiyle kendinden söz ettiren balın bir de öyküsü vardır. Bu masala, benim kurduğum sonradan kapattığım Ardahan sitesi sayfasında yer alan, “Söylencelerde Ardahan” isimli yazımda değinmiştim. Masalın tamamı iki bölüm olarak, ileri bir tarihte aktarılacaktır.

Arda Balı'nın oluşumuna katkı sunan Ardahan’ın yüksek yaylaları ve Göle’nin sarı çam ormanlarıdır. Havası suyu ve dağlarında sayısız kır çiçeklerinin varlığıyla o güzelim yaylalarda yaşayan yöremize özgü Arda Ananın arılarının yaptığı bala da Arda balı deniyor.

Biraz daha detaya inilirse, Ardahan şehrinin doğusunda yer alan İkizdere köyü özenle yazılırsa, devamında şunları demek gerekiyor. Bu yörede Göle, Damal, Hanak ve Bülbülan yaylalarında ve dağlarında ki, soğuk iklimin oluşturduğu kır çiçeklerinden derlenmiş özel bir baldır.

Tüm araştırmacılar bu yöreyle ilgili bilgileri aktarırken, bu yörenin Sanayiden yoksun olması, doğanın tamamı sarıçam ormanlarıyla, dağların, ovaların ve yaylaların binlerce kır çiçeğiyle donanması arıların bu soğuk iklim şartlarından özenle çiçeklerden topladığı baldır derler.

Benim verdiğim bilgilere ek olarak Ardahan il tarım müdürlüğü de kendi web sitesinde bazı bilgileri aktarmıştır.  Şimdi bunları aktaralım.

»Kafkas Arı Irkı:

Dünyada yetiştirilmekte olan ve ekonomik değere sahip 4 adet önemli arı ırkından biri Kafkas Arı Irkıdır. (Apis mellifera caucasica Gorbatshow).

Kafkasya Bölgesinin dağlık ve yüksek ovalık kesimlerinde, ülkemizin de Kuzeydoğu bölgesinde yaşayan siyah renkli bir arı ırkıdır.

Arı ırkları içerisinde en uzun dile (7,09mm) sahiptir. İyi yavru yetiştiricisi ve kuvvetli koloniler teşkil etme özelliğine sahip olan Kafkas Arısının gen merkezi Ardahan İlidir (Bodenheimer, 1945).

Posof Havzası her tarafa kapalı olmak üzere, İlimiz bu amaçla izole bölge statüsündedir.

Sadece Artvin ilinden Ardahan'a (Posof İlçesi hariç olmak üzere) arı konaklatma amacı ile getirilebilmektedir.

Ardahan ilinde Arıcılık Üretme İstasyonu Müdürlüğü, Arıcılık Birliği ve Ana Arı Üretme Sertifikası olan Arıcılık İşletmelerince "Saf Kafkas Ana Arı"sı üretilerek Türkiye'nin dört bir yanına satışı yapılmaktadır.

Kafkas Arısı; “Hayvan Irklarının Tesciline İlişkin Yönetmelik” esaslarına göre hazırlanmış olan 'Yerli Hayvan Irk ve Hatlarının Tescili Hakkında Tebliğ (2004/39)' kapsamında tescil edilmiştir«.

Bu bilgileri aktardıktan sonra, biz sözü bal festivaline getirelim. Festival, şenlik, seyran, eğlence adına ne derseniz deyin, öz olarak bu tür oluşumlar reklam amaçlıdır. Reklam aynı zamanda tanıtım demektir. Tanıtım hem yöreyi hem yöre insanını hem de o yörenin kendine özgü doğal kaynaklarının tanıtımıdır.

Bizim yöremiz olan Ardahan’a özgü, tanıtılması gereken o kadar çok ürün var ki, inanın bana bunları tanıtımını ve pazarlamasını yapmak bile yöremiz için büyük kazanımdır.

Yöremize özgü bu Arda Ana adıyla anılan ARDA BALI, en önemli üründür. Ardahan kazı, Ardahan Tavuğu, Ardahan köpeği, Ardahan Atı (Malakan Atı), Göle ilçesine özgü olan Kırmızı İnek, Kırmızı koyun, yani halk diliyle dersem mor inek mor koyun, Göle TİGEM-Çiftliği bu amaçla kurulmuştur demeliyim.

Bunun dışında ise değişik yeşil otların türlerini de yazalım istedim. O halde yöremizde var olan bitkilere gelince, gımı, yemlik, atol, kobuğ,  daha adını sayamadığım bu türlerin dünyada eşi ve benzeri yoktur. Biz bunların tanıtımını yapabilirsek ve bunları yetiştirmede üretmede günümüz koşullarına göre değerlendirirsek iyi bir gelir kaynağı demektir.

Yeniden konumuza dönersek, Festival, yöre kalıpları içine sıkıştırılmamalıdır. İmece sistemi ön plana çekilmelidir. Yani şunu demek istiyorum. Ardahanlı arda balını bilir ve tanır. O halde Ardahanlıya arda balını yeniden, yeniden tanıtmanın bir yarar getirmeyeceğini bilmek gerekir.

Ardahan bal festivali yapılırken, diğer ilçelerde kendi ürünlerini getirip Ardahanlıya ve festivale gelenlere sunmalıdır. Ardahanlı da balını kazını peynirini alıp başka festivallere gidip oralarda tanıtımını yapmalıdır. Festivalin amacı bence budur. Arda balını alıp Erzincan, Konya, Maraş, Ankara, İstanbul festivallerine taşımak gerekmez mi?

Şimdi kendi kendimize birkaç soru soralım. Ardahan Balı bir marka mıdır? Eğer bir marka ise, nasıl ve nerde pazarlanıyor. Hangi şirketler pazarlıyor ve hangi ülkelere satılıyor. Bu markanın ülke ya da dünya çapında patenti alınmış mı? Eğer patenti alınmışsa lütfen web sitenizde bunu yayınlar mısınız?

Festivaller birkaç çeşittir. Müzik festivalleri ayrıdır, yemek festivalleri ise tamamen ayrıdır. Amaç, »Ardahan Ulusal Kültür Ve Bal Festivali« ise o zaman böyle şaşalı müzik reklamına ne gerek var bilemiyorum. Yani kısacası, yıllar öncesi yazdığım bu yazıyı az farkla yeniden gündeme taşıyorum. Amaç Ardahan Balını tanıtmaksa Moğolların ne işi var bu bal festivalinde. Ya da öteki sanatçıların bal ile ne ilintisi var ben halen anlayamadım. Demem şu, yıllardır yazıyoruz, anlatıyoruz, değişen bir şey yok. Yani ataların deyimiyle, »Eski Tas, Eski Hamam« büyümüyoruz git gide küçülüyoruz. Çok yakında yeniden Kars şehrinin bir ilçesi olmayı bile görebiliriz. Gelişimin göstergesi nüfus sayımıyla verilir.

Ardahan Nüfusu: 1992'de il olduğu sırada 163 bin 731 olduğu bir gerçektir. Bir başka gerçek daha var ki, her yıl il ve ilçeler düzeyinde yapılan festivallerin başarılı sonuçlarını göçmekten görüyor halk işte sonuç. 2019 yılı nüfus sayımına göre, Ardahan İlinin toplam nüfusu 96 Bin 533. Yani eğitimde, sağlıkta olduğu gibi nüfus artış başarısında da 81 Vilayet içinde sondan 3. olduk! Ama festivallerde nedense birinci olmayı başarıyoruz.

Geniş alanlara açılmak asıl hedef olmalı. Yoksa, festivaller kendi ekol sanatçılarına para kazandırmaktan öte bir işlev göremez. Zaten gele gele bura ya gelindi. Komite kış boyunca ekranlarda gözüne kestirdiği bir sanatçıyı festival adına parayı bastırıp masasına çağırıyor. Olay buraya dayandı. Oysa yerel festivaller müzik ağırlıklı olmamalı. Ticari ağırlıklı olmalı. Yanı festivale katılan esnaf para kazanmalı, sanatçılar değil. Yöre halkı para kazanmalı, Moğollar değil, Hüseyin Turan değil.

Evet, değerli hemşerilerim. Her ne kadar dilde kusur işlediysek af ola.
Tüm festivalleriniz Arda Balı kadar eşsiz ve arda balı kadar tatlı olsun.
İyi eğlenceler…

Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş«

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sarı Gelin Ezgisi!

Sarı Gelin Ezgisi! Bu dağlar Kızılgedik Dağları Vay Sinan Ölsün Sarı Gelin! Geçtim tüm kapıları ansızın Pencereleri öylece Dolaştım sokak...