Fürug-i Ferruhzad
ve Çağdaş İran Edebiyatı
Bedava
bağışladığım gönül hariç,
Ona verdiğim her
şeyi helal ettim.
Füruğ Ferruhzad
İran (Fars)
edebiyatına şöyle genel anlamda bakılınca, bizim edebiyatımızdan çok ayrı bir
görünüm sergilemiyor. Tarihsel sürece baktığımız zaman da aynı evrim sürecinde
olduğunu görmek mümkündür. Genel olarak söylersek bu coğrafya üstünde yaşayan
toplumların edebiyat olarak geçirdikleri süreç hemen hemen hep aynıdır.
Bu coğrafya
üstünde yaşayan ve İslamiyet'i kabul eden uluslar kendi edebiyat evreleri
bölümlere ayırırlar. En katı ayrım ise şöyle başlar:
1.İslamiyet'ten
önceki edebiyat
2.İslamiyet'in
kabulünden sonraki edebiyat.
Genelde bu
değerlendirmenin sonucu İslamiyet'ten önceki edebiyatın varlığı pek tanımlanmaz.
Gücü ve varlığı da belirgin olarak bilinmez. Adeta yok sayılmıştır, yok
edilmiştir. Gerekçesi ne olursa olsun, İslamiyet'ten önceki edebiyattan söz etmek
gerekiyor.
İran topraklarında
edebiyat geleneğini çok eski tarihlere doğru götürmek mümkündür. Bir tarih vermek
gerekirse, bazı araştırmacıların verdiği tarihi bu yazıda vermek mümkün...
Ancak, ben bu tarihi verirken söz konusu zamanı geriye götürmek gerekiyorsa,
Zerdüşt dönemine Avesta adlı kitaba ve onun oluşumuna zemin hazırlayan
edebiyatın dana da gerilere götürülmesinden yanayım. Dolayısıyla İ.Ö. VI. ve V.
Yüz yılları çok çok ötelere itelemek gerekiyor.
İran topraklarına
komşu olan Sümerler İ.Ö. 2000 li yıllarda çivi yazısını bulmuşlar. Yazılı
edebiyatın bu topraklarda başlangıç tarihi böyle veriliyor. Dolayısıyla bu
tarih İran edebiyatı içinde geçerli olmalıdır diyorum.
Doğu edebiyatında
V. Yüzyıl, destanların doğduğu ve geliştiği dönem olarak tanımlanır. Tarihi
destanları da bu yüz yıllar içinde doğup gelişmiş olmadır. Sözlü gelenek içinde
günümüze kadar ulaşan birçok desten sanırım V. Yüzyılların ürünüdür. Böylesi
köklü bir edebiyatın dili Farsçada ise kendi içinde büyük bir gelişim sağladı.
Bu dil daha sonra
ki dönemlerde ve özellikle İ.S. VII. Yüz yıllarında Anadolu'dan başlayarak doğu
Hindistan topraklarına kadar birçok ulusun edebiyat ve küldür dili olmayı
üstlenmiştir.
İran edebiyatının
gelişim sürecini, bu topraklarda İslamiyetlin kabul edilmesinden sonraki
devrelere bir göz atalım.
İslamiyet
Döneminde İran Edebiyatı:
Edebiyat araştırmacıları
İran edebiyatının başlangıç evresini her nedense X. Yüz yılın başlarından
itibaren veriyor. Şimdi bu edebiyat evrelerini sırayla ele alalım ve her
verenin kendine özgü güçlü yazar ve şairlerini belirtelim. Bu belirleme tüm
edebiyat araştırmalarında hemen hemen aynı sistem içinde veriliyor. Bu yazıda
bu sisteme bağlı kalındı.
Kahramanlık
(Destan) dönemi... Benim bildiğim destan devri V. Yüz yıldır. Eğer
yanılmıyorsam İran edebiyatı da bu yüzyılda destanlar dönemini yaşamıştır. X.
Yüz yıl olarak yazılı edebiyat kaynaklarına değiniliyor. Bu dönemin en önemli
şair ve yazarlarından söz ediliyor. Bu dönem edebiyat dilinin Farsça olması
nedeniyle, hemen hemen bu coğrafya içinde kalan ulusların şair ve yazarları tüm
eserlerini de bu dille vermiştir. Dolayısıyla birçok ulus kendi öz diliyle
kendi edebiyatlarını belirtme yoluna gitmemişler. O dönemlerde verilen tüm
eserlere dil geleneğiyle İran edebiyatı sahiplenmiştir. Kanımca iyi bir
irdeleme ve araştırma sonunda bu eserler kendi öz kaynaklarına devredilmelidir.
Ben şahsen böyle düşünüyorum. Düşünceleri bir yana bırakarak, gelelim bu
dönemin önemli şairlerine.
Bu devrin başlıca
şairleri: Şairlerin en eskisi kabul edilen Acem şairi Rûdegî, Keygavus, Ulusrî
Dakikî gibi önemli isimlerden söz ediliyor. Hemen arkasından gelen isimler
şöyle sıralanıyor. 'Şehname' adlı Acemlerin en büyük kahramanlık destanını
yazan Firdevsi'den söz ediliyor.
II Saray (Divan)
Şiiri:
Bu dönemi
tanımlayan araştırmacılar, tarih olarak XI. Yüz yılı veriyorlar. İşin ilginç
yanı İran edebiyatına bu dönemde Arap medeniyetinin yer ettiğini söylüyorlar.
Dolayısıyla Zümre edebiyatı denilen bir tür edebiyatın doğmasına gerekçe gösteriyorlar.
Aynı edebiyat türünün giderek Selçuklu ve Osmanlılarda da görülmesi dikkat çekicidir.
Bu devrin en ünlü şairleri Anyarî ve Nizami gibi şairleri saymak mümkündür.
III Mistik Dönem
Birçok araştırmacı
Mistik dönem diye adlandırdıkları bu döneme oluşan edebiyata tasavvuf edebiyatı
da deniliyor. XIII. yüz yılda Selçuk dönemi diye bilinen ve İran edebiyatının
en parlak devri olarak kabul edilen bu yüz yılda yetişmiş en önemli şair ve
yazarları kabul edilen isimler şunlardır. Tasavvufi şiirler yazan Senasi, bir
öteki isim ise Attar'dır.
Tasavvufi
şiirlerin hemen arkasında kendini kanıtlayan ve giderek uzun yıllar bu coğrafyayı
etkisi altına alan şairden söz edelim. Ekol olarak, lirik ve melankolik bir yol
izleyen, Gülistan, Bostan, Takrir-i Dibace, Aklu Aşk, Nasihat-ül-Müluk, Havatim
gibi birçok eserlerin yazarı olan Sadi'den söz etmek gerekiyor.
IV Lirik Dönem:
İran edebiyatının
yanı sıra giderek tüm doğu edebiyat dünyasını etkisi altına alan lirik şiir
geleneğinde Şair Sadi'nin etkisi net bir şekilde görülecektir. Dahası XVI.
Yüzyıl edebiyat dönemi Şair Sadi lirik şiir döneminin ustası olarak tarihe geçecektir.
İran saray şiiri de en parlak dönemini yaşamış olacaktır. Bu yüzyılın en önemli
şairlerinden isim isim söz edelim. Hoca Şemseddin Hâfız-ı Şîrazî İran'ın en
büyük arif ve şairlerinden biridir denilebilir. İkinci olarak Vasaf'dan söz
etmek gerekiyor.
V. Duraklama Dönemi:
Duraklama dönemi
diye adlandırılan bu dönemde söz edilecek olarsa, sözün özü bu dönemde İran
şiiri belli bir duraklama dönemine girmiştir. Tüm edebiyat tarihçileri böyle
bir görüşte birleşiyorlar. Bu dönemin en önemli şairi olarak da Şair Cami
ismini işaret ediyorlar. Tarih olarak da XV. XVI. Yüzyıllara da süreç olarak
gösteriyorlar. Duraklama döneminden sonra İran Edebiyatında yepyeni bir dönem
başlamış oluyor. Bu başlayan dönemin adına da Yeni dönem diyorlar.
VI. Yeni Dönem:
Yeni dönem süreç
olarak XVII. Ve XIX. Yüzyılları kapsıyor. İran edebiyatına nesir bu dönemde
girmiştir. İran edebiyatı nesir tarzı yazının mimarı da Hace Abdullahîî Ensarî
kabul ediliyor.
Bu dönemin en
önemli ileri gelen sanatçı ve aydınları şunladır. Sadî, Seyyit Yahya, Kelim,
Mirza, Sadık diyebiliriz.
VII. Çağdaş
Edebiyat Dönemi:
Çağdaş isimle
adlandırılan edebiyat kendi içinde üç guruba ayrılıyor.
a) Eski geleneği
devam ettirmek isteyenler
b) Modern Avrupa
edebiyatı tarzında eser vermek isteyenler.
c) Bu iki guruba
katılmayan kendi görüşlerine göre ara bir yol izlemeyi tercih edenler gurubu.
Bu üç gurup kendi
aralarında edebiyat türünü konuşup tartışırken İran dili ve alfabesi üzerine de
önemli tartışmaları gündeme taşımışlardır. Bu nedenle, eski gelenekleri tamamen
yıkıp, Arap yazısını değiştirmek, anladığım kadarıyla Latin alfabesine geçmek
isteyenlerin savundukları görüşler bu dönemde su yüzüne çıkmıştır.
İran dilinin ve
edebiyatının tamamen değişmesini isteyenlerin yaşadıkları zorluklar sanırım
bazı olaylar nedeniyle gündeme gelmelidir diyorum. Kanımca Furğ adıyla
tanıdığımız ve işlemeye çalıştığımız şairi bu açıdan ele alırsak edebiyat
tarihinde gerçek yerini alacaktır.
Çağdaş İran
edebiyatının savunucusu olarak karşımıza çıkıyor. Son bölüme geçerken, bu
konuyu işlemeye çalışacağım. Sadece İran edebiyatı değil çevre ülkeler
edebiyatından da kısaca örnekler vereceğim.
Çağdaş İran
Edebiyatı ve Fürug-i Ferruhzad:
İran edebiyatının
bu dönemini irdelerken, Batı tarzı şiirler yazan ve o tarz şiirlerle gündeme
gelen şairlerden söz etmek gerekirse, Fürug-i Ferruhzad bunların önde
gelenlerinden biridir ve en önemli olanlarındandır. Furuğ okuyucuları bu şairin
eserlerini okurken birçok yorumlar da bulunmuşlardır. Her yorumcu kendi
dünyasına açılan kapıdan geçerek kendi dünyasından esinlenerek yorum yapmıştır
diyebilirim. Oysa bir şairi bütün genleriyle irdeleyip ona göre bir yorum
yapmak kanımca en doğru yöntemdir. Bunun dışında kalanlar ise, öznel kimlik
içerir ki, bu kimlik şairden çok yorumcuyu gündeme taşır.
Bizim edebiyatımızda
ki kadın şairler okunduğu zaman görülen manzara şu: Hemen hemen hepsi
şiirlerini kadın ağzıyla değil, erkek ağzıyla yazmaya çalışmışlar. Anadolu Halk
türkülerini bile incelemeden ve bu türkülerin içindeki kadın ağzı türkülerin
cesaretini görmeden yazanlar ne yazık ki kadın oldukları halde erkek şairler
gibi şiirler yazmışlardır.
Kadın ağzı
türkülerden söz ederken Göle yöresi türkü ve mani derlemelerimden birkaç örnek
vermek gerekir.
İşte örnek
dizeler:
Oğlan Yar
Oğlan Oğlan orucudum
susadım
Oğlan oğlan bir su
ver dudağından
*******
Ay Oğlan
'Ay oğlan tatar
mısın?
Şeftali satar
mısın?
Şeftali senin olsun
Benimle yatar
mısın'?
*****
Mani
Manide mestim
oğlan
Küçükten dostum
oğlan
İşittim
evlenmişsin
Ben senden küstüm
oğlan
*****
Seni Severem Oğlan
(Halay)
Ocakta sarı leğen
aha lurye lurye can
Oğlan gel kızı
beyen seni severem oğlan
Beyenersen tez
beyen aha lurye lurye can
Sonra kalırsın
ergen seni severem oğlan
Annem entari almış
aha lurye lurye can
Siyah dalları
varmış seni severem oğlan
Ben daha ne
yapayım aha lurye lurye can
Yarimin yari
varmış seni severem oğlan
Biraz daha detaya
inmek istiyorum. Eskileri yıkmak çok kolay sanılmamalı. Eskilere karşı oluşan
her yeni mutlaka eskiler tarafından, değişik olgularla adlandırılıp kitlelere
karşı sevimsiz sunulur. Bu bizim edebiyatımızda da yaşanmıştır. Nazım Hikmet en
belirgin örnektir. Şimdiki konumuz Nazım Hikmet olmadığı için, ben Furuğ adlı
şairin yaşamına ve eserlerine dönmek istiyorum. Furuğ'u yazdığı şiirlerde
oldukça cesur, oldukça kararlı görünüyor. Zaman zaman inişli çıkışlı bir yol
izlese de kendi dünyasında bana göre tutarlı bir yol izlemiştir.
Kısaca Yaşamı
Furuğ Ferruhzad »Forough
Farrokhzad فروغ فرخزاد«
1935 yılında
Tahran'da doğdu. Temel ve lise eğitimini Tahran'da tamamladı.
Küçük yaşlarda
edebiyat, sinema ve tiyatroya ilgi duydu. Lise öncesinde şiir yazmaya başladı.
16 yaşında evlendirildi. Aynı dönemde ilk şiir kitabı yayınlandı.
Değişik
gazetelerde editörlük yaptı. Yaklaşık 22 yaşındayken tanıştığı yazar ve yönetmen
İbrahim Gülistan aracılığıyla sinemaya yöneldi. Oyunculuktan, yönetmenliğe
sinema ile ilgili her bölümde çalıştı.
1962 yılında
çektiği bir belgesel filmle İtalya'da düzenlenen bir festivalde birincilik
aldı. Ertesi yılda »Ev Karadır« adlı belgeseliyle Oberhausen (Almanya) kısa
film festivalinde en iyi film ödülünü aldı.
1962 yılında Furuğ
Ferruhzad hakkında UNESCO tarafından bir belgesel film gerçekleştirildi. Aynı
yıl İtalyan yönetmen Beernardo Bertolicci de Furuğ Ferruhzad'a ilişkin başka
bir belgesel çekti.
1964 yılında
yayınladığı »Yeniden Doğuş« adlı kitabıyla İran'ın en önemli edebiyat insanları
arasına girmiş oldu. Yarım kalan şiir kitabı ise ölümünden sonra yayınlandı.
Furuğ Ferruhzad,
geçirdiği bir trafik kazasında öldü ve Tahran'da toprağa verildi.
Kitapları
1935
Tahranda beş
çocuklu orta sınıftan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi
1948
İlkokulu bitirip
gazeller yazmaya başladı
1951
Liseyi bitirip
Pevez Şapur ile evlendi.
1953
Oğlu Kamyar
dünyaya geldi. Aile Ahwaz'a taşındı.
1954
Pevez Şapur ile
boşandı. Kamiyar babası ile kaldı ve bir daha oğlunu göremedi. Çocuğunu
göremeyişi yaşamı boyunca Furuğ'u derinden etkiledi
1955
İlk şiir kitabı
'Tutsak' Tahran'da yayınlandı
1956
İkinci kitabı
'Duvar' yayınlandı. Bu kitabı eski kocası Pevez Şapur'a ithaf etti. İlk kez
Avrupa'ya gitti ve bu yolculuğu ile yeni bir dünya görüşü şekillendi
1957
'İsyan' isimli
şiir kitabı yayınlandı. Film yönetmeni İbrahim Gülüstan'la tanıştı ve onun
asistanı oldu. Bu arkadaşlıkları zaman zaman çekişmelerle de olsa Furuğ'un
ölümüne dek sürdü.
1959
Film yapımı
hakkında bilgilenmek için İngiltere'ye gitti. 'Yeniden Doğuş' isimli kitabını
tamamladı. Aynı yıl 'Bir Ateş' filminin yapımına başladı
1961
'Su ve Isı'
filminin üçüncü bölümünün yapımı
'Dalga Mercan ve
Kaya' filminin yapımcı yardımcısı
'Bir Ateş'
filminin üstün başarısı ve İngiltere'ye ikinci yolculuk, Keyhan gazetesinde bir
dakikalık reklam filmi yapımı
1962
Cüzamlılar
hakkında film yapımının ön çalışması için Tebriz'e ilk yolculuk
Bitirilemeyen
'Deniz' adlı filmde yapımcı, prodüktör,'yapımcı' ve oyuncu olarak yer alması
Sonbaharda
Tebriz'e ikinci yolculuk
'Ev Karadır'
filminin yapımı ve montajı
1963
'Ev Karadır'
filminin Alman Oberhausen film şenliğinde büyük ödülü alması
1964
'Kerpiç ve Ayna'
filminin bitimi
Yayınlanan şiir
kitaplarından derleme ilk antolojisinin basımı
1965
Unesco tarafından
yaşamı hakkında yarım saatlik bir belgesel film yapımı.
Bernardo
Bertolucci'nin hakkında 15 dakikalık bir film yapması
1967
13 Şubatta
geçirdiği trafik kazası ile hayatının noktalanması ve durmaksızın yağan bir kar
altında ağaçların soyundan olan bu kadın şairin köklerinin toprağa salınışı...
Türkçe'de Furuğ
Ferruhzad
Sonsuz Günbatımı,
Furuğ Ferruhzad, Çeviri: Onat Kutlar-Celal Hosrovşahi, Ada Yayınları, İstanbul,
1989
Ve Yaralarım
Aşktandır, Furuğ Ferruhzad, Çeviri: Haşim Hüsrevşahi, Öteki Yayınevi,
Ankara,1999
Furuğ-i Ferruhzad
Bütün Şiirleri, Çeviri: Kutlukhan Eren, Şule Yayınları, İstanbul, 1999
Bir Başka Doğuş,
Furuğ-i Ferruhzad, Çeviri: Hatice Gülcan Topkaya, Om Yayınları, İstanbul, 2002
Orhan Bahçıvan
Furuğ-i Ferruhzad Şiirleri
Yeryüzü Ayetleri
O zaman
Güneş soğudu
Ve bereket
topraklardan gitti
Ve çöllerde
yeşillikler kurudu
Ve balıklar
denizlerde kurudu
Ve toprak
Ölülerini kabul
etmez oldu artık.
Bütün solgun
pencerelerde gece
Belirsiz bir
düşünce gibi
Birikiyor durmadan
ve taşıyordu
Ve yollar
Sonlarını
karanlığa bıraktılar
Kimse aşkı
düşünmez oldu.
Kimse düşünmez
oldu yengiyi
Kimse
Hiçbir şey
düşünmez oldu artık.
Mağaralarında
yalnızlığın
Uyumsuzluk doğdu
Afyon ve esrar
kokusuyla kan,
Başsız çocuklar
doğdu
Gebe kadınlardan.
Koştular mezarlara
sığındılar
Beşikler
Utançlarından.
Kötü günler geldi
ve karanlık
Yenilince ekmeğe
şaşırtan gücü
Tanrı elçiliğinin
Kaçtılar adanmış
topraklardan
Aç ve sefil
peygamberler.
İnsanın kaybolmuş
kuzuları
Çobanın
seslenişini duymaz
Oldular
Çöllerin
cennetinde.
Aynaların
gözlerinde sanki
Tersine yansıyordu
renkler
Kıpırtılar,
davranışlar, görüntüler
Bir şemsiye gibi
tutuşuyordu
Başlarında
aşağılık soytarıların
Utanmaz yüzlerin
orospuların
Tanrının o kutsal
ışık çemberi
Bataklıkları
alkolün
Ağulu buharlarıyla
buruk
Çekti derin
köşelerine
Durgun aydınlar
yığınını
Kemirdi aç gözlü
fareler
Altın yapraklarını
kitapların
Eskimiş raflarda,
dolaplarda.
Güneş ölmüştü
Güneş ölmüştü ve
yarın
Uslarında küçük
çocukların
Yitik, belirsiz
bir kavramdı.
Defterlerine
sıçrayan kapkara
İri bir mürekkep
lekesiyle
Anlatıyordu
çocuklar
Tuhaflığını bu
eskimiş sözcüğün.
Zavallı halk
Yüreği ölgün,
bitmiş, dalgın
Huzursuz ağırlığı
altında ölü
Gövdesinin
Bir yerden bir
yere sürünüyordu
Ve önlenmez
cinayet isteği
Durmadan büyüyordu
ellerinde.
Kimi zaman ufacık
bir kıvılcım
Bu cansız ve
sessiz topluluğu
Ta içinden
dağıtıyordu birden.
İnsanlar
saldırarak birbirlerine
Biri karısının
boğazını
Kör bir bıçakla
kesiyordu
Bir ana birer
birer çocuklarını
Tandırın ateşine
atıyordu.
Boğulmuş kendi
korkularında
Ürkütücü duygusu
suçluluğun
Öldürdü öldürdü
kör ruhlarını
Ve çocukları.
Ne zaman bir
tutsak asılırken
Darağacının yağlı
halatı
Korkudan kasılan gözlerini
Sıkarak dışarıya
fırlatsa
Onlar dalardı
içlerine
Şehvetle titreyen
bir düşünceden
Gerilirdi yaşlı,
yorgun sinirleri.
Ama her zaman
alanın kıyısında
Bu küçük canileri
görürdün
Durmuşlar ve
dalgın bakıyorlar
Fıskiyelerden
suyun durmaksızın akışına.
Ola ki gene de
arkasına
Ezilmiş gözlerinin
ve donmuş derinlerde
Yarı canlı bir
küçük şey karışık,
Kalmıştır.
Güçsüz bir
çırpınışla istiyordu
İnanmayı su
sesinin doğruluğuna
Ola ki...
Ola ki. ama ne
sonsuz boşluk...
Güneş ölmüştü
Kim bilebilirdi
artık
Yüreklerden kaçan
o üzgün
Güvercinin
İnanç olduğunu...
Ah tutsağın
sesi...
Büyüklüğü senin
umutsuzluğunun
Işığa bir küçük
yol açmayacak mı?
Bu uğursuz gecenin
bir köşesinden?
Ah tutsağın
sesi...
Furuğ Ferruhzad
Çeviri:
Onat Kutlar Celal
HOSROVŞAHİ
Kızıl Gül
Kızıl gül
Kızıl gül
Kızıl gül
O beni kızıl gül
bahçesine götürdü
Ve ıstıraplı
saçlarıma kızıl gül taktı karanlıkta
Ve sonunda
Kızıl gül yaprağı
üstünde benimle yattı
Ey felçli
güvercinler
Ey adetten
kesilmiş deneyimsiz ağaçlar, ey kör pencereler
Yüreğimin altında
ve derinliğinde uyluklarımın, şimdi
Kızıl bir gül
sürgün vermekte
Kızıl gül
Kızıl
Bir bayrak gibi
Ayaklanmada
Ah, ben gebeyim,
gebeyim, gebe
Furuğ Ferruhzad
Çeviri: Haşim
HÜSREVŞAHİ
Kuş Sadece Bir
Kuştu
kuş dedi: oooh!
nasıl da mis koku, nasıl da güneş!
bahar gelmiştir
ve ben kendi
çiftimi bulmaya çıkacağım
kuş taraçanın
kıyısından uçtu
bir ileti gibi
uçtu
kuş küçüktü
kuş düşünmüyordu
kuş gazete
okumuyordu
kuşun borcu yoktu
insanları
tanımıyordu kuş
kuş havada
ve kırmızı tehlike
ışıkları üstünde
ve habersizlik
yükseklerde uçuşuyordu
ve mavi anları
delice deniyordu
kuş, ah sadece bir
kuştu.
Çev: Haşim
Hüsrevşahi
Füruğ Ferruhzad
Sadece Ses
Kalıcıdır
Ne için
durmalıyım? Ne için?
Kuşlar çoğul
maviliği aramaya gitmişler
Ufuk dikeydir,
Ufuk dikeydir ve
hareket fıskiye gibi
Görünümde ışıklı
yıldızlar oynuyor
yeryüzü,
yükseklikte kendini tekrarlıyor
Ve gökyüzü
kuyuları ilişki bağlantılarına dönüşüyor
Ve gündüz öyle
geniştir ki
gazetenin küçük
beynine sığmıyor.
Ne için
durmalıyım?
Yol hayatin kılcal
damarları arasından geçiyor.
Çevrenin niteliği
tüm kokuşmuş hücreleri öldürecek
Ve şafağın
kimyasal atmosferinde
Sadece ses
kalacak,
Zaman
zerreciklerine bağlanan ses.
Ne için
durmalıyım?
bataklık; kokuşmuş
böceklerin çoğaldığı yerden
başka ne olabilir?
Morgun benliği
ölülerin şişmiş cesetlerinden ibarettir.
Ve ateş böceği...
AH
Ateş böceğinin
konuştuğu an
Karanlıktaki alçak
adam koflanan
erkekliğini
gizliyor
Ne için
durmalıyım?
Kurşunlu harflerin
işbirliği boşunadır
ve kurşunlu
harflerin işbirliği
bu değersiz
düşünceyi kurtarmaz.
Ben ağaçların
soyundanım
Ve bu
"bayat" havayı solumak kederlendiriyor beni,
Ölen bir kuş uçuşu
unutmamayı öğütledi bana
Tüm güçlerin sonu
güneşin gerçeği
ve ışığın
bilinciyle birleşmekten ibarettir,
birleşmek.
Yel değirmenlerinin
çürümesi doğaldır,
ne için
durmalıyım?
Ben yeşil buğday
salkımlarını
göğsüme alarak,
sütle besliyorum,
Ses, ses, sadece
ses,
su akışının sesi
ve dişi toprak
kabuğu üzerine
yıldız ışığının
düşüş sesi ve aşkın yayılma sesi
Ses, ses, sadece
ses kalıcıdır.
Cücelerin
ülkesinde
Sıfır üzerine
dolaşıyor ölçü mihenkleri
Ne için
durmalıyım?
Ben dört unsura
itaat ediyorum
Ve yüreğimin
yasalarını
körlerin yerel
hükümeti düzenlemiyor.
Böceğin etle
sarılı boşlukta, yararsız dolaşımı ve
vahşice ulumalar
beni
ilgilendirmiyor.
Beni çiçeklerin
kanlı soyu yaşamaya sorumlu kılmış
biliyor musun?
Çiçeklerin kanlı soyu.
Çeviri: Cavit
Mukaddes
Füruğ Ferruhzad
Günah İledim
Günah işledim lezzet dolu bir günah
Titreyen esrik bir tenin yanında
Tanrım ne bileyim ne yaptım ben
O karanlık susku dolu zulada
O karanlık susku dolu zulada
Baktım gözlerine gizemleriyle dolu
Gözlerimin çaresiz isteklerinden
Kalbim göğsümde çırpınıp durdu
O karanlık susku dolu zulada
Yanında darmadağın oturdum
Dudaklarıma heves döktü dudakları
Deli kalbimin üzüncünden kurtuldum
Aşkın öyküsünü okudum kulaklarına:
Seni istiyorum ey benim cananem!
Ey bağrı can bağışlayan, seni
Seni ey aşığım benim divanem!
Kırmızı şarap camda çalkalandı
Gözlerinde heves yalazlandı
Yumuşak yatakta benim gövdem
Göğsünde onun sarhoşça kıvrandı
Günah işledim lezzet dolu bir günah
Alevli yangılı bir kucakta
Günah işledim kinci, sıcak
Ve demirsi iki kol ortasında
Kim Vurduya Gitti Aşkımız
Faili meçhul değilse nefsi müdafaadır…
Ellerimizdeki kelepçenin anahtarı sende
Kavgamızın tek seyircisi bu şehir
Tutunduğumuz tek dal içimizdeki isyandır
Söyle sevgilim sen söyle
Akan kanımızın hesabını kime soracağız?
Kim toplayacak gözyaşlarımızı
Kim koyacak sevgiyi içimize
Gittik gittik gittik
Acılara gittik
Keşkelere gittik
Ben sana sen bana gittik
Sonra öğrendik ki dünya yuvarlak, kaldık
Sen bağıra bağıra ağlardın ben susardım
Sen duvarları yumruklardın
Duvarlarında ellerinin izleri kan içinde
Ben içime içime oyardım kendimi
Sen çimenlere yatıp uyuyakalırdın
Ben banklara tünemiş uykusuz
Sen ot içerdin duman kusardın geceye
Ben tek sigaralık ciğerimle öksürüklerde
Sen aşka inanmazdın sen inanmazdın
Ben maviye inanırdım
Boynumdaki yorgun damarların mavisine
Beyaz dalgaları omuzlayan deniz mavisine
Denizin bittiği yerde başlayan
Göğün mavisine inanırdım
Bir de ensemde ki dövmeye inanırdım
Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla
Orhan Bahçıvan
Güney/Kültür Sanat Edebiyat Dergisi Sayı 45 /2008
Çağdaş İran Edebiyatı ve Füruğ-i Ferruhzad Hazırlayan: Orhan
Bahçıvan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder