Aşık Kul Sofu Ya da Halil Abdal Şiirleri!

Aşık Kul Sofu Ya da Halil Abdal Şiirleri
»Aslı-Kerem Destanında Kerem’in Lalası, Yoldaşı« 

 

 

Halil Abdal Sofu olup atılma
Esir düşüp kervanlara katılma
Halep pazarına çıkıp satılma
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

Halk yazını bünyesinde ozanların sazıyla sözüyle oluşan destanların en önemlisi Aslı-Kerem destanı olduğunu söylemeliyim. Bu destan, halk yazını sahasında Muhabbet destanı olarak tanımlanıyor. Muhabbet destanları genelde sevgi üzerine kurulu oldukları için, iki insanın sevgisini işliyor. 

İki insan derken elbette biri kadın biri erkek, yani aşık-maşuk dediğimiz ikileme. Bu tanımlama gereği sevi konulu destanların sonları hep ayrılıkla biter. Mazoşist bir anlatım içerdiğini biliyoruz. Sözü edilen Aslı Kerem destanı da en acı bitişe sahiptir. 

Destancıların oluşturdukları konular genelde seçilirken, bir tarihi sefer, bir masal ya da bir söylence ana temel malzeme olarak alınır ve koşmalı düz yazılı bir yol izlenilerek oluşturulur. 

Halk yazını sahasında nazım ile nesir diye bildiğimiz iki yazım türünün birlikte yani iç içe işlenerek oluşturulmuş bir destan türü olduklarını biliyoruz. En azından, bu konular köken olarak bir yanıyla Korkut Ata anlatılarına, Bir yanıyla da Yusuf İle Züleyha söylencesine benzediğini anlatım olarak görüp anlıyoruz. 

Hemen şunu söylemeliyim, bu sahada yani Anadolu sahasında anlatılan destanların başlangıcı çok eskilere dayandığını biliyoruz. Korkut Ata destanları, bu anlatıların ilk yazılı belgesidir. Dahası ozanlar zamanla destan oluşturdukları taktirde sistem olarak Korkut Ata “Dede korkut” destanlarını örnek almışlardır. 

Sözünü edeceğimiz destan ise Aslı-Kerem destanı, bu muhabbet destanının ilk yazıldığı tarih sanırım M. Ö. Dördüncü ya da Üçüncü yüz yıllara denk geldiğini düşünüyorum bu düşünceme ses olsun diye şunu söylüyorum. 

Benim edindiğim bilgilere göre Aslı Kerem Destanı öz olarak, Kafkas Albanyası devleti dönemine kadar uzanan bir anlatıdır. Bu anlatıyı küçük bir alıntıyla vermeliyim. 

»Kafkas Albanyası devlet olarak M.Ö. 4.-3. yüzyıllarda kurulduğu varsayılır. Kuzeyinde Kafkasya dağları, doğuda Hazar Denizi, batıda İberiya, güneybatıda Ermenistan, güneyde Atropatena  »Azerbaycan« Devleti ile sınır komşusu olduğunu yazıyor tüm kaynaklar. Nitekim eskiçağ Albanya toprakları bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti’nin tamamı, Ermenistan Cumhuriyeti’nin büyük bir bölümü ve Gürcistan’da Alazan ile İori nehirlerinin vadilerini kapsıyordu. 

Tarihi kaynaklara göre, Albanya Devleti 26 Türk Beyliğinin birleşerek oluşturduğu bir devlettir. Kurulan bu Devlete adını veren Alban Beyliği, Kuzey Azerbaycan’da en büyük beyliklerden biriydi. İşte bu yüzden tüm ülkeyi Albanya adıyla isimlendirmeye başlamışlardı. Eskiçağlarda Albanya, yabancı işgalcilere karşı kararlılıkla savaş vermiş ve bağımsızlığını sürdürmeyi başarmıştı. Başkenti Kabalaka »Gebele« ve Berde kentleri olmuştur. 

M.S.1.yüzyılda Albanya’yı Hükümdar Arran yönetiyordu. Aynı dönemde Albanya toprakları Aras nehrinden Kunakert Kalesi’ne yani, Kazah-Borçalı Bölgesine kadar uzanıyordu. M.S. 314 yılında Alban Hükümdarı Urnayr Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Albanya’nın resmi dinini Hıristiyanlık olarak ilan etmiştir. 

M.S. 705. yılında Arap işgalleri üzerine Albanya’nın varlığı son bulmuştur.  Bu dağılım özünde büyük göçleri gündeme getirmiştir. Bu göçler zamanla destanlara konu olmuştur. Aster Karam »Aslı İle Kerem« adlı muhabbet destanı dediğimiz, aynı zamanda da göç destanı sayılan önemli bir destandan söz edebiliriz.«[i] 

Bu Aslı Kerem destanı (Astar Karam) destanının günümüze değişik çeşitlemelerle gelmesi demektir. Demeli ki, bu destanın başlangıç tarihi, M. Ö. Dördüncü ya da Üçüncü yüz yıllara kadar uzanıyor. Bu anlatı günümüz anlatılarıyla çelişiyor diyebilirsiniz. Ancak, çelişkinin olmadığı bir yer var mı diye sormalıyım. 

Yerel ozanların yani destancıların saz-söz eşliğinde yerel halk dinleyicilerine aktarılan bu muhabbet destanı her dönem bir başka destancı ozanın sazıyla sözüyle yeniden doğmuştur. Her yeniden doğuş esnasında bazı değişikliklere uğradığını yazabilirim. Bu değişim, şehirlere göre dağılınca yer ve yöre tanımlamasına bağlı kalınarak kişilerin de adları ve konumlarında bazı değişiklikler olmuştur. Bazen anlatım olarak anlatıcının düşüncesine göre değişime uğramıştır. Örnek Horasan çeşitlemesinde kırk yıl mezarda yatan Kerem, Mezar başında yine kırk yıl ağlayan Aslı’nın sesini duyarak dirilip mezardan çıkışı ve iki sevgilinin evlenip mutlu olmaları gibi... 

Ben bu sözünü ettiğim anlatıya örnek olsun diye, “Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi” olan Sultan Tulu’nun kaleme aldığı yazıdan küçük bir alıntı yapmalıyım. 

“Onun Kerem olduğu anlaşılınca, Meryem'le Gara Melik onu Hünkar'a ihbar edip yakalatırlar. Kerem'i cellâtlar öldürecektir, fakat o bir şiir okuyarak gökten uçan turnaları yere indirtir, böylece Hünkara bir hak aşığı olduğunu ispatlamış olur. Padişah bunun üzerine sevgilileri birbiriyle evlendirir. Diğer yandan Aslı'nın annesi düğün elbisesinin düğmelerine büyü yaptırmıştır. Kerem düğün gecesi düğmeleri açmak isteyince alev alıp yanmaya başlar ve sonunda kül olur. 

Padişah, Kerem adına bir türbe yaptırır. Aslı, Kerem'in kabri başında kırk yıl bekler, sonunda yaşlanır ve gözleri kör olur. Daha sonra Allah'a yalvararak ya canını almasını ya da sevgilisini ona geri vermesini ister. 

Allah, Aslı'nın bu dileğini Cebrail! Yoluyla Hz. Muhammed ve Hz. Ali'ye duyurur. Onlar gelirler ve Kerem'in kabri başında dua ederler. Derken Kerem, Allah'ın kudretiyle aksırır ve yerinden kalkar, yeniden canlanarak dirilir. Gözleri kör olan Aslı, peygambere niyaz edip eteğini öper. Dua ederler, onun da gözleri yeniden görür ve her ikisi gençleşirler. Hünkar Padişah bunları büyük bir tantana ile yola salar ve Tebriz'e getirir. Kerem'in babası kırk gün sonra ölür ve yerine kendisi geçer. Böylece sevgililer Muradlarına kavuşurlar.”[ii]  

İşin özü bilinen bir konu ve bu konunun değişik zamanlara ve değişik anlatılara göre sürekli değişerek, günümüze gelmesi. Günümüzde ele alınıp okunacak şöyle esaslı bir Aslı Kerem destanının olmaması da işin bir başka yanı. 

Bu konuyu da böyle aktardıktan sonra biz konumuz olan anlatıya gelelim. Konu Ozan olmadıkları halde ozan gibi koşmalar söyleyen destan kahramanlarından Kul Sofu isminden söz edeceğim. Bu destan kahramanları özünde yaşamış birer ozan olmadıkları için, bu ozanların adlarıyla söylenilen koşmaların tamamını, destanı oluşturan destancı ozanlar tarafından yazılıp söylendiğini de biliyoruz. Ben şunu hep söylemişimdir. 

Aslı Kerem destanını oluşturan ozanın adı, Halil Abdal mahlaslı ozandır. Bu ozan kendisini Aslı Kerem destanında Sofu mahlasıyla işlemiştir. Yani destanın içine Sofu olarak girmiştir. Ben bunun gibi bir başka olayı da Kanberoğlu anlatısında ele almıştım. O anlatıda ise Kanberoğlu kendisini bir göç yani, seferi anlatısında Pir Sultan adıyla anlatının içine yerleştirmiştir. 

Şimdi bu isim yani mahlas konusunu bir başka açıdan ele almalıyım. Destancı, anlatacağı destanın içine kendisini de ekliyor. Bu ekleme olayı değişik mahlaslarla yada, bazen de kendi mahlasıyla olur. Şunu hemen yazmalıyım, var olan halk yazını sahasında Halil, Halil Abdal isimli ozanların hiç biriyle bağlantısı yoktur. Çünkü bu isim sadece destansı bir anlatının içinde geçen isimdir. Bu isim Karaca-Oğlan mahlaslı ozanın ismi olabilir diye betimlemeliyim. Çünkü, »Geyikli Baba ile Ceylan Ana Hikayesi!« anlatısında net bir şekilde veriliyor. 

Bu Aslı Kerem destansı anlatımda Halil Abdal mahlaslı ozan, destan içine kendisini Sofu karakterine büründürerek aktarmış olduğunu söylüyorum. Bu Kul Sofu dediğimiz karakter destan içinde yer alan ozan aynı zamanda destan içinde Aşık Kerem’in hem hocası, yani saz, söz ustası, hem Lalası, he mi de yol arkadaşı olduğunu destanın akışında öğreniyoruz. 

Bu Aslı-Kerem destanı, Karacaoğlan dediğimiz ozanın dizip tasnif ettiği bir Muhabbet Destanı olmasın mı? Öteki destanlarda gördüğümüz sistemi burada görüyoruz mu acaba. Yani, Karacaoğlan kendisini bu destanın içine aktarırken Kul Sofu ya da Halil Abdal olarak mı aktardı. Bu benim beynimdeki çözümlemedir. Doğru ya da yanlış diyemiyorum. Zaman bizi nereye götürür onu da bilemiyorum. 

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan yazısında 27 Karacaoğlan’ın varlığından söz etmiştim. Bu sayı artar ancak azalmaz demiştim. Şimdi şunu söylüyorum. Bu Karaca-Oğlan dediğimiz ozanlardan hangisi bu muhabbet destanını yeniden tasnif etti. Bunu şimdilik bir varsayım olarak yazıyorum. Umarım ileri tarihlerde yapılan araştırmalarda Günyüzü’ne çıkar diyelim. 

Ferman Baba kaynaklı bir hikayemde bu ozanın adını Halil Abdal olarak anlatıyorum. Bu hikayemde Karaca ile Karacaoğlan isimleri de geçiyor. Hikayenin adı ise »Geyikli Baba ile Ceylan Ana Hikayesi!« bu hikaye benim arşivimde saklı duruyor, 2003 yılında bilgisayara aktarmışım. Şimdilik bekliyor birçok öykü gibi. 

Şimdi Sofu mahlaslı koşmaları bu yazının sonuna alıyorum. Bu koşmaların içinde ilk verdiğim üç şiir Aslı Kerem destanının bitiş koşmasıdır. Sofu mahlasıyla anlatının sonunda yer alır. Gerçi günümüz Aslı Kerem kitaplarının bir ya da ikisinde görüyorum öyle her kitapta görünmüyor.  Bu koşmayı yok saymak destan anlatıcıların işi değil kitabı hazırlayan ünlü yazarların işidir. 

Aslı Kerem Destanının son şiiri, bu destanın bitişini anlatır. Özünde destanın akışına göz atarsak, destanı bize anlatan kişi Sofu denilen karakterdir. Bu Sofu denilen karakter birkaç isimle anılır. Kimilerine göre ”Lele” Kimilerine göre “Lala” Kimilerine Sofu Lala” Kimilerine göre de Huce Sofu nerden bakarsan bak Sofu karakteri hep aynı konum içinde vardır. 

Kerem Halep’te gerdek gecesi yanıp kül olunca, Kerem’in sevgilisi Aslı da Kerem’in Küllerini saçlarıyla süpürürken, Kerem’in küllerinin ateşiyle tutuşup yanınca, Sofu Halep’te Halep Paşasının konağında tek başına kalıyor. Yaşanılan bu olaylardan sonra Sofu, Halep paşasının önerdiği bir kız ile evlenerek muradına eriyor. Bu olay bir iki hikayemsi kitapta görülse de, genelde Kitapların çoğunda görülmüyor. Hemen hemen tüm anlatılar, Aslı Han adıyla söylenilen bir türküyle bitiyor. Demek ki, destan geniş bir sahaya dağılınca, destancı ozanların diliyle de değişime uğramış oluyor. 

Sofu mahlaslı ozan destanın sonunda destanı oluşturan destancı ozanın adını betimleyen son ezgi olarak bu türküyü »Gurbeti« makamıyla okur. Çünkü kendisi de Kerem’de Aslı da tümüyle gurbette oldukları içindir. İsfahanlı olan bu destan kahramanları için Halep şehri gurbet sayılır. Elimde Kul Sofu mahlaslı birkaç koşma var onları bu yazının sonuna ekliyorum. 

Her destanın bitişinde destanı oluşturan ozanın mahlasıyla bir ezgi söylenilir. Bu söylenilen ezgi değişik türlerde yazıldığı gibi, ezgi olarak da değişik havalarda okunuyor. Bu destanın sonunda Kul Sofu Gurbeti havasından bir ezgi okuyup destanı sonlandırıyor. Şimdi, bu koşmanın üç ayrı çeşitlemesini veriyorum. Sonra elimde olan öteki koşmaları veriyorum. 

01 Sev Gönül 

Gurbeti Havası 

Gel güvenme bu dünyanın halına
Seveceksen vefalı yar sev gönül
Güven olmaz bu dünyanın malına
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

Bizim elde bahar olur yaz olur
Gölbaşında ördek olur kaz olur
Güzellerde bin bir türlü naz olur
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

İster isen Şah ol istersen paşa
Bu dünya kimseye kalmadı haşa
Kerem aslı diye yandı ataşa
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

Halil Abdal Sofu olup atılma
Esir düşüp kervanlara katılma
Halep pazarına çıkıp satılma
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

02 Sev Gönül 

Gurbeti Havası 

Yandı Kerem Aslıhan'ın elinden
Seveceksen vefalı yâr sev gönül
Her yâr ateş almaz yârin külünden
Seveceksen vefalı yâr sev gönül 

Yar elinde koklanmadık gül olma
Kul kadrini bilmeyene kul olma
Yana yana Kerem kimi kül olma
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

Coşkun seller gibi akıp bulanma
Aktı getti karlı dağlar dolanma
Post yüklendi kapı kapı dilenme
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

Men Sofu'yam Han oğluna katıldım
Esir oldum bazar bazar satıldım
Erzurum'da bir tipiye tutuldum
Seveceksen vefalı yar sev gönül.[iii]  

03 Sev Gönül 

Gurbeti Havası 

Gel güvenme bu dünyanın halına
Seveceksen vefalı yar sev gönül
Güven olmaz bu dünyanın malına
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

Bizim elde bahar olur yaz olur
Göl başında ördek olur kaz olur
Güzellerde bin bir türlü naz olur
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

İster isen Şah ol istersen paşa
Bu dünya kimseye kalmadı haşa
Kerem Aslı diye yandı ataşa
Seveceksen vefalı yar sev gönül 

Halil Abdal’dim Sofu oldum atıldım
Esir kaldım pazar pazar satıldım
Dönüp sevda kervanına katıldım
Seveceksen vefalı yar sev gönül[iv]       

 

04 Erzurum’un Gediğine 

Keremi Şikeste 

Erzrum’un gediyine varanda
Onda gördüm burum-burum kar gelir
Dedim Kerem gel bu yoldan kayıdağ
Gördüm Han oğludu ona ar gelir 

Duman çiskin her terefi bürüyüb
Bedenimde çismi canım ereyib
Dedim Kerem kim bu yolu yarıyıb
Gördüm Han oğluna dünya dar gelir 

Yaman oldum düşdüm dilden dillere
Bülbül konmaz oldu gonca güllere
Ağlayu ağlayu düşdüm yollara
Han oğluna yol getmesi zor gelir 

Men Sofu'yem neylemişem neylerem
Derd elinden gara bağrım teylerem
Loğman yohdu derdim kime söylerem
Hayif terlan oylağına sar gelir

 

05 Hey Ağlar. 

Keremi Şikeste 

Hey ağalar bu dert beni pir eder
Zülüf derdi, hal derdi, il derdi.
Ben neylerim bin günümü bir eder
Nadan derdi, hoyrat derdi, dil derdi. 

Terk eyledi vatanını ilini
Elinden aldırdı gonca gülünü
Kimse bilmez bu Kerem’in halini
Sıla derdi, vatan derdi, dal derdi.

Aç göğsün üstüne bir bağ dikeyim
Elvan elvan çiçeklerden alayım
Ben bu derdin kangı birin çekeyim
Süsen derdi, sünbül derdi, gül derdi 

Yazık oldu düştüm dilden dillere
Bülbül konmaz oldu gonca güllere
Ağlayarak düştük tozlu yollara
Gelen derdi, (ge)çen derdi, yol derdi. 

Sofu der ki, Kerem yüzüme bakar
Bu canımı aşkın oduna yakar
Ben bilirim bu dert temelli yıkar
Aslı derdi, Kerem derdi, el derdi. 

06 Hey Ağalar. 

Keremi Şikeste 

Hey ağalar budur beni yar eden
Zülüf derdi, yanak derdi, tel derdi.
Ben bilürem bir günümü bin eder
Vatan derdi, şu yerde kal derdi. 

Terkeyledim vatanımı elimi
Ne yana gidem, bilmem yolumu
Kimse bilmez bu Kerem’in halini
Sıla derdi, vatan derdi, dal derdi. 

Bu dertlerin kangı birin çekeyim
Ak sinen üstüne bir bağ dikeyim
Elvan elvan çiçeklerden ekeyim
Susam derdi, sünbül derdi, gül derdi. 

Coşkun sular gibi coşdum bulandım
Akub gidüb şu dağları dolandım
Post bağlandım, kapu kapu dilendim
Hırka derdi, aba derdi, şal derdi. 

Sofu eydür, Kerem yüzüme bakar
Canımı aşkın oduna yakar
Ben bilürem bu dert âlemi yıkar
Aslı derdi, Kerem derdi, el derdi. 

 

Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş«



[i] Kafkas Albanya Tarihi.
[ii] Kerem İle Aslı / Hikayenin Horasan varyantı, Sultan Tulu, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi…
[iii] Bu şiir Aslı Kerem Destanının son şiiridir. Destanın bitişini anlatır. Destanı anlatan Sofu Lele »Lala«. Kerem Halep’te yanınca Sofu Halep Paşasının isteğiyle Halep’te kalır ve Halep paşasının kızıyla evlenerek murada erir. Sofu destanın sonunda destanı oluşturan destancı ozanın adını betimleyen son ezgi olarak bu türküyü »Gurbeti« makamıyla okur. Çünkü kendisi de Kerem’de Aslı da tümüyle gurbette oldukları içindir. İsfahanlı olan bu destan kahramanları için Halep şehri gurbet sayılır.
[iv] Bu şiir Aslı Kerem Destanının son şiiridir. Destanın bitişini anlatır. Destanı anlatan Sofu Lele »Lala«. Kerem Halep’te yanınca Sofu Halep Paşasının isteğiyle Halep’te kalır ve Halep paşasının kızıyla evlenerek murada erir. Sofu destanın sonunda destanı oluşturan destancı ozanın adını betimleyen son ezgi olarak bu türküyü »Gurbeti« makamıyla okur. Çünkü kendisi de Kerem’de Aslı da tümüyle gurbette oldukları içindir. İsfahanlı olan bu destan kahramanları için Halep şehri gurbet sayılır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları