26 Haziran 2019 Çarşamba

Ezgilerimizde Var Olan Kerem Havaları.

Ezgilerimizde Var Olan Kerem Havaları.


Ulgar Dağı tipi-boran olunca
Süzülür gözümden sel gizli gizli
Ecel beni gurbet elde bulunca
Haberim götürsün yel gizli gizli
Dertli Kerem

Genel olarak Anadolu’yu çevreleyen ve adına Türki Cumhuriyetleri denilen ülkelerin halkları arasında başlangıçtan günümüze kadar sürüp gelen önemli kültürel değerlerin en başında gelenleri destanlardır. Bu destanların içinde en önemlileri Oğuz Kağan Destanı, Dede Korkut Destanı, Manas Destanı ve Köroğlu Destanı gibi destanların yanı sıra, başka destanlardan da söz etmek gerekiyor.

En önemlisi bu destanlarımız, destan ve destan çeşitlemeleri teker teker kayıt altına alınmalıdır. Destanların içinde geçen ezgileri ve bu ezgilerin makam çeşitleri bütünüyle, derlenip toparlanmalıdır. Dahası bu derlemeler en güzel haliyle notaya alınıp arşivlenmelidir. Gelecek kuşaklara kültür armağanı olarak sunulmalıdır.

Destanlar sadece şiirsel bir yapıyla sunulmuyor. Bizim bildiğimiz destanlar düz yazı ve koşma karışımı türleri de vardır. Örnek: Aslı ile Kerem, Küroğlu ya da Köroğlu, Ercişli Emrah, Şikar Destanı, Şah İsmail Destanı, Tahir İle Zühre ve benzeri destanlar.

Gelelim destan türlerine, bunlardan da söz edelim. Söz edelim derken başlıklar vererek geçelim. Yaratılış Destanları, Muhabbet Destanları, Lirik Destanlar, Kahramanlık Destanları »Yiğitleme«, Taşlama Destanları, Cenk Destanları, Ağıt Destanları, Göç Destanları, Kaç Ha Kaç Destanları gibi çeşitlemelerden söz edebiliriz.

Bu yazıda destan türü olarak Muhabbet Destanları içinde yer alan Aslı ile Kerem destanı ve bu destan içinde geçen ezgi türleri ile bu ezgilerin makam ya da havalarından söz edeceğim.

Bu destanı incelerken, destanın oluşumundan bu yana toplumlara, her türlü eğlence olaylarında çalıp söyleyen. Her dönemde yeniden oluşmasına katkıda bulunan ve gelmiş geçmiş tüm saz ozanlarına, özellikle Kul Sofu mahlaslı o büyük ozanı anarak sözümüzü sürdürelim.

Destan içinde yer alan ezgiler yani, Kerem Havaları çoğunlukla Segâh makamında olduğunu yazabiliriz. Ancak, değişik bölgelerde ve değişik anlatımlarda ise değişik değişik türleri de oluşmuştur. Çok değişik havalarda karışmıştır. Zamanla Kerem ezgileri Pes perdelerde gamlı, kederli, hüzünlü bir ruh halini yansıtırken bazı yörelerde daha farklı seslerde oluşmuştur. Ancak öz olarak dağ havaları dediğimiz kök havayla bütünleşiyor. Sanırım bu olayda aynısıdır. Haykırış, bağırma, çağırma gibi olayları gündeme taşıyor. Genel olarak kara Düzen denilen akort üzerinden yaygınlaşmıştır.

Kerem ile Aslı adlı muhabbet destanın esas kahramanı olan ve Aşık Kerem adıyla ezgilerimizde, Anadolu, Azerbaycan, Irak, İran, Gürcistan gibi birçok ülkenin halkları tarafından seslendirilen »Dağ Havalarına« Kerem havaları deniliyor. Kerem havaları öz olarak dağ havaları olunca, Öncelikle bu dağ havalarının ne anlama geldiğini yazalım. Özünde yüksek sesli havalar olarak tanımlanır. Bir diğer adıyla Hüseyni (İrani) deniliyor. Ancak bu tüm Kerem havalarını kapsamıyor. Daha değişik havaların olduğunu görüyoruz, dinliyoruz.

Şimdi bir sözcükten haber vermeliyim. Bu sözcük İrani sözcüğüdür. İran: 1935 yılından itibaren Fars Devletinin resmi adıdır. Ancak genel anlamda irani sözcüğünün tam karşılığı, tepe, yüksek yerin üstü, yalçın kayalıklar arasındaki çimenli vadiler. Ezgilerde İrani havası demek yüksek sesli hava demek, halk arasında hele bir dağı tırman ses iranileşsin denilir.

Aşıklık Geleneğinde Makamların Oluşumu Üzerine

Çıkışı itibariyle bir kesinlikten söz etmek mümkün olmasa da Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneğinde makamların/havaların oluşumuna ilişkin genel yaklaşım şöyle özetlenebilir:

Aşıkların çalıp söylediği her şeye hava ya da makam denir. Azerbaycan geleneğinde de hava ya da makam kavramları kullanılır. İslamiyet sonrası Arap kültürü ve müziğiyle de yakınlaşma olmasına karşın makam adları ve kalıpları temel olarak İran müziğinden aktarılmıştır. Ayrıca yerine göre de avaz ya da ağız denmektedir. Hava ve makam deyimleri aynı anlamda kullanılır. Ancak Türklerin Ozanlık geleneğinde Azerbaycan, Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi, İran topraklarında yaşayan Azerbaycan kökenli aşıklar daha çok makam deyimini kullanmaktadırlar.

Söz Havaları

1.   Dağ Havaları
2.   Oba Havaları
3.   Çoban Havaları
4.   Cenk Havaları

Hangi tür hava olursa olsun temelde insan sesidir. Çıkış noktası tek insan sesine dayanır.

Bu başlangıç 4 kök havadan oluşur.

Söz konusu bu 4 kök havanın her biri de kendi içinde 7 havadan oluşur. Buna göre 4 kök havayla birlikte toplam 32 ana hava vardır. Öteki havalar bunların bir türevi ya da karışımlarından oluşur.

Dağ Havaları

Dağ havalarının bir adı da Kerem havalarıdır. Ancak başlangıç itibariyle bu havaların çıkışı bilinen Aşık Kerem’e dayanmaz. Kerem halk masal anlatılarında geçen bir dağ adıdır. Daha sonra bu dağın adının verildiği aşıklar ve bunlara bağlı hikayeler oluşmuştur. Kerem hikayelerinin geniş coğrafi alanlarda tutulması ve yaygınlaşması nedeniyle de havanın adı, Aşık Kerem kaynaklı bir duruma gelmiştir.

Oba Havaları

Bir adı da çukuroba olarak bilinir. Buradaki çukur alçak yer değil, yayvan, dağınık okunan hava anlamındadır. Güney Anadolu’daki Çukurova’yla ilgili değildir.

Çoban Havaları

Çobanlık sanatının kendine özgü geliştirdiği kök havadır. Çıkış noktası hayvan sesi, su sesi, yağmur sesi, çobanın hayvanları çağırma gibi doğaya ilişkin sesler bu havanın aslını oluşturur.

Cenk Havaları

Bireyin ve toplumun kahramanlıklara ilişkin duygularını anlatan havalardır. Küroğlu, daha sonra Köroğlu havaları olarak söylense de başlangıç olarak bunlarla ilgisi yoktur. Kerem havalarının uğradığı değişiklik gibi, daha sonra Köroğlu ya da benzer havalar cenk havaları üzerinden gelişmiş ve bütünleşmiştir.

Şimdi şunu yazalım. Kerem havaları, kök hava olarak yedidir. Halk arasında bilinen bir anlatım olayı vardır.

Derler ki:
Kerem yedidir
Köroğlu yedidir

Dolayısıyla Aslı Kerem destanında yedi sayısı önemlidir. Kerem 7 yıl dolaşmış sevgilisinin peşinden. Yedi ülke, yedi şehir, yedi dağ, yedi yol, yedi ırmak gibi destan içinde ne geçiyorsa hepsi yedi ile ifade ediliyor. Kerem havaları da yedi sayısıyla ifade ediliyor.

Yedi Kök havayı sırayla yazarsam.

1.         Kerem Divani
2.         Kerem Urfani
3.         Kerem Hüseyni
4.         Kerem Dügâh
5.         Kerem Segâh
6.         Kerem Çargâh
7.         Kerem Neva
  
Benim bildiklerim bunlardır

Ancak şu anda halk arasında sayı olarak 120 sayısını geçen Kerem havalarından söz ediyoruz. Peki bu nasıl oluyor. Bu şöyle oluyor yedi kök havanın türevleri ve zamanla aşıkların eklemeleri sonucu sayı artmıştır. Ben 120 sayısını veriyorum ancak bu sayı daha da artabilir. Benim arşivimde kayıtlı olan Kerem Havaları 75 tanedir. Bu sayı artabilir ancak azalmaz

Şimdi bu havaları biraz geçelim, Aslı İle Kerem destanının doğuşuna ve halk arasında ki gelişimine, yayılışına az değinelim. Kerem adı bir dağ adıdır demiştik. Aynı zamanda şehir adıdır demiştik, bunu bir görelim. »diyelim ki küçük aralıklarla 644. Yıldan 1121 yıla kadar Tiflis, Ucarma, Safar, Kerem şehirleri Müslüman şehirler olduğunu söylemeliyim. Dolayısıyla destanda da Kerem Müslümandır. Bu yanıyla önemlidir.

Gürcistan’ın kurucu kralı Davut kızı olan Tamar savaşçı feodal beylerinin desteği ile tahta oturmuştu. Bu savaşçı feodal beyleri dindar Hıristiyanlardan farklı bir yaşam tarzını benimsemişlerdi. İşte bu yaşam tarzı gelenek olarak ,Aran ve Kenan yani »Aslı Ve Kerem« sevgi tarzını benimsiyorlardı bu yaşam tarzını Çariçe Tamar benimseyip, önemsiyordu.

Çariçe Tamar’ın babası Kurucu Davut (1084-1125) kendi öz kızının Şirvan-Şahla evlenmesine izin vermişti. Bu evlilik bize Aslı Kerem destanını anımsatıyor demeliyim. Gürcistan ile Şirvan’ın yakınlaşması dolayısıyla Azerbaycan’ın zayıflamasına gerekçe olmuştu. Bundan sonra şöyle demek gerekiyor. Yani çok detaylara inmeden, öyle tarihi verilerle beynimizi yormadan. Aslı Kerem destanı ilk olarak Albania’dan Gürcistan’a, yani Gürcü diline, daha sonra yeniden öz benliğine, Azerbaycan Türkçesine dönüşünü yazabiliriz. Orijinal adının ise Aslı ve Kerem değil, »Aster ve Karam« olduğunu kaynaklarda okuyoruz.

Okuduğumuz bu muhabbet destanı yani, Aslı ile Kerem destanı zamanla yüzlerce çeşitlemesi ve yine yüzlerce değişik ozana ait olduğu yazılıyor. O günden bugüne kaç ozan Kerem adını kendisine mahlas almıştır bilen yok. Ayrıca şu an ülkemizde kaç kişinin adının Kerem, kaç kızın adının Aslı olduğunu bilen yok. Aslı derken bizdeki tam adı Han Aslı ya da Aslı Han olarak seslenilir. Dolayısıyla ırmağın çıkış noktasına kadar giden araştırmacılar vardır.

Destan içinde Aslı adıyla yer alan ve Hıristiyan inancına bağlı olan bu kız aslen ve asaleten Ermeni değildir, Gürcü’dür. Ermeni adı bizim yörede direk Ermenilere denildiği gibi, Hıristiyan kişilere de Ermeni deniliyor. Şöyle ki, Kerem’in, »Gel kız Müslüman ol kalma Ermeni« demesi şudur. Bu Ermeni sözü bizim bildiğimiz Ermeniler değil Hıristiyan inancına özgü olan insanlardır. Yani Ermeni eşittir Hıristiyan demeliyim. Aşık Kerem Neden bu dizede, »Gel kız Müslüman Ol kalma Hıristiyan« dememiş. Çünkü halk arasında böylesi bir deyim var. Sonra, yerli halk arasında Ermeni sözü, Nemrut gibi Firavun gibi bir anlam da içeriyor. Bu konuyu içeren deyimleri yazmalıyım. Seni Nemrut seni, seni Firavun seni, seni Ermeni seni deniliyor. Bu sözler sadece halk arasında söylenilen bir tanımlamadır. Bu amaçla yazılmıştır. Bu kız yani, Aslı iki dinli değil iki dillidir. Yani Kral Davut’un kızı olan Kraliçe Tamar iki dil biliyor. Biri Gürcüce ikincisi Azerbaycan Türkçesi.

Şimdi bu verilen bilgilerin arkasından yeniden Kerem havalarına geçelim.

Sözün üst bölümünde de değinmiştim. Kerem havaları hakkında onlarca desem az yüzlerce makale okumak mümkün. Bunca araştırmacı, bunca yazar bunca müzisyen elbette birçok araştırma yapmıştır. Her kes kendisine göre belli bir sonuca ulaşmıştır. Bugünden sonra da elbette araştırmalar olacak ve yeni yeni sözler söylenecektir. Benim bu küçük yazıdaki sözlerim belki hiçbir araştırmacı tarafından okunup değerlendirilmeyecektir. Bu benim için pek bir önem taşımıyor. Okumayan bir toplumun insanıyım biliyorum. Bildiğim bir şey daha var. Her araştırmacı kendi düşüncesini önemser. O halde bende kendi düşüncemi önemsemeliyim ve böylece yazıyı hazırlamalıyım.

Kerem havaları hakkında söz ederken şu makam ya da şu hava şöyle başlayıp şöyle çıkıyor böyle gidiyor demeyeceğim. Ben sadece var olan Kerem havalarının isimlerini ve bu isimlerin gerekçelerini yazacağım. İşin ezgisel yanı notistlerin işi olsun diyelim.

Yani Yanık Kerem makamı bana göre yanık Keremdir. Başka bir makam değildir. Ya da bir başka makama ya da havaya benzemiyor. Ya da ceylanı Kerem başlı başına bir makamdır. Bu makamla onlarca eser seslendirile bilinir. Bizim yöremizde herhangi bir aşık herhangi bir şiirini bildiğimiz makamlar üstünden söyleyebiliyor. Bu böyledir.

Ben bunu neden söylüyorum. Halk ezgilerinde makam denilince hemen bir olay gündeme geliyor. Deniliyor ki, sanat müziği makamlarında falan ile başlayıp falan ile bitiyor buna onlarca örnek verebilirim. Ama gerek yok. Ben bu makamların her birinin kendi başına bir makam olduğunu söylemeliyim. Döğme Kerem döğme Keremdir. Bir başka makama benzemiyor.

Bizim yörede ben aşığım diyen ve kendisini aşık olarak tanıtan bir kişi en az 32 makam bilip söylemelidir. Bu bir ölçüdür. Makam bilmeyene besteci derler. Makam üstünden çalıp söylemek bir aşıklık geleneğidir.

Kerem havaları yedi tanedir demiştim. Kök hava olarak böyle. Bu havaların türevleri vardır. Bir başka olay var, onu da yazmalıyım. Diyelim ki Şikeste havası ya da makamı. Bu havaya başlı başına kök hava denilir. Bunun üstünden aşık çalıp söyleyebilir. Bu işin bir yanı, ikinci yanı bu kök havaya yani bu şikeste havasının bir başka türevini bestelerse bu havanın adı direk o aşığın adıyla anılır. Yani şikestenin bir başka çeşitlemesini bestelemişler ve adına Kerem Şikestesi denilmiştir. Bir başka örnek, şikeste havası Köroğlu ezgileri içinde bu ozana ve bu destana özgü yorumlanırsa bu çeşitlemeye de Köroğlu şikestesi deniliyor. Bunlar kök havaların türevleri sayılıyorlar.

Bu konuda güzelleme havası en güzel örnektir. Kök hava olarak bir tek güzelleme havası vardır. Bu güzelleme havasının zamanla türevleri oluşmuştur. Şimdi bu oluşmuş güzelleme türevlerini okuyalım.

Ağbaba Güzellemesi, Ahıska Güzellemesi, Aran Güzellemesi, Ardahan Güzellemesi, Ayvaz Güzellemesi, Azaflı Güzellemesi, Azeri Güzellemesi, Borçalı Güzellemesi, Çıldır Güzellemesi, Düz Güzelleme, Gökçe Güzellemesi, Hasta Hasan Güzellemesi, Hoşdamak Güzellemesi, Iğdır Güzellemesi, İrevan Güzellemesi, Kerem Güzellemesi, Kocanene Güzellemesi (Şenlik) Köroğlu Güzellemesi, Şenlik Güzellemesi, Şöregel Güzellemesi, Türkmen Güzellemesi, Vagıf Güzellemesi, Yerli Güzellemesi, Yörük Güzellemesi.

Bu verilen isimler sadece bazılarıdır. Daha birçok güzelleme türevleri vardır benim yazmadığım.

Kerem havalarına genel anlamda şöyle bir göz atarsak, Anadolu’nun her yöresinde var olan ve seslendirilen ezgilerin çeşitliliğini biliriz. Buraya şehir, köy, kasaba, belde adı yazmayalım. Genel olarak her yer demeliyim, Anadolu başta olmak üzere Azerbaycan, Balkanlar, Kafkaslar, Türkmenistan, Irak (Kerkük) İran, Yugoslavya (Makedonya) Bulgaristan gibi her yerde var olan havalardır.

Halk arasında »hele bir türkü söyle« diye istekte bulunulmaz, »hele bir Kerem söyle, hele bir Köroğlu söyle« diye istekte bulunulur. Dahası makam adıyla istekte bulunulur. »hele bir yanık Kerem, hele bir Kerem güzellemesi söyle« derler. Bu istekte ezgi önemlidir. Ezginin üstüne döşenen söz kimden olursa olsun pek önemli değildir.

Manilerde Kerem

Kerem bir dağ adıdır demiştim. Yani Yüksek sesli havaların adı olarak biliriz. Dolayısıyla hoyrat sesli Kerem havaları bir başka önem arz eder. Bu havaların söz döşemesi ise cinaslı manilerdir. Bu maniler içinde de mahlas olarak Kerem adı sürekli geçiyor. Özlemin sesidir hoyrat, Kerem’in sevdasıdır hoyrat sesi.
Sözün bu yerinde bir iki mani yazalım

Ulgar bir maral olsa
Maralı karal olsa
Ulgar seni yakarım
Yara bir zaral olsa

Aşık der derde Kerem
Neylesin derde Kerem
Koşmuşam gam kotanı
Özüme derd ekerem

Eridim dirhem oldum
Bir Aşık Kerem oldum
Yar gurbete gideli
Derdinden verem oldum

Halk oyunlarında Kerem seslenişi

Anadolu halk oyunlarında Kerem adıyla birçok oyun oynadıkları biliniyor. Bunları sayarsak sırasıyla birkaç isim yazalım. Kerem Yallısı, Kerem halayı, Kerem Barı isimlerini yazabiliriz. Bazı yörelerde ise kına gecelerinde gelinin ya da damadın eline kına yakılırken Kerem ezgileri okunuyor. »Türkmen kızı katarlayıp deveyi / çekmiş gider yaylasına Bingöl’ün« sözleriyle başlayan ezginin okunması gibi. Kerem Havaları sadece sazla okunmadığı biliniyor. Toylarda davul zurna, klarnet, keman, sipsi, kaval gibi her türlü aletle çalınıp söyleniliyor.

01 Göç Göç Oldu

Kerem Şikeste

Göç göç oldu göçler yola dizildi
Göçmüş gider yaylasına Bingöl’ün
Sürmelenmiş ela gözler süzüldü
Seçmiş gider yaylasına Bingöl’ün

Sunayı da deli gönül sunayı
Ben uğruna terk eyledim sılayı
Türkmen kızı katarlayıp deveyi
Çekmiş gider yaylasına Bingöl’ün

Koyunlar kuzular sesle seçilmez
Suyu kardan soğuk olur içilmez
Türkmen kızı bu yayladan geçilmez
Geçmiş gider yaylasına Bingöl’ün

Seyreyledim Türkmen kızın boyunu
Yığılın ahbaplar tutak toyunu
Dertli Kerem soğuk yayla suyunu
İçmiş gider yaylasına Bingöl’ün

Benim bildiğim Aslı Kerem Destanında 120 hava vardır bu havalar değişik adlarla olmuş olsa da bir nevi Kerem türevleridir. Zaten Kerem destanı bildiğimiz destanlar içinde en uzun olanlardan biridir. İçinde değişik mahlaslarla değişik ezgiler okunuyor. Bitiş yani mühür ezgisi ise Kul Sofu adlı ozanın adıyladır. O koşmanın da iki ya da üç çeşitlemesi vardır ben birini buraya alıyorum. Bütün destanlardan farklı olarak Kerem destanı Gurbeti havasıyla biter. Bu okunan koşma ise dediğim gibi Kul Sofu isimli ozana aittir. Aslında destanı anlatan ozan destanın sonunda kendi mahlasını taşıyan bir ezgi okur bu ezgi destanı anlatan ozanın tanımlamasıdır.

02 Yandı Kerem

Gurbeti Kerem

Yandı Kerem Aslıhan'ın elinden
Seveceksen vefalı yâr sev gönül
Her yâr ateş almaz yârin külünden
Seveceksen vefalı yâr sev gönül

Yar elinde koklanmadık gül olma
Kul kadrini bilmeyene kul olma
Yana yana Kerem kimi kül olma
Seveceksen vefalı yar sev gönül

Coşkun seller gibi akıp bulanma
Akıp gidip karlı dağlar dolanma
Post giyinip kapı kapı dilenme
Seveceksen vefalı yar sev gönül

Kul Sofu’yum Hanoğluna katıldım
Esir oldum bazar bazar satıldım
Erzurum'da bir tipiye tutuldum
Seveceksen vefalı yar sev gönül

Yukarıya aldığım bu koşma, Aslı ile Kerem Destanının son koşmasıdır. Destanın bitişini anlatır. Destanı anlatan Kul Sofu mahlaslı ozana aittir. Aslı Kerem destanını ilk anlatanlardan biridir. Benim bildiğim destan içinde bu ozana ait beş koşma geçiyor. Ben birini buraya aldım sadece bilgi amaçlı olsun istedim.

Kerem Halep’te yanınca Sofu Halep Paşasının isteğiyle Halep’te kalır ve Halep paşasının kızıyla evlenerek murada erir. Sofu destanın sonunu bağlarken bu türküyü » Gurbeti Kerem « makamıyla okur. Bu makam gurbeti makamının Kerem çeşitlemesidir demeliyim. Çünkü kendisi de Kerem’de Aslı da tümüyle gurbette oldukları içindir. İsfahan Şah’ının oğlu olan bu destan kahramanı Kerem için Halep şehri gurbettir. İsfahan şehri hakkında tarihi bilgi vermeliyim dedim, ancak bu yazının tartısına ağır gelir diye düşündüm. İsteyen İsfahan Beyliği hakkında bilgileri internet sayfalarında okuyabilirler

Benim arşivimde bulunan 75 Kerem havası. Ancak bu listede olanlar içinde hatalı yazımlarda olabilir. Bu liste benim kendi çabamla oluşmuştur. Mutlak değildir. Bunu net olarak söylüyorum.

Ahmedi Kerem, Antep Keremi, Aslı Keremi, Bozuk Kerem, Ceylani Kerem, Cığalı Kerem, Curcuna Kerem, Çoban Kerem, Dertli Kerem, Dik Kerem, Divan Ayağı, Döğme Keremi, Düz Kerem, Goşa Kerem, Guba Kerem, Gurbeti Kerem, Hicranî Kerem, Kaçak Kerem, Kalpaklı Kerem, Kandilli Kerem, Kara Kerem, Kerem Açış, Kerem Atüstü, Kerem Ayağı, Kerem Barı, Kerem Baş Sarıtel, Kerem Bozuğu (Bozlağı), Kerem Çargâh, Kerem Destanı, Kerem Dilgami, Kerem Divanisi, Kerem Dübeyit, Kerem Dügâh, Kerem Güllü Kafiye, Kerem Güzellemesi, Kerem Halayı, Kerem Havası/ Beşli Türkü, Kerem Hoyrat, Kerem Hüseyni, Kerem Kafiya, Kerem Kol Havası, Kerem Koşması, Kerem Köçtü, Kerem Mansırı, Kerem Mayası, Kerem Nahcivani, Kerem Neva, Kerem Neynim Havası, Kerem Orta Sarı Tel, Kerem Sarı Gelin, Kerem Sarı Tel, Kerem Segâh, Kerem Şeşengi, Kerem Şikestesi, Kerem Taciri, Kerem Türkmeni, Kerem Türkü, Kerem Urfani, Kerem Yallısı, Kerem Yıldız, Kerem Yol Üstü Havası, Kerem Yüngül Dübeyt, Kerem Zarinci, Kesik Kerem, Lavuki Kerem, Muş Keremi, Nuri Keremi, Sallama Kerem, Silifke Kerem, Tatvan Kerem, Tatyan Kerem, Velvele Kerem, Yahyalı Kerem, Yanık Kerem, Yedekli Kerem, Kerem Yol Havası, Yorgun Kerem, Yüğrük Kerem, Zarinci Kerem, Zincirli Kerem.

Sözün bitişi Anadolu halk ezgilerinde makam ya da hava yoktur diyenler bu yazıyı ve bunun gibi makam adlarını anlatan yazıları okuyunca yorum yapmadan ayrılsınlar. Çünkü bu yazı onları ilgilendirmiyor. Bu tür yazılar sadece benim gibi düşünenleri ilgilendiriyor.

Aslı İle Kerem destanı içinde geçen tüm ezgi sözlerini burada verme olanağım yoktur. Koşmalar, Kerem, Aslı, Kara Melik, Kerem’in Anası adına Kamer Banu, Kerem’in Nenesi, Çoban, daha başka başka kişiler adına bulunmaktadır. Genelde son yıllarda yazılan kitaplarda sadece Kerem mahlaslı şiirler yer alıyor. Yani benim bildiğim destan içinde geçen her şahıs bir ozandır ve alır eline sazı döşenir gider. Zamanla bu değişik mahlaslı şiirlerin Kerem adına değiştirildiğini görüyoruz. Aynı sorun Köroğlu destanında da görülmektedir. Aslı Kerem destanında geçen ve Aslı mahlaslı bir şiiri buraya alalım.

03 Köç Köç Oldu

Kerem Şikestesi

Köç-köç oldu köçdü eller obalar
Yol saldılar bu dağ o dağ üstünden
Dedim Kerem getmeginen kal burda
Götürmeyek dodağ-dodağ üstünden

Ağır leşker üstümüze car oldu
Dağıldı dövletim tar-u mar oldu
Ahdı gözüm yaşı gilenar oldu
Nece düşer şebnem yarpağ üstünden

Aslı Han der meni getirdin cana
Od tutub alışdım çekdim zebana
Alagöz Kerem’i versinler bana
Eylesinler nasağ nasağ üstünden

Bu yazının içinde ve sonunda toplam on iki tane şiir vardır. Bu şiirler, Aslı Han, Aşık Kerem ile Kul Sofu mahlaslı şiirlerdir. Bu şiirleri Anadolu’da söylenilen bazı türkü sözlerinin çeşitlemeleri olarak görmek mümkündür. Çünkü bu şiirler öyledirler. Bilgi amaçlı olarak eklenmiştir.


04 Han Aslı dan Name Geldi[i]

Kerem Divanisi

Han Aslı dan name geldi üzüldü canım bugün
Yaralarım göz göz oldu gelsin lokmanım bugün
Rakiplerim dört bir yanda gözleyip durur beni
Ellerinde tiği şemşir dökerler kanım bugün

Gör yüreğim şan şan oldu ya çürür ya deline
Sevdalın vefalı olsun düşme namert eline
Koy beni Aslı öldürsün verme cellat eline
Bu derdime derman eyle şahı Sultanım bugün

Bu dünya fani dünyadır Süleyman’a kalmadı
Sefil Kerem dertlerine lokman çare bulmadı
Kara Melik kervanında benim çilem dolmadı
Şah oğluyum aşk yoluna fedadır canım bugün

05 Bağışla Sevdiğim[ii]

Kerem Curcuna[iii]

Bağışla sevdiğim Hakk'ı seversen
Gel ağlatma beni eller içinde
Hep bizi söyleşir bu devr-i alem
Sözüm destan oldu diller içinde

Ah çektim sinemde yaralar açtı
Yitirdim Aslı'mı fikrim de kaçtı
Bugün yarın derken yedi yıl geçti
Urum diyarında kullar içinde

Dertli Kerem senin işin zar m'ola
Aşk ateşi yüreğinde nar m'ola
Senin gibi bu dünyada var m'ola
Melil mahsun kalmış çullar içinde[iv]

06 Huma Kuşu[v]

Kerem Maya

Kervan geçer Erzurum’un elinden
Beyler bu yol Han Aslı’mın yoludur
Huma kuşum uçurtmuşam gülünden
Deyin bu gül Han Aslı’mın gülüdür

Huma kuşu yüksek yerden seslenir
Yar koynunda bir çift sona beslenir
Sen ağlama kaş-kirpiğin ıslanır
Ben ağlayım benim gözler doludur

Sen bağban ol ben bahçende gül olam
Sen yolcu ol ben önüne yol olam
Sen sultan ol ben kapına kul olam
Koy desinler Kerem Aslı kuludur

07 Bu Ceylan[vi]

Kesik Kerem

Keşiş bağlarında dolanıyorum
Yitirdim Aslı'yı bulamıyorum
Ceylandan bir haber alamıyorum
        Eylen Sofu eylen hele bir eylen
        Aslı Han'ın ceylanıdır bu ceylan

Keşiş bağlarında eğlendim kaldım
Uyudum uyandım hayale daldım
Ceylandan yenice bir haber aldım
        Eylen Sofu eylen hele bir eylen
        Aslı Han'ın ceylanıdır bu ceylan

Mirza'yım adıma Kerem diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Dünyada kavuşmam haram diyorlar
        Eylen Sofu eylen hele bir eylen
        Aslı Han'ın ceylanıdır bu ceylan

08 Köç Köç Olub[vii]

Zarinci Kerem

Köç köç olub bele getme sevdiğim
Demesinler bu yaşama yalan yar
Elüzüp de senden kesmem ümüdüm
Sen eyledin bu göynümü talan yar

Bayram olur kına yakar destine
Gül gönderir hemdemine dostuna
Naşı tabib gelme yaram üstüne
Özü gelsin meni derde salan yar

Yüz il geçse öz yarımdan dönmerem
Ilgar verdim ılgarımdan danmıram
Leblerinden emmeyince kanmıram
Aşk elinden saralıban solan yar

Gel sana söyleyim pünhan Kerem’i
Bağında devşirip güller dereni
Gel unutma sana gönül vereni
Nurdan bade içip aşka dalan yar

09 Erzurum Dağları[viii]

Lavuki Kerem[ix]

Erzurum dağları kar ile boran
Sarmış ciğerimi derd ile verem
Mevla’m nasip eyle sılamı görem
        Gelme ecel gelme üç gün ara ver
        Al benim selamı götür yare ver[x]

Dört yanımı gurbet sarmış tel inen
Hasta hasta bayram yaptım elinen
Bir haber gönderdim yara yel inen
        Gelme ecel gelme üç gün ara ver
        Al benim selamı götür yare ver

Erzurum dağları yeşil aldadır
Kulağım sestedir gözüm yoldadır
Aslı hain yardır adam aldadır
        Gelme ecel gelme üç gün ara ver
        Al benim selamı götür yare ver

Söyleme yadlara derdin bilmesin
Kahpe felek bu nedene gülmesin
Kerem Dede gurbet elde ölmesin
        Gelme ecel gelme üç gün ara ver
        Al benim selamı götür yare ver

10 Ulgar Dağı[xi]

Zarinci Kerem

Ulgar Dağı tipi boran olunca
Süzülür gözümden sel gizli gizli
Ecel beni gurbet elde bulunca
Haberim götürsün yel gizli gizli

Tipi boran olur göz gözü görmez
Yollar sapa durur hiç aman vermez
Aslı hain yardır sözünde durmaz
Çözülür zülfünden tel gizli gizli

Eğil Ulgar Dağı eğil geçeyim
Yürek yangınlıdır bir su içeyim
Şah Baba yurduna erken göçeyim
Kar altında kalmış bel gizli gizli

Seven gönül Han Aslı’ya darılmaz
Bin yıl koşsa ardı sıra yorulmaz
Bu Dertli Kerem’e sual sorulmaz
Şah oğluna güler el gizli gizli

Bayatisi:
Ulgar bir maral olsa
Maralı karal olsa
Ulgar seni yakarım
Yara bir zaral olsa


11 Bu Ceyran[xii]

Kerem Şikeste

Şogin deresinde su kırağında
İniler sızılar ağlar bu ceyran
Avcı okla vurup sermiş toprağa
İniler sızılar ağlar bu ceyran

Şoğin deresinde geçer sürüsü
Sürüden ayrılmış yatar birisi
Al kana bоyanmış nazik derisi
İniler sızılar ağlar bu ceyran

Çifte kuzusu var dağlar maralı
İkisi de birbirinden aralı
Avcı vurmuş anaları yaralı
İniler sızılar ağlar bu ceyran

Zalim avcı düşmüş gelir izine
Mor sinekler konmuş ela gözüne
Dertli Kerem bakamadı yüzüne
İniler sızılar ağlar bu ceyran

12 Selam Söyle

Kerem Halayı

Havalanmış telli turnam
Turnam yare selam söyle
Hardan gelirsiniz sormam
Turnam yare selam söyle

Turnam gider Ardahan’a
Koyma beni yana yana
Hem anama hem babama
Turnam yare selam söyle

Turnam gidersen Aktaş’a
Karlı dağlar aşa aşa
Hem kavime hem kardaşa
Turnam yare selam söyle

Turnam gider isen Kars’a
Yar gelip yaramı sarsa
Eğer merhametin varsa
Turnam yare selam söyle

Turnam geçer yar elinden
Karlı dağların belinden
Kerem Dede’nin dilinden
Turnam yare selam söyle

13 İki Bülbül

Kerem Güzellemesi

İki bülbül hiçbir dala konar mı?
Bülbülün konduğu dallar solar mı?
Eşinden ayrılan böyle yanar mı?
        Aman felek beni yâre kavuştur.
        Küsülüyem, Han Aslı’mdan, barışdır.

Kahpe felek geldi tuttu bileğim
Çok yalvardım Hakk’a geçmez dileğim
Hani benim yeşil donlu meleğim
        Aman felek beni yâre kavuştur.
        Küsülüyem, Han Aslı’mdan, barışdır.

İki bülbül geldi kondu dikene
Öte öte ömürceği tükene
Hani benim aradığım bir dane
        Aman felek beni yâre kavuştur.
        Küsülüyem, Han Aslı’mdan, barışdır.

Kerem eydür, ömrüm hep lâl eyledim
Aslı’mın sinesin zülal eyledim
Çekdiğim dertleri helal eyledim
        Aman felek beni yâre kavuştur.
        Küsülüyem, Han Aslı’mdan, barışdır.


Orhan Bahçıvan





[i] Kerem Divanisi olarak buraya aldığım bu divan şiiri Kerem kitaplarında pek görülmediği için, ilk görenler yadırgayabilirler. Bu divan benim arşivimde vardı oradan aktardım. Ancak nerden aldığım notunu düşmediğim onlarca şiirden birsidir.
[ii] Bu koşmanın ilki iki dörtlüğü, Neşet Ertaş adına ve Kırşehir türküsü olarak TRT kayıtlarına girmiştir. Makamı Kerem Velvele, ya da Curcuna Kerem olarak çalınıp söylenilir. Ancak Azerbaycan aşıkları arasında Sallama Kerem olarak değişik bir makamla söyleniliyor.
[iii] Bazı kaynaklarda bu türkünün hakkında şöyle bir bilgi var. Makam: Tahir/ Usul: Curcuna hal böyle olunca ozan ezgileri arasında tek düzey Kerem Curcuna olarak yazılıp geçildiğini söylemeliyim.
[iv] Kerem’e ait olan bu türkünün mahlas bölümü, yani son dörtlüğü yoktur. Hiçbir zaman da yazılmadı, okunmadı. Çünkü Kerem Kayseri'de zindana atılırken Lalası Sofu'ya bu türküyü söylüyordu. İkinci dörtlükten sonra dili tutulur, son dörtlüğünü okuyamaz oluyor. Ancak sonradan destanı anlatan aşıklar tarafından son dörtlük eklenmiştir. Bir ya da iki başka çeşitlemeleri de vardır bu koşmanın.
Nedeni ise, Kerem Kayseri’ye gelir, Keşiş Bağlarında Aslı’yı bulur ve bir gece Aslı’yı kaçırmaya giderken yakalanır. Lalası Sofu ile birlikte zindana atılır. Kerem kendisi için değil, Lalası Sofu için çok üzülür. Lalasına üzüldüğünü ve kendisini affetmesini söylerken, birden dili tutulur. Kimilerine göre korkundan, kimilerine göre de üzüntüden. Türkünün de son dörtlüğünü okuyamaz ve türkü hikayeye bu haliyle girer.
[v] Bu koşma Erzurum yöresi Hulusi Seven kaynaklı bir çeşitlemesi ve Erzincan yöresi, Erzincanlı Şerif kaynaklı bir başka çeşitlemesi bulunmaktadır. Ancak her iki kaynakta bu sözleri anonim olarak vermektedir. Oysa bu türkü, Aşık Kerem türküsü olarak biliniyor.
[vi] Kerem Kayseri'ye gelir Lalası Sofu ile Çünkü Aslı Han'ın babası Keşiş Kayseri de yaşıyor ve burada kendi adına bağlar kurup üzüm yetiştiriyormuş. Bu bağların adı da Keşiş bağları imiş... Kerem ile Aslı arasında söz götürüp getiren Ceylan Aslı Han'ın ceylanıdır. Kerem Keşiş Bağlarına girer ve ceylanı bekler, Ceylan haber getirecektir. Bir türlü gelmeyen ceylanı bekleyen Kerem bu arada Sofu ile tartışmaya başlar. Bu tartışma arasında, Kerem Lala'sı Sofu'yu ikna etmek için, bu türküyü söyler. Sonra Ceylan gelir ve Kerem’e »Aslı bu gece yarısı seninle kaçacak onu bu bağlarda bekle« der. O gece Kerem Aslı'yı kaçırmak için Keşiş bağlarında bekler. Aslı bir türlü gelmez. Sabahyıldızı denilen kervan kıran doğar. Sofu Kerem'e Sabahyıldızının doğduğunu söyler. Kerem ise Lalası Sofu'ya seslenerek:
Lala şu sazımı ver bir türkü söyleyim bu yıldız doğmasın, geri gitsin Aslı gelene kadar da gelmesin. Yıldız türküsünü de bu Keşiş bağlarında söyler. "Döne Kervan kıran Döne" türküsü Kerem türküsüdür. Bu türküde yıldızın adı renklerle anılır. Yani Kerem hem ağlar hem de türküyü söyleyerek yıldıza bakar. Yaş dolu gözlerle yıldıza baktığı için her bakışında yıldızı bir başka renk görür. Sarı yıldız, mavi yıldız tamlaması da oradan kaynaklıdır.
[vii] Kaynak: Kerem Hikâyesinde geçen ve Tercan da hasta yatarken tabibe söylediği bir türküdür. Hikaye Şöyle: Kerem ile Sofu, Erzurum’un doğusunda şimdiki adıyla Kerem kayası olarak bilinen yerde tipiye tutulurlar yardımlarına Hızır yetişir ve bu iki yolcuyu Tercan da bir Han’a götürür. Burası Han olmasına rağmen, hastaların tedavi olduğu bir yer diye geçer yani bir nevi hastane. Kerem’i muayene etmek için yanına gelen doktora bu türküyü söyler. Tercan da söylenen ilk türküdür.
[viii] Kerem ile Lalası Sofu Erzurum dağında tipiye tutulurlar. Tam boğulacakları sırada bunların yardımına Hızır yetişir bu iki yolcuyu atın terkisine alıp Erzurum / Tercan'a indirir. Kerem, halk arasında ince hastalık adıyla bilenen verem hastalığına yakalanmıştır. Bu handa, yani, Tercan'da altı ay hasta yatar. Bahar gelince Turnaların sesine ses vererek yüzlerce gurbet ve turna türküsü söyler. Bu türküde onlardan biridir. Gurbette ölmeden vatana dönmeyi arzulamaktadır. Hikâye gereği Kerem vatanına dönemez ve Yasamal dağının zemzem yaylasına kadar gider ve orda ölür mezarı da oradadır derler. Bir söylenceye göre bu mezar Karacaoğlan'ın mezarıdır. Azerbaycan anlatılarına göre bu mezar Lala Sofu'nun mezarıdır. »Lalası Erzurum dağında kalan / Kerem aktarıram gar köyneğinden«
[ix] Genelde Kerkük ezgilerinde var olan bir havadır. Doğu Anadolu genelinde de bilinir ve söylenilir.
[x] Beşli. Halk şiirinde her kıtası beş mısradan meydana gelen bir nazım şeklidir. Divan şiirinde muhammes adı verilir. Konu ile ilgili beyit, bağlama (nakarat) olarak, her üç mısralık kıtadan sonra tekrarlanır.
[xi] Ulgar Dağı: Bu dağ 2950 metre yükseklikte olup, yılın ilk karı buraya yağar. Damal, Posof ilçe sınırında bulunan Ulgar Dağı, görünüm olarak bir gelin duvağını andırmaktadır. Volkanik bir dağ olduğu püskürük kayalardan anlaşılmaktadır. Bu dağın kutsal bir dağ olduğu söylenmektedir. Hatta insanlar birbirlerine kargış ederken “Çağırım ki sana Ulgar’dan bir zeval ola” derler. Herhangi bir çıkmazı ve isteği olanlarda Ulgar’dan medet umar yalvarırlar. “Döndüm Ulgar’a çağırdım Allah’a” diyerek dilek dilerler.
[xii] Kerem ile Sofu buradan çıhıb hemin yere teref revan oldular. Gelib Hesenkala körpüsüne yetişdiler. Kerem etrafa nezer salıb gördü körpüden bir az yuharıda bir yaralı ceyran yere yıhılıp yatmış. İki yavrusu da yanında duruyor. Biraz yaklaşıp bakınca ne görsüne Avcı okla ceyranı vurmuş Orda bu şikesteyi okur.

24 Haziran 2019 Pazartesi

Sil Baştan Yazılmalı Edebiyatımız!


Sil Baştan Yazılmalı Edebiyatımız!



Kanla yoğrulmuş bir edebiyatın
Yetiştirdiği gençlik barışı bilmez.

Artık yazmalıyım. Artık ister istemez bu konuyu gündeme taşımalıyım. Beni kaç kişi okuyor, kaç kişi tanıyor hiç önemi yok. Önemli olan tek şey ben, benim beynimi kemiren bu düşünceyi yazmalıyım.

Ülkenin genelinde terör olayı var. Bu terörün bir boyutunun adı »Kadın cinayetleri« seni istemiyorum deyip gidenlerin öldürülmesi olayı. Yani, »Ya benimsin ya da toprağın« ya da »Git ara bul getir / saçlarını yol getir« olayı. Mazoşizm olayı...

Bizim üstümüzde esen mazoşist düşüncenin getirisi olan arabesk olayıdır. Araba camlarına yazılan sözler ne kadar hoşumuza giderdi. »Hızlı yaşa genç öl cesedin yakışıklı olsun« Bu sözler özünde arabesk olayıdır diyorum ve bu olayın getirisi »İçerden yar içerden / Al hançeri kes bağrımı içerden« ne güzel sözler demeden kendimi alamıyorum.

Arabesk konusunu işleyen bir yazı yazmıştım yıllar önce. Hatasıyla sevabıyla internet sitelerinde dolanıyor.

Şimdi gelin bu arabesk ve buna bağlı mazoşizm hastalığını az irdeleyelim. Yani şöyle: Bir Isparta türküsüne göz atalım.

Evlerinin Önü Mersin,
Ah Sular İçmem Gadınım Tersin Tersin,
Mevla'm Seni Bana Versin.
         Al Hançeri Kadınım Vur Ben Öleyim,
         Ah Kapınızda Bi Danem, Kul Ben Olayım.

Evlerinin Önü Susam,
Ah Su Bulsam Da Gadınım Çevremi Yusam.
Açsam Yüzünü Baksam Dursam...
         Al Hançeri Kadınım Vur Ben Öleyim,
         Ah Kapınızda Bi Danem, Kul Ben Olayım.

Eh arada bir bu işi, kan akıtma, öldürme olayını da gönlü hoş davranıp, lütfedip, karşı tarafa yani, kadınlara da şans tanıyoruz. Buyurun sizde öldürün, yeter ki ölüm olsun ruhumuz şenlensin. Ne duruyorsun, »Kes Başım Kanım Aksın Kadir Bilene Doğru« oh be... Kes kes kesmece bunlar.

Edebiyatımız, bir yanıyla kan kokuyor, bir yanıyla küfür, bir yanıyla alabildiğine pedofil, bir yanıyla feodal, bir yanı ilkel eşkıya romanlarıyla dolu... Bir yanıyla kaçakçı, vurguncu, soyguncu, tefecilerin kahraman olarak fink attığı kız kaçıran zorbaların mekânıdır.

Bu olayı eleştiren bir şiirimde şöyle seslenmişim:

»Atom çağı yaşanırken
Yazmışlar süslü püslü kitaplara
Gözü kanlı eşkıyaları
Vurguncuyu soyguncuyu
Kaçakçıyı haini

Hiçbir yerde bulamadım
Yazmamışlar babamın yaşamını
Babamın umudunu
Babamın sevincini
Babamın özlemini
İşçi diye es geçmişler
Ne desem ki«

Ne desem ki sözünü, birkaç kez peş peşe burada söylemeliyim. Edebiyatımız mazoşizmin batağında. Doruk noktada eşkıya romanları ile dolu.

Yazılmamış emeğin romanı...

Bin yılların getirisi olan halk edebiyatı ne hikmetse kanla yoğrulmuş. Şarkılar, türküler, şiirler ne varsa kan küpüne batırılmış. Her dizede kan akıyor. İsterseniz okuduğunuz her şiiri, dinlediğiniz her ezgiyi bir de bu yanıyla değerlendirin.

Ülke edebiyatı bu yanıyla çağdaş bir görünüm içinde olduğunu sanmıyorum. Halen feodalizmin kanlı batağında tarikat ozanları ve tarikat ehli şairlerin etkisinde şeyh, Şıh, şah, pir, dede, derviş, ağa, paşa, bey, köle, kul çağrışımlarıyla dolu.

Tekke edebiyatının en basit, en ilkel, en uyduruk yanını ulusal edebiyat sanıp kabul etmişiz. Ne yazık ki bu böyle... 

Biz normal yaşam tarzıyla kendi kendimize işkence ettiğimiz yetmezmiş gibi, bir de sevdiğimiz şahsa işkence ediyoruz. Benim bu sözlerime inanmayan açsın türküleri, şarkıları dinlesin. Filmleri izlesin. Filmler derken bir de günümüzde TV kanallarında oynatılan ünlü dizilerdeki Ensest ilişkilerin bol bol sunulması, üvey babayla üvey kızının ilginç ilişkisi üstüne kurulmuş cılız bir anlatı. Geleceğe nasıl bir kültür sunuyor bilemiyorum.

Gelin şimdi biraz dillerde dolaşan sözlerle başlayalım. Aslında bu sözler arabaların, yani kamyonların arkasına arka camlarına yazılan yazılardır. Ben birkaç tanesini yazayım varın siz ötekilerini düşünün.

»Kanını içeceğim Mürüvvet«

»Ya benimsin ya toprağın«

»Ölürüm de seni vermem ellere«

»Yakarım ulan seni, sonra da kendimi«

»İçerden yar içerden / Al hançeri kes bağrımı içerden«

Bu deyimleri yazdıktan sonra, gelin sözü fazla uzatmadan biraz türkü, şarkı, mani ve şiirlere göz atalım. Edebiyat bu mu diye soralım. Bu mu şiir bu mu anlatım, halkın şehit olarak bildiği ölülere, üleş diyen bir düşünce ne kadar çağdaş olabilir.

Oltu'dan girdik de Sarıkamış'a
Akıl ermez orda yatan üleşe
Askeri kırdıran Enver-i Paşa
Kitlendi kapılar, mekân ağladı

Şimdi Aşık Fakiri'nin yazdığı ve en çok kadınların dinlediği bir türkünün sözlerini okuyalım.

Tabib sen elleme benim yaramı
Beni bu dertlere salanı getir
Kabul etmem bir gün eksik olursa
         Benden bu ömrümü çalanı getir
         Git ara bul getir saçlarını yol getir

Bir kor oldu görülüyor özümden
Name name inliyor sazımdan
Dünyayı verseler yoktur gözümden
         Dili bülbül kaşı kemanı getir
         Git ara bul getir saçlarını yol getir

Merhamet et karşısından bıkmadan
Hatırını gönlünü yıkmadan
Çabuk getir can bedenden çıkmadan
         Fakirin derdine dermanı getir
         Git ara bul getir saçlarını yol getir

Getirsin de o gelen bu aşık'ı istemiyorsa sonuç ortada, saçları yolunacak ve aşığın önüne sunulacak. Dahası zorla gündeme gelen bir ilişki tecavüz olmuyor diyelim. Çünkü aşık böyle istiyor. Karşı düşüncenin hiçbir önemi yok. Karşı cinsin seçme beğenme şansı hiç yok. Başka birini sevmeye hakkı yok. Böyle bir seçeneği yok. Eğer olursa sonuç ölüm. »ya benimsin ya toprağın« kesin karar. Ee kadınlarda bunu aşk sanıp kabulleniyorlar.

Daha sonra bir pop şarkısının sözlerine kulak verelim. Sözler Kenan Doğulu denilen birine aittir. Öyle yazıyor tüm siteler. Karşı tarafa seçme hakkını hiç tanımıyor. Egoizmin en kralı...

Yaparım Bilirsin

Engel mi mesafeler aşk yoluna meşk yoluna
Değer mi sebepsizken ayrılığa
Baş koydum ben seninle mutlu aşk yoluna meşk yoluna
Bulurum Kaf dağına kaçsan da

Aşıklar anlar beni her halimi sevdiğimi
Dünyada bensiz bırakmam seni
Yalnızlar anlar beni her halimi sevdiğimi
Hayatta terk etmem seni

Yaparım bilirsin

Deliyim gözü kara deliyim yakarım Roma'yı da yakarım ben
Bulurum seni yine bulurum olurum yine senin olurum

Bu sözlerin daha detaylı olanları var. Biraz gerilere gidelim. Okul kitaplarında Türkmen ozanı olarak okutulan Pir Sultan Abdal'ın sözlerini okuyalım.

»Muhammed Mehdi'nin hak sancağını
Çekelim bakalım nic'olsa olsun
Teber çekip münkirlerin kanını
Dökelim bakalım nic'olsa olsun

Mahluk deccal oldu, insan haşarı
Asla bilen yoktur hayırı, şerri
Teber çekip şu mağradan dışarı
Çıkalım bakalım nic'olsa olsun

Müminleri bir katara düzelim
Güruh güruh şu alemi gezelim
Münkirlerin sarayını bozalım
Yıkalım bakalım nic'olsa olsun

Pir Sultan'a Hak yardım etmez mi?
Erenler bağında bülbül ötmez mi?
Bunca yattığımız gayri yetmez mi?
Kalkalım bakalım nic'olsa olsun«

Köroğlu koçaklaması olarak bilinen ve Koca Bey Mahlasıyla söylenilen ve en çok Ruhi Su'dan dinlediğim bu sözleri şimdi okuyalım. Bu yazıya aldığım sözler, Ruhi Su'yun okuduğu şekliyle alınmıştır.

» Senin o tektirin bize abestir
Bu yiğitlik sana kimden mirastır
Eğer ki kulluğan verirsen destur
İnan üçten beşten senden
Geride kalan değilem broy

Kavga görmeyince açılmaz aynım
Benimle beraber Mustafa kaynım
Eğer ki kavgada kızarsa beynim
İnan üçten beşten senden
Geride kalan değilem broy

Koca Bey'em çok diyarlar gezmişem
Nice nice alayları bozmuşam
Bin kelleyi bir cidaya dizmişem
İnan üçten beşten senden
Geride kalan değilem broy

Köroğlu adıyla da bir koçaklama okuyalım.

Karlı dağların ardından
Yel olup estiğin var mı?
Tek başına bu çöllerde
Ordular bastığın var mı?

Kargıyı ucundan salla
Düşmana deme eyvalla
Her taraftan üç beş kelle
Terkiden astığın var mı?

Köroğlu söyle şanından
Kuş uçurmaz divanından
Avuçla düşman kanından
Doldurup içtiğin var mı?

Biz bu şiirlerle büyüdük. Bizden başka bir şey beklemek biraz saflık olmaz mı?

Ya bu haramileri anlatan sözlere ne denilir?

Kırk haramiler kırk haramiler
Hep haraç için şehre geliriz
Kırk haramiler kırk haramiler
Doğruluk için biz haram yeriz 

Asmak kesmek kelle uçurmak
Hırsızlıktan altın vurmak
Asmak kesmek kelle uçurmak
Hırsızlıktan altın vurmak

Peki, bu sözlere ne demeli? Bence şöyle demeli şu an Kilis yollarında kelle getirenler var. O gün de vardı şimdi de var. Evet, güçlü edebiyatımızla ne kadar övünürsek o kadar doğrudur.

Buyurun Karayılan türküsünün sözlerini okuyalım:

Karayılan halk türküsü...

Atına binmişte elinde dizgin
Vardığı cephede hiç olmaz bozgun
Çeteler içinde Yılan'ım azgın
Vurun Antepliler namus günüdür

Sürerim, sürerim, gitmez kadana
Fransız kurşunu değmez adama
Benden selam söylen nazlı anama
Analar da böyle yavru doğurmuş

Karayılan der ki, harbe oturak
Kilis yollarından kelle getirek
Nerde düşman varsa orda bitirek
Vurun Antepliler namus günüdür

Ya da Kazak Abdal şiiri:

Eşeği saldım çayıra
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra
Yoranın da anasını

Münkir münâfıkın soyu
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de anasını

Müfsidin bir de gammazın
Malı vardır da yemezin
İkisin meyyit namazım
Kılanın da anasını

Derince kazın kuyusun
İnim inim inilesin
Kefen dikmeye iğnesin
Verenin de anasını

Dağdan tahta getirenin
Mezarına götürenin
Talkınını bitirenin
İmâmın da anasını

Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranında anasını

Bu ezgiyi dinlerken devamı »anasını, avradını« deyip uzatmayı çok severdik. Dedim ya mayamız küfür çamuruyla yoğrulmuş biliriz.

Sevdiğimiz kadın, bizi terk ederse göndereceğim adamları saçını yola yola getirip altımıza yatırılacak. Sıkıysa hayır desin. Ya benimdir ya toprağın. Onun sevmeye başka bir insanı istemeye ne hakkı var ne de şansı. Gık demeyecek, susacak ve benim olacak. Yoksa »Roma'yı da yakarım onu da.

Bizi bu mazoşist edebiyatın içine kim taşıdı ve bizi bu tür edebiyat yazmaya kim yönlendirdi. Yani şu anlamı olmayan sözlerle dinlediğimiz ezginin ne denli mazoşist olduğunu biliriz bildiğimiz içinde zevkle dinleriz.

İçerden yar içerden
Kes bağrım yar içerden
Gözüm kapında kaldı
Çıkmıyor yar içerden

Ya da bir Van türküsü nasıl diyordu?

Giderem Van'a doğru
Yolum İran'a doğru
Kes başım kanım aksın
Kadir bilene doğru.
Vanlıyam, şanlıyam, gılıcı ganlıyam
Vanlıyam, şanlıyam, gılıcı ganlıyam

Gelin şimdi kadını işleyen bir Alevi-Bektaşi şairi olan »Türabi Kalender« adlı aşığın sözlerini okuyalım.

Dinle size bir nasihat eyleyim
Korkmalıdır kadınların şerrinden
Ölürken de vassiyet eyleyeyim
Korkmalıdır kadınların şerrinden

İnanmayın kadınların sözüne
Sakatı çok sünnetine farzına
İki eli kanda sürer yüzüne
Korkmalıdır kadınların şerrinden

Olmaz imiş kadınların iyisi
Orak gibi imiş mumdan doğrusu
Kalbindedir yetmiş şeytan yavrusu
Korkmalıdır kadınların şerrinden

Gayet iyidir keyfi ile gezince
Haya bilmez hicap bilmez azınca
Yetmiş tamu ateşi yanar gözünde
Korkmalıdır kadınların şerrinden

Kadındır kişinin yüzün ağartan
Kadındır kişiyi dinden çıkartan
Kadındır Yusuf'u hapis yatırtan
Korkmalıdır kadınların şerrinden

Mümin kullarına cenneti verdi
Münafık kulları belasın buldu
İmam Hasan'a da ağuyu sundu
Korkmalıdır kadınların şerrinden

Nesimi yüzüldü döküldü kanı
Mansur ikrar ile boyladı dârı
Adem'i cennetten kovduran karı
Korkmalıdır kadınların şerrinden

Türabi Kalender'im neyledi karın
Yere göğe sığmaz oldu feryadın
Mihr için canına okudu karın
Korkmalıdır kadınların şerrinden[i]

Şairleri yazarları tanımaya başladığım zaman, gördüğüm en önemli olay, bu insanların özel yaşamları genelde çok muntazam. Hal böyle olunca bu mazoşizm niye? Bu arabesk niye? Niye temiz edebiyattan uzaklaşıp böyle bir düşüncenin içine girelim. Niye insanları kanlı yaşama muhtaç edelim.

Kısaca diyorum ki sil baştan yazılmalı edebiyatımız. Temiz bir edebiyat bırakmalıyız gelecek kuşaklara. Buyurun şu uyduruk sözlerinden kurtaralım edebiyat dünyamızı.

Yıllar önce ben »Aşkolsun Liseli Kız« adlı uzun bir şiirimle böylesi bir konuyu işlemiştim. Bu şiirim »Acılar Da Üşür« adlı kitabımda bulunuyor.

Şimdi benim bir başka şiirimden de söz etmeliyim. Son olarak benim »Alaz Han’a Serzeniş« adlı dört bölümden oluşan şiirimden üçüncü bölümü ekleyelim ve daha sonra bu yazıyı bir iki türkü sözünü de yazarak bitirelim.

Alaz Han'a Serzeniş

3
Gözlerimin önünde
Eşkıya romanları
Eşkıya şiirleri yazılıyor
Koçero
Hamido
İnce Memed
Maho Ağa
Miho Ağa
Cemo
Memo
Daha daha niceleri
Devrimci edebiyatın kahramanları
Özendik bu isimlere gizlice
Çekildik dağlara eşkıya olduk

Gündöndü devran değişti
Şehir magandaları çıktı sahneye
İş düştü bizim romancılara
Şimdi de
Maganda romanları yazın
Eliniz kalem
Dudağınız kadeh tutarken

Unutuldu bu işin gerçek sahibi
Unutturdular
Baba beni bağışla
Yedi kat yerin altında kömür sökerken
Görmediler ki seni yazsın o zavallılar

»Ağıt Yüzlü Ezgiler« Kitabımdan… 
Bazı türkü sözlerinden alıntılar…

Bu Şiirde Çıldırlı Şenlik’ten

Zinzal garyasında suyun üstünde
Bir fahişe men fağıra söyüptür
Allah’ın yaramaz murdar yasarı
Demedin mi eşidirler ayıptır

İnsanı görende ağzın ayırır
Koltuğunun kılı camuş doyurur
Tepesinde leylek yuva gayırır
Dişlerini kazma gibi eyiptir

Özüne bakmayıp lağ eder bize
Boynu armut sapı memesi küze
Sirkeli başını sarıp ağ beze
Dazalak başına dinge koyuptur

Gözleri mavidir irengi sarı
Didarında yoktur Muhammed nuru
Sana ganım olsun Şenlik’in piri
Men fağırın hatırını kırıptır

Aşık Şenlik şiirinden sonra, Kul Ahmet isimli ozanın türkü sözlerini okuyalım. Ozan Diyor ki; »Senden başka yar seversem/Öldür beni öldür beni« bu öldürme eyleminin sonu cinayet olduğunu sanırım bu ozan bilmiyor. Sokaklarda kadın cesetleri topladığımızı unutmamalıyız. Toplumu cinayete teşvik etmekten yargılanmalı bu Kul Ahmet isimli ozan ve bu türküyü yorumlayan tüm sanatçılar. Şimdi sözünü ettiğim bu türkünün sözlerini okuyalım:

Seher Yeli

Seher yeli nazlı yâre
Bildir beni bildir beni
Düşmüşüm elden ayaktan
Kaldır beni kaldır beni

Söyle güzeller şahına
Yüz süreyim dergahına
Zehir olam kadehine
Doldur beni doldur beni

Kul Ahmet'im gönül versem
Bağından gülünü dersem
Senden başka yar seversem
Öldür beni öldür beni.  »Kul Ahmet«
****

Köroğlu’ysam almam deyin
Çıkartırım olmaz oyun
Bir kılınçla yeddi boyun
Endirip kestiğin var mı?

Kadın cinayetlerini özendiren bir türkü olduğu için rahat rahat okunuyor. Normalinde yasak edilmeli. Ama bizde cinayete teşvik ettirmek edebi yoldan olursa cezası yoktur.

Ankara Türküsü:

»Su Akar Güldür Güldür / Gel De Yar Beni Güldür
Bir Damlacık Kanım Akmaz / Öldürürsen Sen Öldür«

Bir Karadeniz Türkü Sözü:

Gelevera deresi oy Gelevera deresi
İki dağun arasi oy iki dağun arasi
Yuzunden silinmesun, yuzunden silinmesun Piçağumun yarasi
Yuzunden silinmesun oy, yuzunden silinmesun Piçağumun yarasi

İlginç bir şiir:

Hançer

Al eline hançeri
Açılıp açılıp da vur
Bir damla kanım akmaz
Öyle çok kederliyim
Niçin öldüğüm anlaşılmaz. »Orhon Murat Arıburnu«

Bazı türkülerden bazı dizeler:

Kaşların Arasından
Domdom Kurşunu Değdi
Bir Avcı Vurdu Beni
Bin Avcı Beni Yedi. »Aşık Mahzuni Şerif«

Yar gidiyor ağrıma, hançer sokun bağrıma
Efkara güfteler az, ağla ince saz. »Cenk Eren-İnce«

Bir Kaygusuz Abdal şiiri Kadınlar hakkında.

Eksik Avradın Kötüsü

Eksik avradın kötüsü dizini dikip oturur
İşinin kolayın bulmaz yüzünü yıkıp oturur

Boğaza takmış akıkin aşına bulmaz kekiğin
Yeni donunun söküğün dizine takıp oturur

Ayağında meşin mesi kolunda gümüşün başı
Soyunmaya elbisesi taşraya bakıp oturur

Yata yata karnı şişer eşinin başında işer
Bitler kanatlanıp uçar sirkeye batıp oturur

Çocuklar oynar aşığı köpekler yutar bulaşığı
Karga da kapmış kaşığı havaya bakıp oturur

Başa bağlamış emiri rençberler sever demiri
Danalar yemiş hamırı tekneye bakıp oturur

Kaygusuz aydır atılmaz pazara çeksen satılmaz
Soyunup koyna yatılmaz bir manda çöküp oturur. »Kaygusuz Abdal«

Şimdi bir Diyarbakır-ve Celal Güzelses’in yayınladığı zamanı belli olmayan “Plaktan Yazıldı” tanımıyla internet sitelerinde yer alan türkü sözleri. Sevdiği kıza anam diye sesleniyor. 

Ağlama Yar Ağlama (Anam)
Mavi Yazma Bağlama
Mavi Yazma Tez Solar (Anam)
Ciğerimi Dağlama 

Elmada Al Olaydın (Anam)
Selvi De Dal Olaydın
Bana Göre Yar Mı Yok (Anam)
İstedim Sen Olaydın 

Elma Al Olanda Gel (Anam)
Ayva Nar Olanda Gel
Hasta Düştüm Gelmedin (Anam)
Bari Can Verende Gel.

Son Sözüm Şudur:

Bir de türkülerde var olan, Pedofili ya da sübyancılık meselesi var ki, içler acısı. Pedofili ya da sübyancılık olayı sözlüklerde şöyle tanımlanıyor.: »Pedofili ya da sübyancılık, belirli yaştaki bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasına neden olan psikoseksüel rahatsızlık. Bu rahatsızlığa sahip kişilere pedofili ya da sübyancı denir.« Bu olay türküler kanalıyla işlenirse suç sayılmıyor. Demekle yetinelim. Ancak bu olayı uzun uzun anlatmaya gerek yok, buyurun bir iki türkü sözü okuyalım.
*****
Birinci Türküden iki dize yeterlidir diyelim.

Ah vayları vayları, Geldi Kiraz Ayları.
15 yaşında kızın sallanıyı sallanıyı şalvarı.

İkinci türkünün sözlerini yazalım şimdi.

Yüksek ayvanlarda bülbüller öter
Bülbülün figanı aleme yeter
Benim çektiklerim ölümden beter
                Gel anam gel bacım gelin olasın
                Çarşamba gecesi bize gelesin

Elinin kınasın al eylemişler
Gözünün sürmesin bol eylemişler
Seni bir yiğide mal eylemişler
                Gel anam gel bacım gelin olasın                    
                Çarşamba gecesi bize gelesin

Bir Bolu türküsü sevdiğine yavrum diye sesleniyor. ilginç.

Beyaz giyme toz olur
Siyah giyme söz olur
Gel beraber gezelim
Muradımız tez olur

                Salına da salına da gel
                Haydi yavrum
                Dön dolaş gene bana gel

*****
Aşına da Karacaoğlan aşına
Yeni değmiş on üç on dört yaşına
Uzak durma Akpınar'ın başına
Turnam yare selam saldım gel deyi

Ardahan'ın Yollarında
Güller Açıp Bağlarında
Öyle Bir Yar Sevmişem Ki
On Üç On Dört Çağlarında
*****

Yemeni bağlamış telli başına
Zülüfleri düşmüş hilâl kaşına
Henüz girmiş on üç on dört yaşına
Edâlı, işveli köylü güzeli.
******

Ekin Ektim Çöllere De,
Yoldurmadım Ellere.
On Beşinde Yar Sevdim De,
Sevdirmedim Ellere. »Yozgat Türküsü«

Bir de Bu şairi okuyalım, ne diyor bu sevdiğine...

İlginç bir şiir…

*****
Ben senin sevgilin, eşin, baban, ağabeyin,
Arkadaşınım.
Biri bitse biri kalır
Seni hiç bırakmayacağım! »Cemal Süreya«

Bu tür şiir yazan ve bu türküleri seslendirip, para kazanan tüm ozan ve sanatçıları cinayete özendirmekten yargılamak gerekiyor. Yani kısacası sokakta ne kadar cinayet ya da taciz suçu işleniyorsa sorumlusu bu ozanlardır ve bu eserleri seslendiren sanatçılardır diyorum. 

Kin, Nefret ve Ayırımcılık Suçu: TCK Madde 122 aynen şöyle söylüyor. "Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;” yazılmış tüm eserler zaten yasaya göre suç, o halde yasal işlem ön saflara taşınmalı böylece tüm bu yazılar yok edilmeli. Çağdaş bir düşünceye böyle geçilir demeliyim.

Genelde türküler tarikatların karanlık girdabında boğulunca, toplumun bin yıl gerisine düştüler. Ne diyelim.

Bir halkın medeniyetini öğrenmek mi istiyorsun, o zaman, o halkın türkülerini dinlemeniz yeterlidir!

Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«

Not:

Bu küçük yazının içine aldığım şiir sözleri tam olmayabilir ya da dağınık olabilir. Ben bu şiir sözlerini internet sitelerinden kopyala yapıştır sistemiyle yazının içine aldım. Bunlar ilk aklıma gelenler. Öyle detaylı araştırma yapmadım. Detaylı bir araştırma yapılırsa nelerin olduğu görülür. Kadını aşağılayan, sadece seks aleti olarak gören ve küfür içeren şiirlerden, türkü sözlerinden uzak durdum. Özellikle Neyzen Tevfik adlı şairin Mecnun adlı şiirini bilerek almadım. Çünkü bu şair, 1938'de Bakırköy Akıl Hastanesinde tedavi görmüş, yani akıl hastası bir şair. Bu şiiri okumak ya da dinlemek isteyen olursa internet sayfalarına, “Neyzen Tevfik Mecnun” diye yazınca en az bin sayfada karşınıza çıkar. Üstelik kendi sesiyle. Ayrıca halkları küçümseyen, halklara küfreden şiirleri de almadım. Evet özellikle Pir Sultan Abdal’ın Türk Halkını aşağılayan şiirini almadım çünkü İnternet sitelerinde var. İsteyen arayıp bulup okuyabilir. Türkmen ozanı diyorlar ne hikmetse her dizede Türk halkına küfür almış başını gidiyor. Dedim ya bizim mayamız küfürle yoğrulmuş. »01.02.2016«.


[i] Türabi Kalender mahlaslı bu şiir, Ozanlarla ilgili çok eski yıllara ait bir antolojiden alınmıştır...

Sen Kal Burda Ayrılık!

Sen Kal Burda Ayrılık! Düşünce denen bir şey vardır Beynimizin o ilkel noktasında Ya fabrikadayız ya da tarlada Ya demiri un ediyoruz Ya...