Araz Çayı'nın totem adı Alagöz’dür
Çolak Alagöz neslinden çıkmıştır
Bu yörenin yerli halkıdır.
1.
Bu köy bizim köyümüzdür
Yolu
Suyu
Dağı
Taşı
Toprağı
Neyi varsa dedemizin malıdır
Yeşil Göle ovasında bir kandil gibi
Yanar durur sessizce
Evlerin içinde nefeslenen insanlar
El ele omuz omuza halay dönerler
Sofralarında arpa ekmeği
Kıtlama şeker
Semaver çayı kekik kokulu
İnce belli istekanda
Tütüyor odaların içinde
Dede mirası
Kapıların
önünde uzun gölgeler
Tarih
kokulu
Diyar-ı
Bakır Türkmenleri
Dördüncü
göçün sürgün canları
Her
kondukları yerde
Yoksul
yaşamın çaresiz sürgünleri
Göçene
kanat salmışlar
Kaçana
umut
Demirciye
örs olmuşlar
Solumuşlar
bu havayı sessizce
Boy
boylayıp soy soylamışlar
Emek
adına kutsalca
2
Köyün alt yamacında Hoşdülbentli bir gelin
Başında hoş işlenmiş bir dülbent
Adını
verir köyün oluşumuna
Ilık akan bir pınar
Yol boyunca yürüyen çocuklar
Ana sesiyle beslenmiş kendinden emin
Öz kardeşi Musa’yla malı ikiye bölüp
Yani Meram Suyu'nu sahiplenip
Tapulamıştı üstüne Çolak Ömer torunu
Benden yedi kuşak öncesi
Büyük dedem İbrahim
Göle ovasında esen Yasamal Rüzgarı
Güney yağmurlarını taşıyordu
Serin yeşil çayırlara
Bu ovada
Sarıçiçek Mayıs adıyla anılır
Sarı Gelin ezgisiyle söylenilir yıllardır
Arılar bal devşirir uzun hortumlarıyla
Subaşında sessizce
Yollar hep dağ yamaçlarından geçer
Orman eteğini dolanır avam lisanıyla
Leleh leleh yerlice
Toprak kokan bu dil bizim dilimiz
Toprak kokan bu dil bizim dilimiz
Bu ova bizim ovamız
Biz bu yurdun çocuklarıyız
Gidip geri gelmişiz kendi gücümüzle
Gelip sahiplenmişiz kendi toprağımızı
Ovanın ortasında
Ezgiler salmışız dört bir yana
Ferman Baba sesiyle
3
Çeşmede ince belli bir kadın su doldurmaktadır
Hoşdülbent gölgesinde namahrem
Kapının önünde kocaman bir tuz taşı
Çevresinde tuz yalayan koyun kuzu
Değirmen deresinde çağlayan su
Ses veriyor evlerin duvarına
Bir kuş öter
Bir turna yeşil ova üstünde semah döner
Kızılateş sedasıyla bilirim
Bir yıldız parlar Yasamal Dağı'nın ta ötesinde
Karacaoğlan ezgileri dolanır
Usul usul gözlerimi
Çolak çıkagelir bilincimin odağına
Seslenirim yerlice Dada derim
Ata derim
Hele bir ses ver benim sesime
Azıcık söyleşelim
Yeşil Göle ovasında biz bize
Dede torun olarak
Kendimizi tanıyalım ne dersin
Soyumuzu bilelim
Nerden geldik
Biz nereye gidiyoruz öğrenelim
Ses ver
Hele bir ses ver bana usulca
Vurgun yemiş nefeslerin dedesi
Selam olsun sana göçen canlar adıyla
4
Alagöz
Bir cins kartal türüdür
Sahibinin kolunda
Kanatları geniş av avlayan bir kartal
Alagöz
Bir dağ adıdır
Havası serin meşesi engin bir dağ
Eteğinde Çolak nesli mesken tutmuş
Yayla ezgileri dillerinde
Demlenir usulca
Alagöz
Kars vilayetinde bir kent adıdır
Moğol akınlarının adını içinde barındırır
Yerli halkın Totem adı Alagöz’dür
Çolak Alagöz neslinden çıkmıştır.
Bu yörenin yerli halkıdır
Ve der ki tarihin bir yerinde
Çolakaşvili kökence Türk olmuştur.
Bizim neslin ilklerinden birisidir
Kafkas'ın Kızıl Oğuz Türkmenleri
İlk sürgünü yiyenlerden
Gence yaylağına gelenlerdendir
Ve der ki tarihin bir yerinde
Bu köy Hoşdülbent Köyüdür
Dördüncü sürgünün son durağı
Bin yılın yorgun yatağı
Bu köy Hoşdülbent Köyüdür
Ardahan iline 56 km uzaklıkta olup
Göle ilçesine 12 km mesafededir
Dede yurdu Çolaklar köyü
İşte orada duruyor
Bin yılın yorgunu desem doğrudur
5
Çolak dedemin soyu
Gence yaylağına gelir konaklar
Alagöz Dağı yaylağını yurt yuva tutar
Büyük
Uslu
Bir süvari al atlı
Kızıl rengini inanç bellemiş
Ataş adını torun
Demlemiş bir semaver çay
İstekan dolusu kıtlama şeker
Sunmuş
gelen konuklara Aran-Şah
Kurtağzı damgayı vurmuş malına
Bazen nişan demiş
Kesmiş hayvanların kulağını kurtağzı
İşlemiş halıya kilime heybeye
Teker teker kurtağzını
Hamayıl bağlatmış erkek çocuklarına
Nazar değmesin diye
Kesesinin alt bölümüne
Dişi kurdun kuyruk tüyünü koymuş
Boynuna kolye etmiş
Kızıl kurdun sivri dişlerini
İçine kurşun akıtarak
Çolak neslinde
Büyük şairler yetişmiş
Şota Rustaveli’nin yoldaşı sayılmışlar
Büyük militan savaşçıları
Kah Nadir Şah ordusuna katılmışlar
Kah Emir Teymur saflarına
Timur’dan
beylik almışlar
Arhavi
eyaletinde hür bir beylik olmuşlar
6
Birinci göç
Anadolu’dan Alagöz Dağına
Çola-Kert yaylasına
Yani Gence yaylağına yürüyüş
İkinci göç Alagöz Dağı’ndan
Kaheti Dağlarına
Bu yerler çolak için ikinci
mesken yeridir
Üçüncü göç
Kaheti’den Diyar-ı Bakır’a
Selçuklu toprağını yurt tutmaya
Usulca
Dördüncü göç
Diyar-ı Bakır’dan Kafkas
dağlarına
Yola çıkan üç kardeş üç oymak
Zorunlu dağılmışlar değişik
kentlere
Biri Erzurum ovasına takılıp kalmış
Biri Ağrı Dağı eteğine savrulup
gitmiş
Üçüncüsü Ardahan dağlarında
soluğu almış
Bu göç bizim göçümüz
Hayalinde Alagöz Dağı oralar
Bulundu Ardahan’da Alagöz Dağı
Mesken kılındı eteğinde
Dördüncü göçün yorgunu durdu
usulca
Beşince göç
Geldi Göle’nin düzüne düştü
Yeşil ovanın ortasını yurt edindi
usulca
Göle ovasında bir garip Yörük
Küçük bir köy bir tek ağaç iki
oğlan
Görelim dedi
Gayri bizde bu ovada bir devran
sürelim dedi
7
Devran sürmek dört yüz yılın ötesinden başladı
Dokuz kuşak su gibi akıp değişti
Devran döndü
Kervan gelip bizim cana ulaştı
Şimdi ben oturmuş
Bu dedenin destanını yazıyorum
Daktilomun başında
Tarihle konuşarak
Dedemi arıyorum dedemi soruyorum
Yetim yanım göç sürgünü
Yol yorgunu
Dedim geldik
Dede denen o atayı sorgulayıp yazmaya
Açıldı önümüzde tarihin sayfaları
Döküldü arpa başakları bir bir toprağa
Ben ki arpa ekmeğiyle büyümüşüm
Ben ki meşe kütüğüyle ısınmışım
Sığınmışım
Ocakların tezek külüne
Bundan sonra avunurum ezgilerin sesiyle
Yeşil bir rüzgar eser
Körpe kuzuların sesinde yağmur
Dökülür toprağa
Islatır yüreğimi ıslatır gider
8
Umur Bey
Sen Kinyas
Bey’in oğlu
Kızılateş
duldasına girmeden
Çola-Kert
bahçesinde
Kimliksiz
bir kadınla sevişirken
Bıraktığın
soy
Geçmişini
bilmeyen Mankurt gibi
Birbirini
parçalıyor
Gel de gör
Görebilirsen
tabi
Dokuz kuşak
ötesi
Büyük
babam Çolak diye birisi
İnkâr mı
ettik
Büyük
anneyi anmadık mı saygıyla
Adını
bilmediğimiz halde
Dedem
kadını demedik mi?
Yalanım
yok
Bu felsefe
doğduğum günden beri
Bilincimin
odağında
Sıcak bir
somun gibi tütüyor
İnanmazsan
gel de bak
Bakabilirsen
tabi
09
Ey Çolak
Umo
Çevre
köyler yerli sesiyle
Çolak Umo
dediler senin adına
Şahverdi
Bey gaydasıyla
Seslenir
toprağımda
Zaman
olsun
Mekân üstü
bir bilmece sorgusu
Yeşilova
sarıçiçek
Dönüp dönüp
aradığım
Bir kenger
sakızı edalığında
Diş kiri
Damak tadı
Yani
Dönence
çıkmazı
Üç tepe
Bir
değirmen kalıntısı
Kamçı izi
Rüyalarda
beklenilen sadelik
Diyar
diyar gezginlik
Gerekçesi
çözülmemiş bir sistem
Bilincimle
sorgulanır geçmişim
Yüreğimde
çırpınış
Derin bir
uğultu
Sessiz bir
direniş
Taşır beni
usul usul
Göle
ovasında bulunan
Hoşdülbent
köyüne baba yurduna
10
Bu kaçıncı göç
Bu kaçıncı sürgün benliğim
eziliyor
Toprak ellerimin içinde ter
kokusuyla mayalı
Birlikte göçeceğiz diyorum
Suç işliyorum
Bir ses duyulur şafakla
Ovada parçalanır oymaklar ansızın
Göç göç olup göçler yola dizilir
Başlar bir ezgi
Ozanların dilinden
»Göle'den çıktı oy üç yüz araba
Üç yüz araba oy üç yüz araba
Göle'yi ettiler han-ı haraba
Han-ı haraba oy han-ı haraba«[iii]
Ezgiler söylenirken yol boyu
Yürük diller susmak neydi
bilmiyordu
Yürüdük gece gündüz
Yürüdük
Alışkındık göç davulu sesine
Al atların nal izleri
Heybelerin içindeki çocuk sesiyle
Mayalanıyordu
Ovada çıplak bir rüzgar eserken
Dağalası taşıyan suyun sesiyle
Ovalarımızı vurdular
Kan döküldü
Can gitti
11
Şafak
vakti
Yol
yorgunu bir baba
Kafkasların
süvarisi
Celali
Güneyin
büyük kaçgunu
Gecenin
yorgunu
Yaşamın
kırgını
Toy
delikanlı
Akar çay
duldasında serinlik
Bir parça
gökyüzü
Bir avuç
toprak
Atı yorgun
bir süvari
Gözleri
uyku sersemi
Ağ döşeme
Çentik
çentik zamanlama
Kaçgun
olmak
Kızıl ataş
gölgesinde ısınırken
Göle
yaylasında
Ebegümeci
toplamak hüner mi?
Kırmızı
arpaların boy verdiği ovada
Karakılçık
dönemi ezgilerin içinde
Yeşil ışın
duldası
Sadelik
Pişirilmiş
kenger gibi bir yaşam
Gözümüzün
kırağında
12
Yürü
Yürü
Yürü
Gecelerin
kâbus yüzlü derinliği
Dönence
denilen bir girdap
Sonu
gelmeyen kaçış
Dur durak
bilmeyen gidiş
Terkide
sevda
Heybede
çocuk
Pervazsız
bir geçişin çınlaması
Kulak sesi
Gence şehri
Lodos acı
eserse
Yol
boyunca dayanılmaz hafiflik
Kapat
gözünü
Aç gözünü
Hızır
yardımı denilen şey
Sadece
Âşık Garip destanında
Senin
hikâyen gerçek
Acı biber
misali
Yakar
insanın iç dünyasını
Yakar
pişirir
Tandırlara
düştü
Yangınlar
içinde yürek
Bütün
soyun kimyası bozuldu
Ruhu
değişti desem
13
El ver
El ver
Tarihin
yorgun süvarisi
Boğuluyorum
Bilinmezler
diyarında
Şarkta
Çolaklu
Oymağu
Aras’ın
öte yüzü yayla
Şaman
davulu çağırıyor sesini
Törenlerin
içine
Şadırvansız
bir yaylanın dağına
Sessizce
Kimsenin
sesi
Kimsenin
nefesi olmamalıyım
Gitmek
dede damarına
Göçün hay
dediği yere
Üç tepeli
Alagöz Dağına
Gitmek
Kervanların
bağlandığı
Mekânı
görmek
Mir i
Sultan kardeşi
Ataşoğlu
olarak
Kök tek
heceli bir ses
Bir nefes
Başladı
geriye gidiş
İğne ucu
kuyu kazma
Arayış
14
Ata yolu
Çözülmeyen
bilmece
Söylenceler
bazında dil sürçmesi
Kızıl
ötesi çomak
Çomağın
berisi çolak
Anaerkil
yönünü bilemiyoruz
Ataerkil
yönü
Bir ağıt
bin söylence
Söylenceyi
dinleyip
Ağıdı
ezberlemek
Neneme
göre kökümüzü bilmektir
Kökü
bulmak adına
Halka
halka açıldık büyüdük
Çolaktan
öteye
Gence
Yaylağına oralara
Araz Çayını
geçip ta ötelere
Alagöz
Dağı eteklerine
Dede
yurduna sahiplenmek
Yol verin
dağlar
Yol verin
bin yılın yolcusuna
Bin yılın
sürgününe
Gör bu
sürgün can
Kerem gibi
yangınların içinde
Eriyip
bitmiş
Şecereler
kapalı
Nefes
alınacak tek bir nokta yok
Sözümüz
beriden olsun
Söylenceler
içinde
Halis Kızılateş »Orhan Bahçıvan«
»Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar. « Adlı Destandan Giriş Bölümü.
[i] Umo,
Umo: Umur, Omar, Ömer isminin kısa söylenişidir. »Türkçe Ağızlar Söz-lüğü«.
Tunguzca da; Umo / Umu kökü yumurta bırakma, Omah / Umah ise ocak anlamı taşır.
Yakutçada da Umay ocak, millet, kavim, kabile anlamını taşır. Es-ki Türkçe'de
Umur, Uma / Umat / Ubat yakmak anlamlarındadır ki bu Umay'ın ateşle olan
bağlantısını da ortaya koyar.
[ii] Her
meyvenin tadı var / Milletimin adı var / Düşman yenemez bizi / Bizde Umo kanı
var« Alma Halayı Halk Türküsü.
[iii] Göle
/ Hoşdülbent Köyü türküsü Kaynak: Nuran Kızılateş.
[iv] Alagöz:
Cesur, yiğit. 2. Korkak. 3. Ela göz.
Alagöz: Ardahan
ili, merkez ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
[v] Çola-Kert: Çolak Bahçesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder