Göleli Ferman Baba, »Fermani Kızılateş«


Göleli Ferman Baba, »Fermani Kızılateş« 


Kimse bilmez Ferman Baba adını
Alamadım bu dünyanın tadını
Çağırdılar bul dediler yadını
Döne döne geldim sana sevdiğim 

01.07.1922-10.04.1996 yılında, Önceleri Kars’a bağlı olan, sonraları yani, 1992 yılında il olan Ardahan’a bağlanan Göle ilçesinin Hoşdülbent köyünde doğmuştur. Babasının adı Halil, Annesinin adı ise Güllü’dür. İki kardeşler, kendisinden 3 yaş büyük bir abisi vardır. Asıl adı Fermani Kızılateş’tir. İlkokulu köyünde okudu. 

Çocukluk yılları köyünde geçmiştir. Her köy çocuğu gibi Ferman Baba da köyünde var olan yerli kültürün içinde büyümüştür. Bu nedenle, küçük yaşlarda türküye ve şiire ilgi duymaya başladığını söyleyebiliriz. Türkü söyleme geleneği yörede tek eğlence kaynağı olduğu için, böylesi bir gelenek içinde büyümüştür. 

Türküleri doğru söylemek için, yazarak öğrenme geleneği zaten yörede var olan bir gelenektir. Bu geleneği Ferman Baba da benimsemiş ve türkü sözlerini doğru öğrenmek için, yazarak öğrenmeye başlamıştır. O zamanlar yazdığı türküler ve tüm notlar elimizdedir. 

Yöremizde aşıklık geleneği çok yaygındır. Bu nedenle yöre gençleri aşık havalarını genelde bilirler. Ferman Baba özellikle yörede Sofu Emmi olarak bilinen Cimşit Kızılateş »1886 – 1984« ve Celal Oğlan adıyla anılan Celal Kızılateş »1918 – 1959« adlı amcalarının desteğiyle türkü ve şiire ilişkin bilgisini geliştirdi. Aynı dönemlerde Sofu Emmi den kaval, Yörenin ünlü davulcusu olan Celal Oğlan dan ise diğer çalgıları öğrendi. 

Gençlik yıllarında sadece usta malı türküler söyleyen, halaylarda ise, sürekli halay türküleri söyleyerek, türkü söyleme geleneğini geliştirmiştir. Böylece askerlik çağına kadar köyde yaşamıştır. Askerlik yılları ikinci dünya savaşına denk gelir. İkinci Dünya Savaşı gerekçesiyle askerlik uzatılmıştır bun uzatmadan dolayı 4 yıldan fazla askerlik yaptığı için, Uzun bir askerlik dönemi vardır. Askerlik arkadaşı olan ve Davut Emmi dediğimiz biriyle şiir yazma işini başlatır. Askerlikte olduğu dönem yavaş yavaş şiir yazmaya başladığını anlatırdı. 

Ferman Baba için askerlik dönemi bir dönüm noktasıdır. 1942 yılında askere gider. Edirne Kazdağları oralarda askerlik yaptım derdi. Savaş sonuna kadar askerlik yapar ve tek gün izin kullanmadığını söyler dururdu. Nöbet sırasında bir ayağı ve göğsü donduğu için belli bir süre askeri hastanede yattığını söylerdi. Teskere alınca köyüne gelir. Ferman Baba askerlik yaparken babası ölür. Annesi ve abisi ile birlikte köyünde yaşamaya başlar. 

1948 yılında komşu köyü olan Arpaşen de bir Kürt kızını kaçırarak onunla evlenir. Bu evlilikten Üç kız üç erkek olmak üzere altı çocuğu olur. 1958 doğumlu Faik adında ki erkek oğlu altı aylık iken ölmesi üzerine, üçü kız, iki erkek beş çocuklu bir baba olarak yaşamını sürdürür. 

Gençlik yıllarında yaktığı türkülerde mahlas kullanmayan Ferman Baba, bazen Fermani mahlasını kullandıysa da daha sonra Ferman Baba mahlasında karar kıldı. 

Geleneksel kültür içinde yaygın olarak bildiğimiz Narmanlı Sümmani, Yunus Emre, Merdinikli Karaca Oğlan, Ercişli Emrah, Köroğlu, Kerem Dede, Aşık Garip, Sürmeli Bey gibi ozanlardan etkilendiğini söyleyebilirim. 

Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneğinde anlatıla gelen destanların yöreye özgü çeşitlemelerinin çoğunu bilen sayılı ozanlardan birisidir. Köroğlu’nun 7 kolunu bildiğinden bugüne aktarılması konusunda önemli bir kaynak sayılmaktadır. 

Şiir yazması bir yana türkülere ilişkin önemli bir kaynak kişi olan Ferman Baba, yöresinden birçok türkünün arşivlere aktarılmasında aracılık etti. Özellikle oğlu aracılığıyla çeşitli sanatçılara aktarılan türkülerin bir bölümü çeşitli dergilerde ve internet sitelerinde yayımlandı. Dahası »Ardahan Türküleri« adlı kitap çalışmasında kendi türkülerine ve kaynaklık ettiği onlarca türküye yer verilmiştir. 

Yaşamı boyunca dolaştığı yörelerde birçok türkü, hikâye ve destan öğrenmiştir. Bunları zaman zaman öğrendiği yöre adıyla anlatırdı. 1963 yılında Ankara’ya yerleşti. Ölümüne kadar Ankara Mamak da yaşadı. 

Ferman Baba’nın birçok şiiri başta Kazım Birlik ve Gökhan Temur olmak üzere, Aşık Kevseri, Hetemli gibi müzisyenler tarafından bestelendi. Bu türkülerin tamamına »Ardahan Türküleri« kitabında yer verilmiştir. 

Bu bestelenen türküleri birçok sanatçı seslendirmiştir. Bunları sırasıyla yazarsak şunlardır. Kazım Birlik, Selda Bağcan, Zerrin Özer, Gülşen Kutlu, Serhat Raşa, Erkan Su, Orhan Hakalmaz, Gökhan Temur, Hatemli, Aşık Kevseri adlarını yazabiliriz. 

Ferman Baba kaynaklı türkülerin 43 tanesini »Allıturna« dergisinin 19, 20, 21, 22. sayılarında 1989 yılında yayımladım. Bu dergiyi Can Yoksul Almanya'nın Detmold şehrinde çıkarıyordu. Daha sonra, aynı derginin 27. sayısında, »Köroğlu özel sayısı«, Kars-Göle varyantını yayımladım. Şimdi ise elimde yüzlerce Göle yöresine ait türküler vardır. 

Ferman Baba, uzun yıllar, Kömür Satış Tevzi Kurumunda işçi olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. Ankara da öldü ve Karşıyaka mezarlığında toprağa verildi. Mezarı, Ankara Karşıyaka Mezarlığındadır. 

Ferman Baba’da Gurbet! 

Her ozanda gurbet olayı bir başka işlenmiştir. Doğulu ozanlarda gurbet olayı sefer olarak işlenir. Her ozanın bir ya da birkaç seferi vardır. Bunlar aynı zamanda halk yazını içinde adı geçen ozanın gezileri olarak destanlaştırılıp anlatılır. Ferman Baba da gurbet genelde geniş sahaya yayılmıştır. Öyle sefer olarak ele alınmış bir anlatısı yoktur. Ancak gurbet üstüne oldukça yoğun şiirleri vardır. 

Ferman Baba gurbet denilen yaşamın içine girdiği zaman sadece ve sadece karısı Sinem’e şiirler yazmıştır. Türkülerinde hep Sinem adını işlemiştir. Bazı şiirlerde değişik kız adları geçse de normal yöre insanının yaşam tarzıdır demeliyim. 

Belli dönemlerde yazı köyünde kışı ise çalışmak için gurbette geçirmiştir. Gurbete gidip çalışmak olayı olsa da bu şiirlerine yansımıştır. En son Ankara’ya göç edince yöre insanın yaşantısı gibi gurbet sıla arası gidiş geliş olayı ister istemez karışık bir hal almıştır, gurbet sıla karışımı şiirlerine yansımıştır. 

Öğrenim Durumu: 

Aşıklık sanatında genelde badeli aşıkların tümü için söylenen bir söz vardır. Bunlar rüyada bade içme olayından sonra bütün ilmi bilgileri içilen badeyle alırlar. Bunların ümmi oldukları özenle vurgulanır. Çünkü okuma–yazma gibi bir lüksleri yoktur. Ayrıca buna da gerek yok. Olay bir anda görülen rüyayla tamamlanmıştır. Gerekli olan ne kadar bilgi ve beceri varsa tümünü öğrenmiştir. Zaten badeli aşıklara üç bade sunulur. Biri aşk, ikincisi saz-söz, üçüncüsü tüm bilgiler. Tüm bilimler derken, din kitabı olarak bilinen dört kitabın dördünü de ezberletiyorlar o an. Bunu ben demiyorum. Ozanların kendileri söylüyor. Dolayısıyla Ferman Baba da böylesi bir olay olduğunu hiç duymadık. Kendisi de söylemedi. Yani Ferman Baba badeli aşık değildir. Her ne biliyorsa kendi çabasıyla öğrenmiştir. Bu böyle biline. 

Her Aşığın Bir Ahı Var!.. 

Ümit Kaftancıoğlu’nun hazırlayıp sunduğu »Dilden Dile« adlı radyo programında açılış müziğiyle birlikte verilen bu söz gelmiş geçmiş onca aşığın yaşamına ışık tutuyor diyebilirim. 

Bu sözü Ferman Baba için söylersek, öyle ya da böyle Ferman Baba’nın da bir ahı vardı. Ferman Baba bizim çağın insanıdır. Bize öyle uzak bir yerde değildir. Yani, çağımızı bizimle birlikte yaşayan bir ozandır. 

Sözün özü şudur. Ferman Baba bizimle birlikte yaşamıştır. Sohbetlerine katılmış, kendisini canlı canlı dinlemiş birisi olarak şunu söylemeliyim. Ferman Baba yazdığı tüm şiirlerinde hatasıyla sevabıyla kendi dünyasını işlemiştir. 

Ferman Baba’nın Soy Şeceresi: 

Araz Çayı'nın totem adı Alagöz’dür
Çolak Alagöz neslinden çıkmıştır
Bu yörenin yerli halkıdır. 

Ferman Baba’nın yaşamı hakkında kısa bilgi verirken, benim değişik yazılarımda dile getirdiğim soy şeceresi bilgilerini ve soyumuz olan Çolaklu Oymağı hakkında bilgileri de bu yazının içinde vermeliyim diye düşündüm. Ancak az aşağıda sözünü edeceğim yazının özü Ferman Baba’nın yaşam bilgisidir. O halde ben Ferman Baba’nın yaşamı hakkında bilgiler verirken babamın bana aktardığı soy şeceresini bu yazının içine de almalıyım. Çünkü verilen bu bilgiler beni ilgilendirdiği gibi Ferman Baba’yı da ilgilendiriyor. 

Aslında »Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / Kızılateş Sülalesi« başlıklı anlatımın tümü öz olarak Ferman Baba’nın öz geçmişidir. Şimdi sözünü ettiğim bu yazının içinden sadece soy şeceresiyle ilintili olan bölümünü buraya alıyorum. 

Ferman Baba’nın Soy şeceresini yazmadan önce, bir bilgiyi yazının bu bölümünde tekrar vermek istiyorum. Çünkü bu bilgi Ferman Baba’nın yaşamının bir anlamda başlangıç noktasını belirliyor demeliyim. Hemen şunu eklemeliyim. Kinyas Bey ve oğlu Çolak yani Umur Bey ilk belirlenen tamlamadır. Sonra, Alagöz Dağı’nın eteklerinde bulunan, kaynaklarda Çola-Kert olarak adlandırılan yer. O halde buyurun yukarıya aldığım o bilgiyi yeniden okuyalım ve Ferman Baba’nın belirlenen soy şeceresine geçelim. 

Bir kez daha yazmalıyım, doğuya göçen Türk boyları arasında Çolak ya da Çomak adıyla tanınanlar önemli bir yer tutardı. Urartu yazıtlarında şimdiki Alagöz Dağı etekleri Çolakların yurdu olarak veriliyor. Yani bu yörede yaşayan yerli ahali kendilerini Çolak adlandırırdı. Yazılı kaynaklar Araz Çayı’nı bu ahalinin tapınağı olduğunu yazıyor. Kaheti şehrinin şöhretli isimlerinden biri olan Kinyas Bey Araz Çayı’nı geçip, kendi adına, bir yaşayış meskeni olarak seçtiği yerleri oğlu Çolak’ın adı ile Çola-Kert olarak adlandırdı. Bilmiş ve kabul etmiş olalım ki, Araz Çayı’nın totem adı Alagöz’dür, demeli ki, Çolak Alagöz neslinden çıkmıştır. Alagöz Dağı’nın eteğindeki Çola-Kert yerini kendilerine yaşayış meskeni olarak seçmişler.

 

Çolak neslinin son şahısları özlerini Çolaklı ya da Çolaklu adlandırırdı. Yani bu Çolaklar Alagöz Dağı eteklerinde Çola-Kert diye adlandırdıkları yerlerde yaşıyorlardı, Yesayi Hasan Celali’nin yazdığına göre, Çolakların yaylağı nerdeyse Gence yakınlarında olmuştur. 

Ferman Baba Çolaklu Oymağının bir bireyi olarak tanımlanıyor. Çolak ya da Çolaklu oymağını tarihi kaynaklar şöyle veriyor. Kaheti şehrinin şöhretli nesillerinden birin adı Çolak olmuştur. Albaniya Tarihinde Bu neslin adı Çolax, Ermeni tarihçilerinin eserlerinde de Çolak olarak yazıya geçmiştir. Gürcü salnamelerinde ise, Çolaka ya da Çolakaşvili şeklinde yazılmıştır. Hemen hemen bütün yazılı kaynaklarda farklı şekillerde yazılmış olsa da Çolak ya da Çolakaşvili adıyla bilinenler menşece »Kökence« Türk olmuştur deniliyor. Yani Çolaklar köken olarak Türk’tür. 

Bu kısa bilgileri yazdıktan sonra, soy şeceresini yazmadan önce bir de Diyar-ı Bakır olayına değinmeliyim. Babamın bana yazıp verdiği bir diğer bilgi ise şöyledir. 

»Esas bizim kökümüz Diyar-ı Bakır’dan gelmedir. Erzurum’da kalmışlar ondan sonra Yeşil Göle’ye gelmişler. Yeşil Göle de Kümbetli de kalmışlar. Ondan sonra Hoşdülbent’e gelmişler. Bu Köyün mülkiyeti bizimdir. 1289 tarihli tapularımız, Ankara da Ardahan da Yeşil Göle Tapu dairesinde mevcuttur. 

Şimdi, yazının bu bölümünde Ferman Baba’nın soy şeceresini vererek bu yaşam öyküsünü bitireyim. O halde buyurun, Ferman Baba’nın bana yazdırdığı bilinen soy şeceresi: 

  1. Kinyas Bey
  2. Oğlu Çolak Umo »Umur Bey«
  3. Oğlu Ömer
  4. Oğlu İbrahim
  5. Oğlu Ataş
  6. Oğlu Tahir
  7. Oğlu Halil
  8. Oğlu Fermani »Ferman Baba«
  9. Oğlu Halis
  10. Oğlu Ozan (Kağan/Serkan)

Son söz olarak şunu söylemeliyim. Biz Çolaklar, Anadolu sahasının en eski yerli halkı olduğumuzu Herodot gibi önemli bir tarihçiden okuyup öğreniyoruz. Dahası Çolaklu Oymağı hakkında bilgi edinmek isteyen olursa, »Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / Kızılateş Sülalesi« başlıklı yazımı okuyabilirler. 

Hangi kitaplarda eserleri vardır. 

Bekir Karadeniz 1900’den 2000’e Halk Şiiri. Atılım Üniversitesi, Birinci Baskı Ekim 2007.
Doğulu Halk Şairleri Bekir Karadeniz & Orhan Bahçıvan Karamavi Yayınları 1. Baskı Temmuz 2010
Alevi-Bektaşi Şairleri Bekir Karadeniz & Ali Cem Akbulut Karamavi Yayınları 1. Baskı Mart 2016.
Ardahan Türküleri Orhan Bahçıvan, Gökhan Temur, Selçuk Murat Kızılateş Ardahan Valiliği Kültür Yayınları 1. Baskı Şubat 2016. 

Şiirlerini aşağıya alırken belli bir sıralama yapmadan öylesine almış bulunduk.

*****
Merhaba (Kerbela Selamlaması) 

Söz: Ferman Baba ● Müzik: Kazım Birlik
Bu Selamlamayı yorumlayan Sanatçılar:
Selda Bağcan & Nazlı Öksüz & Serhad Raşa & Erkan Su & Zerrin Özer
Mustafa Karagöz & Adem Okçu & İlknur Dağdelen. 

Kerbela’yı yalınayak yürüdüm
Sana geldim can Hüseyin merhaba
Su içmedim yudum yudum kurudum
Sana geldim can Hüseyin merhaba 

Ben düşmüşüm erenlerin derdine
Canım kurban Kerbela’nın merdine
Gözlerimle su getirdim yurduna
Sana geldim can Hüseyin merhaba 

Ferman Baba yalvarıyor Allah'a
Giden canlar geri gelmez bir daha
Ben bilirim suçun yoktu vallaha
Sana geldim can Hüseyin merhaba 

Bahar Aylarında »Durnam« 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Kazım Birlik
Okuyan Sanatçılar: Gülşen Kutlu & Orhan Hakalmaz 

Bahar aylarında gülşen çağında
Kaderin elinden yorgunum durnam
Sevda bahçesinde gönül bağında
Bir yeşilbaşlıya vurgunum durnam 

Ömür denen varım gitti talana
Yaşadığım günler döndü yalana
Ben gidersem dünya kalsın kalana
Ben yalan dünyaya dargınım durnam 

Zalim avcı gezer dağlar başında
Avlanırken ceylanında kuşunda
Göle denen o sılanın döşünde
Gezen güzellere kırgınım durnam 

Ferman Baba darda çağır Allah'ı
Dilinden düşürme gel bismillahi
Erenler bağından geçtim vallahi
Kar suları tutmuş kargunum durnam 

Kar Yağdı 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Kazım Birlik
Okuyan Sanatçı: Erkan Su & Kazım Birlik 

Kar yağdı harman zamanı
Sap samanım çürüyecek
Kesildi halkın amanı
İşler nasıl yürüyecek 

Çürüdü ekin başağım
Aç kaldı oğul uşağım
Gel ölme benim eşeğim
Yaz gelsin yonca bitecek 

Zemherinin yükü ağır
Bağır Ferman Baba bağır
Hızır’ı yardıma çağır
Bu günler nasıl gelecek 

Sinem »Bahar Geldi« 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Kazım Birlik
Okuyan Sanatçı: Kazım Birlik 

Bahar gelmiş Göle'mize
Haber aldım bile Sinem
Köylü çıkmış yaylamıza
Türkü düşmüş dile Sinem 

Haber gelir dirhem dirhem
Olmaz bu derdime merhem
Ben beni alam götürem
Şimdi bizim ele Sinem 

Pınar başında otursam
Elimi suya batırsam
Dönüp salavat getirsem
Rahmet gelse sele Sinem 

Yağmur yağarken dağlara
Bülbül sığınsın bağlara
Selam olsun tüm sağlara
Çektiğimiz çile Sinem 

Bulut gelir pare pare
Bulut olmaz derde çare
Ben beni koysam avare
Sesim versem yele Sinem 

Ferman Baba yoldan gelir
Haberi mektupla alır
Yıllardır gurbette kalır
Vatanımız Göle Sinem 

Sen de Gel 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Kazım Birlik
Okuyan Sanatçı: Kazım Birlik 

Burası ülkenin koca başkenti
Top top toplanırız sen de gel
Gecekondu olmuş halkın cenneti
Hop hop hoplanırız sen de gel 

Düğün oldu davul zurna çalmadı
Halay tutam dedim kimse gelmedi
Türküye şarkıya rağbet kalmadı
Pop pop poplanırız sende gel 

Bir gökdelen orta yerde duruyor
Yetmiş yılın hesabını soruyor
Kimi rüşvet kimi torpil arıyor
Sap sap saplanırız sen de gel 

Melhem yoktur derdimizi saralım
Kılavuz yok hak yolunu soralım
Bir kondu da biz buraya kuralım
Cop cop coplanırız sen de gel 

Ferman Baba gemi vurdu karaya
Lokman dahi çare olmaz yaraya
İnsanlar çöplükte girmiş sıraya
Çöp çöp çöpleniriz sen de gel 

Keklik Gibi »Sevdiğim« 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Gökhan Temur
Okuyan Sanatçı: Gökhan Temur
 

Keklik gibi kayaların başına
Kona kona geldim sana sevdiğim
Ateş düştü yüreğime döşüme
Yana yana geldim sana sevdiğim 

Gönül hasret kalmış kendi yurduna
Ah çekerek düştüm gurbet derdine
Yolum gider karlı dağlar ardına
Dona dona geldim sene sevdiğim 

Hasretim sanadır hasretim yurda
Sahipsiz bıraktım ben seni orda
Yanıyor yüreğim sanırsın narda
Yana geldim sana sevdiğim 

Kimse bilmez Ferman Baba adını
Alamadım bu dünyanın tadını
Çağırdılar bul dediler yadını
Döne döne geldim sana sevdiğim 

Zamanı Geldi 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Hetemli
Okuyan Sanatçı: Hetemli 

Ne yatarsın deli gönül
Koşmanın zamanı geldi
Kargun seli gibi hey can
Taşmanın zamanı geldi 

Gül yaprağı narin narin
Ol gülün sevdası derin
Bülbülü bağa gönderin
Coşmanın zamanı geldi 

Bahar geldi tüm dağlara
Bir figan düştü bağlara
Cemre gibi şol toprağa
Düşmenin zamanı geldi 

Haber salın dört bir yana
Haber dönsün gelsin bana
Aşk derdiyle yana yana
Pişmenin zamanı geldi 

Ses ver bu Ferman Baba’na
Sesin gitmesin yabana
Kara öküzü sabana
Koşmanın zamanı geldi 

Kara Gözlüm! 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Aşık Kevseri
Okuyan Sanatçı:  Aşık Kevseri 

Hışım gelmiş mor dağların başına
Durmadan yağıyor kar kara gözlüm
Hayran kaldım bu senenin kışına
Geçiyor günlerim zor kara gözlüm 

Yedirdim içirdim ne desem yalan
Felek genç ömrümü eyledi talan
Varlık diye benim elimde kalan
Zemheri ayında nar kara gözlüm 

Nasıl vazgeçeyim bu şirin canda
Durmadan akıyor ömür bir yanda
Üç gün üç gecedir bu koca handa
Dünya bana oldu dar kara gözlüm 

Gel dinle sözümü ey saçı sümbül
Bir gül için harap oluyor bülbül
Lal oldu söylemez konuştuğum dil
Halinden bir haber ver kara gözlüm 

Engel karaçalı olmuş arada
Dileğim emelim varak murada
Sürerim merhemi durmaz yarada
Gel kendi elinle sür kara gözlüm 

Ferman Baba yol üstünde taş idim
Gönül dağlarını saran kış idim
Kar yağıyor usul usul üşüdüm
Al beni koynuna sar kara gözlüm 

Dağa Saldılar! 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Aşık Kevseri
Okuyan Sanatçı:  Aşık Kevseri 

Bağım bostanım kururken
Selimi dağa saldılar
Ağzımda sözüm yürürken
Dilimi dağa saldılar 

Yanımda duran hekimdir
Sözümü dinleyen kimdir
Gönül sevdadan yetimdir
Gülümü dağa saldılar 

Gahi gündüz gah geceydim
Dilde söylenen heceydim
Ben bu dağlardan yüceydim
Yelimi dağa saldılar 

Özümü dertle dağlarken
Sözümü sözle sağlarken
Mendilim alıp ağlarken
Halımı dağa saldılar 

Ferman Baba nedir halın
Rüzgâra tutulmuş dalın
Bir türlü çıkmıyor falın
Yolumu dağa saldılar 

Eğlenin Erenler! 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Aşık Kevseri
Okuyan Sanatçı:  Aşık Kevseri 

Eğlenin erenler ben de varayım
Varıp hakkın divanına durayım
Bir sualim vardır onu sorayım
Derdi veren dermanını vermez mi 

Geçiyor günlerim acı mı acı
Hastayım derdimin yoktur ilacı
Ne kardeşim vardır ne de bir bacı
Hastanın yanına sağlar varmaz mı 

Ömrümüzdür günden güne çürüyen
Zaman küreğindir bizi kürüyen
Kara taşın üzerinde yürüyen
Karıncayı gören beni görmez mi 

Yağmur yağdı Hoşdülbent’i sel aldı
Dal kırıldı yaprağını yel aldı
El uzatan bağımızda gül aldı
Bağban olan bağda gülü dermez mi 

Ferman Baba durdum kapı önüne
Yönümü çevirdim güneş yönüne
Çok şükür Mevla’nın böyle gününe
Gönül uzun günler seni yormaz mı 

Dolaştım Gurbetin 

Dolaştım gurbetin bunca yolunu
Yollar bana ben yollara alıştım
Hiç hakir görmedim Allah kulunu
Kullar bana ben kullara alıştım 

Yoksulluktur elim kolum bağlayan
Hasretliktir ciğerimi dağlayan
Akıp akıp gözlerimden çağlayan
Seller bana ben sellere alıştım 

Gurbet elde yağlı çörek yiyemem
Kutnu kumaş esvaplarım giyemem
Dil ucuyla ben rahatım diyemem
Diller bana ben dillere alıştım 

Kuru soğan olsun ekmeğim aşım
Dertlerden kurtulsun çileli başım
Ferman Baba eller benim yoldaşım
Eller bana ben ellere alıştım 

Bir İnsan ki...

Köhne Tecnis! 

Bir insan ki hain baksa insana
Savrulsun umudu gitsin bir yana
Hangi zalim zulmetse bir cana
Felek alsın onu atsın bir yana 

Gölgelenmiş dağlar karı gibiyim
Sel götürmüş uçmaz arı gibiyim
Yük tutmamış bağlar barı gibiyim
Yel vurunca dalım yatsın bir yana 

Zemheride sabah erkenden kaktım
Yolcu oldum dönüp yollara baktım
Sinem yarla birlik bir ocak yaktım
Bırak felek duman tütsün bir yana 

Ferman Baba her diktiğin söküldü
Felek vurdu günün tek tek döküldü
Babadan öksüzdün boynun büküldü
Gören der ki bele tutsun bir yana 

Ağ Gelin (Yol Üstü Uğradım) 

Yol üstü uğradım ben bir geline
Dedim neden akar terin ağ gelin
Nazar ettim ince kemer beline
Dedim çık meydana görün ağ gelin 

Gel gelin seninle yiyip içelim
Konup konup yaylalara göçelim
Aşk uğruna candan serden geçelim
Dedim cennet olsun yerin ağ gelin 

Gönül aşk yükünü çeker götürür
Seni saran yiğit aklin yitirir
Döner döner yolun suya getirir
Dedim suyun sonu derin ağ gelin 

Çiğdem çiçek bitsin gezdiğin yerde
Seni seven yiğit kim bilir nerde
Bu Ferman Baba’yı düşürdün derde
Dedim bini değer birin ağ gelin 

Sana Vermezler... 

Ötme bülbül ötme sesin kısılır
Bu kızıl gülleri sana vermezler
Mülkiyet hakki var gelir asılır
Bu kızıl güller sana vermezler 

Bülbül meskenini bağa mı kurdun
Öte öte yavrum kendini yordun
Seher vakti görüp kimlere sordun
Bu kızıl gülleri sana vermezler 

Ateşim var külüm yoktur bilesin
Senin gibi dilim yoktur bilesin
Kavalım var telim yoktur bilesin
Bu kızıl güller sana vermezler 

Ferman Baba düşmüş bülbül derdine
Bülbül hasret kalmış gönül yurduna
Kalk gidelim yüce dağlar ardına
Bu kızıl gülleri sana vermezler 

Hey Medine Medine! 

Hey Medine Medine
Aç kapıyı ben geldim
Bir kol aç ümmetine
Çok uzak yoldan geldim 

Seni görmeyen göz kör
Gel benim gönlümde dur
Hele bir yudum su ver
Kuş idim daldan geldim 

Yunus Emre dilinden
Gül Baba’nın gülünden
Hacı Bayram İlinden
Derbent kolundan geldim 

Kapıdan geçtim beri
Dediler gir içeri
Gönül Muhammet eri
Sohbet balından geldim 

Sordular nerelisin
Ferman Baba ne desin
Vatanımız bilinsin
Anadolu dan geldim 

Şehitler İlahisi! 

Bedir savaşının nazlı şehidi
İznin olsun ben yanına varayım
Muhammet Mustafa zafer var dedi
Eğlen eğlen hele haber vereyim 

Ses gider mi sahraların ardına
Kim yanıyor şehitlerin derdine
Çadır kurup konuk olam yurduna
Ömür boyu ben yanında durayım 

Şehitlerin kanı yuyulmaz imiş
Sırtından esvabı soyulmaz imiş
Şehitlerin sesi duyulmaz imiş
Hele konuş ben sesini duyayım 

Fanidir dünyanın sorgusu fani
Gelip geçen bunca insanlar hani
İbret için koptu Nuh’un tufanı
Deme sakın son tufanı göreyim 

Yağdı yağmur esti rüzgar ses ile
Ferman Baba sana gelir yas ile
Susamışsın su getirdim tas ile
Uyan hele uyan bir su vereyim 

Allah Değil mi? 

Garip garip gezme sen bu alemde
Yerlerin sahibi Allah değil mi
On sekiz bin alem onun elinde
Göklerin sahibi Allah değil mi? 

Bin bir adı vardır biri de Allah
Her nerde anarsan ordadır vallah
Dünyanın kilidin açar bismillah
Sırların sahibi Allah Değil mi? 

Altı bin altı yüz altmış altının
Hikmetine eren var mı yapının
Kilidi yok pervazı yok kapının
Surların sahibi Allah değil mi? 

Erenler hikmeti kırklar bağında
Zeytine hamd olsun yoklar çağında
Muhammet Mustafa Hıra Dağın da
Nurların sahibi Allah Değil mi? 

Kuyudan çekilir ol zemzem suyu
Sahipsiz değildir evrenin boyu
Yusuf’u koruyan çöldeki kuyu
Kulların sahibi Allah değil mi? 

Gidem haber verem garip bülbüle
Gelip dert yanmasın dikenli güle
Musa Tur Dağında konuştu bile
Tur’ların sahibi Allah değil mi? 

Ferman Baba kaldır sen bu sancağı
Dikilsin burçlara İslam bayrağı
Ol Muhammet Mustafa’nın ocağı
Halkların sahibi Allah değil mi? 

Pirim Ardahan! 

Dolandım dağını geçtim meşeni
Suyunda arındı kirim Ardahan
Gezdim sokağını döndüm köşeni
Hanlar oldu benim yerim Ardahan 

Senin toprağında büyür sabimiz
Ehli irfan olur ilmi tabimiz
Ulu yatırımız şahı Nebimiz
Senin toprağındır derim Ardahan 

Ben sana misafir sen bana hansın
Yarenden yoldaştan vefalı cansın
Damarıma düşen ol kızıl kansın
Toprağına aksın terim Ardahan 

Dolandım çarşını döndüm yolunu
Her dönemde boşa saydım dolunu
Kür nehriyle yıka sağı solunu
Bu gönlümü taşan serim Ardahan 

Evimsin odamsın ekmek aşımsın
Beladan kurtulmaz dertli başımsın
Koskoca ülkemde sınır taşımsın
İste sana canım verim Ardahan 

Sesin yeni makam yeni bir beste
Ozanların susmaz destanda seste
Yayla dağlarında kız gelin deste
Hele tek tek gezim sorum Ardahan 

Kalbimiz donanır hakkın nuruyla
Yollarını aştım atım doruyla
Nice zafer geldi iman zoruyla
Sensin bu dünyada pirim Ardahan 

Ferman Baba senin çarşını gezer
Kulak verir her dem derdini sezer
Yoksulun görünce canından bezer
Gönül der ki Allah Kerim Ardahan 

Gönül Kalk Gidelim 

Gönül kalk gidelim bizim illere
Gurbet derdi sıla derdi il derdi
Karışalım boz bulanık sellere
Derya derdi ırmak derdi sel derdi 

Gidenin ardından yeteyim dedim
Uzanıp elinden tutayım dedim
Başım için bir ev yapayım dedim
Arsa derdi tarla derdi yol derdi 

Çetin olur bu gurbetin halleri
Param yok ki satın alam kulları
Gönül ne gezersin gurbet elleri
Posta derdi mektup derdi tel derdi 

Gurbette kalanlar gelir mi sandın
Gelip aradığın bulur mu sandın
Oğul Ferman Baba kalır mı sandın
Hafta derdi aylar derdi yıl derdi. 

Acem Gelini! 

Sana derim sana Acem Gelini
Sizin eller bizim ele benzemez
Çok dolaştım bulamadım yolumu
Sizin yollar bizim yola benzemez 

Elinde desteyle arpa başağı
Belinde sarkıyor Acem Kuşağı
Konuşa konuşa indi aşağı
Sizin diller bizim dile benzemez 

El eyledi kocasına ulaştı
Çifte kumru indi bağı dolaştı
Muhabbet denilen güle bulaştı
Sizin güller bizim güle benzemez 

Ferman Baba durur suyun başında
Seyran eder muhabbetin dışında
Bu Acem Gelini on beş yaşında
Sizin haller bizim hale benzemez 

Maşallah 

Ana karnındayken ol Allah dostu
Yağmur gibi yağdı yel gibi esti
Dokuz yaşındayken ordular bastı
Gorda gelen ol sultana maşallah 

Kaşkar ile aştı Kaf dağlarını
Kuşan ülkesini Kür bağlarını
Köle Oğlu çeksin cenk tuğlarını
Zorda kalan ol sultana maşallah 

Allah’a dönerdi her dem yüzünü
Can kulak dinlerdi baba sözünü
Gün doğmadan karıncanın izini
Yerde bulan ol sultana maşallah 

Ferman Baba derler benim adıma
Muhammed Hanefi düştü yadıma
Yetiş Ali yetiş dost imdadına
Darda olan ol sultana maşallah 

Ay Aydındır! 

Söz Ferman Baba ● Müzik: Kazım Birlik
Okuyan Sanatçı: Kazım Birlik 

Ay aydındır ayılmaz       yar sinemi sinemi
Dağda durna yayılmaz    yar sinemi sinemi
Göle de yar sevenler      yar sinemi sinemi
Heç de dertli sayılmaz    yar sinemi sinemi 

Gün çeker hece gider     yar sinemi sinemi
Ay döner gece gider       yar sinemi sinemi
Yol kurbanın olayım      yar sinemi sinemi
Yar gelir nece gider       yar sinemi sinemi 

Göle düzdür dağ olmaz   yar sinemi sinemi
Kara üzüm ağ olmaz      yar sinemi sinemi
Göle de kız sevenin        yar sinemi sinemi
Yüreğinde yağ olmaz     yar sinemi sinemi 

Karanfilim destedir        yar sinemi sinemi
Bülbülüm kafestedir      yar sinemi sinemi
Gidin deyin o yara        yar sinemi sinemi
Ferman Baba hastadır    yar sinemi sinemi 

 

Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«

Göleli Ferman Baba, »Fermani Kızılateş«

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları