27 Nisan 2017 Perşembe

Üşüyorum Sadece!

Üşüyorum Sadece!


 Ardahan Yerli Halkına



Yerlilerin sofrasına konuk olacağım
Yaşam bu pestil ekmek
Kıtlama çay nasibim diyeceğim

Çiçekli entari giymiş ev sahibem
Elleri kurtağzı kına
Totem inancı
İlginç

Çigelek tarlasında kelebek özgürlüğü
Kafkas dağlarının yeşiline saklanıyorum
Bir masal serinliği ışıklar gölgesinde
Zembereği çözülmüş yaşam
Çalar saat uzaklardan ömrümü yakalıyor
Acı tadında bir ses dokunuyor
Ömrümün dudaklarına

Senelerdir kendimi ezgilerde sakladım
Çünkü ben gizlenmiş şiirin dizeleriyim
Bir okuyucu bulsam okunacağım
Herkes duysun diye

Ben bir yayla çocuğuyum efendiler
Onun için her yanım çiçek yarası
Tanımaz sizin dünyanız
Tanımaz beni

Yaşam süreci gelinciğin yaprağında
Hiç kırılmıyor desem
Fakat demiyorum gizleri içimdedir
Korumaya çabalıyorum mühürlü sesinizden

Ardahan ovası yerli yeşil gün altında
Kız gelin ağılıyor baksana
Kür kırağı sesleniş
Aşka çağrıdır


Hayalimde bir tutam öpücük çiçek dolusu
Rengarenk boyanmış göz kapağına
Selam diyorum gülüyorlar
Evet, sanırım aşkı beklemek gerek
Çat kapı geldiği zaman
»Sabah güneşi çalar kırmızı konaklara«
Çocukken söylediğim bir ezgi
Yüreğimde yatıyor

Binlerce yıl masal dili seslenirdi
Keloğlan kulübesinden
Eski bir tuz taşı ter kokuyor kavlince
Bir toprak masanın serinliğinde
Ömrüm mavi çiçeklerle bezenmiş
Ömrüm beyaz

İçimdeki akan ırmak gülkurusu kokuyor
Bağlamanın sesiyle ezgilenirken
Seyranlarda gıcırtılı abluka
Unutmaya çabaladım
Olmadı

O büyük seyranlar tarih oldu
O büyük devranlar da
Dağlarda ateş yakmak istiyor canım
Kızılderili haberciler gibi
Haber salmalıyım sevgilim kıza
Epeydir arıyorum

Dünyayı gezmiş olarak yorgunum desem
Hıçkırık bir sözcük değil ki
Dağlara gönderesin
Nevruz çiçekleri baharı karşılıyor
Şimdi ben çiğdem devşireceğim

Soframızda pestil ekmek kokusu
Yoksul bir gecenin serinliğinde sensiz
Üşüyorum a benim canım üşüyorum sadece
Bu üşümek şiirde imgedir
Bilirsin ki yoksullar asla üşümez

Orhan Bahçıvan.

24 Nisan 2017 Pazartesi

Çırak İşçiler!..

Çırak İşçiler



 Çocuk İşçilere Sevgiyle


1/
Çırak eller
Yük altında bir kuzguncuk yavrusu
Yürek telaşlı yürek tedirgin
Günlerin bedelini ödemekle yükümlü
Demlikte çay fokur fokur
Koyver çırak işçiler gelsin
Kında kılıç sıyrılmadan duruyor
Tezgahta umut

Yarınlara özlem duyan insanlar
Bir baca dumanıyla yıldızlara
Taa yıldızlara erişmenin sevinci
Yaşamaya yüz tutmuşken
Sevdadan anlamıyor, anlamaz da
Taş yürekli ustabaşı

Hayat güzelden yana akıyor
Hainlikler pusuda
El tetikte olmalı dost
Çınlayan bir türkünün dizeleriyle
El kitapta olmalı dost

2/
Korku düşman başına
Korku, sindirilmiş dağlar başına
Hoyratlaşan bir umut parıltısı
Hırçınlaşıyor homurdanarak
Yanağı boyalı okul kızları
Kitapları göğsünde
Ürkek
Acemi
Orta yerde çıngıraklı gizli sevda

Anlatmaya gerek var mı?
Tornada işliyor karasevdayı
Hasreti gözlerinde
Acıyı bir yudum su deyip içen
Bir mektup bekliyor Asya damgalı

Etten kemiğe umut kuşanmış
Sırtında sıla işi bir kazak
Gün kuşluk vakti, daha çok erken
Bir türkü söylüyor torna sesiyle
Paydoslar iple çekilir
Pusatsız olmalı gönül
Malum...

3/
Sen, çıraklaşan çocuk işçi
Emek pazarında ter salıyorsun
Meydanlarda yürek
Grevde gözcülük mayalanmış süt gibi
Tezgahta işçilik
—Varsın aramasın, boşver- deme ha
İnsanın bir yerinde bir şeyler kırılıyor

Gün döndü
Yorgun eller umut kuşandı
Şimdi şu anda
Suyu kurumuş çaylar gibisin
Acılar, saçlarına tane tane dizilmiş
Hüzün dağlara vursun kendini
Tembellik utansın

Yarıda bırakılmış
Ya da hiç okunmamış kitapların
Kapağını açınca kaygılanırsın
Sevdanın sarsaklığı uysallaşırken
Bekletip de gelmemek olur mu hiç?

4/
Bir insan
Bir başına kahraman sayılmaz
Sen, bir başına kaldığın zaman
Kimin adına, neyin kahramanı olunsun?

Bak gözümün nuru
Hicran bir şarkının adı olmalı
Çırak ise, on beşine girmiş işçi çocuğun
Sen eyyy çırak işçi
Özgürlüğü talan olmuş bir insan gibi
—Yaşın yaşın ağlar mısın- acaba
Spartaküs destanı okunduğu zamanlar

Gecelerin katı karanlık yüzünü
Tutup iki elinle sabahlara taşıyorsun
Üzülmesin ceylan gözlü çocuklar
Üzülmesin ne olur...

Hey çırak işçiler
El sürmeyin şöminenin taşına
Yüreklerde o saydamlık kırılmasın ne olur
Bir odun daha atın özgürlük ateşine
Demlikte çay fokur fokur olanda
Bir odun daha atın özgürlük ateşine

Orhan Bahçıvan

 »Şiiristan Merhaba, Memleket Yayınları, 1989«






11 Nisan 2017 Salı

Mavi Sular Akarken

Mavi Sular Akarken!





Bağır
Dost duysun, düşman duysun
Yıkılsın tüm karanlıklar, yıkılsın
Işınların içine gizledim göz nurumu
Üstümüzde mavi sular akarken
Sevdalım,
Yanakların titremesin ne olur

Rüyaların ortasında bir mavi deniz
Dalyanların peşinde orkinoslar
Mercanlar ürkek
Gözlerin mışıl mışıl
Akrep kendin sokar darda kalınca
Yosun kokan gecelerin içinde
Bir kuş olup pencerene gelmişim

Keloğlan padişahın sofrasına oturmuş
Şarlo güverteye çıkıyor öykünün ortasında
Mavisakal uçurumlar başında
Yürüsün üstümüze Kartaca orduları
Kızmemesi[i] tılsım gecelerin sesine
Kan bulaşmış asiliği ortada

»Ay karanlık«[ii]
Paramparça gecemiz
Umutların serpildiği bir zaman
Çölde susuz kalmış Bedevi gibi
Ölüm henüz inmemişti toprağa
Günübirlik şarkıların kavgasını verirken
Çimenler öpüşürdü »Meri kekliğim«[iii]
Zehir zıkkım içtiğim çay

Dağların yosunlu eteğine sığınmış
Bulanık suların seferi azgınlığı
Seraplara koştukça aldanıyor
Karlı dağlar kanlı dağlar olanda
Tükeniyor bulutların içindeki sıcaklık
Sen hala uykulardan sıyrılıp çıkamadın

Vahşilik bu,
Karanlığa saygılı davranıyor
Dicle’den öteye çekip giderken
Kırbaçlanıyor çavdar tenli insanlar
En yakın dost sanılan o yüzler
Taş kesildi paramparça aynalar
Gönlüm Ferhatlara özene dursun
İki gözüm iki çeşme
Gülümsüyor dolunayın saçları
Kendi sevdasıyla vurgun

Ovaların orasına çökerim
Salkımsöğüt duldalamış üstüme
Yel esmez, kervan geçmez yolun başında[iv]
Azgın kurtlar mesken kurmuş
Fırat kenarında bir kelaynak sürüsü
Gerdan kırıyor
Menekşeler saçak saçak terlemiş
Gözlerimin ilk mavisi
Deniz mavi
Su mavi

Ruhum
Çınla dur çanlar çalanda
Ürkek adımlarla sokaklar tükeniyor
Kana değil suya indi çaylaklar
Dicle’den öteye aşıp gittiler
Ve sen deli ozan
Bu kavganın içinden gelip geçerken
Bir damla bile değilsin
Bunu böyle bil

Ufukların baharla tutuştuğu bir zaman
Dört yanım karışır rüzgarların içine
Porsuğu harmana çekmek neyin nesidir?
Ilıman iklimler güneş tutsağı
Yeşil kokuyor dağların yüzü

Edasıyla
Endamıyla usul usul
Yaralanmış umutlarım tedirgin
Kız kalbi haşin sevda
Mor menekşe utansın ki,
Dağlara vuruyor sevdanın sesi
Üstümüzden mavi sular akarken


 Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«
 
»Şiiristan Merhaba, Toplum Yayınevi, 1989«


[i] Greyfurt, altıntop
[ii] Ahmet Arif
[iii] Enver Gökçe.
[iv] Köroğlu Destanından…

Sen Kal Burda Ayrılık!

Sen Kal Burda Ayrılık! Düşünce denen bir şey vardır Beynimizin o ilkel noktasında Ya fabrikadayız ya da tarlada Ya demiri un ediyoruz Ya...