Halis Kızılateş »Orhan Bahçıvan«
Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş« Şair - Yazar - Araştırmacı. Orhan Bahçıvan'ın »Şiiristan Merhaba« (1989), »Acılar da Üşür« (2002), adlı şiir kitapları ve Bekir Karadeniz'le birlikte hazırladığı »Doğulu Halk Şairleri« (2010), adlı araştırma kitabı ve Gökhan Temur, Selçuk Murat Kızılateş ile birlikte Ardahan Türküleri (2016) adlı türkü derlemeleri yayınlandı.
13 Ağustos 2025 Çarşamba
28 Aralık 2024 Cumartesi
Sen Kal Burda Ayrılık!
Düşünce denen bir
şey vardır
Beynimizin o ilkel
noktasında
Ya fabrikadayız ya
da tarlada
Ya demiri un
ediyoruz
Ya da burçak
yoluyoruz ellerimizle
Biz, emekçi
insanlar
Ya sırtımızda
küfelerle hamalız
Ya da bezirgân
pazarında
Üç kuruşa satılan
bir malız
Hepsi bu
Bir Spartaküs adı
duyulur
Sanki başkası
yokmuş gibi
Ama ben diyorum ki,
Kawa’nın tarihini
yakanlar utansınlar
Asya’nın
bozkırında
Bibi Sultan Oğlunu
bilmeyene aşkolsun
Gılgamış’ın
yenilmeyen gücüyle
Usul usul ağlayan
gökyüzü
Yeni bir fırtınanın
habercisidir
Fırtına kaçınılmaz
Yaşanmalıdır.
Gönlümüz enginler
de esenlik dolu
Şişirilmiş pupa
yelken
Geçilir ırmaklar
Denize varılmalıdır
kardeş, denize
Deniz, görkemli bir
dalgaysa
Dalgalar aşılmalı
Ufuklar daralmadan
diyorum
Umuda varılmalı
Volkanların
tutuşmasıyla
Berraklaşırsa
gönül denen o sevda
Acılar
Kilim gibi,
Ayaklar altına
serilecek
Kendiliğinden
Emeğin çilesini
eksik yazmışlar
Eşkıya romanlarını
tam
Yangınlar ve
yanlışlar çözülsün
Gönlümüzün
Bu fırtınalı
sevdasıyla
Emeğin ve
özgürlüğün çilesi
Tam yazılsın
Geldik yol ayrımına
Artık
Bildiklerimiz
yazılmalı
Elveda deyip eşkıya
romanlarına
Emeğin çilesini
yazmaya devam
Görkemli, yeşil
Kıyıların
başlamasıyla birlikte
Ayrılıp gidenler
olacaktır
Kendiliğinden
Ufkun rengini
gözeterek
Kavim,
Kabile gözetmeden
Sen kal burada
ayrılık
Öz gönlümde sevda
filizlendi
Deniz tanığımdır
Kavuşmaya gidiyoruz
Sen kal burada
ayrılık
Çocukların umudunu
onursuz bırakmadan
Öfke denen
volkanların bağrında.
Orhan
Bahçıvan, »Halis Kızılateş«
13 Kasım 2024 Çarşamba
Sarı Gelin Ezgisi!
Bu dağlar Kızılgedik
Dağları
Geçtim
tüm kapıları ansızın
Pencereleri
öylece
Dolaştım
sokakları yalınayak
Efkâr
dağıtan ihtiyar delikanlılara
Selam
verip
Selam
aldım usulca
Eğildim
el öptüm saygıyla
Bu
bir gelenektir.
Yaşanmış
bir gençliğin som kalıntısı
Dert
yüklü dedim güldüler
Tütün
kokan elleriyle
Tokalaştılar.
Döndüm
en ihtiyar delikanlıya
Bir
türkü söyle dedim
Bir
türkü söyle
Yeşil
Göle dinlesin
Silinsin
kulakların katmerli pası
Gülümsedi
bana her biri
Kısarak
gözlerini
Bir
çay geldi
İnce
belli İstekanla önüme
Kokusu
burnuma vurdu yutkundum
Kıtlama
şeker tabakta
Elimde
güneşin ısısı
Dilimde
çay
Dört
yanımda çocuklar
Şen
şakrak koşuşuyorlar desem
Saklambaç
oynuyorlar
Güvercinler
gibi
Uçarak
Dedim
ki gideyim
Dedim
ki artık zaman doldu
Bir
türkü bile söylemediniz
Hakkımız
saklı kalsın
Sizin
yanınızda
Dediler
o sevdalı günler bitti
O
insanlar kaderleriyle çekilip gitti
Sadece
sesleri kaldı
Sadece
ezgileri
Dedim
bizde onu istedik
Seslerini
duyalım o güzel insanların
Sizin
sesinizle birlikte
Yekindim
kalktım
Yağmur
Yasamal üstünde doldu geliyor
Bulut
yüzlü gezginlerin düşünde
Kireç
yüzlü küçük evler
Telaş
içinde
Su
sesi
Yağmur
sesi
Karışır
toprağın kokusuna
Düşer
aklıma bir Sarı Gelin ezgisi
Çözülürüm
yeşil çimen üstüne
Kanatlarım
her dem yorgun
Yüreğim
dargın.
Yağmur
Yasamal Dağı’nı geçti
Karaca
Oğlan gömütü
Islanıyor!
Duy
sesimi Sarı Gelin
Duy
sesimi
Rüzgârla
Rüzgar
ovayı dolduruyor görüyorum
Bir
telaş, bir telaş sorma gitsin
Ellerimi
cebime topluyorum
Dinlensin
diye.
Vişne
rengi bir koku
Güneşin
gölgesinde yeşeriyor
Sızıntı
gibi
Bir
çift üveyik geçti penceremin önünde
Ağladı
kanatları rüzgar üstüne
Bahçeme
konun dedim
Konmadılar.
Yağmur
damlaları öpüyor toprağın yüzünü
Dilsiz
dile gelmiş söylüyor
Karaca
Oğlan ezgisini
Yorgun
sesiyle.
Sarı Gelin şu tombul yüzlerinden
Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«
8 Ekim 2024 Salı
Karşı Mahalle II
Sen
karşı mahallenin sokağında yürürken
Islak
pencerelere saklanıyordun
Adın
gurbet oluyordu
İklim
toprağımdı
Dağ
kokulu
Turnalar
geçiyor Kür kırağında
Dönüş
zamanı sevgi
Buharlaşan
gölgelerin atlasında
Sevişmek
tentene nakış
Gece
örtüsü
Şimdi
sen gelsen
Karşı
karşıya iki dünya birleşse
Alaca
karanlığın sesini duyuyorum
Evlerin
gölgesini görüyorum
Yıldızlar
soframa oturuyor
Neden
olmasın
Vakit
gece
Bir
ağır türkü çalar radyo köşede
Sobanın
üstünde çay kokusu
Kıtlama
şeker
İstekan
Ne
güzeldir
Yaşamı
Sevgiyle bölüşmek
Duman
rengi bir sızının taşınması
Gece
kuşlarının pencereye tutunması
Senin
gülüşündür
Gökyüzü
sel olmuş
Salkım
saçak dökülüyor üstüme
Ah
bir bilsen örselenen yüreğimin
Öbür
kıyısını
Kaçaklar
yurdu karşı mahalle
Süregelen
akşamların dökülüşüdür
Ay
dolanır
Gece
yürür dağlara
Kür
akar
Bütün
ezgiler örselenir
Bir
sen kalırsın gözlerimin içinde
Bir
de Sevgi
Kum
saati
Ölçüm
ölçüm ölçülüyor içimde
Haberin
olsun
Alaca
karanlık
Kekik
kokusu yüreğimin şurasında
Geceyi
özletiyor
Veda
sözcüğüdür
Beni
böyle melül mahzun eyleyen
Öylesine
acımasız ki yaşam
Öylesine
sevgisiz ki
Tutuşur
ellerimde binlerce sözcük
Ateş
yürür
Kızılateş
gölgesinde karşı mahalle
Alaz
alaz kavruluyor demir rengiyle
Terimi
siliyorum mendilime
Hıçkırıyorum
Bıçak
açmaz kapıları
Böylesi
bir deyimi ben yazdım
Açık
kapı sakin yol sokaklar tenha
Ne
zaman gelecek bilmem ki
Karşı
mahalleden sevgi
Yahu
Yarın
iş var çalışacağım
Emek
ekmek özgürlük alın teri benimle
Bir
tek sevgi yok
O
gelmedi
Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«.
19 Eylül 2024 Perşembe
Güneşin Üşüdüğü Topraklar.
Hoşdülbent Toprağında
1.
Gece
tan vakti
Kafkaslara
çekilen göç
Büyük
kaçgun
Ayışını
billur i mavi
Kurbağa
sesleri
Su
yatakları
Toprak
testi
Şaraplı
sofra azığı
Usta
işi üzüm ezme
Peksimet
Pestil
Köprübaşı
meyhanesi
Süslü
kadın
İpek
halı
Yol
Koşuşturma
kendi seyrinde.
2.
Nal
izleri
Küheylan
sesi
Mavi
geceden geçiş
Islık
Küheylanlar
dörtnal süzülür
Rüzgar
ile barışık
Lacivert
gece
Soluk
soluğa
Kucaklaşıyor
Kadife
yüzlü
Toprak
üstünde desem.
Ansızın
Sevişen
bulutların adına
Çömez
gönlüm sorguluyor
Sensizlik
gurbet demektir
Kızıl
sofraların üşüdüğü noktadır
Yürek
sesinde.
3.
Belli
Yolun
adı gidiş
Gidişin
adı yol mu desem
Gece
tan vakti
Yıldız
duldasında su sesi
Dağ
yamacında kervan
Usul
usul çekilir
Kunut
ıslığı
Vişu
Vişu
Vişu
Kayalara
çarpar geri döner
Bilirsin
merkez olduğunu canın
Zulmün
göbek bağında
Çerçici.
Ceylan
i Kerem sesiyle
Kara
sazda ezgilenmek güzeldir
Humar
kızın aşkına
Şeyh
i Sinan ezgisiyle
Kurtlar
sofrasına yem olmamak.
4.
Ezgiydim
Ezgilenmiş
bir sesin notasıydım
Uzak
diyarların ta ötesinde
Uzadıkça
uzayan
Bir
uykunun kırılmış sesiyim.
Elim
el tutsun
Sözüm
söz
Gözüm
atlas çizgisinde
Ütopyalar
gezgini
Doludizgin
Çıngırak
Çın
çın öten yaşam tarzı
Yılandili
tüysüz
Bir
acının ortasındasın
Ses
Kösnü
Dibe
vuran bir yaşamın
Dürtüsüdür
Ev
Göçü
5.
Gecenin
Çiselediği
bir an üstünde
Kafkaslara
giden Hüma kuşu
Şahmaran
Dağların
arka yüzü
İç
dönüşüm
Söylence.
Bir
varmış
Bir
yokmuş
Zaman
ustura ağzı suskun
Sesi
çıkmayan dil
Kesik
Şarkı
mırıldaması
Ruhlar
dünyası
Batini
düşünce
Patika
Çelik
tel örgüsü
Zıpkın
Tetik
düşmesi
Yırtıldı
gökyüzü
Hoş
geldin yağmur
Adım
gurbet yolcusu
Yorgunum.
6.
Dolunay
Uzak
çözüntü
Dolandıkça
dönüp duran menzil
Sözüm
sanadır
Gündüzün
çığlığı
Gecenin
sessizliği uy aman
Samanyolu
Çözülüş.
Dağarcık
dolusu söz
Çöğür
üstü ses vermenin istemi
Muhabbet
demlenmiş bir çaydanlık çay
Uzun
gece
Kısa
gündüz görüntüsü
Sahtiyan
çizgileri
İpek
döşeme
Atlas.
Maviydi
gece
Sadece
ufuklara yaslanmak
Başlamayan
gidişler
Bitmeyen
istemler
Çözüntü
7.
Sessizliğin
çözülmesi
Yürek
tınısına
Kulak
as
Hıbarsız
Örülmüş
koca taş duvar
Destursuz
çözülmüş yemine benzer
Garip
sedasıyla ünlüdür
Ürkek
Dalgın
Gözkapaklarında
var olan
Amansız
bir ezginin
Bitmeyen
tınıları
Ana
diyarı
Baba
otağı derler ya
Çevreleme
devler ülkesi eşik
Derin
sular
Sınırsız
açılmış meşe yığını
Dalıp
duran kuytu nefes
Sarmalayan
çözüntü.
Salın
hele
Salınarak
çık eyvana
Bahtım
kara deme ne olur.
8.
Yoksuldum
oldukça yoksul
Yekineyim
dedikçe yıkıldım yüzükoyun
Ekmeğim
amcamın elinde kaldı
Açlık
benimle
Seni
gidi kahpe felek
Hırsını
benim kaderimle dindirdin
Yoklama
defterinde
Hep
buradayım dediğim için mi
Yaren
oldun benimle.
Söz
olsun
Sohbet
olsun bir manada
Susma
öyle
Yolcu
kervan han hancı ben miyim
Söylesene.
Kabus
çöker üstümüze
Destursuz
bir direniş
Haber
sütunları
Dönence
Sesimin
mihrabı çalınmış
Soluğu
bitmiş.
9.
Yoruldum
alabildiğine yorgunum
Bulutlu
bir dünyanın
Fısıltısı
Islık
Do
sesiyle vurgulu
Serpinti
yağmur dürtüleriyle belirgin
Bir
çağrışım
Beterin
beteri anlamında
Acı
sevda gibi çözülüyor desem.
Damla
damla
Dağarcık
ötesi birikim
Salkım
saçak çözüntünün meskeni
Gözlerindir
bilesin
Yorgunum
Alabildiğine
yorgun
Ardahan'sız
bir gün geçiriyorum
Yaşlandım
Saçlarıma
ağ düştü
Gözlerime
nem bilesin
10.
Bazen
bir dizedir ömür
Bazen
bir nokta
Ünlemsiz
bir cümlenin iç tanımı
Deli
serseri bir mayın
Toprağın
göbeğinde
Patlamaya
hazır.
Meğer
ceylan
Kaçak
güreşirmiş eşiyle
Zıpladıkça
tırnakları toz tutmaz
Önümüzde
bir Kafkas akşamı
Bir
yudum şarap.
Nalbant
nal döşüyor
Felek
küheylanı tezden hazırladı bile
Yol
üstü irkilmeler
Seferi
çözümleme
Ne
mülk edinmenin
Ne
de mülk bırakmanın yasası yokmuş
Boşuna
direnmeler diklenmeler
Yasa
dedikleri şey
İki
dudak arası bir ses döküntüsü.
11.
Yasaklar
kentinden geçtim usulca
Vardım
masal diyarına
Çift
kanatlı kapıya
Mihmanım.
Yanar
dağın ağzında
İşçilerin
ekmeği
Emek
Sevda
Göç
olgusu
Yıldızlara
gidiş var mı?
Galaksiler
kapı komşu bizlere
Açılın
kapılar
Yıkılın
duvarlar
Sırtımızda
asırlardır inmeyen
Şiltelerin
sahibiyiz
Başkaca
bir varımız yok
Bunu
bile çok gördüler bilesin
Bir
korku var
Güneşin
doğduğu o ülkede
Yorgun
savaşçının yazılarında
Açlığın
kör bulantısı
Çözüyor
benliğimi
Kulağım
çınlayan sesler üstünde
12.
Offf
Offfff
Muhalefet
kokulu görüntüler
Halsizlik
olarak yansıyor dizelerime
Unutulan
göçmenliktir.
Bilinir
yatağı billur i tuzdan
Tadımlık
bir tutam
Güherçile
Pınarbaşı
ses çağlaması
Seher
yeli
Su
yırtıyor toprağı
Yanmak
başlı başına aşk
Bir
bakıma Kerem demektir.
İki
göz iki çeşme
Koy
dolsun testilere
Ilgıt
ılgıt
Güneşin
üşüdüğü o topraklarda
Bir
söylence olsam yeter
Baba
ocağında Hoşdülbent toprağında
Acımasız
bir çığlık
Acıtıyor
geceyi
Hepsi
bu!...
Orhan Bahçıvan, »Halis
Kızılateş«
Ardahan Anka Kuşu
Kitabımdan
18 Ağustos 2024 Pazar
Barış İsimli Bebek!
Kutsal
toprakların,
Kanayan yarası
için!
Nedense hep
Ağlayıp duruyoruz
Sokak başlarına yağmur yağarken
Kutsalın barışı yok mu?
Barışın kutsalı gerçek olmaz mı
Hoyratları biraz arala
Masala başlar gibi şiire başla
Nasıl olsa
Ölen insan öldüren insan
Yazmak değil
Yaşamak gerek çekilen acıları
Ölü deniz kanlı deniz olunca
Yaşam
Bilindiği kadar zor değil
Nelere yürek koymuşuz
Nelere gönül
Bedel denen sözcüğü
Nerelere yazmışız
Kader denen sözcüğün
Üstünü karalarken
Bitti diyorum
O küçük serzenişler bitti
Büyük umutların ötesi
Büyük düşüncelerin endişesi
Beynimin kervanına katılıyor
Büyüler çözüldü
Sevdalı yüreklerin önünde
Çöl sıcak
Çöl geçilmez kan deryası
Çekilen sancıdır
Sancı
Bir ananın
Karnındaki nefestir
Gün gelir bu nefes
Düşer toprağa
Doğum şiirle olacaktır
Bir deve kervanı çıngırağında
Çöl kumuna ses deyince
Barış isimli bebek
Sesini bulacaktır
Göreceksin
Sancılar çoğaldı
Kadın ana diz kırıyor
Çölün sıcak toprağına
Neredesin bebek
Ses ver
Gel gel
Barış isimli bebek
Seni bekliyor savaşın çocukları
Sapanla taş fırlatırken
Ölüm dansı yapıyorlar
Sende gel, sende katıl
Bu çocuk oyununa
Barış isimli bebek
Bedel çoktan verildi
Haydi gel...
Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«
»Yasamal Şiirleri« Kitabımdan…
19 Temmuz 2024 Cuma
Ozan İnci Kimdir?
İnsanoğlu nerede nasıl yaşarsa yaşasın kültürel varlığı köken olarak geldiği topraklara bağlanır. Nerde nasıl yaşarsa yaşasın, üzerinde vatan toprağının kukusunu bulundurur. Ben öz olarak şunu demek istiyorum, bu küçücük yazımda adını ve eserlerini anlatacağım ozanın gurbetin kucağında gurbet kültürüyle büyüyen biri olmasına rağmen halen yaşamında Anadolu ezgilerinin yer alması, yazın dünyasının içinde olması bir güzelliktir.
Sözünü ettiğim isim Şükran Yıldırım'dır. Ben bu isimle tanıdım, bu isimler karşılaştım. Yazdığı dörtlükleri bu isimle okudum. Sonra kendisine kısık bir sesle “ozanlık usta çırak ilişkisiyle gelişirse daha güzel olur” gibi bazı sözleri söyledim ve şiirsel teknik bilgilerin de olmasını usul usul anlattım. Bu konuda hemen anlaştık.
Ben Şükran’a bildiği ve 12 yaşından bu yana yazmaya çalıştığı yüzlerce şiiri yeniden elden geçirmesini ve verdiğim mahlası ile işleyerek yeniden yazmasını önerdim. Bu konuda kendisi büyük bir çaba göstererek kısa sürede tüm koşmalarını yeniden elden geçirerek yazmaya başladı. İşte bu yeniden yazma olayı Şükran Yıldırım’ı Ozan İnci düzeyine taşıdı diyebilirim. Daha sonra ozanlık kültürüyle yoğunlaşması, benim önerdiğim onlarca ozan kitabını okuması, gündeme gelince kısa bir zamanda yeşerip güçlenerek günümüze kadar gelmesini başarmıştır.
Kendisine İnci mahlasını verdim, şiirlerinde sadece bu mahlası kullanmasını söyledim. Ozanlık geleneğinde bir Ozan İnci olmasını istedim. İstenileni en güzel şekliyle yaşatan bir ozandır.
Bizim ozanlık geleneğimizde bilinen bir gerçek vardır. Bu gerçeği hepimiz biliriz de bilmemezlikten geliriz. Bizim ozanlarımız genel olarak okuma yazma bilmeyen kulak dolusuyla alınan bilgilerle usta çırak ilişkisi içinde yürüyenlerdir. Gerçi son yıllarda belli okulları bitirenler vardır ama halen bir ozanlık bilgilerini aktaran okulun olmaması üzüntü vericidir.
Asıl adı Şükran Yıldırım olan Ozan İnci’nin bu konuda değişik bir sesi vardır. Yaşamı itibarıyla koşullar gereği iki anadil bilen biridir. Bu iki dil Türkçe ve Almancadır. Türkçeyi çok iyi biliyor, ikinci anadil konumunda olan Almancayı da çok iyi bildiğini yazmalıyım.
Ben yıllardır yazılarımda bunu ısrarla söylüyorum. Artık ozanlık geleneğini sürdüren ozanlarımız, gelenek içinde var olan makamlardan en az 32 tanesini bilmeli. Yazdığı her eserini notaya alıp, kendi kitabıyla yayınlamalı.
Koşma türlerine gelince, bu türleri belli başlı yazılarımda
defalarca tek tek anlatarak aktarmışım. Evet, bu şiir türlerinden, kendisine
ustayım diyen bir ozanın en az 12 tanesini bilmesi gerekiyor.
Ozan koşmalarında her türün kendisine has bir de havası yani
makamı vardır. Bu ozanlık geleneği sistem olarak en güzeli Kardeş Azerbaycan
ülkesinde yaşatılıyor. O halde kardeş Azerbaycan ülkesini örnek almalıyız.
Dolayısıyla, “Türk Halk Ozanları” günümüzde okuma yazma bilmeyen birileri
olarak değil, artık mektepli olmalı diyorum…
Şunu tekrar ederek yazıyı sürdürelim. Ozanlık geleneği okul
düzeyine getirilmeli. Yani belli başlı bir okul bitirmesi, diplomalı ozan
olması gerekiyor demeliyim. Devlet bunu zorunlu kılmalı. İsteğe bağlı yan ısıra,
bir de yabancı dil bilmeleri hiç de fena olmaz diyelim.
Ozanlık kavramı çağdaş ulusal düzeye taşınmalı. Kardeş Azerbaycan devletinin ozan yetiştirme sistemi örnek alınarak, usta çırak ilişkisi kapsamında meslek okulları açılmalı diyorum. Yani gelenek olarak varlığını sürdüren usta çırak ilişkisi, öğretmen öğrenci ilişkisine taşınmalı. Çağdaş ozanlık geleneği başlamalı demeliyim.
Gelelim Ozan İnci’nin yaşamı hakkındaki bilgilere, bu bilgileri Bekir Karadeniz’in kaleminden aktaralım. Sonra da Ozan İnci mahlasıyla yazılarak şu anda dört güzel kitapta toplanarak yayınlanmış şiirlerinden küçük bir seçki okuyalım.
Ozan İnci Kimdir?
»1973 yılında Duisburg’da (Almanya) doğdu. Asıl adı Şükran Yıldırım’dir. İlk ve ortaöğrenimini Duisburg’da tamamladı.
Küçük yaşlarda şiirle türkülerle ilgilenmeye başladı. İlk şiirlerini yaklaşık 12 yaşında yazdı. Bu dönemden itibaren halk müziği gruplarına devam ederek ve halk oyunları ekiplerin-de çalışarak kendini geliştirdi. 15 yaşından itibaren de meslek lisesindeki eğitimi sırasında halk oyunları öğretmeye başladı. Aynı dönemde bağlama dersleri de aldı.
Ozan İnci, folklora ilişkin çalışmaları dışında resimle ilgilen-di. Bu bağlamda birçok kursa katıldı ve değişik ressamlar-dan ders aldı. Bir dönem yaptığı tabloları satarak yaşamını sürdürmeye çalıştı.
Okuduğu kitaplar ve karşılaştığı birçok başka şair ve aşık aracılığıyla kendini geliştiren Ozan İnci’ye mahlası da Orhan Bahçıvan tarafından verildi. Ozan İnci, Yunus’tan Karac’oğlan’a, Ferman Baba’dan Mahzuni’ye birçok aşıktan etkilenerek şiirlerinde de hemen her konuyu işledi.«
Yazının sonuna gelince bir başka yazımda söylediğim sözü buraya da almalıyım.
Halk Ozanı Olmayan Ozanın, Halkın Teknesine El Uzatmaya Hakkı Yoktur.
Hep o yari gördüm göz yaslarımda
Damlada kendimi bulamadım ben
Hasretim ağlıyor dağ başlarında
Kendimi bu aşktan alamadım ben
Benim bu düşlerim gülmez mi bana
Her gece ağlarım ben yana yana
Yaram kanar merhem olmaz bu cana
Can dediğim canda kalamadım ben
Vurgun yer yüreğim dinmez hep sızlar
Aşka geçit vermez vefasız kullar
Türküler söylenmez çalmıyor sazlar
Kederi günümden silemedim ben
İnci’nin yüreği yanar kavrulur
Dağılır dökülür yelle savrulur
Umutlarım bir bir döner devrilir
Söyle bir sevdayla dolamadım ben
*****
Perişan!
Ah eder yanarım ben bu cihana
Doğruyu söyleyen diller perişan
Nasıl düşmeyeyim canlar fermana
Umutlar tükenmiş eller perişan
Üstüme gelmeyin dumanlı dağlar
Güneşi görmeyen her günüm ağlar
Aşkın bahçesinde çözülmüş bağlar
Dikenler içinde güller perişan
Aşk ateşi sardı dört bir yanımı
Sönmeyen alevler yaktı canımı
Felek kement ile yıktın hanımı
Dost iline giden yollar perişan
İnci der ki seven ayrılmaz yardan
Ehl-i dil aşıklar kurtulmaz nardan
Dünyanın nimeti hep ah u zardan
Neden sevda çeken kullar perişan
*****
Yıktın Beni
Kara kaşlı ela gözlü yiğidim
Aşkın semalarda sen yıktın beni
Sendin sevmelerin bir tek sebebi
Aşkın semalarda sen yıktın beni
Hayatımdan sorumlusun bil ki yar
Söyle nasıl geçer sensiz bu bahar
Yüreğimi yakan aşk denen onar
Aşkın semalarda sen yıktın beni
Ellerim buz tuttu yürek yanıyor
Hap ağlattın beni içim kanıyor
Her gören İnci’yi deli sanıyor
Aşkın semalarda sen yıktın beni
*****
Oldu
Gel gönül göçelim bizim ellere
Dağlarımız boran oldu kış oldu
Hasretlik yürüdü düştü dillere
Bağlarımız boran oldu kış oldu
Kimse durduramaz geçen zamanı
Sana yük eyledim ahtı amanı
Bu ömür götürmez bunca gümanı
Ağlarımız boran oldu kış oldu
Boşaymış gurbette hayaller boşa
Ozan İnci esir gözünde yaşa
Daha ne gelecek Kim bilir başa
Çağlarımız boran oldu kış oldu
*****
Gidiyor
Yeni düştüm bir amansız sevdaya
İki gözüm iki çeşme gidiyor
Nice bahar gelip geçti gülmeden
Umudumu sakın deşme gidiyor
Sabır dedim güneş doğar yar bir gün
Derde deva olmaz olmaz yar her gün
Gönül aşkı taşıyorsan sen her gün
Vefasıza umut düşme gidiyor
Ağlatma yar gayrı bana yazıktır
O gülüş o bakış cana azıktır
Zaman derler yola düşen tuzaktır
Bırak artık yeter koşma gidiyor
Ozan İnci derdim kime söyleyim
Zalim felek ettiğini neyleyim
Yarla gören bu gözlere neyleyim
Yanan bu sineme şaşma gidiyor
*****
Korkarım!
Derviş oldum hırka giydim kendimden
Gurbeti dolanan yoldan korkarım!
Düşürsün bu kader sılama beni
Yalana burunmuş dilden korkarım!
Deli gönül ağlar döner pervane
Dertleri kefene sarmak bahane
Benim dünyam sevdam gibi şahane
Dumana sarılmış yelden korkarım!
Varsıl devrilirse bir gün üzülür
Gelip geçer zaman ömür süzülür
Ağladıkça gözden yaşlar süzülür
Ateşlere düşen selden korkarım!
Kerem ile Aslı aşktır ezelden
Ömür daim olur her dem güzelden
İnci susmaz oldu ağlar gazelden
Yapraksız yetişen daldan korkarım!
*****
Ölemem ki
Zorla giremem kalbine
Ne istersin bilemem ki
Gideceksin sen yarine
Bile bile kalamam ki
Karışma diyorsun bana
Gayri sözüm olmaz sana
Bir daha gel deme bana
Gel diyince gelemem ki
İnci gibi sandım seni
Yüreğin aldatmış beni
Ele gidiyorsun hani
Dura dura ölemem ki
*****
Pişman mıdır?
Güllerden bal toplar arı
Süzdüğüne pişman mıdır?
Deli gönül bu sevdayı
Yazdığına pişman mıdır?
Yoruldu bu kalem elde
Sevda türkü oldu dilde
Bu yüreğim gurbet elde
Gezdiğine pişman mıdır?
Yollarda yürürüm yayan
Yok mu İnci sesin duyan
seni böyle garip koyan
Üzdüğüne pişman mıdır?
*****
Gönül Dostu
Gönül dostu kalır oldu gurbette
Onun için akar durur gözyaşım
Acıyı borç aldım zalim felekte
Dertlerden kurtulmaz belalı başım
Kaderin çimesi milimdir şaşmaz
Yanımda oturur ellere koşmaz
Gönül garibandır dağları aşmaz
Zehir zıkkım oldu yenmiyor aşım
Ozan İnci sesin esti savruldu
Umutların bir kenara devrildi
Yandı yürek ateşlerde kavruldu
Acılar içinde yanıyor döşüm.
![]() |
Ozan İnci'nin Dört Şiir Kitabı. |
-
Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar »Kızılateş Sülalesi« Araz Çayı'nın totem adı Alagöz’dür, Çolak Alagöz neslinden çıkmıştır, Bu...
-
Merdinikli Türkmen KaracaOğlan! Bir yiğit gurbete gitse/Gör başına neler gelir. Merdin-sılayı andıkça/Yaş gözüne dolar gelir. ...
-
Ankara'nın Taşına Bak » Bozuk Kerem « Bir Ezgi Bin Masal Gel Beni Dinle Günümüzde tartışılmayan ezgi kalmadı. Binlerce yıld...