16 Haziran 2024 Pazar

Ardahan / Göle Kültürünü Anımsarken!

 


Ardahan / Göle Kültürünü Anımsarken!

Allıturna Dergisine gönderdiğim
Göle Kültürü Hakkında Giriş Yazısıdır. 

Asya içlerinden ve Kafkaslardan sürüp gelen göçlerin ardı arkası kesilmiyordu. Binlerce yıl sürüp gelen bu göçlerin geçtiği yer, Göle ovası ve dolaylarıydı. Bu yüzden Kuzey Doğu Anadolu bölgesi ve özellikle Kars Göle yöreleri göçüp gelen bu göçlerin zamanla konaklayıp kaldığı ya da geçit olarak, göçmenlerin geçip gittiği güzergâh oldu. 

Genelde yazın dünyasında, tarih sayfalarında her nedense doğudan batıya gelen göçler anlatılırken, bu göç olayını bir tek Türk halkı üstünde tanımlamak pek doğru bir olay değildir. Bu yazıda Batı, Kuzey, Güney ve Doğu yönlerinden akan göçlerin varlığını da anlatmalıyız. Batıdan doğuya yapılan seferlerden söz edersek bunların adlarını tarih sayfalarında bulmak mümkündür. Yani tarih tek yönlü ele alınmamalıdır. 

Bir de kuzeyden güneye akan göçler, güneyden kuzeye akan göçler ele alınırsa, benim de içinde olduğum Çolaklu oymağı adıyla tanımladığımız oymak gibi nice nice oymakların da güneyden kuzeye akıp gelen göçlerin içinde olduğunu biliyoruz. 

Bundan dolayı, Göle ovası ve çevre yöreler, yani bu güzergâhın yerli halkı sürekli olarak değişik ulusların kültürleriyle beslendi. Bu yöreye gelip geçen göçlerin gelenek, görenek, dil ve inançları sürekli kaynaşıp karıştı. Deyim yerindeyse harman oldu, harmanlaştı. Harmanlaşan bu kültürler, bir yandan birbirlerini yok ederken, diğer bir yandan da birbirlerini zenginleştirip geliştirdi. Güzel olan, iyi olan, halkın beğenisini kazanan kalıcı oldu. Halkın bellek sınavından geçenler günümüze ulaştı. Ya geçmeyenler ise silinip gitti. 

Bugün bile Göle yöresinde birbirini tamamlayan nice güzel değerler vardır. Bu değerlerin biri de yöresel türkülerdir. 

Türküler, bilindiği gibi, başlangıçta bir kişinin ağzından çıkar. O kişinin yüreğinin sesidir. Ama bu türküyü halk severse, benimserse, bu türkü halk dilinde kabul gördüğü zaman, Toplumun sesine dönüşür. Giderek toplumun malı olur. 

Türküler zaman içinde, vardıkları yerlere göre değişikliklere uğrasalar da yerel konumlarını bir ölçüde korurlar. İşte Celal-Oğlan adıyla ünlenen yöre ağıdını örnek olarak gösterebiliriz. 

Yurdun değişik yörelerinde, ağız ve şive değişimine uğrayarak sayısız çeşitlemeler halinde söylenen Celal-Oğlan ağıdı, Göle yöresinde Celal-Oğlan’ın bacısının yaktığı bir ağıt olarak bilinmesi ve kaynağının Göle sahasının olması önemli bir etkendir. 

Türküleri kendi havalarıyla söylemek kadar, onları derlemek, yaşatmak, kitlelere ulaştırmak da önemlidir. 

Yaprak dalında güzel, insan yurdunda... 

Kültür demeden önce, türkü demeden önce, özlemlerimi dile getirmek istiyordum. Benim özlemlerim nasıl yazılır. Gelin hep birlikte görelim. 

Göle halkı anadan doğma gurbetçidir. Bu gurbet olayını türkülerde bulmak kadar doğal bir şey olamaz. Türküler Göle ovasının rüzgarıdır. Bu rüzgâr alır sesimizi götürür taa uzaklara. Öyle bir götürür ki, gittiği yerlerde biz bile kendi sesimizi tanımaz oluruz. 

Ben, Göle ovasının doğal güzellikleri arasında büyüdüm. Ben bir Göleli olarak topraksız olduğumdan dolayı göçtüm. Göçtüğüm topraklarda yaşantımı sürdürürken, hep Göle’yi aradım. Özlemlerim tümüyle Göle ovasınaydı. 

Neydi beni oralara sıkıca bağlayan. Deyin bakalım dostlar, nasıl unuturum, Göle ovasının ortasında bulunan köyümü. Mayıs ayında açan bin bir renkli çiçekleri. O köy havasını, soğuk suyunu, kazları, tavukları, hindileri, ördekleri, Kızılgedik Dağına sığınmış yaylaları, Yasamal Dağındaki Zemzem yaylasını. Canibey yaylasını, Acı Suyu, Kışın giyilen tiftik çorabını ve tiftik papağını, tiftik eldiven ile tiftik atkıyı üşüdükçe arıyorum. Dört tekerli arabam karlı yolda kalınca. Zankayı gözlerimin önünden öteye itemiyorum. 

Bütün dertlere deva olduğunu söylüyordu anam. Kekik kokulu mor ineğin sütünü, Sütün üstündeki kaymağı, tere yağını, yoğurdunu ayranını, lorunu çumayı, kaşar peynirini Ardahan balını, göyermiş çeçil peynirini, Pağacı, Gömme ekmeğini, hasutayı, keteyi, katmeri, fesselliyi, bişiyi, mafişi, kesme aşını, kaz etini, kavurmayı, hediği, özlememek elde mi? 

Tarlalarda toplayıp yediğimiz, Kobuğu, mediği, yemliği, addolu kımıyı, kımı turşusunu, dırşoyu, sirim otunu, evelik otunu, evelik aşını, tel pancarını, yarpuzu, çiğeleği, (yaban çileğini), böğürtleni ve daha saymayı unuttuğu nice nice güzellikleri, rüyalarda bile göremez oldum. 

Ocak başı sohbetlerini, Aşıkların gelip meydan aldığı odaları, bayram günlerini, düğünleri, halayları, yeşil çayırlarda müjde yastığı getirmek için yarışan atlıları. Al-yeşil duvaklı gelin alaylarını, artık türkülerin içinde buluyorum. Çünkü ben bir gurbet çocuğuyum. Bu saydıklarım benimle bu ellere gelmediler. Onlar, o toprakların üstünde kaldı. O topraklar asla benim toprağım olmadı. Çünkü ben topraksız bir yerliydim. Bu gurbet ellerinde, beni hiç mi hiç bırakmayan dostlarımda vardı. Bunlar türkülerdi. Türküler her nereye gittimse benimle beraber geldiler. Çünkü onlar da benim gibi sürgün olmuştular. Güzel türkülerim, canlarım benim. Dostlarım benim. Şimdi, sizleri yazmak istiyorum. Bundan sonraki bölüme. 

Göle yöresinde, söylenceler, destanlar, masallar, ağıtlar, ninniler, maniler, halay türküleri, aşk türküleri, lirik türküler, kendilerine özgü yöntemleriyle soframa otururlar. 

Köroğlu’nun yedi kol destanları, Kiziroğlu’nun, Köroğlu’yla olan kavgası, Köroğlu’nun çobanla olan “Namın yürüsün Köroğlu” ata sözünü içeren hikâye. Mihrali Bey Destanı’nı anımsarken, Yemen türkülerine ses vermeden geçemiyorum. “Hemene de benim beyim hemene/ Mihrali Bey endi m’ola Yemene/ Çadırların kurdu m’ola çimene”[1] Ünlü aşıkların muammalı atışmaları ve anlatıları ses olarak hep yanımda, hep benimle. 

Göle yöresinin en yaygın oyun türlerinden biri de halaylardır. Halaylar; el ele tutularak, yan yana dizilerek, Kadınlı erkekli karışık oynanır. “Deme-çevirme” adıyla anılan çift sesli türküler eşliğinde oynadığımız oyunlardır. Bu türküler ezgi bakımından çokça zengindir. Söz olarak, sürekli tekrardan oluşanları da vardır 

Kültür bölümüne aldığım türkülerin söyleniş ezgileri, kendi sistemiyle biliniyor. Gönül isterdi ki, burada notalarıyla birlikte yayınlansın. Ama, şimdilik bu olanak elimizde olmadığı için, sözlerini vermekle yetineceğiz.

Kimi türkülerin, hangi olaylardan nasıl doğduğunu yazmak isterdim. Bunu da sonraki zamana bıraktım. Yüz yıllardır halkın dilinden süzülüp gelen türküleri yıllar önce derlemeye başlamıştım. 

Bu derlediğim türkülerin 43 tanesini Allıturna dergisinin 19 20 21 22. sayılarında 1989 yılında yayımladım. Bu dergiyi Can Yoksul Almanya’nın Detmold şehrinde çıkarıyordu. Daha sonra, aynı derginin 27. sayısında, (Köroğlu özel sayısı), Kars-Göle varyantını yayımladım. Şimdi ise elimde yüzlerce Göle yöresine ait türküler vardır. Bunların içinden seçtiklerimi bu siteye aktarıyorum. Bu türküler, yukarıda sözü edilen dergide yayımlanmıştır. 

Allıturna Dergisi 19 20 21 22. Sayıları 1989.
Orhan Bahçıvan »Halis Kızılateş«



[1] Susuzlu Aşık Sadık: Mehrali Bey Destanı. Yörede bu destana, ikinci Köroğlu destanı deniliyor. Yine bu yörede söylenilen Yemen türkülerinin birçoğu bu destan içinde geçmektedir.

11 Haziran 2024 Salı

Yazın Dünyasında Harun Yiğit Kalemi!

 Yazın Dünyasında Harun Yiğit Kalemi! 

 

Üç Satırlık

Sevgi doğurdu
Umut yaşattı
Zulüm öldürdü beni 

Beton yığını harabeler arasında yaşam sürdüren bir kırlangıç gibidir üç satırlık dizelerin sahibi. Gün olur, kendini güneşin kucağına bırakır. Gün olur bozkır rüzgârlarına. Gün olur ırmakların akışıyla deryaların yolunu bulmak için, orkinoslara özenir. 

Ama en güzeli benim gönül rahatlığıyla duyabildiğim bir ses olması, beni ona yaklaştırıyor. 

Yaşanası Dünyada
İnsanın gönlündeki
Sevgi yeşermedikçe
Cehennem yaşanacaktır
Barış olmayan
Şu yaşanılası dünyada 

Yönünü insana dönüyor, gönlünü sevgiyle yoğurup, sevdayla akıtıyor. Şiirlerini, kır çiçekleri gibi, bozkırların üstüne bırakıyor. Etten ve kemikten oluşmuş bedeniyle, gurbetin acılı yaşamında çırpınıyor bir yaralı kuş gibi. 

Sahipsizliğini, kimsesizliğini gelinciğin yaprağıyla süsleyip, kelebeğin kanadına bindiriyor ve öylece milim milim şiirlerin içine akıtıyor. 

Yanan yüreğim 

Karanlıkta
Kirpiklerim üstüne
Kar düştü
Gözlerimden
Yanaklarım üstüne
İki damla yaş düştü
Yarık yarık
Suya hasret toprak gibi
Sana hasret dudaklarım
Yanan yüreğim
Bir dokunsan
Anında sönecek 

Karlı boranlı dağların doruk noktalarından geçerken, üşüdüğünü anlıyorum. Vatan hasreti denilen yağmurlarla ıslandığını görüyorum. Ben, okuduğum şiirlerin sahibini anlıyorum, biliyorum gibi sözlerle anlatmaya çabaladığımı elbette ki biliyorsunuz. Bildiğiniz bilgiler bununla kalmasın, elimde tuttuğum ikinci şiir kitabı "Duy Yunus Emre" den şiirler okudukça nelere ulaştığını ve neleri gözlemlediğini çok iyi kavrıyorum. 

İsterseniz gelin Harun Yiğit adlı bu dostun şiirine kulak verelim. Gerçi o davudi sesini duymak o güzel yorumunu dinlemek ayrı bir tat, sözünü ettiğim güzelliği yakınlaşmak için, kendi sesimizle bir şiirini daha okuyalım. 

Gibi 

Ağaçlarda yaprak gibi
Hem sarardım hemi düştüm
Fırınlarda ekmek gibi
Hem bozardım hemi piştim 

Gökyüzünde yeller gibi
Kıvrım kıvrım yollar gibi
Çaydan akan seller gibi
Hem bulandım hemi taştım 

Dost önünde diller gibi
Yar yüzünde çiller gibi
Bahçelerde güller gibi
Hem kızardım hemi açtım 

Dert dinleyen hancı gibi
Harun Yiğit kolcu gibi
Şu dağlarda yolcu gibi
Hem dolandım hemi geçtim 

Ben, Harun Yiğit imzalı şiirleri okuyunca doğanın o hırçınlığını buluyorum. 

Ben, Harun Yiğit imzalı şiirleri okuduğum zaman, denizler içinde var olan derin dalgaların her an koptu kopacak halini görüyorum. Yağmurun kokusunu, gurbetin acı tadını, sılanın buram buram tüttüğünü görüyorum. 

Eeee benim de içimde sıla hasreti olunca, yüzümü o kokunun üstüne değdiriyorum. 

Tadım tadım tadımlanıyorum. 

Zaman zaman felsefi düşüncenin içinde olmanın gerekliliğini duymuştur. 

Bu anlamda kendi yorumlarını hiciv olarak şiirlere aktarmıştır. İlk şiirlerinde kısmen uyaklarda ve nefes denilen duraklamalarda basit bir yöntem seçmesine tanık olmuştum. Ama son şiirlerini okuyunca Ozan arkadaşın giderek bu alanda ne denli ilerlediğini gözlemliyorum. Benim bu savımı kanıtlayacak şiirleri de bu yazının içine alarak biraz daha detaylara inmiş olalım. 

Ben İdim Görünen 

Işığında Hûda ile buluşup
Ben idim alemde ulu görünen
Gökyüzünde bulut bulut dolaşıp
Ben idim yağmurla dolu görünen 

Türlü nebât ile toprağa serip
Hayvanın postunda şekile girip
Kendi suretini balçığa verip
Ben idim aslanda Ali görünen 

Kan kalesi denen şehiri kurup
Kâmilin yanında kemâle erip
Eyüp'ün derdine sabrını verip
Ben idim nebîde veli görünen 

Ne olduğun görüp kendin bilmişe
Özüne bürünüp dersin almışa
Gecenin sonunda darda kalmışa
Ben idim Hızır'ın eli görünen 

Yetmiş iki millet insan dininde
Zalimlere karşı mazlum yanında
Hacı Bektaş, Abdal Musa donunda
Ben idim o Kızıl Deli görünen 

Doğanın var olan yasalarını kendi düşüncesi olan ve kendine has olan yorumuyla şiirlerini oluşturuyor. Yine son şiirlerinden birinde, bu insan doğa ilişkisi bakımından yorumlanan güzel bir şiirin de bunu görüyoruz. Yani Harun Yiğit kendi dünyasında, kendi gücüyle yol alabilmiş. Genç ve yetenekli bir ozanımızdır. 

Hiciv dünyasında da kendini kanıtlamış, bu alanda da güzel şiirler yazmış bir dirençli yürektir. 

Geldik Bugüne 

Toprağın özünden, suyun geninden
Süzüle, süzüle geldik bugüne
Hayvandan insana daha dönmeden
Büzüle, büzüle geldik bugüne 

Yaz ayında güneş yaktı kavurdu
Sel aldı emeği yeller savurdu
Doğa bizi dinden dine çevirdi
Üzüle, üzüle geldik bugüne 

Alim öldürenler geri kaldılar
Kendin arayanlar ışık buldular
Emek verdik, alın teri çaldılar
Ezile, ezile geldik bugüne 

Beni aşamadık bize saldırdık
Nice değerleri ite çaldırdık
İsteyen herkese etek kaldırdık
Düzüle, düzüle geldik bugüne 

Hak yolunda nice cenge karıştık
Kavgalarda Yiğit'lerle yarıştık
Kan akıtıp kardeş, kardeş vuruştuk
Yazıla, yazıla geldik bugüne 

Hele biraz bozkır üstüne doğru yürüyelim. 

Azıcık bozkır, azıcık kır çiçeği, fazlaca özem kokan bir şiir okuyalım. 

Kalmadı 

Papatyaydın
Lalem, mor menekşem, sümbülüm
Gönlümde açan gülümdün
Kelebeğim
Ak güvercinim
Sarı kanaryam
Gönül bağımda öten bülbülümdün
Güz gelmeden boran vurdu
Ne açanım
Ne uçanım kaldı 

Erenler bağından el alıp geçtiğini kendi söylüyor.

Pirler ocağından, dol içtiğini yine kendi söylüyor. 

Şairin söylediği bu sözlerin doğruluğu sanırım şiirlerin içinde görülüyor. 

Ustalarına olan saygısı, şiire olan güveni ozanlık değerini gündeme getiriyor. 

Engin oluşu, her insana saygılı davranması ozan yüreğinin olgunluğunu kanıtlıyor. 

Bu anlatıdan sonra, Harun Yiğit gibi kalemi güzel olan yazarın yaşam öyküsünü okuyalım. Bu yaşam öyküsünü kendisi kaleme almıştır. Şimdi bu yazıyı kopyala yapıştır sistemiyle bu yazının sonuna ekliyorum. 

Harun Yiğit Kaleminden Özgeçmişi: 

Ressam, şair.1961 yılının mayıs ayında Konya, Ilgın, Beykonak  (Tekke) mahallesinde doğdu. Yiğit ve Kâmili mahlaslarını kullandı. İlkokulu 1972 ve orta öğrenimini 1976 Beykonak’ta, Açık Öğretim Lisesi, Köln 1995 mezunu. 

1977 Mart’ında Almanya’ya ebeveyninin yanına işçi ailesi olarak gitti. 

Ürünler:  Demokrat Türkiye, Yazın, Halk Ozanı, Çağdaş Halk Ozanı, Sesimiz, Hürriyet, Gülce, Ansan Sanat,  Karatay, Yaşam Sanat, Anadolu Sevdası, Aydınlık Gazetesi, Yeni Çağ, Antalya Gazetesi,  Kümbet, Bekir Abi,  vb. Dergi ve gazetelerde yayınlandı. 

Küçük yaşlarda resim sanatına ilgi duyan Yiğit, büyük çabalar sonunda 1982 yılında Hannover Türk evinde ilk resim sergisini açtı. Bunu daha sonra başka sergiler izledi. Almanya’nın değişik kentlerinde 50’nin üzerinde resim sergisi açtı. 

Resim sanatının aracılığı ile tanıdığı şair Can Yoksul, Osman Dağlı (Maksudi) gibi şahsiyetlerden edebiyat ve şiir üzerine eğitici bilgiler edinerek şiir yazmaya başladı. 

Osman Dağlı, (Maksudi) tarafından Kâmili mahlası verildi. 

1986 yılında İsviçre’nin Basel kentinde düzenlenen “Barış Yılı Sanat Yarışmasında” resim dalında ikincilik ödülü, 1996 Almanya’da Sesimiz dergisinin düzenlediği şiir yarışmasında üçüncülük ödülü, 2002 Konya, Ilgın Beykonak Eğitim ve Öğretim Vakfı’nın düzenlediği şiir yarışmasında birincilik ödülü, 2002 Almanya Vupertal’da düzenlenen üçüncü Âşıklar Bayramı’nda birincilik, Duy Yunus Emre isimli Kitabi Sabit ince 2.cilik Edebiyat ödülleri aldı. 

2009- 2010 3 Ahmet Tufan Şentürk, Türk Şiirine Hizmet Seçici Kurul Özel Ödülü aldı. 

Hürriyet gazetesi Almanya temsilciliği bölge serbest muhabirliği yaptı (1993-2004). Bir fabrikada işçi olarak da çalıştı. Avrupa Türk Yazarlar ve Şairler Birliği üyesi. Anatalya Sanatçılar Derneği Ansan üyesidir. 

Harun Yiğit resim, şiir, yontu çalışmalarını da sürdürmektedir. 

Kitapları: 

1991 yılında ölçülü uyaklı şiir stiliyle yazdığı ilk şiir kitabı Gurbet Türküleri’ni ‘’özel baskı’’ yayınladı. 

2003 Kasım ayında ikinci kitabı Duy Yunus, Emre Yalçın Yayınları tarafından yayınlandı. 

2008 Haziran ayında üçüncü kitabı Vatandaş Osman “Hiciv” Gündüz Yayın evi tarafından yayınlandı. 

Yaklaşık 20’ye yakın nazım biçiminde yazdığı. 

2011 Temel Türk Destanları. 

2012 "Yiğitlerin Destanı" 3 destandan oluşan kitap. Gelişim Sanat Yayınları tarafından yayınlandı. 

Yaklaşık 3 yılı aşkın bir zamanda tamamladığı 2015 “Buzların Tutuştuğu Yer Sarıkamış” 20’den fazla nazım türü Destan, Mavi Kitap Yayınları tarafından yayınlandı. 

2019 “Anılarda Mustafa Ceylan”  Yıldızlar Yayıncılık tarafından, yayınlandı.

Hiciv Osman- Vatan Hainleri” Taşlama şiir kitabı, Ubuntu yayınları. 

“Ana’dolu Yiğit Dolu” 20 Nazım türü Destan   Ubuntu yayınları. 

“Sen Varsın”. Hece şiirleri Ubuntu yayınları tarafından yayınlandı. 

Üç Cemre (Deniz, Yusuf, Hüseyin)” 20’den fazla nazım türü Destan Ubuntu yayınları. 

Akça Güvercin İbrahim Kaypakkaya” 20’den fazla nazım türü Destan Ubuntu yayınları. 

Çocuk Dünyası 1- Resimli Maniler.  Ubuntu yayınları. 

PDF ISBN si alınmış. 

Bağrek'den Akdenize” Pdf Isbn Li. 

Âşık Haydari Sanatı, Hayatı, Eserleri (Otobiyografi) 

“Karıncanın Gölgesi, Yunus'un Odunu” Pdf Isbn li Otobiyografi) 

Mustafa Ceylan Sanatı, Hayatı, eserleri ve Kim ne dedi. 

Yayına Hazır Kitaplar. 

“Serçe Kuşu Erdal Eren”  20’den fazla nazım türü Destan. 

Çocuk Dünyası 2 Resimli Maniler. 

Üzerinde çalışmakta olduğum Çanakkale Destanı, henüz isimlendirilmemiş Aşk Destanı ve diğer çalışmalar. 

Son Söz: 

“Dil ile düğümlenen diş ile çözülmez”.
Kaşgarlı Mahmut. 

İnsanoğlu, ilk sözcüğü seslenirken, şiirsel bir ezgiyle seslendiğini düşünüyorum. O andan itibaren şiirin başladığını ve dolayısıyla o başlangıçtan günümüze kadar insan yaşamında şiir “Koşuk” denilen bu sesin var olduğunu kabul ediyorum. 

Ozan kültürü nedense hep gurbet kültürüyle birlikte anılmıştır. Bütün ozanlar nedense hep gezginci ozanlar olmuştur. Yani Ozan demek gezen demek anlamında bir değerle ölçülmüştür. 

Ozan kültürü denilince aklımıza gelen tek şey şiir, »Koşuk« bu sözcüğün de Türkçesini unutmuşuz, Farsçasını uyduruk bir sesle benimsemişiz. Atalardan kalan sestir. Duyduğumuzu sesleniriz öylece… 

Bu sesleniş şimdilik böyle gidiyor. Nereye kadar gider bunu bilemiyorum. Bildiğim bir şey var ki, giden bu kervanın sarvanları olarak, birbirimize övgüler diziyoruz. Sorun övgüden öte yapılan işin değerini anlatmak. Biraz da onu yapıyoruz. 

Şiir kendi dünyasında bölümlere ayrılırken… Taşlama ve ters taşlama türünü de yaratmasını bilmiştir. Bu sistem üstünde söz söyleyen ozanların devamı olarak gelen ve sözünü budaktan esirgemeyen bir isimden söz etmek gerekiyorsa, bu isim Harun Yiğit denilen ozandır. 

Daha basına gitmeden, kitaplaşmadan elime gelen ve şu an okuma şansını bulduğum bu taşlamalar diğer adıyla Hicivler yazın dünyasına kazandırılmış en güzel yapıtlardır. Kutluyorum Harun Yiğit arkadaşı. Kendisine bu sahada başarılar diliyorum… 

Sözümüzü Kaşgarlı Mahmut’un güzel deyimiyle bitirelim.  “Dil ile düğümlenen diş ile çözülmez”. 

Başarılar diliyorum Harun Yiğit’e. 

Selam olsun yiğit ozana Selam olsun diyelim.
*****
Ne Mutlu Türküm Diyene! 

»Vatandaş Osman« 

Casio markalı saat sesiyle
Gözlerini açtı vatandaş Osman
Puffy yorganını fırlattı yana
Gülücükler saçtı vatandaş Osman 

Adidas terlikle gitti çişine
Colgate macununu sürdü dişine
Clear şampuanı döktü başına
Banyosuna geçti vatandaş Osman 

Protex sabunu ile yıkandı
Hugo Boss'la kurulanıp bakındı
Bill's gömleğe joop kravat takındı
Lipton çayı içti vadandaş Osman 

Citizen kol saatini takındı
Gitmek için vakit artık yakındı
Ailesine 'Çav' deyip yekindi
Hyundai'yle kaçtı vatandaş Osman 

Mega Center'deki ofise geldi
Ağzına bir Polo şekeri aldı
Blaupunkt radyoda rok müzik buldu
Dans ederek coştu vatandaş Osman 

Casper Pc'sini eğilip açtı
Microsoft Excel'e hızlıca geçti
Ismarladığı Nes Cafe'yi içti
Tadına hep şaştı vatandaş Osman 

Ordan ''Wimpy's Fast Food'' kafeye gitti
Coco Cola içip Hamburger yuttu
West cigarasını Zippo'yla yaktı
Duman duman uçtu vatandaş Osman 

Karısının siparişin almaya
Spreit gazoz ile johnson kolanya
Çıktı Persil ile Ace bulmaya
Market market koştu vatandaş Osman 

Palmolıve sampuanı bulunca
Gala WC kağıdını alınca
Alışveriş arabası dolunca
Bonnus kartla şişti vatandaş Osman 

Akşamdan Image Bar'a takıldı
Votka Cola içip yere yıkıldı
Yakın dostu tarafından ekildi
Yalnız yollar aştı vatandaş Osman 

Haftasonu Schowroom'ları dolaştı
Üç alana birisi de beleşti
Markacılık hepimize bulaştı
Borçla dolup taştı vatandaş Osman 

Evde Sony TV sini açarak
Paparazi, First Class, dan geçerek
Türk dilinden zaplayıp da uçarak
Kanalları deşti vatandaş Osman 

''Ne Mutlu Türküm''ü övgüyle dedi
Ecnebice marka giyinip yedi
Oğlunun adını Arap'ça kodu
Marka ile pişti vatandaş Osman 

Yerli malı kullanmaya erindi
Yorgunluktan kollarıyla gerindi
Yiğit'imin uykusu çok derindi
Artık yorgun düştü vatandaş Osman...Harun Yiğit 03.07.2005.  

Orhan Bahçıvan. »Halis Kızılateş«
**************

Harun Yiğit Kitapları...

Sen Kal Burda Ayrılık!

Sen Kal Burda Ayrılık! Düşünce denen bir şey vardır Beynimizin o ilkel noktasında Ya fabrikadayız ya da tarlada Ya demiri un ediyoruz Ya...