10 Aralık 2019 Salı

Sarıkamış Bir Ağıttır »Nevruz Gülü«

Sarıkamış Bir Ağıttır »Nevruz Gülü«


Öyle mi Kars elinde / Çığ kopar Kar selinde
Bir milyon şehit yatar / Mübarek Kars elinde[i]


Sarıkamış Bir Ağıttır
Kar altında Nevruz gülü
Yastığı taş
Yatağı toprak
Yorganı kar olan
Askerlerin ezgilenmiş ağıtıdır
Sarıkamış

Sayıları hiçbir zaman bilinmedi
Tam olarak yazılamadı
Doksan bin diye tanımladı ağıtlar
Böyle yazdı ezgilerine

Böylece tarihin sayfalarına düşmeden
Düştüler ağıtların içine
Anaların gözyaşıyla

Adını koymadan yazalım istedik
Hiçbir şey demeden
Hiçbir şahsı suçlamadan
Kimseyi yermeden, yadırgamadan
Bu destanla olayları aktaralım istedik

Kimi görsem
Kimi sorsam fırtınalı gecelerde
Gözyaşıyla süzülüp akıyor deryalara
Ezgisi damla
Sevgisi ökse yarenliğinde
Bir milyon şehit yatar / Mübarek Kars elinde[ii]

İşte yol
İşte yolcu
İşte kervan
Hancılar hamamcılar nerede
Çözüldü diz dürtülerim
Buğulandı gözlerim
Kıpır kıpır
Zulüm diken çalısı gibi
Bir göz kırpımı ötemde desem

Kar yanığı
Resmeylemiş yolumu
Renk renk gelir geçer üstümden
Aşiyanı arar durur bu ömrüm
Buğusuyla dalar gider gözlerim
Yol boyunca

Kara çadır ne zaman icat oldu
At ne zaman evcilleşti
Babil kulesinin
Kapıları ne zaman kapandı
Gılgamış destanı ne zaman yazıldı
Sümer tanrıçaları kimi bağışladılar
Biliyor musun?

Kaynağı can
Sulağı bahtsız bir sürgün
Mal canın yongasıdır derler yaa
Avuç avuç dolanırım
Can pazarı mekanlarda nedense

Dağlara yenik düşmüş
Lacivert bir zemheri ölüsüdür
Ağıtların içinde doksan bin sayısıyla
Sarıkamış şehitleri!

Cemre dahi çözemedi
Kırağıya tutulmuş tendeki tutsaklığı

Güneşin üşüdüğü bu dağlarda
Unutulmuş vay anam kurasının sesi
Nevruz ezgisini bekler
Kendi halinde

Eski bir kaval sesi
Yankılanır bu dağlarda
Ayrılık sedasını ayazlı gecelere düşürür

Soğuk kurşun gibi işler buz tutmuş bedenlere
Güneşi yitirilmiş bir gecenin
Ortasında ölümü kucaklamak sessizce
Dizginleri bırakılmış
Küheylan

Rüzgar ağır es
Yaralarım sızlıyor
Hangi taşa sığındıysam olmadı
Ağaçlar bile hançer olup yüreğime saplandı

Durma ey gece
Al beni kucağına usulca
Uyut gözlerimi şarkılar söyleyerek
Milyon milyon gözyaşı damlasıyla

Kar yağıyor ince ince dağlara
Çözüldü vay anam kurası zemheri sıcağına
Nevruz gülü derler adına

Yavrum
Hatıra bırakılmış bir kehribar taşıdır
Bardan bardan kar üstüne[iii]
Özlemi içimde
Varlıkla yokluk arasında
Bir kısır döngü

Gözyaşı
Hışırtı
Damla damla akar yanaklarıma
Süzülür tenimden
Süzülür gider
Yaş denilen ince bir sel

Semaverin buharında çay kokusu
Gecenin ortasında
Uyku olup çöküyor desem
Gözlerimin üstüne
Tıkırtılar ninni gibi
Tıkırtılar ezgi
Uyku

Neden
Neden bu halk kendi tarihini
Kendisi yazar
Sonrada döner kendisi okur
Ezgilenmiş Nevruz gülünü
Kerem diliyle

Sarıkamış Bir Ağıttır
Kar altında Nevruz gülü

Ah Kafkas Dağları


Bu dağlar kar yanığı bir ezgiyle
Güneşin üşüdüğünü söylüyor

Kafkas meskenim
Kafkas dağlarım benim
Başı mavi bulutların içinde efkar dağıtıyor
Gölgesi denizler dalgasında

Yaraların kanı sıcak akıyor
Kızıl şelale
Kesik taşlar siper olmuş
Kaçmış kuşların uykusu gecenin içinde
Kundak bebekleri yetim
Seninle eğlenir

Korku bir sestir yayılır yeşil çimen üstüne
Güneş görünürse ufukta
Yamaçlarda süt kokan keçilerin
Sesini topla usul usul
Saanen[iv] adıyla
İncitmeden

Pınarların gözeleri kurudu
Kesildi anaların memesinde süt damlası

Halkın huzuruna serpilen su
Erken doğan bir bebenin çığlığıdır
Meydanlar

Atlas yorgan içinde uykulardayım
Mavi düşler arifesinde
Kaygılarım meçhul bir bestenin içinde
Dökülüyor yastığıma
Damla damla

Gölgem dökülüyor sarıçam ormanına
Şişek göllerinden geçiyorum
Köroğlu bölgesine

İleride Merdinik dağı beni bekliyor
Unutulmuş hürriyet şarkısıyla

Toprağın karnı yumuşak
Bastığım yerler bunu söylüyor bana
Mukaddes yağmur adına
Sakince öpüşüyor damlalar tenimle
Ürperiyorum

Günah meyvesi değilim biliyorum
Cennet bağında tüllerin salınışı
Yüreğimde güneşin izi
Kuşların sesi

Gizliden süzülüyor dolunay gözlerime
Yıldızların duldasında

Süt kalesinde ansızın unuttum sesimi
Turnaların kanadında beyaz bir dalga
Ve sen hep ordasın sevdalım

Bu akşam tandırlarda var oldum
Güneşi içiyorum şarkıların sesinde

Bağların tütsülenmesi
Hükümranlık
Dolunay
Yüreğime konuk gelecek birazdan

Sıkışmış ellerim ter çemberinde
Vuruyor damarım tenime
Manşet haberlerde
İşçi grevleri
Öğrenci yürüyüşleri okunuyor

Ruh denilen o çocuğu kundakladım
Mürekkep kokusuyla avutuyorum
Şiir dizeleri dökülüyor orta yere
Ürperiyorum

Umut bir elma şekeri çöpü elimde
Soğuk düş yorgunu bilincim

Alıp götürülen baba yetimi
Dökmüş neyi varsa yürüdüğü yollara

Baskın yedik gizlice
Çetelerin ihaneti

Ihlamur ağacı kokusuyla sevilir
İkindi vaktinde bahçede
Sessiz geçen kuş
Elçi değil
Araf kokan bir rüzgarın idamı
Pusuya yatmış

Yemyeşil seslerin uzağındayım
Kırmızı dudaklar ıslak
Ağıtlar pencereye gölge salıyor
Şimdi ben gidenleri düşünüyorum

Bahçe sahibi bir kırmızı karanfil
Haşin görüntüsü meçhul
Malum derler serencam söyleşiye

Dar vakit
Kör zindana şarkıları akıtmak
Korku buradan başlar
Soysuzluğun döl salması böylece

Kıl çadırın dört mevsimi olur mu
Ah Kafkas dağları ah


Kafkaslara Kar Yağıyor


Kar yağar bardan bardan/yollar kapandı kardan[v]
Ne gelen var ne giden/haber gelmiyor yardan[vi]

Kafkas dağları ıssızdır
Sonsuz bir gidişin karanlık akışıdır
Tasaya düşmüş gibi kırgın yüreklerin sancısı
Çizilip kalırsa yeşil üstüne
Çam kokusu dolanır
Körpe gözleri

Kar yangını
Dağların görkemli yüzü
Kıskancında çatırdayan göl suyu
Dibe vurur alabalık sesiyle
Aras Dağlarında yolum azdırdım

Kederli
Yorgun
Güneşin üşüdüğü topraklar üstünde
Ayazın çatladığı gecelerde
Kurt sesinin ovalara düştüğü bir an
Serilir dağlara on beşler
Vay anam sesleriyle

Patika yollar boyu
Sınır ötesi adımlar gidişin habercisi
Bütün mevsimlerin en çetini
Yılan ıslığı kadar
Sert
Ormanlar boyunca uzanan dik yamaçlar
Çevirir kazılmamış mezarları
Usulca

Kafkas dağları
Issız gecenin ortasında
Dehlizlerin sonsuz açılan kapısı
Kapanmayın üstümüze

Bunalmış aç bedenlerin
Kar yangını
Esinti
Buz örtüsü terli tenler
Yamaçlara sırt verirken
Utancından çatladı zemheri ayazı
Tuzlusu döküntüsü
Avuç içi ağlama

Kafkaslara kar yağıyor
Bardan bardan
Lacivert gecenin suskunları uykuda

Kafkas dağları kederlidir
Döşüne dökülen canlar adına

Pusulası ölüm
Kalışı zulüm
İnce yol
Karlarla örtülü
Yeşil çam ağaçları duldasında
Böğürtlen kökleri

Kafkas dağları alabildiğine ıssız
Bağları yemlik
Topuz
Fundalık çeşni
Yürek sızlatan çaresizlik
Dökülür aniden dağ yamacına

Neredesin Deli Ceyran

Güneşin üşüdüğü
Dolunayın usul usul titrediği
Yürek donduran zemheri ayazının
Uçurumlar ötesinde ince bir ışık
Süzülür gecenin ortasına

Belki de beklenenden daha erken
Doğdun ölmeden önce
Ya da
Öldün doğmadan önce

Tınısı susmayan meşe ağacı
İnce ses
Kar altında sakin örtülü
Gürgen çalısı
Rüzgar ninnisi uyutur
Örter üstünü tipi
Alır götürür tüm acıları sessizce

Kafkas dağları
Karanlık bir gecenin ortasında
Deniz gibi durgun
Beyaz örtü

Kayaların engin şahini uçmayan
Kurdu kuşu ovaya salan
Börtü böcek sesini koynuna alan
Bu kara toprak
Vay anam kurasını
Sarmaya hazırlanıyor

Sarıkamış kışlası arkada
Önümüzde Kars
Ve Rus Çar'ının kışlık sarayı

Oy damat paşa ordusu
Dehlizlerde padişaha bağlı idin
Ölürken bile

Bu Dağlar Kızılgedik Dağları


Ateşin içine doğdum
Güneşin şarkısını ben biliyorum

Şimdi beni
Bütün sürgünlerin filizi yazın
Bütün gezginlerin ayağı
Firari sevdaların yatağı
Gecikmiş yolcuların soluğu olarak
Kitap sayfalarına dize dize yazın beni
Çünkü ben
Aşk denilen duygunun uç noktasıyım

Bu dağlar Kafkas dağlarıdır
Etekleri sis üstünde duran dağlardır
Bu eller sisli eller
Çenlibeller[vii]
Bu dağlar Köroğlu diyarıdır

Bu dağlar sarıçam kozası kokar
Efsaneler diyarıdır

Üstü gök altı yer
Arasında doksan bin kefensiz beden
Köknar ağacının kokusuyla yıkanmış
Sabi sübyan sesidir derler
Savrulur Yasamal’dan[viii]
Bardız Deresine

Kızıl renk veriyor şafağın son çizgisi
Bırakıyor veda selamını
Sarıçam yaprağına

Zamanı yediye böldüm
Işığın kar üstünde karardığı an
Savurdum ruhumu gökler katına

İstanbul gözleriyle burası a canım
Karadeniz Hazar
Uzakdoğu arpa ülkesi
Uğuz diyarı
Uğuz dediysem sen anla ki
Oğuz Yurdu Kür diyarı

Kafkas dağları iki deniz arası
Esen rüzgar
Hep yerlice konuşuyor

Kafdağı
Doğunun demir dağı
Tarih eğildi bu dağların önünde
Bende eğiliyorum yöre insanı olarak

Şimdi başında beyaz bir sarık
Sarıçam meşesi bu dağlar
Kızılgedik Dağları
Allah u Ekber diyor
Şeyh i Sanan adıyla Penekli kıza

Lacivert gecelerde kaygılanır düşlerim
Akıp giden buzlu yollar
Bırak gideyim sıcak çorba kokusuna
Duman tüten çadırlara

Kaçış nereye kadar
Sırtımızda can denilen yük
Kurtulma çabasında
Tanık olsun yerle gök
Tanık olsun ki
Mavi kalacak tayfın menzili

Yemen kokar nemli gömlek
Yakasında gezinen
Kehle-i İkbal şöhretiyle…


Halis Kızılateş »Orhan Bahçıvan«


Not: Sarıkamış Bir Ağıttır »Nevruz Gülü« adlı 140 sayfalık destanın ilk dört şiiridir.



[i] Poskoflu Aşık Yusuf Zülali Kökten...
[ii] Poskoflu Aşık Yusuf Zülali Kökten...
[iii] Kar yağar bardan bardan / Yollar kapanmış kardan
  Ne gelen var ne giden / Haber gelmiyor yardan.
[iv] Saanen: Saanen Keçisi.
[v] Bardan Bardan: Beyaz Beyaz…
[vi] Kars Halk Türküsü.
[vii] Çenlibel: Sisli bel demektir.
[viii] Şenkaya’ya bağlı bir dağ ve yayla adı.

8 Aralık 2019 Pazar

Anadolu Türk Halk Ezgileri Sahasında Aşık Kolları. »Üçüncü Yazı«.


Anadolu Türk Halk Ezgileri Sahasında Aşık Kolları. »Üçüncü Yazı«.


Güzeller Bezenmiş Toya Giderler
Çeper çuhurunda suyun üstünde
Sallanıban bağdan gelen sevda perim bir su ver.

Bu türküleri yazmadan ve anlatmadan önce biraz yöremizde var olan ve tarih olarak Dede Korkut geleneğine bağlı olduğunu söylediğimiz yerel ozanlık geleneği adına bir iki söz söylemeliyim. Gerçi yıllar önce »Halk Edebiyatı Sahasına Eleştiri Gözüyle Bir Bakış« başlığıyla bir eleştiri yazısı yazmış ve yayınlamıştım. O yazımda düşüncelerimi anlatmıştım. Şimdi ise bir yanıyla o yazının devamı niteliğini taşıyan bu yazı aşık kolları olarak nitelediğim ve her zaman sözünü ettiğim kol adlarını anlatıyorum.

Sözümüz üçüncü yazı olarak adlandırılan ve diğer bir yanıyla, Anadolu Türk Halk Ezgileri Sahasında Aşık Kolları başlığıyla yazıyorum. Her iki sahayı da bir araya taşımayı amaçladım. Alabildiğine sarsılmış bir yazın dünyası. Her dönem yok sayılmış ozanları var edebilmek adına, günümüz Türkçesiyle sınırsız yükleme yapılmıştır. Elbette ki bu sonradan yüklemeler yazın dünyasını sahte bir görünüme sürüklemiştir.

Aşık Mektepleri ve aşık kolları adına söz söyleyelim derken, yerel sesle göçmen ses arasındaki farkı belirlemeliyim. Benim düşünceme göre halk yazını içinde biz araştırmacılar olarak biraz kendi felsefemizi kendimiz yaratmışız. Gerek aşık kollarını gerekse bu kollarla uzaktan yakından ilgisi olmayan aşıkları o yerlere biz oturtmuşuz. Oysa o aşıkların böyle bir çabalarının olduğunu sanmıyorum. Yani biz hayal dünyamızda kendi bilgimize göre birtakım kurumlar oluşturmuşuz. Sonra bazı ozanları hak etmedikleri halde bu kurumların başına atamasını yapmışız. Oysa, sözü edilen sahaya inildiği zaman, sahadaki gerçekler çok farklıdır.

Şimdi şunu demek gerekiyor, bazı konularda sözümüz vardır bunları zaman zaman yazdığım küçük yazılarda aktarıyorum. Bu yazıda da bir konuyu detaylarıyla olmazsa bile ön bilgi olarak vermeliyim. Öncesi şunu demeliyim. Bazı ozanlar hakkında daha önce yazılan bilgileri alıp kendi yazılarımda aktardım. Ancak bu aktarma işlemi bütün yazılanlara katılıyorum anlamına gelmemeli. Bir ozan başkasının eserlerini kendi hanesine çekinmeden yazıyorsa, biz araştırmacılar da bunun farkına varırsak çekinmeden bu olayı yazmalıyız.

Bu konular benim için yazılması ve anlatılması gereken konulardır. Yöremizde aşık yani ozan mektepleri yoktur. Yöremizde olmadığı gibi ülkemiz genelinde de yoktur. Oluştuğunu da sanmıyorum. Ancak biz oturduğumuz yerde ozanları yazmaya özen gösteren araştırmacılar kendi kafamıza göre bir sistem içine alıyoruz ozanlık geleneğini. Şunu hiçbir zaman görmek istemiyoruz. Okuma yazma bilmeyen, doğru düzgün bir saz çalmayı beceremeyen ozanlardan felsefe üretimi bekliyoruz.

Günümüz yazın dünyasında sözü edilen ozanlar çağdaş düşüncenin ve çağdaş sanatın bin yıl gerisinde kalmış ve sadece dini eğitim bağlamlı gördüğünü söylediği rüya ile övünen, ancak okuma yazma bilmeyenin kulak dolusu fısıltıyla aşıklık sanatı nasıl oluşur bilemiyorum. Din ve mezhep geleneği bünyesinde oluşmuş tarikat müritliği ile övünenler bizim ozanlarımızdır.

Sümmani Rufai Tarikatı ile övünür. Şenlik Nakşibendi tarikatı ile övünür, Bir başkası Bektaşi Tarikatı ile, bir başkası Alevi Tarikatı ile övünür durur. Bizde bunları günümüz ulusal düşüncesiyle öve öve bitiremiyoruz. Tarikatların aşıklık sanatıyla ne derece ilgisi vardır bunu da bilen lütfen açıklasın. Söz gelimi, aşığın müridi olduğu bir tarikat mahkemece kapatılırsa o tarikatın müridi olan aşığın şiirleri de yasaklanır mı? Yoksa Tarikat kapalı, ancak tarikat ehli olan aşığın ezgileri her yerde serbest mi oluyor. Bu ne büyük çelişki demeliyim.

Çelişkinin yasal adını benim sözlerimle değil, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle anlatalım. Buyurun ulu önderin sözlerini okuyun. »Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kâfidir.«[i]

Bu sözlerden sonra, yazının ana konusu olan Ahıskalı Hasta Hasan ve onun türkülerine geçmeliyim. Belki geçmişteki tüm ozanlar böylesi tarikat müritleri olabilirler. Ancak özelin genele yansıması ne kadardır ona bakılmalıdır. Gelelim konumuz olan Ahıskalı Hasta Hasan ve onun türkülerine.

Söz konusu Ahıskalı Hasta Hasan ve onun türküleri olunca, hemen Ahıska bölgesi hakkında bazı bilgileri vermeliyim. Yani söze şöyle başlamalıyım. Bu yöreye çok eskilerden bu yana, Ahıska (Mesket) denildiğini biliyoruz. Bir diğer yanıyla şunu demeliyim. Mesket yerine, Ahıska (Çıldır) yani bir diğer adıyla Çavuldur Beyliği adıyla seslenilmiştir. Çıldır adı, günümüzde Oğuz Han’ın Çavuldur Boyu adının; Çavuldur (Çaldur) Çıldır şeklinde fonetik bir değişikliğe uğramış biçimidir. Dolayısıyla bu beylik giderek Çıldır Beyliğine dönüşmüştür. Mesket adı yerine Çıldır adı söyleniliyordu. Demek istediğim budur.

Çıldır Beyliğinin bugünkü Ardahan’ın Çıldır kasabasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu kasaba Çıldır adını Kurtuluş savaşından sonra yeni yapılaşan idari yapı getirisiyle Zurzunza köyünün adı Çıldır İlçesi olarak işlevlik kazanmıştır. Diyor kendi tarihi anlatımında.

Osmanlı kaynaklarına göre, Çıldır adı özünde günümüz Ahıska şehrinin en eski adıdır[ii]. Bu adı Osmanlı »Defter-i Caba-ı« (1694-1732) verileri içinde bulmak mümkündür. Günümüzde Ahıska (Mesket) Türkleri dediğimiz Türk boyu özünde Oğuz Han’ın Çavuldur Boyuna özgü olan bir halktır. Bu şehir yani Ahıska şehri tarihin derinliklerinden bu yana böyle bilinir böyle anlatılır. Son yıllarda yapılan isim değişikliği bizi yanıltmamalıdır.

Ardahan tarihini okuduğumuz zaman bize sunulan şöyle bir bilgi vardır.Daha sonra Lala Mustafa Paşa’nın emri üzerine Ardahan Sancak Beyi Abdurrahman Bey kendi kuvvetleriyle Ilgar Dağını aşıp, 9 Ağustos 1578’de tüm Posof deresini ve Ahıska havalisini ele geçirmiştir. Böylece bu yöre tümüyle Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Erzurum Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa 1578 yılı Ağustos ayında Ahıska merkez olmak üzere, en eski adıyla Çıldır Eyaletini kurarak Ardahan, Göle, Hanak, Posof gibi yerleri buraya bağladı.”[iii] Bu dönemde Ardahan Çıldır kasabasından söz edilmiyor. Çıldır beyliği Ahıska merkez olarak kuruluyor.

Ozanlık geleneğinde var olduğunu bildiğimiz ozan kollarını az sonra aktaracağım. Ancak günümüzde Ardahan’ın Çıldır ilçesine mal edilen Aşık makamları kanımca Ahıska ozanlarının yerli makamlarıdır diyebiliriz. Şunu da demek elbette yerinde olur Borçalı yöresi Terekeme makamlarından söz etmiyorum. Bu makamlar aşıklık sanatı içinde çok önemli bir yere sahiptir.

Sözümüz Borçalı’dan değil yöremizden olsun istiyorum. Çıldır Divanisi, Çıldır güzellemesi, Çıldırgülü gibi yöremizde bilinen makamların Aşık Şenlik adına sunulması bana biraz tuhaf geliyor. Çünkü yazılı kaynaklarda verilen bilgilere bakılırsa, Aşık Şenlik kimi araştırmacılara göre 54 yaşında, kimi araştırmacılara göre ise kırk yaşında sazı sözü bırakmış ve Nakşibendi tarikatına girmiş. Tarikat ehli biri olmuştur.

Meclislerde bulunduğu zaman olduğu yere diz çökerek şiirlerini okuyor ve çırakları da saz çalıyor diye yazanlarda yine araştırmacılardır. Bu araştırmacılardan Alptekin Coşkun diye birinin sözlerini az aşağıya alıyorum. Bu alıntı sözler benim yazdıklarımı doğrular niteliktedir. Önceleri saz çalmasını bilmiyor, bir ara saz çalmış ancak tarikata girince sazı sözü bırakmış. Dolayısıyla olmuş ekol yaratan büyük ozan.

Aşık Şenlik’in saz öğrenme olayını yazmadan önce nasıl aşık olduğunu yazmalıyım. Buyurun kendi yaşam öyküsünden alıntıdır. »Av merakı olan 14-15 yaşlarındaki Hasan, kırda uykuya dalar ve pirler elinden içtiği bâdeyle âşık olur. Hayvan otlatmada yahut kuş, ördek avında uykuya daldığından söz edilmektedir. "Hayvan otlatmada" diyenler, uyuyan genci akşam üzeri aramaya çıkan babasının bulup getirdiğini söylüyorlar.«[iv]

Çıldırlı Aşık Şenlik 19 yaşında saz öğrenmeye gidiyor. Yani bu olayı araştırmacıların kaleminden okuyalım. »19 yaşında iken Ahılkelek'in Lebis köyünden Âşık Nuri'den saz çalmayı öğrenmiştir.«[v]

Bir başka araştırmacı ise şöyle yazıyor. “Oğlunda aşıklık alametleri gören babası onu Ahılkelek'in Lebis köyüne Hasta Hasan'ın çırağı saz ustası Aşık Nuri'nin yanına götürür. Orada üç beş ay kalarak saz vurmayı öğrendiği söylenir. Aşık Nuri'ye dayısı İbrahim'le gitti. Birkaç günlük saz taliminden sonra döndü. Yahut Aşık Nuri'ye kendisi gitti, orada bir müddet kalıp saz öğrendikten sonra köyüne döndü gibi muhtelif rivayetler de vardır.[vi].”

Bu sözlerden kim neyi nasıl anladı anlayan anlamayana anlatsın. Ben anladığımı yazayım. ”Hoca Nasrettin’in bir sözü vardır “bilen bilmeyene anlatsın” bende şöyle diyorum bu yazıda anlayan anlamayana anlatsın. Üç beş günde saz öğrenmek ilginç bir olay. Sadece saza vurmayı öğrendi diyor araştırmacı. Bir kez saza vurunca tüm yöreyi etkileyen, he mi de yöreyi etkisi altına alacak kadar güçlü bir ekol yaratacak düzeyde bir saz öğrenmek kime nasip olmuştur. Bu mesele civcivler yesin meselesidir demeliyim.

Bu ozanın yöremizde bilinen aşıklar arasında adı geçiyor. Yani Aşık Şenlik olarak bilinen ozan, bir Terekeme aşığıdır. Borçalı yöresinden gelen bir göçmendir. Yani Şenlik'in ataları, Tiflis’in güneyinde yer alan Borçalı bölgesinden gelip bugünkü Ardahan ilimizin Çıldır ilçesine bağlı Suhara (Yakınsu) köyüne yerleşmiş muhacir Terekeme-Karapapaklardan olduğunu yazıyor araştırmacılar.

Sözümüzün bu noktasında şunu söylemeliyim. Terekemeler bu topraklara daha dün geldiler. Onlar gelmeden önce de bu topraklarda ozanlık geleneği vardı ve kendi doğasında Dede Korkut gibi birçok ozan yetiştirmiştir. Bu topraklarda yerli makamları diye bilinen aşık makamları yerli dediğimiz aşıklar tarafından çalınıp söyleniliyordu. Oğuz boylarının ozanlık geleneği bu toprakların yerli sesidir bu böyle biline.

Bakınız Alptekin Coşkun Aşık Şenlik hakkında neler yazıyor. »Aşık Şenlik, ilk başlarda saz çalmasını bilmemektedir. Aşık Nuri’den sazı öğrenerek şiirlerini saz eşliğinde söylemeye başlar. Aşıklık sürecinde rüyasında sevgilisinin suretinin yanı sıra Hazreti Muhammed’in cemali de gösterilerek Pir elinden bade içen Şenlik, badeli aşık olmanın yanında hem halk şairi hem de Hak aşığı olmuştur. Hayatının sonlarına doğru dinin etkisi altında kalarak Nakşibendi tarikatına intisap etmesi dolayısıyla saz çalmayı bırakmıştır  (Alptekin Coşkun; 2006: 70).«[vii]

Bu alıntıyı okuyanlara şunu sormalıyım. Kerem Aslı, Mecnun Leyla, Sümmani Gülperi isimlerini yan yana yazıyoruz. Peki Aşık Şenlik’in sevgilisinin adı nedir? Bade içtiğine göre mutlak bir sevgilisi olmalı, normalinde bu hikayelerde bir kadın bir erkek olduğuna göre, görülen aynı rüyada Aşık Şenlik ile birlikte bade içen sevgilisi kimdir? Merak ediyorum. İki kadınla evli olan Şenlik hangi kadın adına rüyada bade içti.  Bilen var mı?

İlk başlarda saz çalmasını bilmemektedir. Sonra bilindiği kadarıyla birkaç gün Aşık Nuri’den sadece saza vurmasını öğreniyor. Bu öğrenim sonunda belli bir süre sazıyla çalıp söylediğini yazıyorlar. Daha sonra yanı kırk yaşlarında Nakşibendi tarikatına intisap etmesi dolayısıyla saz çalmayı bırakmıştır. Sadece şiirlerini başkalarının çaldığı saz eşliğinde okumuştur. Yani Nakşibendi tarikatına girince saz çalıp türkü söylemeyi bırakıyor. Sazı ve sözü bırakan bir insan nasıl bu kadar etkili bir ozan oluyor, bunu bilen bir bilmeyene anlatsın lütfen.

Günümüzde ozanlık geleneğinde Çıldırlı Şenlik adından söz edilse de Çıldırlı Şenlik yöremizde bir Borçalı göçmenidir. Yerli kültürle bağı pek yoktur. Dil olarak yerli insanların hiçbiri bu ozanı anlamıyor. Bu ozanın, ağır ve ağdalı bir dile sahip olması yerli halkla arasındaki kontağı koparmıştır. Her ne kadar kısa bir süre Aşık Nuri dediğimiz ustadan ders almış denilse de dil ve gelenek bakımından Aşık Şenlik Borçalı aşıklık geleneği içinde biliniyor ve tanınıyor.

Günümüzde bile Terekeme ozanlarının sesleri yerli halk tarafından pek anlaşılır değildir. Söyledikleri türkülerde yerli halk tarafından pek bilinmez. Kendi içlerinde kapalı bir yapı oluşturmuşlar. Bu kapalı yapı Alevi ozanları içinde geçerlidir. Onlarda yerli halk tarafından pek bilinmezler.

Yerli insanlar daha çok kendi ozanlarını anlayıp dinliyorlar. Dolayısıyla yöremizde adı bilinen yerli ozanlardan söz etmeliyim. Bu ozanlar yerli halkın dili olan yerlice dediğimiz yani temiz Türkçe ile seslenmişler. En önemli ozanların isimlerini tek tek yazabilirim. Ancak, yöremizde sesiyle, sözüyle, sazıyla bilinen ve bu yazının içinde anlatılan »Güzeller bezenmiş toya giderler« adlı koşmanın sahibi olan Ahıskalı Hasta Hasan adından söz edeceğim. Gerçi bu yörede onlarca yerli ozan yaşamıştır. Bu ozanları zaman zaman yazılarımın içine alıyorum. Dolayısıyla onlardan söz ediyorum.

Hasta Hasan mahlasıyla ezgiler söyleyen ozanın ustasını, dahası ustasının ustasını şimdiki bilgilerime göre ben bilemiyorum. Bilenler mutlaka vardır ve onlarda bir yerlerde yazmışlardır.

Yöre insanının en çok bildiği ve söylediği türküler Hasta Hasan türküleridir. Onun adına da birçok makam vardır. Burada saymamıza gerek var mı bilmiyorum ancak, Ozan Hasta Hasan ile oluşan bir aşıklık kolu vardır. Bu kol Hasta Hasan’ın Çırağı Aşık Nuri ile devam etmiştir. Daha sonra Aşık Nuri’nin üç beş günlük çırağı olan Aşık Şenlik ile belli bir mertebeye ulaştığını yazı yazanlar söylüyor. Oysa yöre insanı Aşık Şenlik türkülerini pek bilmezler. Sadece Terekemeler bilir ve onlar söylerler. Yöre aşıkları arasında da Terekeme olan aşıklar bilir ve okurlar. Yerli ozanlar bir iki türküsünü söyleseler de yöremizde Aşık Şenlik pek yaygın bilinen bir aşık değildir.

Şenlik adına okunan birçok türkü özünde Aşık Şenlik türküleri değildir. Aşık Şenlik adına yayınlanan kitaplar incelendiği zaman görülen manzara şu. Gerek Azerbaycan gerek Borçalı sahasında gerekse bizim yerel sahada birçok ozanın şiirleri aşık Şenlik’e mal edilmiştir. Sistem içinde bazı anonim türküler nedense Aşık Şenlik şiirleriyle benzerlik gösteriyor. Örnek: Zübeyde, Musa Tur Dağında, Deh Deyin Kızlar, Sallana Sallana Meçe Ser Ave gibi türküleri sayabiliriz. Bu konuda ileri tarihte bir yazı yazarsam tümünü anlatabilirim.

Sözlü gelenek üstünden insanların bilerek ya da bilmeyerek yöremiz türkülerinin Aşık Şenlik adına aktarılmasıdır. Bu konuda az önce sözünü ettiğim dört türküden başka başka türkülerin olduğunu söylemeliyim. Ancak sözün bu noktasında bu yazıda tek bir örnek vererek bu konuyu şimdilik geçelim. Azerbaycan sanatçıları arasında adı geçen Famile Göyceli diye biri söylediği bu türküyü Çıldırlı Şenlik adına okuyor. İsteyen YouTube kanalında bu sanatçının sesinden dinleyebilir.

Çeper gırağında çay kenarında
Oturmuş bir güzel yola ne deyim
Aynası elinde bezek telinde
Al yanakta goşa hala ne deyim

Oysa yazılı kaynaklarda bu türkü Hasta Hasan Güzellemesi olarak geçiyor. Bu tür değişimler halk yazınında olağan bir durumdur. Ancak bilinince düzenleme yapılmalıdır demeliyim. Daha önce yazdığım yazılarda bu konuyu işlediğim için bu yazıda sadece bu sözlerle geçiştireceğim. Bu arada Hasta Hasan adına kayıtlı olan türkü sözlerinin ilk dörtlüğünü vermeliyim.

Çeper Çuhurunda

Hasta Hasan Güzellemesi:

Çeper çuhurunda suyun üstünde
Bir güzel oturir ona ne diyim
Ayna gabağında cilve hayında
Ağ yüzünde goşa hala ne diyim[viii]

Bu bilgi, Aşık Şevki Halıcı da Aşık Makamları Mustafa Cemiloğlu, Aydın Atalay. “Dergipark. Org.tr sayfasından alıntıdır. Ancak tam bilgi dipnot olarak verilmiştir. Sözlerin tamamını sözü geçen kaynakta Hasta Hasan adına bulmak mümkündür.

Yöremiz adına aşıklık sanatı hakkında bir söz söylemek gerekiyorsa, yukarıda değindiğim gibi yöremizde var olan aşık kolları ikiye ayrılıyorsa bu aşık kolları hakkında daha önce »Doğulu Halk Şairleri« adıyla yayınladığımız çalışmamızın giriş yazısında değinmiştik. Buyurun bu küçük alıntıyı okuyalım.

»Doğu Anadolu aşıklık geleneğinde, bir varlık olarak bugüne ulaşabilmiş 2 temel koldan söz etmek mümkündür. Bu ikisi de yaklaşık aynı dönemlerde yaşamış Şenlik (1850-1913) ve Sümmani (1860-1915) adlarıyla anılır. Bunların dışında yörelerde kendine özgü tavırlar görülmesine karşın yine de belirgin bir kol/okul boyutuna ulaşmamışlardır.

Şenlik kolu Kafkasya ile Anadolu arasındaki en önemli köprüdür. Bu koldaki birçok hava/makam ve şiir tarzı doğrudan Azerbaycan gelenekleriyle aynı olması yanında bazı Anadolu makamlarını da içinde barındırabilmektedir.

Şenlik kolu temelde Hasta Hasan (1760-1828) ile birlikte düşünülmeli. Çünkü asıl gelenek Şenlik’in ustası Aşık Nuri’nin ve onun ustası Hasta Hasan’la şekillenmiş ve Şenlik aracılığıyla bugünkü konumuna ulaşmıştır.

Sümmani kolu, Şenlik koluyla benzerliklerinin yanında Anadolu gelenekleriyle de yakınlaşmış önemli bir koldur. Narmanlı Sümmani’nin adıyla özdeşleşen bu kol, Erzurum aşıklık geleneğinin önemli temsilcilerinden olan Aşık Erbabi’nin (1805-1884) taşıyıp Sümmani’yle somutlaşmış bir koldur.«[ix]

Yöremiz aşık kollarından söz ederken, günümüz ozanlarından iki isimden söz etmeliyim. Birincisi Murat Çobanoğlu, ikincisi Maksut Feryadi. Bu iki isim bana göre Hasta Hasan kol/Okulu dediğimiz sahanın en önemli iki temsilcisidir. Sözü edilen aşıklık kolu bu iki isimle doruk noktaya taşınmıştır. Bu isimlerin yanına Aşık Şeref Taşlıova ismini de ekleyebilirim. Sonra da şunu söyleyebilirim. Aşık Şenlik yerine Aşık Murat Çobanoğlu adının yazılmasını doğru bulurum. Çobanoğlu’nun devamı olarak da Maksut Feryadi olmalı ve böyle yazılmalı.

Yazdığım bu bilgilerden sonra gelelim söz konusu türküye ve türkünün sahibi olan Hasta Hasan’a. O halde önce türkünün bilinen küçük hikayesini yazalım. Daha öncesi şöyle bir not düşmeliyim. Türkülerin hikayeleri pek yoktur. Küçük bir olayın getirisidir var olan türküler. Buyurun okuyalım küçük bir olayın getirisi ve yılların içinde akıp gelen türküyü. Dilden dile ilden ile yayılmış ve bulunduğu sahanın dışında, Aşık Hüseyin adıyla kayıtlara Erzurum türküsü olarak geçmiştir. Dahası Erzurumlular bu türkünün birde uzun hikayesini anlatıyorlar. Şimdi bildiğimiz olayı aktaralım.

Hasta Hasan evinde uzun zaman hasta yattığı için, çok sevdiği karısı Naz ona sürekli bakmaktadır. Ancak bir gün köyünde bir toy (düğün) olur ve Hasta Hasan da bu toya (düğüne) ailece davetlidir.

Ailece davetli olmasına karşın, hasta olduğu için, kalkıp bu toya (düğüne) gidemez. Karısı da onu bırakıp gidemez.

Köyün kadınları toya (düğüne) bu ailenin gelmediğini görünce, toplanırlar ve Hasta Hasan’ın evine gelirler. Amaç, Hasta Hasan gidemiyorsa hiç olmazsa karısı Naz için izin alıp toya (düğüne) götürmek…

Hasta Hasan’dan karısını toya (düğüne) götürmek için izin isterler. Hasta Hasan karısı Naz Hanıma toya (düğüne) gitmesi için iznini verdikten sonra, alır sazı eline bu türküyü söyler.

Güzeller Bezenmiş

Hasta Hasan Güzellemesi:

Güzeller bezenmiş toya giderler,
Sizlere emanet Naz oynamasın;
Yığılırlar rica minnet ederler,
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın.

El alem yığılıp ona bakarlar,
Yahşı ada yaman adlar takarlar,
Oynadırlar sonra başan kakarlar,
Al vala altında göz oynamasın.

Hasta Hasan der ki ala göz yarım,
Kurban olsun sana devletim varım,
Demem oynamasın oynasın derim
Kemerden aşağı diz oynamasın

Peki Bu Hasta Hasan dediğimiz ozan kimdir nerelidir? Bu ve buna benzer tüm soruların yanıtını verelim. Öncelikle bu güzelleme hakkında az da olsa bir bilgi verdikten sonra Hasta Hasan dediğimiz bu ünlü ozanı tanıyalım.

Hasta Hasan Güzellemesi olarak bilinen türkünün küçük bir hikayesini ben yıllar önce Türkü Dostları sayfası için yazmıştım. Sayın Murat Çobanoğlu kaynaklı olan bu anlatımı, paylaşırken, yine daha önce Bekir Karadeniz ile birlikte hazırladığımız »Doğulu Halk Şairleri« çalışması için bize, sesi ve yorumuyla bu türküyü değerli ozanımız Maksut Feryadi çalıp söylemişti. Aynı türküyü, Orhan Bahçıvan, Gökhan Temur, Murat Selçuk Kızılateş ile birlikte hazırlanan »Ardahan Türküleri« çalışması içine de aldığımızı söylemeliyim.

Ozan Hasta Hasan hakkında Doğulu Halk şairleri çalışmamızda verilen bilgileri yazının bu bölümünde aynen aktarıyorum.

Ahıskalı Hasta Hasan.

1760-1828. Doğduğu yere ilişkin somut bir veri bulunmamaktadır. Bazı cönklerde Ahılkelek’in (Ahıska) Dırgına, bazılarında Havet köyünün adı geçmektedir. Doğum ve ölüm tarihlerine ilişkin bilgiler kesin olmamakla birlikte en olası tarihler Haydar Çetinkaya’nın yaptığı araştırmalar itibariyle burada aktarılanlardır.

Aşıklık geleneğine ve şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya başladığı ve kısa sürede yörede adını duyurduğu bilinmektedir. Hem bağlama çalmada hem de aşıklık geleneğini bilmesindeki ustalığı kendisinden sonraki birçok bilinen aşığı etkiledi. Özellikle Çıldırlı Şenlik’in (1850-1913) ustası Aşık Nuri, yetiştirdiği en önemli aşıklardandır.

Az sayıda türküsü bugüne kalmış olmasına karşın geleneklere bağlı olarak yetişen birçok aşık, Hasta Hasan’ın türkülerini öğrendi ve söyledi.

Hasta Hasan’ın Posoflu Fakiri (1770-1850), Ardahanlı Karani gibi dönemindeki birçok önemli aşıkla karşılaştığı yolunda veriler bulunmaktadır.

Şiirleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlanan Hasta Hasan’ın nerede öldüğü ve nerede toprağa verildiği konusunda herhangi bir bilgi bugüne ulaşmadı.

Hasta Hasan’ın ozanlık sanatı ve koşmaları hakkında birçok çalışma yayınlanmıştır. Bunlardan da söz etmeliyim. Yukarıda söylediğim gibi “Doğulu Halk Şairleri” çalışmasında, daha sonraları “Ardahan Türküleri” adıyla yayınladığımız çalışmada, Arpaçay yöresi derlemeleri adlı çalışmada, Güzeller bezenmiş toya giderler, adlı güzelleme türküsü, oynamasın adıyla yayımlanmıştır.

Prof. Dr. Valeh Hacılar, Hasta Hasan adıyla bir kitap yayınlamıştır. Azerbaycan Milli İlimler Akademiyesi Folklor enstitüsü yayınları arasında Ahıskalı Hasta Hasan adıyla bir kitap bulunuyor. Ayrıca, Ali Hüseynoğlu Şamil (Şamilov). Ahıskalı Hasta Hasan (şiirleri ve şiirlerinin yaranması hakkında söhbetler), Bakı, Elm ve tehsil, 2012, -248 seh.

Benim bildiğim çalışmalar bunlardır ancak Hasta Hasan hakkında eminim daha çok çalışmalar vardır. Çünkü yöremizin çok ünlü yerli aşıklarından birisidir. Kültür olarak yerli olması nedeniyle, temiz ve anlaşılır Türkçesiyle, yöremizde çok iyi bilinen bir ozandır.

Yukarıda da sözünü etmiştik. Ardahan ve çevresinde bir ozan ekolünden söz ediliyorsa bu direk Hasta Hasan ekolü olmalı. Aslında böylesi bir ekolden söz ediyorsam bu yöremizde yaşamış ünlü ozanların adıyla anılmalıdır. Belli başlı isimleri bir divanında zaten Hasta Hasan sırayla saymıştır. Bu ozanlar arasında Çıldırlı Aşık Şenlik bulunmuyor. Çünkü bu ozanlar bu sahada var iken daha Şenlik diye bir ozan ortalarda yok. Şenlik çok sonra Hasta Hasan’ın çırağı olan Aşık Nuri’ye dayısı İbrahim'le giden ve birkaç günlük saz taliminden sonra dönen bir aşıktır Sayın Şenlik. Verilen bilgiler doğru ise, Aşık Şenlik bu sıralamada üçüncü kuşak olarak yer alıyor. Daha önceki yazılarımda söylemiştim. Yöremizde eğer bir aşık geleneğinden söz edeceksek, bu gelenek Hasta Hasan geleneğidir.

Ab-ı Çeşmin

Hasta Hasan Divanisi

Ab-ı çeşmin göllerinden suna da bir kaz da bir
Süsen sümbül mor menevşe bülbül öter yaz da bir
Vagıf dertten haberdardır Gevher’in kıymeti yok
Kul Karani Kara Zülal Aşık Ömer sözde bir

Kurbani hak aşığıdır daima hamdan söker
Destine alıp kalemi hattına bir hat çeker
Çöllü İsmail baş tacı candan kasavet döker
Kerem ki yandı ateşe od da birdir közde bir

Molla Halis delaletten içti aşk badesini
Güftadi’ye vermiştiler ondan ziyadesini
Urfani hak aşığıdır geçilmez nidasını
Aşık Seyfi Usta Polat Deli Temo sazda bir

İçmedim aşk badesini hem okuyam hem yazam
Böyle gitmez bu ülüzgar elbet gelir bir ayyam
Yılı bin üç yüz on sekiz hesabı yok ki sayam
Çok aşıklar geldi geçti Hasta Hasan yüzde bir

Bu divan içinde geçen ozanların isimlerini sırasıyla biliriz ve onlara özgü olan ezgileri de biliriz. Genelde yöremizde göçmen kültürü altında yok edilmiş bir yerli kültüründen söz ediyorum. Göçmen kültürü kendisini var ederken yerli kültürü yok saymıştır. Bu olay özünde pek doğru bir olay değildir.

Hasta Hasan mahlaslı bu türkünün yine Hasta Hasan mahlaslı olarak birden fazla çeşitlemesi bulunmaktadır. Ayrıca, aynı dizeleri içeren bu koşma Karslı Aşık Tüccari adına da kayıtlıdır. Yani bu eserin Aşık Tüccari adına yazıldığını görüyoruz. Soruyorum hangisi doğru?

Bu türkü birçok aşık ve sanatçı tarafından seslendirilmiştir. Oynamasın redifiyle biten dört ya da beş ozan adıyla koşma daha vardır. Sadece Ahıskalı Hasta Hasan mahlaslı on çeşitlemesini bu yazının sonuna aldım. Bu dağılım, yani çeşitleme bolluğu sadece bizim halk yazınında vardır. Bunun asıl gerekçesi ise kendilerine ozan diyenler ve ozanlık sahasına çıkan kişilerin okuma yazma bilmedikleridir. Sadece kulaktan duyma işleminin sonucu akılda kalan seslere kendisinden ses ekleyerek sunuşu yani ezbercilik yöntemi böylesi bir sonucu getiriyor. Hiçbir ozanın not defteri yoktur. Genelde sözlü derlemelerden oluşan bir yazın olayı.

Bu türkü Erzurum türküleri içinde bulunuyor ve Erzurum şehrine kayıtlıdır. Ancak tüm yöremizde bu türkü Hasta Hasan türküsü olarak bilinir ve böyle tanınır. Çevre illere yayılması gayet normaldir. Yazılı bir gelenek olmadığı için, sözlü gelenek üstünde türküler nerede söylenilirse oranın türküsü konumuna getiriliyor.

Bazı kaynaklar bu türkünün sözlerini aktarırken şu bilgileri veriyor.

Türkünün Künyesi:
Kaynak:                 Erzurum-Aşık Hüseyin-Fikret Karaduman
Derleyen:               Mustafa Geceyatmaz tarafından derlenmiştir.
Yöre :                    Kars – Selim , Erzurum, Artvin ve Ardahan
Notaya Alan:          Mustafa Geceyatmaz
TRT Rept. No:       3792;
Sözleri –Kars - Selimli Tüccari Baba’ya ait olan bir çeşitlemesi de vardır.
Türkü yörede "Hasta Hasan Türküsü" olarak bilinir.

Evet son sözler doğrudur. Yani bu türkü yöremizde Hasta Hasan Türküsü olarak bilinir ve böyle tanımlanır. Hasta Hasan özünde Ahıska ile Ahılkelek adlı şehirlerin ozanı olarak biliniyor. Dolayısıyla bu iki yerleşim yeri Gürcistan da kaldığı için, bu yöre türküleri direk Ardahan türküsü olarak anılıyor. Çünkü yerli ahali genel olarak bu alanda aynı kültürü yansıtıyor. Kars kültürü başkadır, Erzurum kültürü daha farklıdır. Artvin aksanı ve kültürü çok çok farklıdır. Bizim Ardahan yöresi yerli kültürü kendi sahasında yok edilmiş yani, sözün doğrusu talan edilmiş bir kültürdür. Ben yıllardır bunu yazmaya çabalıyorum. Ama nafile.

Ama nafile demiş olsam da halk yazını içinde söylenmesi gereken sözlerimiz olmalı. Bir türkünün on tane çeşitlemesi oluşursa, dahası aynı türkünün sözleri en az beş ozanın üstüne yazılırsa, bu sözlü gelenek olduğundan fazla sahte sözlerin yüklendiği bir yazın olmuş oluyor.

Bu olayda adı geçen ozanları suçlamak yerine, bu sözü edilen ozanlara bu sözleri yükleyen kişilere sözümüz olmalıdır demeliyim.

Yöre kültürünü bilmeyen, tanımayan özünde tarikat kültürüyle genel halk kültürünü birbirine karıştıran, Anadolu kültürünü sadece belli başlı bir tarikat kültürü olarak anlatan ozanlar şimdiki kuşaklar adına, dahası gelecek kuşaklar adına bu işin vebalinden nasıl kurtulacaklar bilemiyorum. Geçmişte kalan bin yılların getirisi olan ozan kültürünü sadece bir tarikat kapısına bağlayanlar bu kültüre ne kadar zarar verdiklerinin farkındadırlar sanıyorum. Her yörenin ozanı kişisel olarak belli bir inanç kurumu içinde olabilir. Bu sistem özel bir konudur. Genele yansımamalı bence.

Sözümüzün bu noktasında yukarıya aldığım bir divanın sözlerinden sonra tekrar iki divan daha yazmalıyım. Bu yazma olayı Ahıskalı Hasta Hasan’ın ne kadar temiz bir Türkçe konuştuğunu anlatmaktır benim amacım. Bunun gibi onlarca ozan bu denli sade ve temiz Türkçe kullanmış ama gel gelelim bu güzelim sesler göçmen kültürü altında ezilip yok olmuştur.

Hasta Hasan mahlaslı iki divanın sözlerini vererek öteki çeşitlemelere geçelim. Yöremizde çok ünlü olan »Bir Su Ver« adıyla yazının içine aldığım divanın sözleri en az üç çeşitleme olarak Ardahan Türküleri çalışmasına da alınmıştır. İkinci divan olan »Kimde Var« divan sözleri ise, değerli ozanımız Maksut Feryadi tarafından Mereke Divanisi olarak okunmuştur. Bunu da Doğulu Halk Şairleri çalışmasına almışızdır.

Günümüzde böylesi bir çalışma ile ozanımız Hasta Hasan’ı gündeme taşımış ve yöre halkıyla yeniden buluşturmuşuz.

Kimde Var

Mereke Divanisi

Ey felek senin elinden bu Sitare[x] kimde var
Benim kimi sine dağlı, bahtı kara, kimde var
İki cihan serveri ol Muhammed aşkına
Durum dolanım başına, derde çare kimde var

Herkesin bir derdi vardır benimki tümden beter
Bir yaram sinemde sızlar birisi yanar tüter
Bu dert beni kül eyledi ahı Kerem’den beter
Tabip gelip merhem çalmaz bele yara kimde var

Gel biçare Hasta Hasan konuşma namert ile
Sen çalış ki, dost olasın bir eli cömert ile
Çok aşıklar geldi geçti, illah Kerem dert ile
Bele ataş bele sevda bizden sonra kimde var

Bir Su Ver

Hasta Hasan Divanisi

Sallanıban bağdan gelen sevda perim bir su ver
Malım-mülküm sana kurban külli varım bir su ver
Canıma bir ateş düştü tütünüm arşa çıkar
Kurudu dilim damağım dil-ezberim bir su ver

Güzellerin hatrı aziz birbirinden seçemem
Verseler dünya malını sevdiğimden geçemem
Yad elinden ab-u hayat sunsalar da içemem
Özün doldur öz elinle ey maralım bir su ver

Hasta Hasan geldi diye işitseler adımı
Yanar yanar kömür ollam dadımı feryadımı
Kahpe felek aman vermez alayım muradımı
Bu hastaya verme cefa ince bellim bir su ver

01 Güzeller Bezenmiş[xi]

Güzeller bezenmiş toya giderler,
Sizlere emanet Naz[xii] oynamasın;
Yığılırlar rica minnet ederler,
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın.

El alem yığılıp ona bakarlar,
Yahşı ada yaman adlar takarlar,
Oynadırlar sonra başan kakarlar,
Al vala altında göz oynamasın.

Hasta Hasan der ki ala göz yarım,
Kurban olsun sana devletim varım,
Demem oynamasın oynasın derim
Kemerden aşağı diz oynamasın

02 Güzeller Yığılıp[xiii]

Güzeller yiğilib toya giderler
Amanat amanat yar oynamasın
Ben bilirim rıca minnet ederler
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın

Güzeller yığılıp yüze bakarlar
Al yanağa kızıl güller takarlar
Sonra söyler başımıza kalkarlar
Leçeğin altından göz oynamasın

Hasta Hasan der ki, ala göz yarım,
Sana kurban olsun devletim varım.
Demem oynamasın, oynasın yarım
Kemerden aşağı, diz oynamasın.

03 Güzeller Bezenmiş[xiv]

Güzeller bezenmiş toya giderler
Yarim versin mene söz oynamasın
Men bilirem rica minnet ederler
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın

Dost ile düşmanın durar bakarlar
Al yanağa gonca güller takarlar
Töhmet eder başımıza kalkarlar
Keleğın altında göz oynamasın

Hasta Hasan der ki ala göz yarım
Sana kurban olsun devletim varım
Demem oynamasın, oynasın hanım
Kemerden aşağı diz oynamasın

04 Güzeller Bezenmiş

Güzeller bezenmiş toya giderler,
Sizlere emanet Naz[xv] oynamasın;
Yığılırlar rica minnet ederler,
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın.

El alem yığılıp ona bakarlar,
Yahşı adan yaman adlar takarlar,
Oynadırlar sonra başa kakarlar,
Al vala[xvi] altında göz oynamasın.

Hasta Hasan der ki ala göz yarım,
Kurban olsun sana dövletim varım,
Demem oynamasın, oynasın hanım,
Kemerden aşağı diz oynamasın

05 Güzeller Bezenmiş

Güzeller bezenmiş toya giderler
Sizlere emanet kız oynamasın
Yığılırlar rica minnet ederler
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın

El alem yığılıp ona bakarlar
Yahşi adan yaman adlar takarlar
Oynatırlar sonra başa kakarlar
Al vala altında göz oynamasın

Hasta Hasan der ki ala göz yarım
Kurban olsun sana devletim varım
Demem oynamasın oynasın derim
Kemerden aşağı diz oynamasın

06 Güzeller Bezenmiş[xvii]

Güzeller bezenmiş toya giderler
Sizlere emanet yar oynamasın
Ben bülürem rica minnet ederler
Yengüllük edip ay balam tez oynamasın

Düşmanlar oturmuş bize bakarlar
Gonca güller al yanağa takarlar
Sonra söyler başımıza kakarlar
Dudağın içinde dil oynamasın

Ben seni sevmüşem sevgülü yarim
Sizlere gurbandır bu şirin canım
Demirem oynamasın oynasın hanım
Kara kaş altında göz oynamasın

07 Geyinib Keçinib[xviii]

Geyinib kecinib toya gedenner,
Amanat, amanat düz oynamasın.
Cavandı oynamah ona hoş geder,
Yüngüllük eyleyib tez oynamasın.

Dostla, düşmen yığılıban bahallar,
Ağ ellere elvan hena yahallar,
Töhmet eder, başımıza kahallar,
Kelağay altından göz oynamasın.

Hasta Hasan deyer: ala göz yarım,
Sene kurban olsun dövletim, varım,
Demirem oynamasın, oynasın yarım,
Edalı-işveli naz, oynamasın.

08 Gözeller Bezenif[xix]

Gözeller bezenif toya gedeller,
Amanat, amanat yar oynamasın.
Men bilirem, irca mehnet edeller,
Acala eyliyif tez oynamasın

Oğrun-oğrun dost bağınnan bahallar,
Ağ ellere elvan hena yahallar,
Sabah töhmet eder, başa kahallar,
Yüngüllük eyliyif çoh oynamasın.

Hasta Hasan deyer, ala göz yarım,
Sene kurban olsun devletim, varım,
Demirem oynamasın, oynasın yarım,
Ala göz altından kaş oynamasın.

09 Güzeller Bezenmiş[xx]

Güzeller bezenmiş toya giderler
Sizlere emanet yar oynamasın
Ben bülürem reca minnet ederler
Yengüllük edip ay balam tez oynamasın

Düşmanlar oturmuş bize bakarlar
Kızıl güller al yanağa takarlar
Sonra söyler başımıza kakarlar
Dodağın altında dil oynamasın

Ben seni sevmüşem sevgülü yarim
Sizlere gurbandır bu şirin canım
Demirem oynamasın oynasın hanım
Kara kaş altında göz oynamasın

10 Gözeller Bezenif[xxi]

Gözeller bezenif toya gedende
Amanat amanat yar oynamasın
Men bilirem irca minnet eylerler
Yüngüllüh eyliyif tez oynamasın

Dosd ile düşmanlar durur bahallar
Uzun boya zer dürdane tahallar
Söylediller başımıza gahallar
Gabağın altınnan gaş oynamasın

Hesde Hasan diyer ela göz yarim
Sana gurban olsun devletim varım
Demedim oynamasın oynasın yarim
Gabağın altınnan gaş oynamasın

Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«



[i] Mustafa Kemal Atatürk/ Atatürk'ün Kastamonu Nutku/ (30 Ağustos 1925)
[ii] Ahısha (Çıldır) Eyaletinde »Defter-i Caba-ı« (1694-1732) verilerine göre tımarların yıllık gelirleri bilgisi verilirken Ahıska adının »Çıldır Eyaleti« olduğu bilgisi bulunmaktadır.
[iii] Ardahan Türküleri kitabında önsöz yazısından alıntıdır.
[iv] Çıldırlı Aşık Şenlik Hayatı ile ilgili bir anlatıdan alıntıdır. Web sitesinden.
[v] Ensar Aslan, Çıldırlı Aşık Şenlik-Hayatı, Şiirleri ve Hikâyeleri, Erzurum 1975, s. 8-18.
[vi] Aşık Şenlik web sayfasından alınmıştır.
[vii] Âşık Şenlik’in Şiirlerinde Geçiş Dönemleri / Dr. Yılmaz Yeşil
[viii] Halk kültürü Özel sayısı 1 de ise Hasta Hasan Güzellemesi olarak veriliyor. Sy. 87
[ix] Doğulu Halk Şairleri/ Bekir Karadeniz/Orhan Bahçıvan/KaraMavi Yayınları 1. Baskı Temmuz 2010
[x] Sitare: Yıldız. Talih, Baht, Kader.
[xi] Güzellemenin doğrusu bu sözlerdir benim bildiğim.
[xii] Naz: Hasta Hasan’ın karsının adı…
[xiii] Kaynak: Aşık Murat Çobanoğlu
[xiv] Kaynak: Maksut Feryadi
[xv] Hasta Hasan'ın karısının adının Naz olduğu için Naz'ın oynamamanı tembihliyor Ozan.
[xvi] Al, Kızıl renk /Al Vala / Kızıl Vala: İpekten dokunmuş, ince başörtüsü.
[xvii] Erzurum-Aşık Hüseyin-Fikret Karaduman-Mustafa Geceyatmaz…
[xviii] Bu çeşitleme ise, Azerbaycan ve Gürcistan yörelerindeki söyleniş biçimiyle alınmıştır.
[xix] Arpaçay köylerinden derlemeler“ kitabının 118-119-cu sehifesinden alınan metn, Kaynak kişi: Adı: Eset Polat, yaşı: 65, Kineği köyü. Bu çeşitleme Terekeme Ağzı olarak derlenmiştir.
[xx] Erzurum çeşitlemesi Fikret Karaduman
[xxi] Kars / Arpaçay çeşitlemesi. Hüseyin Güven

Sarı Gelin Ezgisi!

Sarı Gelin Ezgisi! Bu dağlar Kızılgedik Dağları Vay Sinan Ölsün Sarı Gelin! Geçtim tüm kapıları ansızın Pencereleri öylece Dolaştım sokak...