Anadolu Türk Halk Ezgileri Sahasında Aşık Kolları. »Üçüncü
Yazı«.
Güzeller Bezenmiş
Toya Giderler
Çeper çuhurunda
suyun üstünde
Sallanıban bağdan gelen sevda perim bir su ver.
Bu türküleri yazmadan ve anlatmadan önce biraz yöremizde var
olan ve tarih olarak Dede Korkut geleneğine bağlı olduğunu söylediğimiz yerel ozanlık
geleneği adına bir iki söz söylemeliyim. Gerçi yıllar önce »Halk Edebiyatı
Sahasına Eleştiri Gözüyle Bir Bakış« başlığıyla bir eleştiri yazısı yazmış
ve yayınlamıştım. O yazımda düşüncelerimi anlatmıştım. Şimdi ise bir yanıyla o
yazının devamı niteliğini taşıyan bu yazı aşık kolları olarak nitelediğim ve
her zaman sözünü ettiğim kol adlarını anlatıyorum.
Sözümüz üçüncü yazı olarak adlandırılan ve diğer bir yanıyla,
Anadolu Türk Halk Ezgileri Sahasında Aşık Kolları başlığıyla yazıyorum. Her iki
sahayı da bir araya taşımayı amaçladım. Alabildiğine sarsılmış bir yazın
dünyası. Her dönem yok sayılmış ozanları var edebilmek adına, günümüz
Türkçesiyle sınırsız yükleme yapılmıştır. Elbette ki bu sonradan yüklemeler
yazın dünyasını sahte bir görünüme sürüklemiştir.
Aşık Mektepleri ve aşık kolları adına söz söyleyelim derken,
yerel sesle göçmen ses arasındaki farkı belirlemeliyim. Benim düşünceme göre
halk yazını içinde biz araştırmacılar olarak biraz kendi felsefemizi kendimiz
yaratmışız. Gerek aşık kollarını gerekse bu kollarla uzaktan yakından ilgisi
olmayan aşıkları o yerlere biz oturtmuşuz. Oysa o aşıkların böyle bir
çabalarının olduğunu sanmıyorum. Yani biz hayal dünyamızda kendi bilgimize göre
birtakım kurumlar oluşturmuşuz. Sonra bazı ozanları hak etmedikleri halde bu
kurumların başına atamasını yapmışız. Oysa, sözü edilen sahaya inildiği zaman,
sahadaki gerçekler çok farklıdır.
Şimdi şunu demek gerekiyor, bazı konularda sözümüz vardır
bunları zaman zaman yazdığım küçük yazılarda aktarıyorum. Bu yazıda da bir
konuyu detaylarıyla olmazsa bile ön bilgi olarak vermeliyim. Öncesi şunu
demeliyim. Bazı ozanlar hakkında daha önce yazılan bilgileri alıp kendi
yazılarımda aktardım. Ancak bu aktarma işlemi bütün yazılanlara katılıyorum
anlamına gelmemeli. Bir ozan başkasının eserlerini kendi hanesine çekinmeden
yazıyorsa, biz araştırmacılar da bunun farkına varırsak çekinmeden bu olayı
yazmalıyız.
Bu konular benim için yazılması ve anlatılması gereken
konulardır. Yöremizde aşık yani ozan mektepleri yoktur. Yöremizde olmadığı gibi
ülkemiz genelinde de yoktur. Oluştuğunu da sanmıyorum. Ancak biz oturduğumuz
yerde ozanları yazmaya özen gösteren araştırmacılar kendi kafamıza göre bir
sistem içine alıyoruz ozanlık geleneğini. Şunu hiçbir zaman görmek istemiyoruz.
Okuma yazma bilmeyen, doğru düzgün bir saz çalmayı beceremeyen ozanlardan
felsefe üretimi bekliyoruz.
Günümüz yazın dünyasında sözü edilen ozanlar çağdaş
düşüncenin ve çağdaş sanatın bin yıl gerisinde kalmış ve sadece dini eğitim bağlamlı
gördüğünü söylediği rüya ile övünen, ancak okuma yazma bilmeyenin kulak dolusu
fısıltıyla aşıklık sanatı nasıl oluşur bilemiyorum. Din ve mezhep geleneği
bünyesinde oluşmuş tarikat müritliği ile övünenler bizim ozanlarımızdır.
Sümmani Rufai Tarikatı ile övünür. Şenlik Nakşibendi
tarikatı ile övünür, Bir başkası Bektaşi Tarikatı
ile, bir başkası Alevi Tarikatı
ile övünür durur. Bizde bunları günümüz ulusal düşüncesiyle öve öve bitiremiyoruz.
Tarikatların aşıklık sanatıyla ne derece ilgisi vardır bunu da
bilen lütfen açıklasın. Söz gelimi, aşığın müridi olduğu bir tarikat mahkemece
kapatılırsa o tarikatın müridi olan aşığın şiirleri de yasaklanır mı? Yoksa
Tarikat kapalı, ancak tarikat ehli olan aşığın ezgileri her yerde serbest mi
oluyor. Bu ne büyük çelişki demeliyim.
Çelişkinin yasal adını benim sözlerimle değil, ulu önder
Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle anlatalım. Buyurun ulu önderin sözlerini
okuyun. »
Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,
dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat,
tarikatı medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak
için kâfidir.«
[i]
Bu sözlerden sonra, yazının ana konusu olan Ahıskalı Hasta
Hasan ve onun türkülerine geçmeliyim. Belki geçmişteki tüm ozanlar böylesi
tarikat müritleri olabilirler. Ancak özelin genele yansıması ne kadardır ona
bakılmalıdır. Gelelim konumuz olan Ahıskalı Hasta Hasan ve onun türkülerine.
Söz konusu Ahıskalı Hasta Hasan ve onun türküleri olunca, hemen Ahıska
bölgesi hakkında bazı bilgileri vermeliyim. Yani söze şöyle başlamalıyım. Bu
yöreye çok eskilerden bu yana, Ahıska (Mesket) denildiğini biliyoruz. Bir diğer yanıyla şunu demeliyim. Mesket
yerine, Ahıska (Çıldır) yani bir diğer adıyla
Çavuldur Beyliği adıyla seslenilmiştir. Çıldır adı, günümüzde Oğuz Han’ın
Çavuldur Boyu adının; Çavuldur (Çaldur) Çıldır şeklinde fonetik bir değişikliğe
uğramış biçimidir. Dolayısıyla bu beylik giderek Çıldır Beyliğine dönüşmüştür.
Mesket adı yerine Çıldır adı söyleniliyordu. Demek istediğim budur.
Çıldır Beyliğinin bugünkü Ardahan’ın Çıldır kasabasıyla hiçbir
ilgisi yoktur. Bu kasaba Çıldır adını Kurtuluş savaşından sonra yeni yapılaşan
idari yapı getirisiyle Zurzunza köyünün adı Çıldır İlçesi olarak işlevlik
kazanmıştır. Diyor kendi tarihi anlatımında.
Osmanlı kaynaklarına göre, Çıldır adı özünde günümüz Ahıska
şehrinin en eski adıdır
[ii].
Bu adı Osmanlı
»Defter-i Caba-ı« (1694-1732) verileri
içinde bulmak mümkündür. Günümüzde Ahıska (Mesket) Türkleri dediğimiz
Türk boyu özünde Oğuz Han’ın Çavuldur Boyuna özgü olan bir halktır. Bu şehir
yani Ahıska şehri tarihin derinliklerinden bu yana böyle bilinir böyle
anlatılır. Son yıllarda yapılan isim değişikliği bizi yanıltmamalıdır.
Ardahan tarihini okuduğumuz zaman bize sunulan şöyle bir
bilgi vardır.
“Daha sonra Lala Mustafa Paşa’nın emri üzerine Ardahan Sancak Beyi Abdurrahman Bey kendi kuvvetleriyle
Ilgar Dağını aşıp, 9 Ağustos 1578’de tüm Posof deresini ve Ahıska
havalisini ele geçirmiştir. Böylece bu yöre tümüyle Osmanlı Devleti’ne
bağlanmıştır. Erzurum Beylerbeyi Lala
Mustafa Paşa 1578 yılı Ağustos ayında Ahıska merkez olmak üzere, en eski
adıyla Çıldır Eyaletini kurarak Ardahan, Göle, Hanak, Posof gibi yerleri buraya
bağladı.”[iii] Bu dönemde Ardahan Çıldır kasabasından söz edilmiyor. Çıldır
beyliği Ahıska merkez olarak kuruluyor.
Ozanlık geleneğinde var olduğunu bildiğimiz ozan kollarını
az sonra aktaracağım. Ancak günümüzde Ardahan’ın Çıldır ilçesine mal edilen
Aşık makamları kanımca Ahıska ozanlarının yerli makamlarıdır diyebiliriz. Şunu
da demek elbette yerinde olur Borçalı yöresi Terekeme makamlarından söz
etmiyorum. Bu makamlar aşıklık sanatı içinde çok önemli bir yere sahiptir.
Sözümüz Borçalı’dan değil yöremizden olsun istiyorum. Çıldır
Divanisi, Çıldır güzellemesi, Çıldırgülü gibi yöremizde bilinen makamların Aşık
Şenlik adına sunulması bana biraz tuhaf geliyor. Çünkü yazılı kaynaklarda
verilen bilgilere bakılırsa, Aşık Şenlik kimi araştırmacılara göre 54 yaşında,
kimi araştırmacılara göre ise kırk yaşında sazı sözü bırakmış ve Nakşibendi
tarikatına girmiş. Tarikat ehli biri olmuştur.
Meclislerde bulunduğu zaman olduğu yere diz çökerek
şiirlerini okuyor ve çırakları da saz çalıyor diye yazanlarda yine
araştırmacılardır. Bu araştırmacılardan Alptekin Coşkun diye birinin sözlerini
az aşağıya alıyorum. Bu alıntı sözler benim yazdıklarımı doğrular
niteliktedir. Önceleri saz çalmasını bilmiyor, bir ara saz çalmış ancak
tarikata girince sazı sözü bırakmış. Dolayısıyla olmuş ekol yaratan büyük ozan.
Aşık Şenlik’in saz öğrenme olayını yazmadan önce nasıl aşık
olduğunu yazmalıyım. Buyurun kendi yaşam öyküsünden alıntıdır. »Av merakı olan
14-15 yaşlarındaki Hasan, kırda uykuya dalar ve pirler elinden içtiği bâdeyle
âşık olur. Hayvan otlatmada yahut kuş, ördek avında uykuya daldığından söz
edilmektedir. "Hayvan otlatmada" diyenler, uyuyan genci akşam üzeri
aramaya çıkan babasının bulup getirdiğini söylüyorlar.«
[iv]
Çıldırlı Aşık Şenlik 19 yaşında saz öğrenmeye gidiyor. Yani
bu olayı araştırmacıların kaleminden okuyalım. »19 yaşında iken Ahılkelek'in
Lebis köyünden Âşık Nuri'den saz çalmayı öğrenmiştir.«
[v]
Bir başka araştırmacı ise şöyle yazıyor. “Oğlunda aşıklık alametleri
gören babası onu Ahılkelek'in Lebis köyüne Hasta Hasan'ın çırağı saz ustası Aşık
Nuri'nin yanına götürür. Orada üç beş ay kalarak saz vurmayı öğrendiği söylenir.
Aşık Nuri'ye dayısı İbrahim'le gitti. Birkaç günlük saz taliminden sonra döndü.
Yahut Aşık Nuri'ye kendisi gitti, orada bir müddet kalıp saz öğrendikten sonra
köyüne döndü gibi muhtelif rivayetler de vardır.
[vi].”
Bu sözlerden kim neyi nasıl anladı anlayan anlamayana
anlatsın. Ben anladığımı yazayım. ”Hoca Nasrettin’in bir sözü vardır “bilen
bilmeyene anlatsın” bende şöyle diyorum bu yazıda anlayan anlamayana anlatsın.
Üç beş günde saz öğrenmek ilginç bir olay. Sadece saza vurmayı öğrendi diyor
araştırmacı. Bir kez saza vurunca tüm yöreyi etkileyen, he mi de yöreyi etkisi
altına alacak kadar güçlü bir ekol yaratacak düzeyde bir saz öğrenmek kime
nasip olmuştur. Bu mesele civcivler yesin meselesidir demeliyim.
Bu ozanın yöremizde bilinen aşıklar arasında adı geçiyor. Yani
Aşık Şenlik olarak bilinen ozan, bir Terekeme aşığıdır. Borçalı yöresinden
gelen bir göçmendir. Yani Şenlik'in ataları, Tiflis’in güneyinde yer alan
Borçalı bölgesinden gelip bugünkü Ardahan ilimizin Çıldır ilçesine bağlı Suhara
(Yakınsu) köyüne yerleşmiş muhacir Terekeme-Karapapaklardan olduğunu yazıyor
araştırmacılar.
Sözümüzün bu noktasında şunu söylemeliyim. Terekemeler bu
topraklara daha dün geldiler. Onlar gelmeden önce de bu topraklarda ozanlık
geleneği vardı ve kendi doğasında Dede Korkut gibi birçok ozan yetiştirmiştir.
Bu topraklarda yerli makamları diye bilinen aşık makamları yerli dediğimiz
aşıklar tarafından çalınıp söyleniliyordu. Oğuz boylarının ozanlık geleneği bu
toprakların yerli sesidir bu böyle biline.
Bakınız Alptekin Coşkun Aşık Şenlik hakkında neler yazıyor. »Aşık
Şenlik, ilk başlarda saz çalmasını bilmemektedir. Aşık Nuri’den sazı öğrenerek
şiirlerini saz eşliğinde söylemeye başlar. Aşıklık sürecinde rüyasında
sevgilisinin suretinin yanı sıra Hazreti Muhammed’in cemali de gösterilerek Pir
elinden bade içen Şenlik, badeli aşık olmanın yanında hem halk şairi hem de Hak
aşığı olmuştur. Hayatının sonlarına doğru dinin etkisi altında kalarak Nakşibendi tarikatına intisap etmesi dolayısıyla saz
çalmayı bırakmıştır
(Alptekin Coşkun;
2006: 70).«
[vii]
Bu alıntıyı okuyanlara şunu sormalıyım. Kerem Aslı, Mecnun
Leyla, Sümmani Gülperi isimlerini yan yana yazıyoruz. Peki Aşık Şenlik’in
sevgilisinin adı nedir? Bade içtiğine göre mutlak bir sevgilisi olmalı, normalinde
bu hikayelerde bir kadın bir erkek olduğuna göre, görülen aynı rüyada Aşık
Şenlik ile birlikte bade içen sevgilisi kimdir? Merak ediyorum. İki kadınla
evli olan Şenlik hangi kadın adına rüyada bade içti. Bilen var mı?
İlk başlarda saz çalmasını bilmemektedir. Sonra bilindiği kadarıyla
birkaç gün Aşık Nuri’den sadece saza vurmasını öğreniyor. Bu öğrenim sonunda belli
bir süre sazıyla çalıp söylediğini yazıyorlar. Daha sonra yanı kırk yaşlarında
Nakşibendi tarikatına intisap etmesi dolayısıyla saz çalmayı bırakmıştır.
Sadece şiirlerini başkalarının çaldığı saz eşliğinde okumuştur. Yani Nakşibendi
tarikatına girince saz çalıp türkü söylemeyi bırakıyor. Sazı ve sözü bırakan
bir insan nasıl bu kadar etkili bir ozan oluyor, bunu bilen bir bilmeyene
anlatsın lütfen.
Günümüzde ozanlık geleneğinde Çıldırlı Şenlik adından söz
edilse de Çıldırlı Şenlik yöremizde bir Borçalı göçmenidir. Yerli kültürle bağı
pek yoktur. Dil olarak yerli insanların hiçbiri bu ozanı anlamıyor. Bu ozanın,
ağır ve ağdalı bir dile sahip olması yerli halkla arasındaki kontağı
koparmıştır. Her ne kadar kısa bir süre Aşık Nuri dediğimiz ustadan ders almış
denilse de dil ve gelenek bakımından Aşık Şenlik Borçalı aşıklık geleneği
içinde biliniyor ve tanınıyor.
Günümüzde bile Terekeme ozanlarının sesleri yerli halk
tarafından pek anlaşılır değildir. Söyledikleri türkülerde yerli halk
tarafından pek bilinmez. Kendi içlerinde kapalı bir yapı oluşturmuşlar. Bu
kapalı yapı Alevi ozanları içinde geçerlidir. Onlarda yerli halk tarafından pek
bilinmezler.
Yerli insanlar daha çok kendi ozanlarını anlayıp
dinliyorlar. Dolayısıyla yöremizde adı bilinen yerli ozanlardan söz etmeliyim.
Bu ozanlar yerli halkın dili olan yerlice dediğimiz yani temiz Türkçe ile
seslenmişler. En önemli ozanların isimlerini tek tek yazabilirim. Ancak, yöremizde
sesiyle, sözüyle, sazıyla bilinen ve bu yazının içinde anlatılan »Güzeller
bezenmiş toya giderler« adlı koşmanın sahibi olan Ahıskalı Hasta Hasan
adından söz edeceğim. Gerçi bu yörede onlarca yerli ozan yaşamıştır. Bu
ozanları zaman zaman yazılarımın içine alıyorum. Dolayısıyla onlardan söz
ediyorum.
Hasta Hasan mahlasıyla ezgiler söyleyen ozanın ustasını,
dahası ustasının ustasını şimdiki bilgilerime göre ben bilemiyorum. Bilenler
mutlaka vardır ve onlarda bir yerlerde yazmışlardır.
Yöre insanının en çok bildiği ve söylediği türküler Hasta
Hasan türküleridir. Onun adına da birçok makam vardır. Burada saymamıza gerek
var mı bilmiyorum ancak, Ozan Hasta Hasan ile oluşan bir aşıklık kolu vardır.
Bu kol Hasta Hasan’ın Çırağı Aşık Nuri ile devam etmiştir. Daha sonra Aşık Nuri’nin
üç beş günlük çırağı olan Aşık Şenlik ile belli bir mertebeye ulaştığını yazı
yazanlar söylüyor. Oysa yöre insanı Aşık Şenlik türkülerini pek bilmezler.
Sadece Terekemeler bilir ve onlar söylerler. Yöre aşıkları arasında da Terekeme
olan aşıklar bilir ve okurlar. Yerli ozanlar bir iki türküsünü söyleseler de yöremizde
Aşık Şenlik pek yaygın bilinen bir aşık değildir.
Şenlik adına okunan birçok türkü özünde Aşık Şenlik
türküleri değildir. Aşık Şenlik adına yayınlanan kitaplar incelendiği zaman
görülen manzara şu. Gerek Azerbaycan gerek Borçalı sahasında gerekse bizim
yerel sahada birçok ozanın şiirleri aşık Şenlik’e mal edilmiştir. Sistem içinde
bazı anonim türküler nedense Aşık Şenlik şiirleriyle benzerlik gösteriyor.
Örnek: Zübeyde, Musa Tur Dağında, Deh Deyin Kızlar, Sallana Sallana Meçe Ser
Ave gibi türküleri sayabiliriz. Bu konuda ileri tarihte bir yazı yazarsam
tümünü anlatabilirim.
Sözlü gelenek üstünden insanların bilerek ya da bilmeyerek
yöremiz türkülerinin Aşık Şenlik adına aktarılmasıdır. Bu konuda az önce sözünü
ettiğim dört türküden başka başka türkülerin olduğunu söylemeliyim. Ancak sözün
bu noktasında bu yazıda tek bir örnek vererek bu konuyu şimdilik geçelim.
Azerbaycan sanatçıları arasında adı geçen Famile Göyceli diye biri söylediği
bu türküyü Çıldırlı Şenlik adına okuyor. İsteyen YouTube kanalında bu sanatçının
sesinden dinleyebilir.
Çeper gırağında çay kenarında
Oturmuş bir güzel yola ne deyim
Aynası elinde bezek telinde
Al yanakta goşa hala ne deyim
Oysa yazılı kaynaklarda bu türkü Hasta Hasan Güzellemesi
olarak geçiyor. Bu tür değişimler halk yazınında olağan bir durumdur. Ancak
bilinince düzenleme yapılmalıdır demeliyim. Daha önce yazdığım yazılarda bu
konuyu işlediğim için bu yazıda sadece bu sözlerle geçiştireceğim. Bu arada Hasta
Hasan adına kayıtlı olan türkü sözlerinin ilk dörtlüğünü vermeliyim.
Çeper Çuhurunda
Hasta Hasan
Güzellemesi:
Çeper çuhurunda suyun üstünde
Bir güzel oturir ona ne diyim
Ayna gabağında cilve hayında
Ağ yüzünde goşa hala ne diyim
[viii]
Bu bilgi, Aşık Şevki Halıcı da Aşık Makamları Mustafa Cemiloğlu,
Aydın Atalay. “Dergipark. Org.tr sayfasından alıntıdır. Ancak tam bilgi dipnot
olarak verilmiştir. Sözlerin tamamını sözü geçen kaynakta Hasta Hasan adına bulmak
mümkündür.
Yöremiz adına aşıklık sanatı hakkında bir söz söylemek
gerekiyorsa, yukarıda değindiğim gibi yöremizde var olan aşık kolları ikiye
ayrılıyorsa bu aşık kolları hakkında daha önce »Doğulu Halk Şairleri«
adıyla yayınladığımız çalışmamızın giriş yazısında değinmiştik. Buyurun bu
küçük alıntıyı okuyalım.
»Doğu Anadolu aşıklık geleneğinde, bir varlık olarak bugüne
ulaşabilmiş 2 temel koldan söz etmek
mümkündür. Bu ikisi de yaklaşık aynı dönemlerde yaşamış Şenlik (1850-1913) ve Sümmani
(1860-1915) adlarıyla anılır. Bunların dışında yörelerde kendine özgü
tavırlar görülmesine karşın yine de belirgin bir kol/okul boyutuna
ulaşmamışlardır.
Şenlik kolu Kafkasya ile Anadolu arasındaki en
önemli köprüdür. Bu koldaki birçok hava/makam ve şiir tarzı doğrudan Azerbaycan
gelenekleriyle aynı olması yanında bazı Anadolu makamlarını da içinde barındırabilmektedir.
Şenlik kolu
temelde Hasta Hasan (1760-1828) ile birlikte düşünülmeli.
Çünkü asıl gelenek Şenlik’in ustası Aşık Nuri’nin ve onun ustası Hasta Hasan’la şekillenmiş ve Şenlik aracılığıyla bugünkü konumuna
ulaşmıştır.
Sümmani kolu,
Şenlik koluyla benzerliklerinin yanında Anadolu gelenekleriyle de
yakınlaşmış önemli bir koldur.
Narmanlı
Sümmani’nin adıyla özdeşleşen bu kol, Erzurum aşıklık geleneğinin önemli
temsilcilerinden olan
Aşık Erbabi’nin
(1805-1884) taşıyıp
Sümmani’yle somutlaşmış bir koldur.«
[ix]
Yöremiz aşık kollarından söz ederken, günümüz ozanlarından
iki isimden söz etmeliyim. Birincisi Murat Çobanoğlu, ikincisi Maksut Feryadi.
Bu iki isim bana göre Hasta Hasan kol/Okulu dediğimiz sahanın en önemli iki
temsilcisidir. Sözü edilen aşıklık kolu bu iki isimle doruk noktaya
taşınmıştır. Bu isimlerin yanına Aşık Şeref Taşlıova ismini de ekleyebilirim.
Sonra da şunu söyleyebilirim. Aşık Şenlik yerine Aşık Murat Çobanoğlu adının
yazılmasını doğru bulurum. Çobanoğlu’nun devamı olarak da Maksut Feryadi olmalı
ve böyle yazılmalı.
Yazdığım bu bilgilerden sonra gelelim söz konusu türküye ve
türkünün sahibi olan Hasta Hasan’a. O halde önce türkünün bilinen küçük
hikayesini yazalım. Daha öncesi şöyle bir not düşmeliyim. Türkülerin hikayeleri
pek yoktur. Küçük bir olayın getirisidir var olan türküler. Buyurun okuyalım
küçük bir olayın getirisi ve yılların içinde akıp gelen türküyü. Dilden dile
ilden ile yayılmış ve bulunduğu sahanın dışında, Aşık Hüseyin adıyla kayıtlara
Erzurum türküsü olarak geçmiştir. Dahası Erzurumlular bu türkünün birde uzun
hikayesini anlatıyorlar. Şimdi bildiğimiz olayı aktaralım.
Hasta Hasan evinde uzun zaman hasta yattığı için, çok
sevdiği karısı Naz ona sürekli bakmaktadır. Ancak bir gün köyünde bir toy (düğün)
olur ve Hasta Hasan da bu toya (düğüne) ailece davetlidir.
Ailece davetli olmasına karşın, hasta olduğu için, kalkıp bu
toya (düğüne) gidemez. Karısı da onu bırakıp gidemez.
Köyün kadınları toya (düğüne) bu ailenin gelmediğini
görünce, toplanırlar ve Hasta Hasan’ın evine gelirler. Amaç, Hasta Hasan
gidemiyorsa hiç olmazsa karısı Naz için izin alıp toya (düğüne) götürmek…
Hasta Hasan’dan karısını toya (düğüne) götürmek için izin
isterler. Hasta Hasan karısı Naz Hanıma toya (düğüne) gitmesi için iznini verdikten
sonra, alır sazı eline bu türküyü söyler.
Güzeller Bezenmiş
Hasta Hasan Güzellemesi:
Güzeller bezenmiş toya giderler,
Sizlere emanet Naz oynamasın;
Yığılırlar rica minnet ederler,
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın.
El alem yığılıp ona bakarlar,
Yahşı ada yaman adlar takarlar,
Oynadırlar sonra başan kakarlar,
Al vala altında göz oynamasın.
Hasta Hasan der ki ala göz yarım,
Kurban olsun sana devletim varım,
Demem oynamasın oynasın derim
Kemerden aşağı diz oynamasın
Peki Bu Hasta Hasan dediğimiz ozan kimdir nerelidir? Bu ve buna
benzer tüm soruların yanıtını verelim. Öncelikle bu güzelleme hakkında az da
olsa bir bilgi verdikten sonra Hasta Hasan dediğimiz bu ünlü ozanı tanıyalım.
Hasta Hasan Güzellemesi olarak bilinen türkünün küçük bir
hikayesini ben yıllar önce Türkü Dostları sayfası
için yazmıştım. Sayın Murat Çobanoğlu kaynaklı olan bu anlatımı, paylaşırken,
yine daha önce Bekir Karadeniz ile birlikte hazırladığımız »Doğulu Halk Şairleri« çalışması için
bize, sesi ve yorumuyla bu türküyü değerli ozanımız Maksut Feryadi çalıp
söylemişti. Aynı türküyü, Orhan Bahçıvan, Gökhan Temur, Murat Selçuk Kızılateş
ile birlikte hazırlanan »Ardahan Türküleri« çalışması içine de aldığımızı
söylemeliyim.
Ozan Hasta Hasan hakkında Doğulu Halk şairleri çalışmamızda
verilen bilgileri yazının bu bölümünde aynen aktarıyorum.
Ahıskalı Hasta Hasan.
1760-1828. Doğduğu
yere ilişkin somut bir veri bulunmamaktadır. Bazı cönklerde Ahılkelek’in
(Ahıska) Dırgına, bazılarında Havet köyünün adı geçmektedir. Doğum ve ölüm
tarihlerine ilişkin bilgiler kesin olmamakla birlikte en olası tarihler Haydar Çetinkaya’nın yaptığı
araştırmalar itibariyle burada aktarılanlardır.
Aşıklık geleneğine ve şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya
başladığı ve kısa sürede yörede adını duyurduğu bilinmektedir. Hem bağlama
çalmada hem de aşıklık geleneğini bilmesindeki ustalığı kendisinden sonraki
birçok bilinen aşığı etkiledi. Özellikle Çıldırlı
Şenlik’in (1850-1913) ustası Aşık Nuri, yetiştirdiği en önemli
aşıklardandır.
Az sayıda türküsü bugüne kalmış olmasına karşın geleneklere
bağlı olarak yetişen birçok aşık, Hasta
Hasan’ın türkülerini öğrendi ve söyledi.
Hasta Hasan’ın Posoflu Fakiri (1770-1850), Ardahanlı Karani gibi dönemindeki birçok
önemli aşıkla karşılaştığı yolunda veriler bulunmaktadır.
Şiirleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlanan Hasta Hasan’ın nerede öldüğü ve nerede
toprağa verildiği konusunda herhangi bir bilgi bugüne ulaşmadı.
Hasta Hasan’ın ozanlık sanatı ve koşmaları hakkında birçok
çalışma yayınlanmıştır. Bunlardan da söz etmeliyim. Yukarıda söylediğim gibi “Doğulu
Halk Şairleri” çalışmasında, daha sonraları “Ardahan Türküleri” adıyla
yayınladığımız çalışmada, Arpaçay yöresi derlemeleri adlı çalışmada, Güzeller
bezenmiş toya giderler, adlı güzelleme türküsü, oynamasın adıyla yayımlanmıştır.
Prof. Dr. Valeh Hacılar, Hasta Hasan adıyla bir kitap
yayınlamıştır. Azerbaycan Milli İlimler Akademiyesi Folklor enstitüsü yayınları
arasında Ahıskalı Hasta Hasan adıyla bir kitap bulunuyor. Ayrıca, Ali
Hüseynoğlu Şamil (Şamilov). Ahıskalı Hasta Hasan (şiirleri ve şiirlerinin
yaranması hakkında söhbetler), Bakı, Elm ve tehsil, 2012, -248 seh.
Benim bildiğim çalışmalar bunlardır ancak Hasta Hasan hakkında
eminim daha çok çalışmalar vardır. Çünkü yöremizin çok ünlü yerli aşıklarından
birisidir. Kültür olarak yerli olması nedeniyle, temiz ve anlaşılır
Türkçesiyle, yöremizde çok iyi bilinen bir ozandır.
Yukarıda da sözünü etmiştik. Ardahan ve çevresinde bir ozan
ekolünden söz ediliyorsa bu direk Hasta Hasan ekolü olmalı. Aslında böylesi bir
ekolden söz ediyorsam bu yöremizde yaşamış ünlü ozanların adıyla anılmalıdır.
Belli başlı isimleri bir divanında zaten Hasta Hasan sırayla saymıştır. Bu
ozanlar arasında Çıldırlı Aşık Şenlik bulunmuyor. Çünkü bu ozanlar bu sahada
var iken daha Şenlik diye bir ozan ortalarda yok. Şenlik çok sonra Hasta Hasan’ın
çırağı olan Aşık Nuri’ye dayısı İbrahim'le giden ve birkaç günlük saz
taliminden sonra dönen bir aşıktır Sayın Şenlik. Verilen bilgiler doğru ise, Aşık
Şenlik bu sıralamada üçüncü kuşak olarak yer alıyor. Daha önceki yazılarımda
söylemiştim. Yöremizde eğer bir aşık geleneğinden söz edeceksek, bu gelenek Hasta
Hasan geleneğidir.
Ab-ı Çeşmin
Hasta Hasan Divanisi
Ab-ı çeşmin göllerinden suna da bir kaz da bir
Süsen sümbül mor menevşe bülbül öter yaz da bir
Vagıf dertten haberdardır Gevher’in kıymeti yok
Kul Karani Kara Zülal Aşık Ömer sözde bir
Kurbani hak aşığıdır daima hamdan söker
Destine alıp kalemi hattına bir hat çeker
Çöllü İsmail baş tacı candan kasavet döker
Kerem ki yandı ateşe od da birdir közde bir
Molla Halis delaletten içti aşk badesini
Güftadi’ye vermiştiler ondan ziyadesini
Urfani hak aşığıdır geçilmez nidasını
Aşık Seyfi Usta Polat Deli Temo sazda bir
İçmedim aşk badesini hem okuyam hem yazam
Böyle gitmez bu ülüzgar elbet gelir bir ayyam
Yılı bin üç yüz on sekiz hesabı yok ki sayam
Çok aşıklar geldi geçti Hasta Hasan yüzde bir
Bu divan içinde geçen ozanların isimlerini sırasıyla biliriz
ve onlara özgü olan ezgileri de biliriz. Genelde yöremizde göçmen kültürü
altında yok edilmiş bir yerli kültüründen söz ediyorum. Göçmen kültürü kendisini
var ederken yerli kültürü yok saymıştır. Bu olay özünde pek doğru bir olay
değildir.
Hasta Hasan mahlaslı bu türkünün yine Hasta Hasan mahlaslı
olarak birden fazla çeşitlemesi bulunmaktadır. Ayrıca, aynı dizeleri içeren bu
koşma Karslı Aşık Tüccari adına da kayıtlıdır. Yani bu eserin Aşık Tüccari
adına yazıldığını görüyoruz. Soruyorum hangisi doğru?
Bu türkü birçok aşık ve sanatçı tarafından
seslendirilmiştir. Oynamasın redifiyle biten dört ya da beş ozan adıyla koşma
daha vardır. Sadece Ahıskalı Hasta Hasan mahlaslı on çeşitlemesini bu yazının
sonuna aldım. Bu dağılım, yani çeşitleme bolluğu sadece bizim halk yazınında
vardır. Bunun asıl gerekçesi ise kendilerine ozan diyenler ve ozanlık sahasına
çıkan kişilerin okuma yazma bilmedikleridir. Sadece kulaktan duyma işleminin
sonucu akılda kalan seslere kendisinden ses ekleyerek sunuşu yani ezbercilik
yöntemi böylesi bir sonucu getiriyor. Hiçbir ozanın not defteri yoktur. Genelde
sözlü derlemelerden oluşan bir yazın olayı.
Bu türkü Erzurum türküleri içinde bulunuyor ve Erzurum
şehrine kayıtlıdır. Ancak tüm yöremizde bu türkü Hasta Hasan türküsü olarak
bilinir ve böyle tanınır. Çevre illere yayılması gayet normaldir. Yazılı bir
gelenek olmadığı için, sözlü gelenek üstünde türküler nerede söylenilirse
oranın türküsü konumuna getiriliyor.
Bazı kaynaklar bu türkünün sözlerini aktarırken şu bilgileri
veriyor.
Türkünün Künyesi:
Kaynak: Erzurum-Aşık Hüseyin-Fikret Karaduman
Derleyen: Mustafa Geceyatmaz tarafından
derlenmiştir.
Yöre : Kars – Selim , Erzurum, Artvin ve
Ardahan
Notaya Alan: Mustafa
Geceyatmaz
TRT Rept. No: 3792;
Sözleri –Kars - Selimli Tüccari Baba’ya ait olan bir
çeşitlemesi de vardır.
Türkü yörede "Hasta Hasan Türküsü" olarak bilinir.
Evet son sözler doğrudur. Yani bu türkü yöremizde Hasta
Hasan Türküsü olarak bilinir ve böyle tanımlanır. Hasta Hasan özünde Ahıska ile
Ahılkelek adlı şehirlerin ozanı olarak biliniyor. Dolayısıyla bu iki yerleşim
yeri Gürcistan da kaldığı için, bu yöre türküleri direk Ardahan türküsü olarak
anılıyor. Çünkü yerli ahali genel olarak bu alanda aynı kültürü yansıtıyor.
Kars kültürü başkadır, Erzurum kültürü daha farklıdır. Artvin aksanı ve kültürü
çok çok farklıdır. Bizim Ardahan yöresi yerli kültürü kendi sahasında yok
edilmiş yani, sözün doğrusu talan edilmiş bir kültürdür. Ben yıllardır bunu
yazmaya çabalıyorum. Ama nafile.
Ama nafile demiş olsam da halk yazını içinde söylenmesi
gereken sözlerimiz olmalı. Bir türkünün on tane çeşitlemesi oluşursa, dahası
aynı türkünün sözleri en az beş ozanın üstüne yazılırsa, bu sözlü gelenek
olduğundan fazla sahte sözlerin yüklendiği bir yazın olmuş oluyor.
Bu olayda adı geçen ozanları suçlamak yerine, bu sözü edilen
ozanlara bu sözleri yükleyen kişilere sözümüz olmalıdır demeliyim.
Yöre kültürünü bilmeyen, tanımayan özünde tarikat kültürüyle
genel halk kültürünü birbirine karıştıran, Anadolu kültürünü sadece belli başlı
bir tarikat kültürü olarak anlatan ozanlar şimdiki kuşaklar adına, dahası gelecek
kuşaklar adına bu işin vebalinden nasıl kurtulacaklar bilemiyorum. Geçmişte
kalan bin yılların getirisi olan ozan kültürünü sadece bir tarikat kapısına
bağlayanlar bu kültüre ne kadar zarar verdiklerinin farkındadırlar sanıyorum.
Her yörenin ozanı kişisel olarak belli bir inanç kurumu içinde olabilir. Bu
sistem özel bir konudur. Genele yansımamalı bence.
Sözümüzün bu noktasında yukarıya aldığım bir divanın
sözlerinden sonra tekrar iki divan daha yazmalıyım. Bu yazma olayı Ahıskalı
Hasta Hasan’ın ne kadar temiz bir Türkçe konuştuğunu anlatmaktır benim amacım.
Bunun gibi onlarca ozan bu denli sade ve temiz Türkçe kullanmış ama gel
gelelim bu güzelim sesler göçmen kültürü altında ezilip yok olmuştur.
Hasta Hasan mahlaslı iki divanın sözlerini vererek öteki
çeşitlemelere geçelim. Yöremizde çok ünlü olan »Bir Su Ver« adıyla yazının içine
aldığım divanın sözleri en az üç çeşitleme olarak Ardahan Türküleri çalışmasına
da alınmıştır. İkinci divan olan »Kimde Var« divan sözleri ise, değerli ozanımız Maksut
Feryadi tarafından Mereke Divanisi olarak okunmuştur. Bunu da Doğulu Halk
Şairleri çalışmasına almışızdır.
Günümüzde böylesi bir çalışma ile ozanımız Hasta Hasan’ı
gündeme taşımış ve yöre halkıyla yeniden buluşturmuşuz.
Kimde Var
Mereke Divanisi
Ey felek senin elinden bu Sitare
[x]
kimde var
Benim kimi sine dağlı, bahtı kara, kimde var
İki cihan serveri ol Muhammed aşkına
Durum dolanım başına, derde çare kimde var
Herkesin bir derdi vardır benimki tümden beter
Bir yaram sinemde sızlar birisi yanar tüter
Bu dert beni kül eyledi ahı Kerem’den beter
Tabip gelip merhem çalmaz bele yara kimde var
Gel biçare Hasta Hasan konuşma namert ile
Sen çalış ki, dost olasın bir eli cömert ile
Çok aşıklar geldi geçti, illah Kerem dert ile
Bele ataş bele sevda bizden sonra kimde var
Bir Su Ver
Hasta Hasan
Divanisi
Sallanıban bağdan gelen sevda perim bir su ver
Malım-mülküm sana kurban külli varım bir su ver
Canıma bir ateş düştü tütünüm arşa çıkar
Kurudu dilim damağım dil-ezberim bir su ver
Güzellerin hatrı aziz birbirinden seçemem
Verseler dünya malını sevdiğimden geçemem
Yad elinden ab-u hayat sunsalar da içemem
Özün doldur öz elinle ey maralım bir su ver
Hasta Hasan geldi diye işitseler adımı
Yanar yanar kömür ollam dadımı feryadımı
Kahpe felek aman vermez alayım muradımı
Bu hastaya verme cefa ince bellim bir su ver
Güzeller bezenmiş toya giderler,
Sizlere emanet Naz
[xii]
oynamasın;
Yığılırlar rica minnet ederler,
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın.
El alem yığılıp ona bakarlar,
Yahşı ada yaman adlar takarlar,
Oynadırlar sonra başan kakarlar,
Al vala altında göz oynamasın.
Hasta Hasan der ki ala göz yarım,
Kurban olsun sana devletim varım,
Demem oynamasın oynasın derim
Kemerden aşağı diz oynamasın
Güzeller yiğilib toya giderler
Amanat amanat yar oynamasın
Ben bilirim rıca minnet ederler
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın
Güzeller yığılıp yüze bakarlar
Al yanağa kızıl güller takarlar
Sonra söyler başımıza kalkarlar
Leçeğin altından göz oynamasın
Hasta Hasan der ki, ala göz yarım,
Sana kurban olsun devletim varım.
Demem oynamasın, oynasın yarım
Kemerden aşağı, diz oynamasın.
03 Güzeller Bezenmiş
[xiv]
Güzeller bezenmiş toya giderler
Yarim versin mene söz oynamasın
Men bilirem rica minnet ederler
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın
Dost ile düşmanın durar bakarlar
Al yanağa gonca güller takarlar
Töhmet eder başımıza kalkarlar
Keleğın altında göz oynamasın
Hasta Hasan der ki ala göz yarım
Sana kurban olsun devletim varım
Demem oynamasın, oynasın hanım
Kemerden aşağı diz oynamasın
04 Güzeller Bezenmiş
Güzeller bezenmiş toya giderler,
Sizlere emanet Naz
[xv]
oynamasın;
Yığılırlar rica minnet ederler,
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın.
El alem yığılıp ona bakarlar,
Yahşı adan yaman adlar takarlar,
Oynadırlar sonra başa kakarlar,
Al vala
[xvi]
altında göz oynamasın.
Hasta Hasan der ki ala göz yarım,
Kurban olsun sana dövletim varım,
Demem oynamasın, oynasın hanım,
Kemerden aşağı diz oynamasın
05 Güzeller Bezenmiş
Güzeller bezenmiş toya giderler
Sizlere emanet kız oynamasın
Yığılırlar rica minnet ederler
Yüngüllük eyleyip tez oynamasın
El alem yığılıp ona bakarlar
Yahşi adan yaman adlar takarlar
Oynatırlar sonra başa kakarlar
Al vala altında göz oynamasın
Hasta Hasan der ki ala göz yarım
Kurban olsun sana devletim varım
Demem oynamasın oynasın derim
Kemerden aşağı diz oynamasın
Güzeller bezenmiş toya giderler
Sizlere emanet yar oynamasın
Ben bülürem rica minnet ederler
Yengüllük edip ay balam tez oynamasın
Düşmanlar oturmuş bize bakarlar
Gonca güller al yanağa takarlar
Sonra söyler başımıza kakarlar
Dudağın içinde dil oynamasın
Ben seni sevmüşem sevgülü yarim
Sizlere gurbandır bu şirin canım
Demirem oynamasın oynasın hanım
Kara kaş altında göz oynamasın
Geyinib kecinib toya gedenner,
Amanat, amanat düz oynamasın.
Cavandı oynamah ona hoş geder,
Yüngüllük eyleyib tez oynamasın.
Dostla, düşmen yığılıban bahallar,
Ağ ellere elvan hena yahallar,
Töhmet eder, başımıza kahallar,
Kelağay altından göz oynamasın.
Hasta Hasan deyer: ala göz yarım,
Sene kurban olsun dövletim, varım,
Demirem oynamasın, oynasın yarım,
Edalı-işveli naz, oynamasın.
Gözeller bezenif toya gedeller,
Amanat, amanat yar oynamasın.
Men bilirem, irca mehnet edeller,
Acala eyliyif tez oynamasın
Oğrun-oğrun dost bağınnan bahallar,
Ağ ellere elvan hena yahallar,
Sabah töhmet eder, başa kahallar,
Yüngüllük eyliyif çoh oynamasın.
Hasta Hasan deyer, ala göz yarım,
Sene kurban olsun devletim, varım,
Demirem oynamasın, oynasın yarım,
Ala göz altından kaş oynamasın.
Güzeller bezenmiş toya giderler
Sizlere emanet yar oynamasın
Ben bülürem reca minnet ederler
Yengüllük edip ay balam tez oynamasın
Düşmanlar oturmuş bize bakarlar
Kızıl güller al yanağa takarlar
Sonra söyler başımıza kakarlar
Dodağın altında dil oynamasın
Ben seni sevmüşem sevgülü yarim
Sizlere gurbandır bu şirin canım
Demirem oynamasın oynasın hanım
Kara kaş altında göz oynamasın
Gözeller bezenif toya gedende
Amanat amanat yar oynamasın
Men bilirem irca minnet eylerler
Yüngüllüh eyliyif tez oynamasın
Dosd ile düşmanlar durur bahallar
Uzun boya zer dürdane tahallar
Söylediller başımıza gahallar
Gabağın altınnan gaş oynamasın
Hesde Hasan diyer ela göz yarim
Sana gurban olsun devletim varım
Demedim oynamasın oynasın yarim
Gabağın altınnan gaş oynamasın
Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«
[i]
Mustafa Kemal Atatürk/ Atatürk'ün Kastamonu Nutku/ (30 Ağustos 1925)
[ii] Ahısha (Çıldır) Eyaletinde
»Defter-i Caba-ı« (1694-1732) verilerine göre tımarların yıllık gelirleri
bilgisi verilirken Ahıska adının »Çıldır Eyaleti« olduğu bilgisi bulunmaktadır.
[iii] Ardahan Türküleri kitabında önsöz yazısından
alıntıdır.
[iv]
Çıldırlı Aşık Şenlik Hayatı ile ilgili bir anlatıdan alıntıdır. Web sitesinden.
[v]
Ensar Aslan, Çıldırlı Aşık Şenlik-Hayatı, Şiirleri ve Hikâyeleri, Erzurum 1975,
s. 8-18.
[vi] Aşık Şenlik web sayfasından alınmıştır.
[vii] Âşık Şenlik’in Şiirlerinde Geçiş Dönemleri / Dr.
Yılmaz Yeşil
[viii] Halk kültürü Özel sayısı 1 de ise Hasta Hasan
Güzellemesi olarak veriliyor. Sy. 87
[ix]
Doğulu Halk Şairleri/ Bekir Karadeniz/Orhan Bahçıvan/KaraMavi Yayınları 1.
Baskı Temmuz 2010
[x]
Sitare: Yıldız. Talih, Baht, Kader.
[xi]
Güzellemenin doğrusu bu sözlerdir benim bildiğim.
[xii] Naz: Hasta Hasan’ın karsının adı…
[xiii] Kaynak: Aşık Murat Çobanoğlu
[xiv] Kaynak: Maksut Feryadi
[xv] Hasta Hasan'ın karısının adının Naz olduğu için Naz'ın
oynamamanı tembihliyor Ozan.
[xvi] Al, Kızıl renk /Al Vala / Kızıl Vala: İpekten
dokunmuş, ince başörtüsü.
[xvii]
Erzurum-Aşık Hüseyin-Fikret Karaduman-Mustafa Geceyatmaz…
[xviii] Bu çeşitleme ise, Azerbaycan ve Gürcistan
yörelerindeki söyleniş biçimiyle alınmıştır.
[xix] Arpaçay köylerinden derlemeler“ kitabının 118-119-cu
sehifesinden alınan metn, Kaynak kişi: Adı: Eset Polat, yaşı: 65, Kineği köyü.
Bu çeşitleme Terekeme Ağzı olarak derlenmiştir.
[xx] Erzurum çeşitlemesi Fikret Karaduman
[xxi] Kars / Arpaçay çeşitlemesi. Hüseyin Güven