26 Kasım 2022 Cumartesi

Ben Bir Gurbet Çocuğuyum!...

Ben Bir Gurbet Çocuğuyum!

Ben Bir Gurbet Çocuğuyum!

 

Ben bir gurbet çocuğuyum Asya'dan geldim
Kızılgedik yaylasını
Özlem denen o nehrin sularına bıraktım
Turnalar gibi, kanatlanıp
İlden ile uçmuşum
Sevgisizlik, bir uçurum bilirim
Sahipsizlik de öyle
Heder etmedim insanlık dünyamı
Puştun, pezevengin oyuncağı olmadım
Dik durdum, dik yürüdüm, onurumla
Düşürmedim gözlerimi
Haramiler beldesinde yalana
Onun için, dizelerim emeğimdir
Göz nurumdur severim 

Ben bir gurbet çocuğuyum Asya’dan geldim
Yüz yılların yolcusuyum
Kanatlarım yorgun
Yüreğim dargın
Oysa ben,
Ninnilerle, türkülerle yoğrulmuşum
Ağıtların ortasından geçerken
Ağlamıyor gözlerim 

Ben bir gurbet çocuğuyum Asya'dan geldim
Gurbeti vatan bilmişim, vatanı gurbet
Duygularım yeşil çimen sadeliğinde
Öylece dokunuyorum sabahların yüzüne
Sesim bir kavalın sesi
Ferman Baba’nın türküsüyle esiyor
Durmadan, dinlenmeden 

Ben bir gurbet çocuğuyum Asya'dan geldim
Esintiler önünde savrulup yok olamam
Fanilam hala Yeşil Göle kokuyor
Türkülerim de
Saçlarımda Hoşdülbent’in rüzgarları
Dilimde o halay türküleri
Esmerleşiyor... 

Ben bir gurbet çocuğuyum Asya'dan geldim
Elim, yüzüm, üstüm, başım çiçek yarası
Soframızın katığıdır özlemlerin tortusu
Ben ki kıl çorapla nehirlere girmişim
Çayırlarda çimenlerde koşmuşum
Çelik-çomak oynarken yorulmuşum
Sarsmaz beni gurbetin çarpıntıları
Taşlı beton yığınları.. 

Ben bir gurbet çocuğuyum Asya'dan geldim
Suskun su yataklarında
Böceklerin sesiyle kendimi avutuyorum
Güneş hep aynı güneş
Bulut, her zaman gözlerime benziyor
Gökyüzü yüreğimdir
Çünkü ben,
Üzerine toy künyemi yazmışım 

Ben bir gurbet çocuğuyum Asya'dan geldim
Bırak anlatayım duygularımı
Darmadağın oluyorsam dizelerin içinde
Gel, susturma beni
Sesimle dizelerimi alıp götüreyim
Karınca kararınca bizim ellere 

Ben bir gurbet çocuğuyum Asya'dan geldim
Varlığımı kanıtlamak istiyorum
Bu beton yığını viranelere
Unutulmuş bir türkünün sesi olmamalıyım
Unutulmuş bir ağıtın ezgisi
Duyurmalıyım sesimi
Sesimi duyuyor musun?
Dinliyor musun?
Sesim gurbetin sesi olsa bile
Vermeliyim rüzgarların önüne
»Ha bu diyar«  türküsüyle birlikte. 

Orhan Bahçıvan. »Halis Kızılateş«
»Acılar Da Üşür Dönüşüm Yayınları 2002« Kitabımdan.

   

24 Kasım 2022 Perşembe

Sımışka Çıtlamak!

 

Sımışka Çıtlamak!* 

Kars Şehrini Gezerken. 


Taş kaldırım üstü gezintiler
Sesleniyor bana
Yorgun gözlerim nemli
Dudaklarımda Sımışka boyası
Dilimde tadı
Çıt-çıt çıtlıyorum
Usulca

Görüntü
Sadece bir yenilgidir
Çaresizlik bir damla su diyelim
Tandır üstü buharlaşmak 

Aşk rüzgâr üstünde
Saflık bir döküntüdür basamaklara
Ruh sadece yorgun 

Ocak başında
Yalaz doğan Han
Alev tutan can olur
Dağların doruğunda yuva tutanlar
Gündoğumu
Günbatımı mekanına uğrarlar 

Kül ocakta soğudukça savrulur
Yasamal kutsal yeldir
Canı sıkıldıkça kapımıza çevrilir 

Ormanların öte yüzü
Kerem Kayası
Sofu mezarı Karaca-Oğlan mekanı

Gel seninle
Zemzem yaylasında bir su içelim 

Boşluğu yaratan ulu düşünce
Beni koyma sakın boşluk içinde 

Göçük bir dünyadan sesleniyorum
Bir yaşam ezgisi düşer aklıma
Seslenirim baba denilen ozana 

Ateş yanar
Nabzımda can atışı
Vurur an be an şah damarım elime 

Külliyen yalan
Bütün tohumların renk sadeliği
Çiçek yaprak gibi örgüler beni
Dolanırım aşk adına 

Kırçıl kırçıl
Turkuvaz renk sadeliği
Beyaz odaların yitik yolcusu
Yaktı tüm gelimleri gittiği yerde 

Ateşlere düştü gönül mekanım
Aşkın çereziyle tadımlık oldu
Sönmüş yanar dağın püskürdüğü lav
Kapsül çizgisinde bekleyip durur 

Seni gidi can feneri
Işığın süzme yalazı
Kül serpintisi
Ocak boşluğu üçtaş arası
Sacayağı
Patlayan seslerin son vurgusudur 

Kalleşlik
Kötülere has değildir desem
Ve dünyada kimse kötü olmadı ki
Kendi penceresinden bakınca
Ona göre ben
Bana göre o kötü
Böyle gelmiş böyle gider diyorlar
Karanfil renginde gün sadeliği 

Haydi gel
Güler yüzün hanemizde güneşlensin
Olmaz deme ne olur
Olmaz olmaz
Sen
Ben
Arada bir ses var
Adı aşk
Bırak aramızda kalsın istemlerimiz 

Saklama gözlerini su damlasında
Ah bir gelsen yazgıya
Seni dizelerin içine alsam
İmge adına 

Çekip giden gecelerin azizliğini
Kuzguni düşlerin içine sokma
Sebebi darılmış çiçek yaprağı
Bir ömrün geçişi
Böylece patlar 

Gözlerim
Ucu bucağı bilinmeyen serapların
Önünde kamaşıyor 

Sonsuz kere sonsuz
Görüntünün sırrına ermeliyim
Aynaların ötesine geçerken 

Çilekeş ömrüm
Dayan dayanabilirsen eğer
Dostların bilinçli bilinçsiz zulmüne 

Bir kez daha
Sıcak toprağa ayak basmak kaderse
Barhanası çözülmemiş bir yaşamın
Sahibiyim gör beni 

Bir gezegen
Benden uzak diyarlara giderse
Ben utanırım gitmemişliğime
Çölistan benimle vardır Afrika sahasında
Fizan derler adına 

Çığlık çığlığa bir dünya
Çözülür ellerimin ortasına ansızın
Yeşil atlas örtüsüyle gölgelenmiş görüntüler
Mor dağların rüzgarıdır nedense unutulan 

Ses verelim usulca
İlmek ilmek dağla ova arasına
Irmak rengi ipliklerle olmaz mı 

Yel eser eyyam olur
Açılır gökyüzü mavi atlas endamıyla
Süzülür gönül kuşu enginlere süzülür
Sen denizin üstünde yelken açarken 

Ağlayan su buharlaşan toprak
Kumaş rengi bir yaşamın ötesi
Alır beni kollarına nenniler
Ana şefkatiyle 

Ne desem
Ne söylesem sözüm geçmiyor
İktidar denilen isyan havalarına 

Sen sınırsız ses kervanı
Düşmelisin mekanıma gün ağarırken 

Sarsılmadan ömür denen ol düzen
Yağan yağmurların son damlası olmalıyım 

Şimdi kahinlik çantada keklik misali
Çözülüyor yeryüzüne mor dağların yeli gibi 

Demir nedir kömür nedir su üstünde gölge nedir
Ben Neruda değilim ki sorular kitabını yazayım

Nafile bir dünyada efsane sözlerle çözülmelisin
Ey gönlümün esmerleşen sultanı geleceğin kadını 

Söyleyin dağa taşa kurda kuşa
Bilcümle ne varsa adı sanı aşkına
Kahinler adına söyleyin artık gelecek günü 

Kitap sayfalarında kurutulan yapraklar
Ses olur dökülür kulaklarıma 

Üzüntüm bu değil anlatıyorum
Kaybolan sözlerin bulanmasıdır
Keloğlan masalında 

Aşk yazılan şiirlerin ötesinde
Ezgilerin tartısıyla saflığı betimliyor
En çok erbain çıkaran
Yağmurlu gecelerin getirisi görünür 

Bahar şarkıları sarı çiğdem kokuyor
Yatağı kirlenmiş kızlar adına 

Buğu kendini dağ yamaçlarına salınca
Gözlerim ıslanır senin sesinle 

Aşk sarıçiğdem tanesidir gözlerimin önünde
Ah bir sarsam yüreğimle usul usul incitmeden 

Çimenlerin duldasında bir kelebek dolanıyor
El vurup el tutmanın zamanıdır bilirim 

Çağrışımlar doyumsuzdur dinleme beni
Zaman mekan toplumsal bir döküntüdür 

Köz yanığı seferberlik tarihi bir kalıntıdır
Sürgünlük kapı komşu konuğumdur her zaman 

Oyuncağı kırılmış küçük bir kızın
Hesabı tutulmaz günceleriyle
Bozkırın ortası ateşten gömlek
Giyene aşkolsun 

Aşk
Artık toplumsal kuramda
Boyalı kabuğuyla sımışka
Çıt-çıt çıtla dur 

İçten pazarlıklı
Dıştan yorgun görünen günler
Kenevir sarhoşluğuna verilen addır 

Bir göz kırpımı
Gömleğini alır gider sevdalım
Düşkünlüğü sadece karın açlığınadır 

Ah
Sevda bu
Mideden geçer yolu
Ütopyalı görüntü çağrışımlı ses
Damlasında ebruli şarkı sözleri

Orhan Bahçıvan, »Halis Kızılateş«
Ağıt Yüzlü Ezgiler / Kitabımdan. 

1986 Kars. 

*Sımışka: Rusça'dan dilimize geçmiş, eski bir sözcük. Kars ve Erzurum gibi Doğu illerinde çekirdek için kullanılan terimdir.


Sen Kal Burda Ayrılık!

Sen Kal Burda Ayrılık! Düşünce denen bir şey vardır Beynimizin o ilkel noktasında Ya fabrikadayız ya da tarlada Ya demiri un ediyoruz Ya...