Demokrasi Denilen Sistem Üstüne Küçük Bir Yazı!

Demokrasi Denilen Sistem Üstüne Küçük Bir Yazı! 

 

Cumhuriyet rejimi demek,
demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir.
M. K. Atatürk. 

Özelde ülkemizde, genelde dünya siyasetinde ağızlara sakız olan bir sözcük vardır. Bu sözcük “DEMOKRASİ” denilen sözcüktür. Bu sözcük üstünden, bize anlatılan düşünce, bir Molla Nasreddin fıkrası değildir. Asırlardır kendisinden söz ettiren bir yönetim sistemidir. Sözcük olarak Helen dönemine özgü filozofların düşünce sistemidir. 

Sözcük yapısal olarak bileşik sözcük türüdür. Yani iki sözcüğün bir araya gelerek oluşmasından ibarettir. Biz bu iki sözcüğü açtığımız zaman, Helen dilinde halk anlamına gelen DEMOS ile yine Helen dilinde yönetim anlamına gelen KRATOS sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşmuş bileşik bir sözcüktür. Demoskratos, Halk Yönetimi anlamına gelir ki, buda bizim aydınların sürekli dil ucuyla söylediği anlamı taşır. “Halkın kendi kendisini yönetmesi.” 

Bu yönetimin başlangıç tarihi eski Yunanistan, yani “Helen” kültürüne kadar uzanır. Demokrasi anlam olarak ortaya çıktığı günden bugüne kadar gerek anlam bakımından gerek sistem bakımından çeşitli değişikliklere uğramıştır. Ne kadar değişikliklere uğramış olsa da moment noktasını koruyarak günümüze gelmesini bilmiştir. 

Demokrasi düşüncesinin ortaya çıkış nedenini bilmek istersek, en azından eski Yunan tarihçisi Thucydid'e gönderme yaparsak, bu isimden sonra karşımıza ilk olarak, Perikles'in Atina halkına karşı okuduğu bir söylevde bu sözcüğü kullanıldığını görüyoruz. Perikles, Aristokratik rejimini yenen demokrasinin iyilik ve faziletlerini şu ifadelerle dile getirmektedir. 

"Bizde devlet, bir azınlığın değil, çoğunluğun yararına göre idare edildiği için, bu idare şekli demokrasi adını almıştır. Özel farklılıklara gelince; eşitlik kanunlar tarafından herkese temin edilmiştir. Fakat umumi hayata katılmaya gelince, kendi değerine göre her fert saygı görür ve ait olduğu sınıf, şahsî değerinden daha az önemlidir. Nihayet hiç kimse, fakirlik ve sosyal durumun karanlığıyla engellenmez" 

Özünde demokrasi denilen bu sistem, tek adam ya da kral yönetimi olan diktatörlük sistemine karşı, oluşan en güzel bir yönetim şeklidir. Halkın kendisi, kendi yönetimi dahil tüm işlerine kendisinin yön vermesi amacını güden bir sistemdir. Sistemin özü, Halk kendi yöneticisini kendisi seçip, seçtiğine »vekil olarak« görev vermesidir. Sistem olarak da seçilen bu yöneticilerden sivil düşüncenin temsilcileri olmaları nedeniyle, bu sistem içinde, kesinlikle atama yöntemi olmamalıdır. Yani demokrasilerde atama sistemi yoktur. Demokrasi denilen sistemin özü toplum genelinde ne kadar yönetici varsa tamamının seçim sistemiyle iş başına gelmesidir. 

Bu konuyu biraz açalım. Bir devletin içinde var olan ne kadar, kurum ya da kuruluş var ise, var olan bu yapılar kendi bünyeleri içinde kendi alt ve üst yöneticileri dahil tüm yönetim kadrolarının seçimle iş başına getirilmesidir. Yani en küçük bir müdürlükte bile bu birimin müdür ve yanında ki yöneticileri o birimin elemanları tarafından oylamayla seçilir. Kesinlikle atama sistemi yoktur. Az aşağıda seçim sisteminin, atama sistemiyle nasıl dejenere edildiğini yine Aristo’nun sözleriyle anlatacağım. 

Aslına bakılırsa, demokrasi bir halk yönetimi olarak daha ilk çıktığı günlerde uygulama yönteminde bazı farklılıklar gözlenmiştir. Kimi sitelerde, tam anlamıyla oturan sistem, kimi sitelerde ise, karma bir yönetim şekline dönüşmüştür. Daha doğrusu bazı sitelerde yönetim ve denetim tamamen halk temsilcilerine bırakılırken, bazı sitelerde ise, atamalar ve seçilmişler birlikte görülmüştür. 

Aristo’nun söylediğine göre, demokrasi daha gündeme gelir gelmez dejenere edilmiştir. Aristo’ya göre, farklı oluşan bu demokrasiler ve demokrasi öncüleri “halk kitlelerinin duygularını düşüncelerini çelerek, kendi çıkarlarını çaktırmadan ön plana taşıma sistemi haline getirme olayını başarıyla uygulamışlardır. Dolayısıyla eski Yunan sitelerinde gündemi oluşturan demokrasilerin ortak yapıları ise, halk kitlelerinin şöyle ya da böyle, Sitelerin genel yönetim işlerine düşünce olarak değil, sadece seçilecek kişilere oy verme eylemiyle katılması şeklinde tutulmasıdır. Yönetim, denetim ve tüm eylemlerde karar verme olayı yine atamaların elinde kalmasıdır. 

Bugün ülkemizde kalıntıları bulunan ve bizlere antik tiyatro olarak tanıtılan o yapıların, Bilinen bir yönü daha vardır ki, oda şu; Site devletlerinin yönetim binalarıydı. İnsanlar, şehrin yönetimine bu binalarda toplanarak katılıyordular. Bu katılım, genel bir halk toplantısı şeklindeydi. İşte bu genel katılımın adı halk yönetimi olan demokrasi idi. 

Demokrasi denilen yönetimin gerçekleşmesi, yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, tek adam ya da azınlığın çoğunluğa boyun eğdirmesi olayının tam tersi bir olay gündeme geliyor. Halk kitleleri arasında eşitsizliğin ortadan kalkması, düşünce özgürlüğünün genişlemesi sonucu halk kitleleri yani bireyler arasındaki eşitlik ve özgürlük tam anlamıyla var olacaktı.  Daha doğrusu, halk kendi düşüncesini kendisi özgürce sergileyecekti. Her alanda gelişmeler boy verip serpilecekti. 

Aristo’nun dejenere edilmiştir dediği bu yönetim, belli bir dönem sonra tüm halk kitleleri arasında unutulacak ve yerini krallık denilen bir sisteme bırakacak. Biz bu krallık sistemini, 1641 yılına kadar sorgusuz olarak gündemde görüyoruz. 1641 yılında Rodos adalarında yazılan ilk siyasi anayasada, demokrasinin göstermelikte olsa gündeme geldiğini görüyoruz. Rodos adalarında hazırlanan bu anayasa ilk olarak, yönetim organlarını tek adam alışkanlığından alarak, hükümetler eline bırakmaktan söz eder. Bu sözle birlikte yavaş yavaş günümüze kadar gelebilmiştir. 

Demokrat insan dendiği zaman, demokrasi yönetimini savunan ve bu yönetimin kurallarını kabullenen ve bu sistemi destekleyen insan demektir. Bu sözü edilen sistemi destekleyen, isteyen ve savunan tüm insanlar demokratik olarak adlandırılır. 

Demokratikleşme düşüncesi ise farklı bir sistemin demokrasi sistemine uygun hale getirilmesi demektir. Şimdi genelde var olan birçok demokrasi modellerini isim isim vermeliyim. Açılımlarını vermeden sadece isimlerini yazmalıyım. 

Demokrasi modelleri derken birkaç bölüm üstünden vereceğim. Bu bölümler değişik yazı ve makalelerden toparlanarak bu yazıya alınmıştır. 

İlk olarak üç ana başlık üstünden vermeliyim. 

  1. Doğrudan Demokrasi
  2. Delege Demokrasisi
  3. Temsili Demokrasi 

Daha sonra başka başka başlıklar altında sıralansa da bu küçük inceleme yazısıyla neyi ne kadar aktarabilirim varın siz düşünün. En iyisi toparladığım başlıkları vermekle yetinelim. 

  1. Çağdaş Demokrasi
  2. Burjuva Demokrasisi
  3. Hristiyan demokrasi
  4. Hitler Demokrasisi
  5. İslam Demokrasisi
  6. Kalkınmacı Demokrasi
  7. Klasik Demokrasi
  8. Koruyucu Demokrasi
  9. Liberal Demokrasi
  10. Marksist Demokrasi
  11. Militer Demokrasi
  12. Mussolini Demokrasisi
  13. Sosyal Demokrasi
  14. Sosyalist Demokrasi 

Bu listeye ek olarak sadece bizim ülkede oluşan, dönem demokrasi sistemlerine de bakmak gerekir. Dönem demokrasileri derken, onları da sırasıyla yazalım. 

  1. Atatürk Dönemi Demokrasisi
  2. Milli Şef Dönemi Demokrasisi
  3. Menderes Dönemi Demokrasisi
  4. 1960 Darbe Demokrasisi
  5. 1980 Kenan Evren Demokrasisi 

Bu adların bazıları siyası literatürde vardır. Bazılarını da ben satır aralarında bulup çıkardım. Yani Sözün doğrusu, okuduğum yazılardan öğrendim ve aktardım. Yazıları ve yazar adlarını vermek yerine, böyle bir yol seçtim. 

Bundan sonra küçük bir değinmeyle sözümü bitireceğim. Batı toplumlarında, gelişen demokrasinin adı liberal demokrasidir. Marksist toplumlarda gelişen demokrasinin adı ise, sosyalist demokrasi, iki sistemin arasında kendisine yol bulan sistem ise sosyal demokrasidir. 

Bir bakıma diktatörlük sisteminin kendi hükümranlığını sürdürmek için geliştirdiği sisteme de militer demokrasi deniliyor. 

Aristokrat yani, burjuva toplumlarında ki demokrasinin adına da burjuva demokrasisi diyorlar. 

Bunun dışında her geçen gün demokrasi sözcüğünün önüne bir terim ekleyerek ona yeni yeni anlamlar verenler de yok değildir. 

Örnek: Hitler bile kendi rejimini demokrasi olarak nitelemiş. Dahası Mussolini de Hitler’den geri kalmamış, kendi Faşist sistemine “organize, merkezi ve otoriter demokrasi" olarak açıklamaya özen göstermiştir. 

Oligarşi, monarşi, Cumhuriyet gibi, Aristokrat sistemlerin felsefi kurgusuna baktığımız zaman, idealist bir felsefi yapıya sahip olduğunu görüyoruz.  Varoluşun Tanrıyla başladığını ve Tanrının “OL” emriyle özdeşleştiğini anlatıyorlar. Yani her şey Tanrıya dayandırılır. 

Konumuz olan demokrasiye gelince, demokrasi dediğimiz felsefi düşüncenin, Tanrı diye bir bağlantısı yoktur. Demokrasi felsefe olarak maddecidir. Varoluşun Tanrıyla olmadığını maddeden oluştuğunu açıklar. Sözün doğrusu demokrasi materyalist felsefenin ta kendisidir. Ama günümüzde anlatılan demokrasiler, içi boşaltılmış olarak anlatılıyor. Çünkü erk sahibi kendi sisteminin adını koymuyor. Buna gerek bile duymuyor. 

Neden mi? Çıktığı günden bu yana, halk yığınlarının özlediği, özlem duyduğu bir sistem olarak algılanması, Kitleler tarafından istenilir bir sistem halinde olmasıdır. Sanırım insanlığın ilkel duygularını okşadığı içindir ki, özlem duyulan bir sistem haline gelmiştir. Dolayısıyla, halk yığınlarını yönetenler kim olursa olsun ve nasıl bir sistemle yönetirse yönetsin, o sistemin adı, kaçınılmaz olarak demokrasi adını almıştır. 

Günümüz dünyasında bile, kraliyet sistemini yıkamayanlar, sistemin adını demokrasi koydular. 85 yıldır padişahlığı, aynı zamanda halifelik dediğimiz denetim sistemini kaldıran Türkiye Cumhuriyeti’ne akıldanelik yapıyorlar. 

Kanımca demokrasi çağlar önce yok olmuştur. Çağlar önce inşa edilen halk meclislerinin toplantı salonları ise, bugün antik tiyatro olarak halka tanıtılıyor. Demokrasi, sadece isim olarak vardır. Bu isim daha binlerce yıl bu yeryüzünden nice sistemlerin üstüne geçirilmiş kılıf olarak varlığını sürdürecektir. 

Son Söz:
Demokrasi yönetim sistemini Demokrat düşüncenin bilincini taşıyanlar oluşturur. Tarikat minderine oturanlar asla beceremezler demeliyim. Sayın Erdal İnönü şöyle tanımlar demokrasiyi ve laiklik olayını: Demokrasi su ise, testisi laikliktir. Testi kırıldı mı, bu toplumu kimse bir arada tutamaz. Bu sözü benimsediğimi ve sürekli söylediğimi bu yazımda belirtmeliyim. 

Not: Bu yazı »2005 Yazılarım« başlığı altında yazdığım ve sonra arşivlediğim, onlarca makalenin içinde bulunuyor. Bugün bir kez daha yayınlayım istedim. Okuyan her okuruma yürek dolusu teşekkürler… »2005 Yazılarım« 

Orhan Bahçıvan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Alagöz Dağı’nın Çocukları / Çolaklar / »Kızılateş Sülalesi«

Merdinikli Türkmen Karaca-Oğlan...

Göle Yöresi Halk Oyunları